MODERN EKONOMİ ve FAİZ YASAĞI

Zaruretler memnuları mübah kılar kaidesince, bazen faiz, memnu olmaktan çıkar. Ama bunun şartları vardır.
9 Mart 2020 Pazartesi
9.03.2020

Zaruretler memnuları mübah kılar kaidesince, bazen faiz, memnu olmaktan çıkar. Ama bunun şartları vardır.

XIX. asırda sanayi inkılabı, modern sömürgecilik ve pazar arayışı, Avrupa’nın şarka alakasını arttırdı. İslâmiyetin yasak ettiği ribâ, yeni tür emperyalizminin meselesi olmuştur. Buna göre, “Modern ekonomide faiz yasağının yeri olamazdı. Faiz yasak oldukça, şarkta ticaretin tadı yoktu.” Halbuki Hıristiyanlık ve Yahudilikte de faiz haram edilmiştir.

Faiz hakkındaki hükümleri, İslâm hukukunun bütünü içinde ele almalı ve kurmayı hedeflediği cemiyet nizamı ile bir arada değerlendirmelidir. Bir sistemin bütününden, bir parçayı çe­kip çıkararak tahlil ve tenkide tâbi tutmak çok yanıltıcıdır. İslâm hukukunun hükümleri, bir bütünün içinde gayet tutarlıdır.

Hayatın zehri

İslâmiyet, bir müminin günlük hayatını en ince teferruatına kadar tanzim etmiştir. Ticarî hususlar da böyledir. Nerede yaşanırsa yaşansın, dindar bir insan için, alışveriş olsun, nikâh olsun, kira olsun, vekâlet olsun, bütün akitler, şer’î kaidelere göre yapılmalıdır. Yapılmadığı takdirde, bu akit ya bâtıl, ya fâsid olur, yani bozulur. Yapan da günaha girer.

Akit esnasında garer (belirsizlik) varsa yahut taraflardan birinin ötekine faiz (karşılıksız olarak bir şey) vermesi şart edilirse bu akit bozulur. Bu fazlalık para, mal ya da bir menfaat olabilir.

Mesela 100 lira borç verip 120 lira istemek; bir teneke buğdayı iki teneke buğdaya satmak faiz olduğu gibi; “Bana borç vermen şartıyla sana bu arabayı sattım” veya “Bir ay oturmak şartıyla evimi sana kiraya verdim” şeklindeki akitler de faizlidir. Meselâ, 120 lira ödemesi şartı ile 100 lira ödünç verilse, borç alanın 20 lirayı ödemesi icap etmez; ödemişse borç verenin iade etmesi lazımdır.


Osmanlı Bankası gümüş deposu - 1886

İki çeşit faiz

Faiz, Kur’an-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle yasak edilmiştir. Faiz, Arapça fazlalık demektir. Kur’an-ı kerîmde bunun için aynı manada ribâ kelimesi kullanılır. Mamafih her ribâ faizdir; ama her faiz ribâ değildir. Osmanlılarda şer’an yasak olan ribâ için de; meşru olan çeşitli kâr payları için de faiz kelimesi kullanılmıştır. Bu, şer’î hukuku bilmeyen bazı tarihçileri yanıltmış; Osmanlılarda faize cevaz verildiği vehmine sürüklemiştir.

Ribâ iki çeşittir: Ribâ el-Fadl (fazlalık faizi), tartı veya hacim ile ölçülen aynı cins iki malı peşin olarak birbirine satarken, birinin fazla olması demektir. Bir teneke tohumluk buğdayın, iki teneke ekmeklik buğdaya peşin satılması böyledir. Hazret-i Peygamber, pazarda bir sepet iyi cins hurmayı, iki sepet adi hurmaya satan Bilal Habeşî’yi men etmiş; berikini satıp, bu parayla ötekini satın almasını emir buyurmuştur. Tartı ve hacim ile ölçülmeyen mallarda fazlalık faizi cereyan etmez. Mesela bir yumurta, iki yumurtaya; bir metre pazen, iki metre pazene peşin satılabilir.

Ribâ en-Nesîe (veresiye faizi), tartı, hacim, sayı veya mezuro ile ölçülen her çeşit malı, aynı mikdarda da olsa, birbirine veresiye satmaktır. Bir teneke buğday, bir teneke buğdaya bir ay vadeli satılamaz.

