DÖRT PADİŞAH BABASI SULTAN ABDÜLMECİD

Bu sene Sultan Abdülmecid’in vefatının 150. senesidir. Sultan Mecid, yakın tarihin en mühim şahsiyetlerindendir. Devrinde çok mühim yenilikler olmuştur. Seciye itibariyle de müstesna ve yüksek meziyetlere sahip olmasına rağmen, nedense kimseye yaranamamıştır.
23 Kasım 2011 Çarşamba
23.11.2011

Bu sene Sultan Abdülmecid’in vefatının 150. senesidir. Sultan Mecid, yakın tarihin en mühim şahsiyetlerindendir. Devrinde çok mühim yenilikler olmuştur. Seciye itibariyle de müstesna ve yüksek meziyetlere sahip olmasına rağmen, nedense kimseye yaranamamıştır.

Hicri 1255 (1839) senesinde tahta çıktığında “Bir, iki, iki delik, Abdülmecid oldu melik” şeklinde tarih düşürülmüştü (Osmanlıcada 5, yuvarlakla ifade edilir). Babası Sultan II. Mahmud vefat edip de 16 yaşında tahta çıktığında, kendini büyük bir bâdirenin ortasında buldu. Fransız teşviki ve Osmanlı ricâlinin tahriki yüzünden ayaklanan Mısır Vâlisi, galip gelmiş; sadrazam Hüsrev Paşa'ya kızan hâin kaptan-ı derya Ahmed Paşa, donanmayı alıp Mısır’a teslim etmişti. Genç ve tecrübesiz padişah, İngiltere ile anlaşıp, bu felâketi savmayı becerdi.

Tuğradaki çiçeğin hikmeti

Kırım Harbi zamanının en mühim hâdiselerindendir (1854). Vezirlerin hırslarıyla memleketi sürüklediği bu harbde, Allah’dan, İngiltere, Fransa ve İtalya, Osmanlılara müttefik oldu. Yabancı askerler İstanbul’a geldi ve Selimiye Kışlası’na yerleşti. Halk ilk defa bu kadar ecnebiyi bir arada görüyordu. Kâtibim türküsü o devrin hatırasıdır. 100 yıl içinde Rusya’yla yapılan 5 harbden yegâne zafer budur.

Sultan Mecid böylece devletin kırılan itibarını yükseltmeye ve onu düvel-i muazzama (büyük devletler) arasına sokmaya muvaffak oldu. Memleketi sulh içinde yaşattı. Tuğrasının yanına koydurttuğu çiçek motifi bile bunu sembolize eder. İngiltere hükûmeti, padişaha çok kıymetli bir nişan olan Dizbağı Nişanı verdi. Ancak vezirlerin amansız rekabeti olmasaydı, bu sulh devresinden ve böyle bir padişahın açtığı yenilik yolundan azami istifade mümkün olabilirdi.

Sultan Mecid’i asıl meşhur eden Tanzimat Fermanı diye bilinen Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’dur. 1839’da İngiltere sefaretinden yeni dönmüş Hariciye Nâzırı Reşid Paşa tarafından hazırlanıp okunan bu ferman ile padişah suçluları bizzat cezalandırma (siyaset) salahiyetinden vazgeçiyordu. Böylece devletin rejimi değişerek meşruti monarşi hâlini aldı ve giderek ipler bürokratların eline geçti. Fermana yüklenen mânâlar abartılıdır, yegâne hususiyeti budur ve çok mühimdir.

Her zaman dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere ile iyi geçinmek siyasetini gütmüş; bunu halefleri de devam ettirmiştir. İngiliz sefiri Lord Canning’in “Münevver ve kültürlü Reşid Paşa’yı sadrazam yaparsanız, İngiltere ile Devlet-i Aliyye arasındaki bütün anlaşmazlıklar kalkar. Ekonomik, sosyal ve askerî sahalarda ilerler” mealindeki tehdidvâri telkini üzerine 1846’da Reşid Paşa sadrazam olmuş; artık memleket kabiliyetli, fakat hırslı bürokratların eline düşmüştür.

Sultan Mecid, Reşid Paşa’yı fesadcı bulur; ama arkasında İngiltere olduğu kendisinden çok çekinirdi. Bâbıâli, bürokrasiyi önlemek bahanesiyle, bazı ehemmiyetsiz meselelerde padişaha arzetmeden yürütmek istemişse de, padişah her işten haberdar olmak istediğini söyleyerek bunu reddetmiştir. Bununla beraber günümüz Avrupa hükümdarları gibi, hükümete müdahale etmeden saltanat sürmüştür.

1840’ta taşralarda idarî, malî ve adlî işlere bakmak üzere, Müslüman ve gayrımüslimlerin seçtiği azalardan müteşekkil meclisleri faaliyete geçirmiştir. Böylece memleketimizde demokrasinin yerleşmesine öncülük etmiştir.

Usta bir hattat

Babası, oğullarının tahsiline çok ihtimam etmişti. Sultan Mecid, Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Usta bir hattat idi. İcazetini de tahta çıktıktan sonra almıştı. Züppeliğe kaçmadan Batı medeniyetini almayı hedeflemiştir. Bir yandan Avrupa hayranı züppelerle, öte yandan Asya çöllerine dönmeyi arzulayan ham sofularla mücadele etmiş; babası gibi bu yolda kimseye yaranamamıştır.

