“VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR”

Bülbülü altın kafese koymuşlar; ağlamış, inlemiş; demiş vatanım! Vatan, sadece insanın doğup büyüdüğü, atalarının gömüldüğü, akrabalarının yaşadığı yer midir?
11 Ocak 2016 Pazartesi
11.01.2016

 

Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde vatan kelimesi, bir kimsenin doğup büyüdüğü, yaşadığı, karar kıldığı, özlediği yer olarak geçer. Fıkıh kitapları, bir kimsenin devamlı yaşadığı (vatan-ı aslî), geçici kaldığı (vatan-ı ikâmet) ve uğradığı (vatan-ı süknâ) olmak üzere üç çeşit vatandan bahseder. İlk devir müelliflerinden Câhiz, vatan sevgisine dair risâlesinde, vatan sevgisinin yaratılıştan gelen bir his olduğunu söyler. “Vatanında sıkıntı çekmen, gurbette bolluk içinde yaşamadan daha iyidir” der. Hazret-i Ömer’den, “Allah beldeleri, vatan sevgisi sayesinde ma’mur etti” sözünü rivayet eder. En şiddetli vatan sevgisinin de, Türklerde olduğunu ilâve eder.

“Vatan sevgisi imandandır”, hadis-i şerif olarak meşhur olmuştur. Nitekim Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde ve Mektûbât-ı İmam-ı Rabbânî’de geçer. Bazıları, tasavvuf kitapları, hadîs-i şerifler için mehaz olmaz diyor ise de, bütün müslümanların, kıymetinde ittifak ettiği büyük âlimlerin hadîs diyerek kitaplarına yazdığı söz hakkında ileri geri konuşmak doğru değildir. Hadîs olduğunu bilmeselerdi, kitaplarına yazmazlardı. Mesnevî ve Mektûbât’ı, klasik tasavvuf kitapları gibi görmemelidir.

Muhaddis Sehâvî, bu sözün Dîneverî’nin Esmâî’den naklettiği bir hadîs olduğunu yazıyor;  “Aslına vâkıf olamadım, ama mânâsı sahihtir. Sûfilere göre vatan ile Allahü teâlâya dönmek kastedilir” diyor. Bütün hadîslerin kayda geçirilmesi mümkün olmadığı gibi; kayda geçirilen hadîslerin tamamının da bugüne ulaştığı söylenemez. Bazıları yazılı olarak değil; ama sözlü olarak intikal etmiş olabilir. Düşman istilâlarında İslâm dünyasındaki ilim merkezleri harab olmuş; âlimler öldürülmüş; kitaplar yok edilmişti. Ulema arasında hadîs diye bilinen sözler de böyledir.

Altın kafesteki bülbül

Hazret-i Peygamber, hicretten sonra vatanı olan Mekke’ye hitâben şöyle buyurdular:  “Sen ne hoş beldesin. Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde kalmazdım”. Bilâl Habeşî, Mekke’de o kadar sıkıntı çektiği halde, devamlı Mekke’yi özler; “Ah ne zaman Mekke vâdisinde bir gece geçirebileceğim?” derdi. Nitekim ‘Bülbülü altın kafese koymuşlar; ağlamış, inlemiş; demiş vatanım!’. Bu acıyı son asırda en çok çekenler, bir gecede çamaşırlarını bile alamadan kendi kurdukları vatanlarından sürülen Osmanlı hânedanı olsa gerektir. XIV. asır Altınordu şairi Harezmi der ki: “Gurbetde garib, şâdıman olmaz imiş El ana şefik u mihrüban olmaz imiş Altın kafes içre kızıl gül bitse Bülbüle diken dek aşiyan olmaz imiş.” (Zeki Velidi, Hatıralarım, 58)

Tasavvufta ‘vatan’, insanın devamlı kalacağı ‘âhiret’ için kullanılır. Dünyada garib (yolcu) olduğuna işaret edilir. Veya nefsin hâkimiyetine karşı, Allah’ın rızasının bulunduğu ruhun hâkimiyeti kastedilir. Burada insan artık karar bulur; orayı vatan edinir. Evliyalığın son mertebesine ulaşır. İlk müslümanlar, vatan olarak, müslümanların yaşadığı ve hâkim olduğu beldeleri anlardı. Başka başka hükümetler idare etse de, hepsini bir vatanın parçası sayardı. Hindli müslüman, Osmanlı topraklarına vizesiz girebilir; burada vatandaş muamelesi görürdü. Said Halim Paşa şöyle der: “Müslümanın vatanı, ahkâm-ı şer’iyyenin hâkim olduğu yerdir.” Terzi Baba diye maruf Erzincanlı Hayyat Vehbi hazretlerinin müridi Aşçı Dede hatıralarında der ki (I/475): “Bu asiye, ‘Ne taraflısınız’ diye sual edenlere ‘Erzincanlıyım’ der idim. Çünkü vatan, insanın Cenab·ı Hakk'a derece-i kurbiyeti (yakınlık derecesi) hangi mahalde ise ona tabir ederler.” Şiirde geçtiği gibi:

Bir beldenin neresinde anılırsa adı Allah’ın,

Tâ özümden en ücrâ köşelerinde sayarım vatanım.