Faiz malları

Hangi mallarda fazlalık faizi cereyan edeceği hususuna mezhepler arasında ihtilaf vardır. Hanefî’de hacim ve tartı ile ölçülen her malda olabilir. Şâfiî mezhebinde ayrıca yenilebilen; Mâlikî’de ise buna ilaveten bir sene saklanabilen mallarda cereyan edebilir. Mesela bir teneke kireci, iki teneke kirece satmak, Hanefî’de faiz iken; diğer mezheplerde değildir.

Bir teneke taze hurmayı iki teneke taze hurmaya satmak Hanefî ve Şâfiî’de faiz iken, Mâlikî’de değildir. Ama altın ve gümüşün kendi aralarında mübadelesinde fazlalık, mesela 10 gram altını 9 gram altına satmak veya 10 gram gümüşü bir ay vadeyle 10 gram gümüşe satmak dört mezhepte de faizdir.

Kâğıt parada faizin hükümleri, altın ve gümüş gibi değildir. Para bozdurmak, mesela 100 liralık banknot verip, 98 tane 1’er lirayı peşin almak caizdir.


Galata Alman Bankası

Almak mı? Kaçınmak mı?

Faiz, birkaç halde haram olmaktan çıkar.

1-Bunlardan ilki zaruret hâlidir. Zaruret, memnuları mübah kılar. Bir kimse nafaka için karz bulamıyorsa, muamele satışı imkânı da yoksa, ihtiyacı kadar faizli kredi alabilir. Bu sebeple hiç evi olmayanın, faizli kredi ile ev almasına bazı ulema izin vermiştir. Nitekim zamanımızda kirayla ev tutmak çok zor; kira öder gibi kredi faizi ödemek ise ehvendir. Şu halde böyle krediyi almak fetvâ, almamak takvâdır.

2-Şer’î hukukta esas para altın olup, kâğıt paranın kıymeti altına endeksli olduğu için, kâğıt paranın altına göre kıymeti düşerse, alacaklının altın kıymeti istemesi caizdir. Mesela 1 gram altın 100 lira iken, 100 lira borç alan kimse, 1 gram altının kıymeti 200 liraya çıksa, 200 lira ödemesi icap eder. Bu, faiz değildir. Aksi takdirde alacaklı zarara uğrar. Vadeli alışverişlerde de böyledir. Ama altının değeri düşerse, daha aşağı bir banknot veremez. Burada bazılarının dediği gibi enflasyon değil, altın kıymeti nazara alınır. Banka faizlerinin büyük kısmı bu kaybı ancak karşılamaktadır.

3-Dârülislâm vatandaşı bir müslümanın, dârülharbde, harbî, yani dârülharb vatandaşı gayrımüslim veya orada Müslüman olup dârülislâma hicret etmemiş (dârülharb teb’ası) Müslüman ile alışverişte faiz cereyan etmez. “Dârülharbde müslüman ile harbi arasında faiz cereyan etmez” hadîsi (Nasbü’r-Râye) bunun delilidir. Ayrıca Hazret-i Ebu Bekr ile Ubeyy bin Halef’in Romalılarla Farslar arasındaki muharebeye dair iddialaşması; bir de Cenab-ı Peygamber ile Rügâne’nin güreş hadisesi bu hükmün delilleridir. Dârülharbdeki bir Müslümanın (ister dârülislâm vatandaşı, isterse dârülharb vatandaşı olsun), dârülharb teb’asının mallarını gadretmeden ve aldatmadan, rızâsı ile faiz, fâsid bey, ikramiyeli ve piyangolu satış gibi yollardan alması câiz olur. Ancak bu yollarla mal vermesi, yani zarar etmesi câiz değildir.

Osmanlılar zamanında şeyhülislâmlık, “Dârülharbde bir bankaya para yatırıp faiz almak şer’an helâl olur” meâlinde fetvâ vermişti (Ceride-i İlmiyye, S. 55, 9 Cemâziluhrâ 1338, 29 Şubat 1336, s. 1744). Yani bir Osmanlı vatandaşı, mesela Viyana’daki bankaya para yatırıp faiz alabilir; ama kredi çekip faiz veremez.

