HAZRET-İ PEYGAMBER TÜRBESİNDEKİ TEK KİŞİLİK KABİR YERİ KİMİN?

Son günlerde gazetelerde ve internette Hazret-i Peygamber’e ait olduğu söylenen kabir resimleri dolaşıyor. Hatta bunu poster şeklinde büyütüp duvara asanlar bile olmuş. Bu resimlerin, kabr-i şerif ile hiç alâkası yoktur.
14 Kasım 2012 Çarşamba
14.11.2012

Son günlerde gazetelerde ve internette Hazret-i Peygamber’e ait olduğu söylenen kabir resimleri dolaşıyor. yazılan yorumlarda bunu görmekten duydukları büyük hazzı ifade edenler bile var. Hatta bunu poster şeklinde büyütüp duvara asanlar bile olmuş. Bu resimlerin, kabr-i şerif ile hiç alâkası yoktur. Bunlardan biri Osman Gazi’ye, diğeri de Mevlana Celâleddin Rumî’ye aittir. Hayret verici olan, bu kadar meşhur kabirlerin tanınmamasıdır.

Hazret-i Peygamber’in kabri, iç içe iki duvarla çevrili ve üzeri örtülü bir türbenin içindedir. Kapısı yoktur. İçeri girilmesi mümkün değildir. Resmi de yoktur. Eski kaynaklarda anlatıldığına göre, etrafı taş dizili toprak kabirdir. Yapıldığında hafif bombeli ise de, zaman içinde düzleşmiştir.

Üç dost bir arada

İslâm tarihinde ilk yapılan türbe, Hazret-i Peygamber’in medfun olduğu ve Hücre-i Muattara da denilen türbedir. Hazret-i Peygamber, çok sevdiği zevcesi Âişe’nin odasında vefat etti. “Peygamberler vefat ettiği yere defnolunur” buyurduğu için buraya gömüldü. Hazret-i Âişe, babası Hazret-i Ebu Bekr’i buraya defnettirdi. Hazret-i Ömer vefat ederken buraya gömülmek için Âişe’den izin istedi. “Ömer’i kendime tercih ederim” diyerek izin verdi. O gömülünce, nâamahrem olduğu için araya perde çekerek 57 senesindeki vefatına kadar burada yaşadı. Vefat ettiğinde, buraya defnedilemedi. Zira odada tek kişilik bir kabir yeri vardı. Burası da “İsa Mesih yeryüzüne indikten sonra vefat ettiği zaman, benim yanıma gömülür” hadis-i şerifi gereği İsa Peygamber’e ayrılmıştır.

Hazret-i Osman'a ait kabir. Hazret-i Peygamber'in kabri de böyledir.

Bu oda, 3 m. yüksekliğinde, kerpiçle hurma dallarından yapılmıştı. Biri garb, öteki şimal tarafında iki kapısı vardı. Garb kapısı, bugün Ravda-i Mutahhara tarafındadır. Halife Hazret-i Ömer, hicretin 17. senesinde, Mescid-i Nebevî’yi genişletirken, Hücre-i Saadet’in etrafına kısa bir taş duvar çevirdi. 73 senesinde vefat eden Halife Abdullah bin Zübeyr, teyzesinin odası etrafındaki bu duvarı yıkıp, siyah taş ile yeniden sağlam yaptırdı. Bu duvarın üstü açıktı. Şimal tarafında bir kapısı vardı. Hazret-i Hasen, 49 senesinde vefat edince, vasiyeti gereğince, Hazret-i Hüseyn, kardeşinin cenazesini [bugün Eyüp Sultan türbesinde yapıldığı gibi] Hücre-i Saadet kapısına getirip, dua ve istigâse edeceği zaman, buraya defn edeceklerini sanarak, içeri sokmasını istemeyenler oldu. Gürültüyü önlemek için, içeri sokulmayıp, Cennetü’l-Bakî’a defnedildi. İleride böyle haller olmaması için, duvarın ve odanın bu kapısını duvarla örüp kapattılar.

   

 

Hazret-i Peygamber'e ait olduğu iddia edilen resim. Altta Konya'daki Mevlana türbesi

Emevî Halifesi Velîd, daha evvel Medine vâlisi iken, duvarı yükseltti ve üzerini küçük bir kubbe ile örttü. Üç kabir, dışarıdan görülemez ve içeri girilemez oldu. Ömer bin Abdülaziz, Medine vâlisi iken, 88 senesinde, Halife Velîd’in emri ile Mescid-i Saadet’i genişletirken, zevcât-ı tâhirâtın odalarını yıktırdı. Kabrin etrafına ikinci bir duvar yaptırdı. Bu duvar beş köşeli idi. Hiç kapısı yoktu.

