KATİLİ KİM AFFETSİN?

Suçluyu affetmek iyi de, mağdurun hakkını da korumak lâzım. Aksi takdirde cemiyette nizam bozulur. Devlete itimad kalmaz. Ferdî düşmanlıklar başlar.
16 Mart 2008 Pazar
16.03.2008

Suçluyu affetmek iyi de, mağdurun hakkını da korumak lâzım. Aksi takdirde cemiyette nizam bozulur. Devlete itimad kalmaz. Ferdî düşmanlıklar başlar.

Osmanlı Hukuku’nda cemiyet, şahıslar ve devlet aleyhine olmak üzere üç çeşit suç vardı. Cemiyet aleyhine suçlara, had suçları da denirdi ve beş taneydi: Zina, zina iftirası, hırsızlık, eşkıyalık ve sarhoşluk. Bunların şartları ve cezaları belliydi. Tatbiki ise zor ve nâdirdi. Bunları ne devlet, ne de şahıslar affedebilirdi.

Osmanlı Hukuku’nda cemiyet, şahıslar ve devlet aleyhine olmak üzere üç çeşit suç vardı. Cemiyet aleyhine suçlara, had suçları da denirdi ve beş taneydi: Zina, zina iftirası, hırsızlık, eşkıyalık ve sarhoşluk. Bunların şartları ve cezaları belliydi. Tatbiki ise zor ve nâdirdi. Bunları ne devlet, ne de şahıslar affedebilirdi.

KISAS-DİYET-AF

Adam öldürme, yaralama, hakaret, gasp gibi şahıslar aleyhine işlenen suçlarda, zarar gören dava açabilir ve suçluyu ancak o affedebilirdi. Devlet affedemezdi. Devlet, ancak kendisi aleyhine işlenen isyan, gösteri, casusluk, kanunsuz silah taşıma gibi suçları affedebilirdi.

Bilerek ve isteyerek adam öldürmenin cezası kısas olarak idamdı. Ancak ölenin vârisleri kâtili affedebilirler veya diyet (tazminat) ödemesi karşılığında kısas taleplerinden vazgeçebilirlerdi. Vârislerden biri bile affetse, kâtili idamdan kurtulurdu. Kâtili hükümdar bile affedemezdi. Çünki bunlar, Kur’an-ı kerimde açıkça yazar. Ancak kâtil affedilmişse, hükümet buna herhangi bir ceza verebilirdi. İşte bu cezayı devlet affedebilirdi.

BAŞKASININ BAĞINDAN ÜZÜM BAĞIŞLAMAK

Bu usul, mağdurların acısını ve zararını mümkün mertebe telâfi ederdi. Şahsî intikam duygularını yatıştırır, kan dâvâlarının önüne geçerdi. Böylece sosyal barışın teminine yardımcı olurdu.

Modern ceza hukukunda devletin af yetkisi vardır. Ama şahıslara karşı işlenen suçlarda af yetkisini kullanmakta mümkün mertebe çekingen davranması istenir. Ancak devlet aleyhine işlenen suçları, devlet kendisini güçlü hissettiği zaman affetmesi esastır.

Şimdi bizdeki af anlayışı, ne geçmişe uyar, ne de şimdiye.. Daha ziyade politik maksatlarla yapılır. Hatta umumî af çıktığı zaman bile, devlet, şahıslar aleyhine işlenen suçları affeder; kendisi aleyhine işlenen suçları affetmez. Bu ise, affın mantığına tamamen terstir. Bu, başkasının bağından üzüm bağışlamak gibi bir şeydir.

FIKRADAKİ İBRET

Meşhur fıkradır: İki serseri bir kadıncağızın ırzına geçmişler. Mahkûm olup hapse atılmışlar. Bir müddet sonra kadın ikisini sokakta gezerken görmüş. Doğru savcıya koşmuş. Gördüğünü anlatmış. Savcı: “Hanım, hanım! Haberin yok mu, af çıktı. Devlet onları affetti!” demiş. Kadının cevabı: “Savcı bey! İyi de, bunlar benim mi ırzıma geçti, devletin mi ırzına geçti? Devlet nasıl affeder?”