Nitekim ilk müslümanlar, doğup büyüdükleri, sevdikleri şerefli Mekke’yi, sırf bu yüzden terkettiler. İnançlarını rahatça yaşayabilecekleri Medine’yi vatan edindiler. Vatanını korumak, bu yolda canını vermek, din kitaplarında övüldü.  Hadîs-i şerifte, “Kim malı uğrunda mücadele ederken öldürülürse, şehiddir” buyuruldu.

                                            Rumeliden gelen muhacirler Istanbul'da_1912

Allah-Vatan-Melik

XIX. asırda, vatan, Osmanlı beldeleri için kullanılmış; Namık Kemal gibi şairler, vatan mefhumuna Avrupaî bir mânâ kazandırmıştır. Ziya Gökalp,

Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,

Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!

beytiyle vatan mefhumuna kendince romantik bir mânâ katsa bile, vatan tabirinin mefhumu mecburen daralmış ve belirsizleşmiştir.  Bugün Arap devletlerinde de vatan tabirinden, devletin ülkesi anlaşılır. Dağda taşta ‘Allah-Vatan-Melik’ yazar; millî marşlar ekserisi “Vatanî” (Vatanım) diye başlar. Zamanla müslüman âleminde bu söz, hakikî mefhumundan uzaklaştırılarak, farklı düşüneni ve yaşayanı ötekileştiren ulus-devlet konseptine uygun bir vatan sevgisi telakkisine, mukaddes referans olarak verilmiştir.

Ankara meclisinin meşhur muhalif siması ve bahriye zabiti Ali Şükrü Bey’in, hükümet programı okunurken yaptığı konuşması câlib-i dikkattir:  “1908’den sonra inkılapçılar memleketin müdafaası hakkında bir gaye olarak dediler ki: Vatan bizim canımızdır. Bunu bizim fikren teâli etmemiş, tenevvür etmemiş, vatan kelimesinin mânâsını değil; kendisini bilmeyen halka bir gaye olarak vermek istedik. Zavallı Mehmetçik yolda gelirken vatan bizim canımız diye şarkı okudu. Fakat bunu katiyen anlamıyordu. Ben bizzat gördüm. Balkan Harbi’nden kaçan askere, hemşehrim nereye kaçıyorsun dediğim zaman, vatanı müdafaa etmeye gidiyorum, diyordu. O sırf evinin olduğu yeri vatan biliyordu. Bizim dinimiz bidayetten beri açıktır. Din uğruna ya şehid ya gazi olmaktır. Avrupa’daki vatan meselesini ileri sürdük ve gösterdik. Halkımızın ruhunda bir yer etmediği için, netice itibariyle bugünki felâketlere maruzuz.”

Hazret-i Peygamber, “Rızkının vatanında verilmesi, kişinin saadetindendir” buyuruyor. Geçim için, gurbete mecbur olmak bedbahtlıktır. Basit insan için vatan, doğduğu değil, doyduğu yerdir. Ziya Paşa der ki:

Vatana me’luf olan, bîsebeb terk-i diyâr etmez;

Zaruretsiz cihanda kimse gurbet ihtiyâr etmez.

[me’luf: seven; bîsebeb: sebepsiz; ihtiyâr: seçme]

Hiç akrabası olmasa bile, insanın doğup büyüdüğü yerlere gidip gezmesi kalbde rikkat (yumuşaklık) meydana getirir. Bu, insan için yüksek bir haldir. Hemşehrilik hissinin de temelinde bu vardır. Köyde bile aynı mahallede yaşayanlar arasında müşterek vatan şuuru vardır. Halk, hemşehriyi, vatandaşa tercih eder. Vatandaşlığı resmî ve zorlama bir kategori olarak görür.

