SULTAN II. ABDÜLHAMİD ve DİKEN ÜSTÜNDE 33 YIL

Sultan II. Abdülhamid, ince bir diplomasi yürüterek bütün devletlerle iyi geçinmeye çalıştı. İngiltere, Rusya ve Almanya arasındaki rekabetten istifade etti.
4 Mart 2024 Pazartesi
4.03.2024

Sultan Abdülmecid’in 1842’de Tîrimüjgân Kadınefendi’den dünyaya gelen oğludur. 10 yaşında iken, Çerkez asıllı annesi veremden öldü. Sarayda mutena hocalardan iyi bir tahsil ve terbiye gördü. Babası ve amcasının saltanatı esnasında Maslak’taki köşkünde rahat ve serbest bir hayat yaşadı.

1876’da ağabeyi Sultan V. Murad’ın rahatsızlığı sebebiyle tahttan indirilmesi üzerine 34 yaşında 34. Osmanlı padişahı ve 99. İslam halifesi olarak tahta çıktı. Kendisini tahta çıkaranlara bir anayasa sözü vermişti, sözünü tuttu.

Kanun-i Esasi ilan edildi, meclis toplandı. Osmanlı Devleti bir meşruti monarşi halini aldı. Ancak ilk iki sene sembolik bir hükümdar olarak hüküm sürdü. İktidar fiilen askeri ve sivil bürokrat darbecilerin elinde idi.

Sultan Hamid meclisi açarken - 1908
Sultan Hamid meclisi açarken - 1908

Demokrasiden otokrasiye

Tahta çıktığında Balkanlarda isyan ve buna karşı askeri harekât devam ediyordu. Rusya, hadiseye müdahale edince, Avrupa devletleri İstanbul’da bir konferans tertipledi. Konferansta, hükümete Rumeli’de ıslahat yapması teklif edildi; ancak reddedildi.

Mithat Paşa, Rusya ile harbe girmek taraftarıydı. Bunun için halkı sokağa döküp harb lehinde gösteriler yaptırdı. İngiltere’nin yardım edeceğini zannediyordu, ama yanıldı. 1877 Osmanlı-Rus Harbi, Türk-İslam tarihinin en büyük felaketlerinden biriyle neticelendi. Ruslar Yeşilköy'e kadar geldi, Payitaht tehlikeye düştü. Böyle bir zor vaziyetten, Rusların fazla güçlenmesini istemeyen İngilizlerin desteği ile çıkıldı.

Harbin zararlarını hafifletmek için Padişah İngiltere’den yardım istedi. İngiltere, Kıbrıs’ta üs verilmesi mukabilinde yardıma razı oldu. Bu şartlarda imzalanan Berlin Muahedesi ile Osmanlı topraklarının büyük bir kısmı elden çıktı ve ağır bir harb tazminatı getirildi (1878).

Sultan Hamid zamanında yaşanan Mısır, Şarki Rumeli, Girit, Makedonya ve Ermeni meselelerinin hemen hepsinin arkasında bu muahede yatar. Bu muahedeyi anlamadan, bu devir ve Padişah’ın siyasi kıymeti hakkında hüküm verilemez.

Bundan parlamento ile hükümeti mesul tutan Sultan Hamid, parlamentoyu feshederek dedesi Sultan II. Mahmud gibi memleketi 30 sene saraydan idare etti. Böylece anayasa yürürlükte kaldı; ama devlet rejimi tekrar mutlak monarşiye döndü.

Tahttan indirilen amcası Sultan Abdülaziz’in mahiyeti çözülemeyen ölümünü mahkemeye taşıdı (1881). Zamanın en meşhur hukukçuların yer aldığı bu mahkeme, Sultan Aziz’in öldürüldüğü kanaatine vardı. Aralarında Mithat, Rüştü, Damat Mahmud Celaleddin ve Damat Nuri Paşalarla Şeyhülislam Hayrullah Efendi’nin de bulunduğu failleri idama mahkûm etti. Şiddetten hiçbir zaman hoşlanmayan ve asla ölüm cezasına taraftar olmayan Padişah, bu cezaları tasdik etmeyip, kendilerini sürgüne gönderdi.