4-Muamele satışının fazlalığı da faiz değildir. Kredi ihtiyacı olan kimseye, ayrıca ucuz bir malı yüksek bir fiyatla satmak caizdir. Böylece mesela 100 lira krediye ihtiyacı olan kimse, 100 lira karzdan ve 10 lira da bir kitap (kalem, defter vs) satışından borçlanır. Burada iki ayrı akit vardır. Ulema buna cevaz vermiştir. Osmanlılarda para vakıfları ve bankalar böyle çalışırdı. Satılacak malın fiyatının borca nisbetini, hükümet tesbit eder.


Avrupalılar nasıl gevşetti?

Tevrat faizle ödünç vermeyi yasaklar. Ancak yabancıya faizle ödünç verilebilir (Çıkış 22/25; Tesniye 23/19-20; Hezekiel 18/8). Müslümanlıkta olduğu gibi Yahudilik de dârülharbde faizli muamelelere izin vermiştir. İşte bu sebepledir ki dünyanın dört bir yanına sürülen Yahudiler bu izinden istifade ederek en serbest bir şekilde ticaret yapmış, hatta bankerlik ve tefecilikle uğraşarak çok büyük servet sahibi olmuşlardır.

Faiz yasağını Luka İncili de teyit eder. (6/34-35). Thomas d’Aquinas, faiz yasağını hafifletmiş; emanet ve kullanmak maksadıyla bir şey alınması hallerini birbirinden ayırt ederek, 2. halde faiz ödenmesini meşru görmüştür. 1198-1216 arasında papalık yapan III. Innocentus, tacirlere verilen kredinin kârının pay almakta mahzur olmadığını ilan etmiştir.

Calvin, Luther ve Zwingli gibi reform liderleri esasen faize karşı oldukları halde, zamanla Protestanlar faizi ekonominin vazgeçilmez şartı olarak görmüşler ve meşru saymışlardır. Bu arada kendi parasını faiz karşılığı işleten kilise de bu emrivâki üzerinde fazla durmamaya başlamıştır.

İngiltere’de bir ara 1545 yılında faiz yasağı getirilmiş ve Kral VIII. Henry’nin krallığı boyunca devam etmişse de, bilahare bir tefrik yapılarak kanunî hadler (% 10 gibi) altında kalan fazlalıklara interest denilerek cevaz verilmiş; yasak bu hadlerin üzerindeki fazlalığa (usury) inhisar ettirilmiştir.


M. Abduh

Modernistlerin hizmeti!

XIX.asırda global sermaye, İslâm dünyasındaki modernistler eliyle faiz yasağına harb ilan etti. Modernistlere göre, İslâmiyetin, modern dünyadaki teknik ve ilmî gelişmeler karşısında meydan okuyan üstün kuvvet “Batı”ya karşı koyması artık mümkün değildir. Öyleyse geri kalmanın esas sebebi olarak düşündükleri “nassların klasik tefsiri”ni bırakarak, bu yeni sistemin prensipleri istikametinde tanzimlerde bulunması lâzımdır. Çok kadınla evli­lik, harem-selâmlık, kadının miras hissesi, çalışması ve şahitliği gibi, faiz yasağı da ele alınmalıdır.

Modernistlerden Reşid Rızâ, Abdülaziz Çaviş gibi bir grup, fazlalık faizinin haram olmadığını; sadece veresiye faizinin haram olduğunu söyler. Abduh ve Hallâf, yatırım kredisi faizini, müdârebe şirketinin kârına benzetip mü­bah görür. Maruf Devâlibî ise 1951de iştirak ettiği bir kon­feransta, faiz yasağında maksada bakılması icab ettiğini; bu se­beple ticareti teşvike matuf gördüğü banka imalat kredilerinde faizin haram olmadığını ileri sürmüştür.

Senhûrî, zamanımızda cari kapitalizm sistemi sebebiyle faizsiz kredi bulmanın mümkün olmadığını; esasen, Kur’an-ı kerîmde men edilen faizin, yalnızca ribâü’l-mudâaf (mürekkep faiz, yani faize faiz yürütme) olduğunu söyler. Türkiye’deki modernistlerin öncülerinden İzmirli İsmail Hakkı, Kur’an’daki yasağı, mürekkep faize; Mansurîzâde Said de tefeciliğe hamlederek faize cevaz verir. Cumhuriyetle beraber faiz yasağı kaldırılmıştır.