İnsan kalbiyle bir yere bağlıyken, gönlünün diğer tarafında, başka bir vatanın hasretini çekebilir. Bugün anayurtları Moğolistan içinde kalmış Türkler için vatan neresidir? Hazar doğusundan, Horasan’a, oradan Anadolu’ya hicret eden Türkmenlerin vatanı neresidir? Konya’dan, yeni fethedilen Rumeli’ye yerleştirilip; 5 asır sonra tekrar Anadolu’ya dönen evlâd-ı fâtihanın vatanı neresidir? Rus işgalcileri önünden Anadolu, Rumeli ve Suriye’ye hicret eden Kafkasyalıların vatanı neresidir? Vatan, sadece doğup büyüdüğü, atalarının gömüldüğü, akrabalarının yaşadığı yer olmasa gerektir. Belki insan kendisini nereye ait hissediyorsa, vatanı orasıdır.

Bu mevzuda tafsilat için şu yazıma bakınız: "VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR" NE DEMEK?

http://www.beyaztarih.com/makale/vatan-sevgisi-imandandir-ne-demek




Baba ve vatan

İlyada destanında Hector, vatan için harbetmeyi över. Romalı şair Horacius da Odes’te “En tatlı şey vatan için ölmektir” der.  Burada kullanılan Grekçe patris ve Latince patria kelimesi, aynı menşeden gelir ve “babaya ait, baba yurdu” demektir. O zaman Yunanistan’da da Roma’da insanlar bir sitenin vatandaşıdır ve buradaki vatan mefhumu siteyi, siteye siyasi aidiyeti ve bunun neticesi olarak sadakati ifade eder. 

Babaya ait olduğu söylenen şey nedir? Buradaki baba kimdir? Gerek Homeros gerekse Horacius’taki vatan (patris, patria) kelimesi, destanın geri kalanından da anlaşılacağı üzere, toprak parçasından ziyade, aslında tanrıyı, yani vatana sadakat, tanrıya sadakati ifade eder.  Nitekim sitede yaşayan herkes vatandaş sayılmazdı. Patria, mistik bir kardeşlik akdidir. Virgilius der ki: “Hic domus hic patira est: Evimiz neredeyse vatanımız orasıdır.”

Hasılı buradaki pater’in fiziki baba ile hiçbir alakası yoktur. semavi babanın, yani tanrının ya da onun yerini alacak olanın adıdır. Bugün bile garp lisanlarında baba mukabili kullanılan Latince pater ile Latince tata menşeli iki kelime vardır. Ruhban için pater (father, peder) kullanılırken, kişinin öz babası için atta’dan gelen dad (Türkçe’de ata, Keltçe atta, Sanskritçede tatah) kullanılır.

Zamanla iş büyüdü, sitenin yerini country (ülke) aldı. Siteye siyasi aidiyet artık ülkeye siyasi aidiyet ve hükümdara sadakate dönüştü. Ortaçağ’da vatan demek, hükümdarın hüküm sürdüğü toprak demektir. Grekçe patriotes ve Latince patriota, hemşehri manasına gelirken, artık şahsın ülkesine sevgi ve sadakati manasını kazandı. Türkçe’de baba vatanı yerine anavatanı kullanlır ki kişinin doğduğu ve yaşadığı yeri ifade eder.

Arapça’daki vatan kelimesi ise bambaşka bir mana taşır. Bir insanın mayyen bir zaman içinde yaşadığı yeri ifade eder. Hatta ailesiyle devamlı yaşadığı yere vatan-ı aslî, bir iş veya maksat için uzunca bir müddet yaşadığı yere vatan-ı ikamet, kısa bir müddet yaşadığı yere de vatan-ı süknâ denmiştir. Bunların hepsi fıkıh ilminde teknik birer mana taşır ve hiçbiri siyasi mana hatıra getirmez. Belki hissî yakınlığın, yani nostaljinin ifadesidir.

Sonradan Fransız İhtilali’nin tesiriyle bambaşka bir mana kazanacaktır. Tanrıyı ve kralı devre dışı bırakan ihtilal ideolojisi, mecburen toprağı takdis eder. Ama topraktan kasıt, toprağa hakim olan otorite ve rejimdir. Yeni moda idarecilere bu formül her zaman sevimli ve kullanışlı gelmiştir. Böylece kitlelere hükmetmek, onları cepheye sürmek kolay olmuştur.

Zira sıradan bir insan için nerede yaşadığı, çok da mühim değildir. İnsanlar maişetlerine bakarlar; doğup büyüdükleri, atalarının yaşadığı yerlere duydukları sevgi ve hasret, romantik bir mana taşır.

Öyle zamanlar gelir ki, gurbet insanın vatanı olduğu gibi, bazen de insan vatanında gurbeti yaşar. Şairin dediği gibi, “Gâh olur gurbet vatan, gâhi vatan gurbetleşir!”