Zengin Mısırlılar vesilesiyle İstanbul’u saran israf dalgasına karşı çıkmış; bu yolda kızlarını ve damatlarını azarlayıp, tahsisatlarını kesmekten çekinmemişti. “Sultanlar gece mehtabda gezerlermiş. Benim gece mehtabda gezer kızım yoktur. Onları reddedeceğim” diye tehditte bulunmuştur.

Saraydan çıkma bir ağaya hazineden maaş bağlanmasına dair hükümetin talebini “Benim hususi hizmetimde bulunan bir âdemin maliye hazinesinden maaşa ne hakkı var?” diyerek reddetmiş, hususi malından maaş bağlamıştır.

Vezirleri ve ailesini israftan vazgeçirmek için çok uğraşmış ise de, muvaffak olamamıştır. Her şey çok iyi giderken, Kırım Harbi’nden sonra ise memleketin talihi dönmüş; fakirliğe rağmen herkesin eskiden alıştığı hayatı sürdürmek istemesi, devleti ve aileleri harab etmiştir.


Sultan Abdülmecid'in yazdığı bir levha

Âli Paşa sadrazam, Fuad Efendi hariciye nazırı iken Fransa ile bir dış borçlanma anlaşması imzalanmıştı. Padişah, “Ben devleti öncekilerden nasıl aldıysam, sonrakilere öyle bırakacağım. Eğer borçlanma anlaşması bozulmaz ise istifa ederim” dedi. Bunun üzerine anlaşma bozuldu. Ancak Kırım Harbi sebebiyle ilk dış borç alınmak zorunda kalındı. Memleketi çok müşkil vaziyete sokan bu borçları, oğlu Sultan Hamid ödedi. Harbden müsbet bir netice elde edilemedi. Hatta Şark siyasetinde İngiltere’nin güçlenmesine ve birkaç sene sonra Hindistan’ı işgaline yol açtı.

Ben hayattayım ya!

Fevkalâde merhametli idi. Kendisini öldürmek üzere tertiplenen Kuleli Vak’ası’nda darbenin faillerini, “Ben hayattayım ya!” diyerek affetmek büyüklüğünü göstermiştir. Zamanında siyasî ceza diye bir şey bahis mevzuu olmamıştır. Padişahın demokratlığı bugün bile çok kimseye numune olabilecek derecededir. O zaman Avrupa’da bu hasletlere sahip bir başka hükümdar yoktu. 

Biraz da bu merhameti sebebiyle bürokratlar arasındaki amansız rekabete engel olamadı. Demokrat, hassas tabiati, nezâket ve merhameti yakınları ve ailesi tarafından istismar edildi. Genç yaşta kahrından ölümünün mühim sebeplerinden birisi de budur. Hatta son zamanlarında tedaviye iltifat etmeyerek âdetâ ölümü bir kurtuluş bilmiştir.


Sultan Abdülmecid'in türbesi

Sultan Mecid, 24 Haziran 1861 tarihinde 38 yaşında vefat etti. Gençliğinden beri vereme mübtelâ idi. Ecdadı içinde en çok sevip hürmet ettiği Sultan Selim’in yanına gömülmesini ve türbesinin onunkinden daha küçük yapılmasını vasiyet etti. Sekiz oğlundan dördü (Sultan V. Murad, Sultan Abdülhamid, Sultan Reşad ve Sultan Vahideddin) padişah olmuştur ki tarihte bir benzeri malum değildir.

Çocuklarının tahsil ve terbiyesine itina ettiği gibi, o zamana kadar sarayda görülmedik şekilde biraderi Aziz Efendi’nin de rahat ve serbest yaşamasına imkân vermiştir. Çok çocuğu olmuşsa da, haylisi küçükken vefat etmiştir.

  

   Bezmiâlem Vâlide Sultan'ın mührü. Üzerinde "Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl/Muhammedsiz muhabbeten ne hasıl?/Zuhurundan Bezmiâlem oldu vâsıl" yazar.

Böyle vâlide sultan gelmedi

Padişahın annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan, padişah anneleri arasında en önde gelenlerindendir. Güzelliği, şefkat ve merhameti, zekâsı ve hayırseverliği ile tanınmıştır. Genç ve tecrübesiz oğlunu müsbet yönlendirmeye çalışmış; sarayda eski terbiyenin en son mümessili sayılmıştır. Saray ve harem, vâlide sultan 1853’te vefat ettikten sonra hiç bir zaman eski ihtişam ve nezihliğini kazanamamış; onun gibi güçlü bir vâlide sultan daha gelmemiştir.

Memleketi hayratıyla donatmış, servetini bu yolda harcamıştır. İstanbul ve Mekke’de birer Guraba Hastanesi onun eseridir. Cağaloğlu’nda Dârülmaarif ve Bayezid’deki Vâlide Mektebi, zamanın en parlak maarif müesseselerindendir. Kendi adıyla bir yük gemisi satın almış; liman yaptırarak Mersin’i ihya etmiştir. Dolmabahçe Câmii’nden başka çok sayıda mescid, namazgâh, sebil, çeşme, mektep yaptırmıştır. Fakirlere yardım eder; tekke ve medreseleri himaye ederdi.