Sultan Hamid'in Hindistan'da yaptırdığı Darüledeb medresesi - 1900
Sultan Hamid'in Hindistan'da yaptırdığı Darüledeb medresesi - 1900

İflas batağından çıkış

Mısır valisi İsmail Paşa, ülkesinin imarı ve Süveyş Kanalı’nın inşası için girdiği ağır borcu ödeyemedi. Bunun üzerine kanal hisselerinin yarısını İngiltere satın aldı. Bir İngiliz, maliye ve bir Fransız, nafia bakanı tayin edildi. Bunlar mali tasarruf sebebiyle Mısır ordusunu terhise başlayınca, Mısır’da ayaklanma çıktı. Hindistan yolunun tehlikeye düştüğünü gören İngiltere, Mısır’ı işgal etti (1882).

Bu karışıklıklardan istifade ile Fransa da Tunus’a asker çıkardı (1881). Osmanlı hükümeti, esasen yıllardır merkezi hükümetin kontrolünden çıkmış olan Tunus’un işgalini kabul etmedi. Padişah, Libya’yı merkezi idareye sıkı sıkıya bağladı, buraya mühim miktarda asker yerleştirdi.

Padişah hem hazinenin itibarını iade etmek hem de harbi bitiren Berlin Muahedesi ile bir ödeme programına bağlanacağı taahhüt edilen dış borçlar yüzünden devletin başına bir gaile açılmasını önlemek istedi. Evvela bankerlerle anlaşarak iç borçları ödeme planını kabul ettirdi (1879).

Ardından devletin ispirto, balık, tuz, ipek, tütün ve damga vergilerinin hasılatını teminat göstererek ecnebi alacaklılarla anlaştı. Buna mukabil borçları 1/3’üne indirtti. Bu iş için Düyun-i Umumiye idaresi kuruldu (1881). Bu, devletin malî istiklâline uygun olmamakla beraber, borç yekûnunun üçte birine inmesi, büyük bir müdahale vesilesinin ortadan kalkması ve nihayet malî itibarın iadesi, müflis devlet için çok mühim ve hayırlı bir kazanç olmuştur. Ekonomiye ve finans idaresine de müspet katkıları olmuştur.

Yunanistan’ın Girit’e asker çıkarması üzerine 1897’de başlayan harb, Osmanlı ordusunun zaferiyle neticelendi. Osmanlı birlikleri, ecnebi askeri mütehassısların “6 ayda aşamaz” dediği Termofil geçidini 24 saatte geçip Atina önlerine geldi. Büyük devletler araya girerek sulh yapıldı. Osmanlı Devleti bu harbde hiçbir şey kazanmadığı gibi, maliyesi ciddi buhrana düştü. Bu buhran, Padişah’ın saltanatını sarstı.

Sultan Hamid'in hal'ini tasvir eden tablo
Sultan Hamid'in hal'ini tasvir eden tablo

Emperyalist endişe

Sultan Abdülhamid’in varlığını, sömürge siyaseti cihetinden fevkalâde zararlı bulan emperyalistlerin desteği ile 1889’da Makedonya’da kurulan ve İtalyan Mason kulüpleri tarzında faaliyet gösteren İttihat ve Terakki Cemiyeti uzun seneler illegal bir muhalefet yürüttü.

Uzun zaman maaş alamayan ve Padişah’ın ananevi siyasetinden hoşlanmayan Rumeli’de zabitlerin isyanı üzerine Padişah parlamentoyu tekrar topladı (1908). İttihatçı matbuat Sultan Hamid aleyhinde propagandaya girişti. Hakkında geniş bir menfi literatür bulunan tarihteki ender şahsiyetlerdendir. Öyle ki hataları şişirilmiş; yapmadıkları, yapmış gibi gösterilmiştir.