Irak’ta Zengîlerin idare ettiği Atabekler devletinin veziri ve Salâhaddin Eyyûbî’nin  amcazâdesi Cemaleddin İsfehânî, 584/1189 senesinde, Hücre-i Saadet’in dış duvarı etrafına sandal ve abanoz ağaçlarından bir parmaklık yaptırdı. Parmaklık, mescidin tavanına kadar yüksekti. O sene Mısır’dan gönderilen, üzerinde kırmızı ipekle Yasîn sûresi yazılı beyaz ipek settâre (perde), şebeke etrafına asıldı. Fakat şebeke yangında yandı. 688/1289’da demirden yapılıp yeşile boyandı. Bu parmaklığa Şebeke-i Saadet denir. Bunun kıble tarafına Muvâcehe-i Saadet, şark tarafına Kadem-i Saadet, garb tarafına Ravda-i Mutahhara ve şimâl tarafına Hücre-i Fâtıma denir. Mescid-i Nebevî’nin ortasında, yani Ravda-i Mutahhara’da, kıbleye dönen kimsenin sol tarafında Hücre-i Saadet, sağ omuzu tarafında ise, Minber-i Şerîf bulunur.

       

 

   Hazret-i Peygamber'e ait olduğu iddia edilen resim. Altta Bursa'da Osman Gazi türbesi

Yeşil kubbe

232/847’de Şebeke-i Saadet’in bulunduğu yer ile dış duvarlarının arasına ve bu yerin dışına mermer döşendi. Mermerler, zaman zaman değiştirildi. Son olarak Sultan Abdülmecid döşetti. Haçlılar, bir ara Hazret-i Peygamber’in na’şını kaçırmak için tünel kazdıklarından, Nureddin Zengî, kabrin etrafına hendek kazdırıp kurşun döktürttü.

Hücre-i Saadet’in beş köşeli duvarları yapılırken üzerlerine bir de küçük kubbe yapılmıştı. Bu kubbeye Kubbetü’n-Nûr denir. Osmanlı padişahlarının gönderdikleri Kisve-i Şerîfe, bu kubbe üzerine örtülürdü. Kubbetü’n-Nûr üzerine gelen, Mescid-i Saadet’in büyük yeşil ikinci kubbesine Kubbetü’l-Hadrâ denir. Mısır Memlûk Sultanı Salih Kalavûn tarafından 678/1279 senesinde kurşundan yaptırılmıştır. Şebeke-i Saadet denilen parmaklığın dış tarafına örtülen kisve, Kubbetü'l-Hadrâ altındaki kemerlere asılırdı.

Muvâcehe-i Saadet. Rakamlar, muhterem kabirlerin yerin işaret etmektedir. Kabirler, bu şebekenin ardındaki, iki duvarın arkasında yer alır.

Şebeke-i Saadet’in şark, garb, şimal taraflarında birer kapısı vardır. Şebeke-i Saadet içine harem-i şerîf ağalarından başka kimse giremezdi. Duvarların içine ise, hiç kimse giremez. Çünki kapıları ve pencereleri yoktur. Yalnız kubbe ortasında ufak bir delik olup, tel kafes ile kapalıdır. Bu deliğin hizasında olarak, Kubbetü'l-Hadrâ’ya da bir delik açılmıştır. Bu kubbe 1253/1837 senesine kadar kurşun renginde idi. Sultan II. Mahmud’un emri ile yeşile boyandı. Ağalar, belli zamanlarda hücreyi süpürüp yıkar; suları âşıklar içer, çıkan tozlar da teberrüken dağıtılırdı. Şebeke içinde, 70 kandilden başka, Hazret-i Peygamber’in başında büyük, diğer dostlarının başında iki küçük altın yanardı. Ziyaret, şebeke önünden yapılır.

Mescid-i Nebevî’nin son binâsı, Mısır Memlûk Sultanı Eşref Kayıtbay tarafından 888/1483 senesinde yaptırıldı. Osmanlı Sultanları tarafından tamir ve tezyîn edildi. Bugünki bina Sultan Abdülmecid’den kalmadır (1861).