Ordu içindeki politik ayrışmanın neticesinde, 13 Nisan 1909’da İstanbul’da bir isyan çıktı. Kimin çıkarttığı malum olmayan, ama arkasında İttihatçıların veya İngiltere’nin bulunduğu tahmin edilen bu isyan bahanesiyle Padişah tahttan indirildi ve Selanik’e sürgüne gönderildi. Yıldız Sarayı askerlerce yağma edildi. Padişah’ın menkul ve gayrı menkul mallarına, Cemiyet tarafından el konuldu.

Selanik’in düşmesi üzerine, eski padişah 1913’te İstanbul’a getirilerek Beylerbeyi Sarayı’na hapsedildi. Ailesiyle görüşmesi, dışarıya çıkması ve gazete okuması yasaklandı. Burada 10 Şubat 1918 tarihinde zatürreden vefat etti.

Sultan Hamid'in Selanik'e sürgünü - Das Interessante Blaff 1909
Sultan Hamid'in Selanik'e sürgünü - Das Interessante Blatt 1909

Kızıl Sultan?

Berlin Muahedesi, Anadolu’daki Ermenilere otonomi verilmesini hükme bağlıyordu. Hükümet, Balkan halklarından farklı olarak, Ermeni nüfusun hiçbir yerde ekseriyeti teşkil etmediği gerekçesiyle bu hükmün tatbikini savsakladı. Rusya, Taşnak (solcu) ve Hınçak (sağcı) partilerinin milislerini destekledi. Ermeniler arasında ihtilâl tahrikinde bulunmaya başladı. İki arada kalan hükümet bu krizi iyi idare edemedi.

1894’ten itibaren Ermeni ve Müslüman halk arasında kargaşa çıkmaya başladı. Katliam, yağma ve tahribat hadiseleri yaşandı. Emniyet kuvvetleri bunu önlemekte aciz kaldı. 1896’da Ermeni fedailer Osmanlı Bankası’nı bastı. 1905’te Padişah’a suikast teşebbüsünde bulunuldu. Hadise kangrene dönüştü. Padişah, doğrudan suçu olmamasına rağmen Kızıl Sultan diye anıldı.

Siyonistler, 1901’de Filistin’de otonom bir Yahudi yurdu kurulmasına izin verilmesi mukabilinde, Osmanlı borçlarının tesviyesini teklif ettiler. Padişah’ın bu teklifi reddetmesi ve tedbir olarak Filistin’e Yahudi göçünü sınırlandırması, tahtına mal olacaktır.

Hilafet siyaseti

Sultan Hamid, devletin içinde bulunduğu zorlukları bildiği için ince bir diplomasi ile bir denge kurdu. İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya arasındaki rekabetten istifade etti. Bütün devletlerle iyi geçinmeye çalıştı.

Bir yandan da hilafet nüfuzunu kullanmaya çalışarak, devlete bir itibar ve dünya Müslümanlarına da emniyet hissi kazandırmaya çalıştı. Avrupa’da İslâmiyet veya Osmanlılar aleyhindeki piyeslerin sahneden kaldırılması için diplomatik yollardan mücadele etti ve muvaffak oldu.

Müslümanların yaşadığı beldelerde, medreseler kurdu, camiler yaptırdı. Alimlere yardım ve para gönderdi. İngiltere, hilafet nüfuzunu sarsmak için, Efgani gibi karanlık şahıslar vasıtasıyla Arap aleminde Osmanlı sultanlarının halifeliğinin meşru olmadığı propagandasını yaptı.

Padişah’ın ananelere bağlı Müslümanlığı, modern bir hayat yaşamak isteyenlerin, hatta bazı modernist din adamlarının husumeti ile karşılaştı. Bu da tahtının sonunu getiren sebeplerden oldu.