HALK TAKVİMİ ŞAŞMAZ!

Eskilerin şaşmaz bir takvimi vardır. Havanın nasıl olacağını önceden tahmin ederler. Soğukları, sıcakları bilirler.
24 Nisan 2017 Pazartesi
24.04.2017

Eskilerin şaşmaz bir takvimi vardır. Havanın nasıl olacağını önceden tahmin ederler. Soğukları, sıcakları bilirler.

Günlük güneşlik Nisan günleri ardından bir anda üşütücü soğuklar gelince, insanlar şaşırdı. Eskiler şaşırmazdı. Zira onların ‘Kork Avrilin beşinden, öküzü ayırır eşinden’ dediği Sitte-i Sevr, nam-ı diğerle Öküz Soğukları başlamıştır.

 

Bilen bilir

Eskilerin şaşmaz bir takvimi vardır. Havanın asıl olacağını önceden tahmin ederler. Soğukları sıcakları bilirler. Bazen meteorolojiyi mahcub ederler. Akşamki hava raporuna kulak kabartanlara, bıyık altından gülerler.

Milâdî takvimle 13 gün farklı Rumî takvimin çeşitli günlerine göre cereyan eden halk takvimi, asırların tecrübesiyle, tabiat hadiselerinin anlaşması neticesinde ortaya çıkmış bir takvimdir. Atalarımızdan kalma kültür mirasıdır.

Âmedî-i lâklâk (leyleklerin gelişi), reft-i piristû (kırlangıçların gidişi), cereyân-ı mâ-ı eşcâr (ağaçlara su yürümesi), izdivâc-ı hayvânât (hayvanların çiftleşmesi), âhâr-ı şeb-i yeldâ (uzun gecelerin sonu), şikeste-i germâ (sıcakların kırılması) gibi nice tumturaklı tabirler duvar takvimleri süsler; bilene çok şey anlatırdı.

 

Ayvaya dikkat!

Halk takviminde yıl, ikiye ayrılır: Kasım günleri ve Hızır günleri. Tabir-i diğerle, Rûz-i Kasım ve Rûz-i Hızır. Kasım, 179; Hızır, 186 gün sürer. Şimdi takvimlerin baharı başlattığı Mart’ın 21’inde, daha Rûz-i Kasım’ın, yani kışın bitmesine 43 gün vardır. Bu Kasım’ın, şimdiki Kasım ile alâkası yoktur. Teşrinsâni ayının ismi, 1944’te Kasım diye değiştirilmiştir.

Bugünki takvimle 7 Kasım’da başlayan Rûz-i Kasım’ın ilk günleri, pastırma yazıdır. Yazı hatırlatan bu devre, 1 hafta kadar sürer. Yaprakların dökülüşünün sonu, kışın habercisidir. Kışın gelişini eski takvimler şiddet-i sermâ diye beyan ederdi. Dünya huyunu değiştirecek değil ya, her sene hemen hemen aynı günlerde gelirdi.  Kavak yaprakları dipten doruğa kurumaya başladıysa, soğuk şiddetli olacaktır. Ayva erken çıkmışsa, kış da erken gelecektir.

Derken 21 Aralık, yani şeb-i yeldâ (en uzun gece) gelip çatar. Gündönümüdür. Birkaç gün sonra günler uzamaya başlar. Şâirin, ‘Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir/Mübtelâ-i gama sor ki geceler kaç saattir’ diye tasvir ettiği bu gece, Erbâin’in de başıdır. Bu, kışın en soğuk günlerini teşkil eden 40 gündür. 31 Ocak’a kadar sürer. Müridin çektiği çileye de erbâin denir. Bu soğuk günler, zemherir diye de anılırdı. Güzelliği, adamı çarpan kadına zemherir dedikleri gibi; kışın ince esvap giyene, zemherir zürafası derlerdi.

Vardık yüze…

Erbâin bitince, kurbanlar kesilir, ziyafetler verilir, tebrik ziyaretleri yapılırdı. Nasıl tebrik etmesinler, ekseri hastalıklar bu ayda hükmünü icra eder. Bir aksırık, iki tıksırık derken, zâtürre demeye vakit kalmadan hastayı alıp götürürdü. O zamanlar bir evde zâtürre zuhuru, bütün mahallenin maneviyatını altüst etmeye yeterdi.

Eskiler erbâinde yoğurt ve emsali şeyler yemeyerek, bir nevi perhiz yapar; havanın huyunu bildikleri için rüzgâra göre yelken açıp çubuklarını yakarlardı. Mangal başında oturan nineler, parmak hesabıyla erbâin girdi mi; çocuklar da hamsin çıktı mı hesabı yaparlar.

Erbâinin ardından gelen, soğukların hafiflediği 50 güne hamsin denir. Böylece Kış Doksanı tamamlanır. 10 gün de geçince halk bir nefes alır; ‘Vardık yüze, çıktık düze’ derler. 10 gün sonra da tarla işleri başlar. ‘Yüzon, tarlaya kon!’ tabir edilir.

Cemreye inanma

Şubat’ın 19’unda bir hafta arayla, havaya, suya ve toprağa cemre düşüp, bunları ısıttığına inanılır. Cemre, ateş koru demektir. Baharın habercisidir ama havalar ısındı demek değildir. Mart, fırtınalar ayıdır. Kocakarı Soğukları (Berdelacûz), 11 Mart’ta başlar; 8 gün sürer.  Âd kavminin helâk olduğu soğuklardır. Rivayete göre havada güneşi gören bir kocakarı, yaz geldi deyip dışarı çıkmış; hemen ardından gelen soğuklarla donuvermiş. Bitince, hamsinin de sonu gelmiştir.

Kasım’ın 115’inde kurbağalar bağırır; 120’sinde ağaçlara su yürür; bağlar budanır. ‘120’ye varamam, 130’a kalamam’ diyen leyleklerin gelişi bu günlerdedir. Kasım’ın 135’i, Nevruz’dur (yeni gün). 140’ında haşarat hareketlenir; çaylaklar gelir; çiçekler açar. Kasım’ın 150’si bülbüllerin ötme zamanıdır. Mart’ın 20’sine doğru kırlangıç fırtınası eser.

Kasım’ın bitmesine 10 gün kala, 170’ine rastlayan 5 Nisan’da altı günlük Öküz Soğukları (Sitte-i Sevr) başlar. Şâir Haşmet, bir arkadaşıyla yolda giderken Şâire Fitnat Hanım’ın önde yürüdüğünü farkeder; soğuklardan söz ediyormuş gibi yaparak; ‘Bu kocakarı da usandırdı’ der. Fitnat Hanım dönüp cevabı yapıştırır: ‘Merak etmeyin. Arkasından da öküz geliyor!’

Hıdırellez (5 Mayıs), Rûz-i Kasım’ın sonu, Rûz-ı Hızır’ın başıdır. Artık bahar gelmiştir. İlkbaharın sonu ile yaz başında, 40 gün kırkikindiler yağar. Sıcaklık farkının en çok olduğu ikindilerde yağdığı için bu ismi alan kısa, ama coşkulu yağmurdan sonra, hava mis gibi toprak kokar, üstelik bir de eleğimsağma (gökkuşağı) çıkar.

Hızır’ın 48. Günü, 21 Haziran, en uzun gündür: Rûz-i Yeldâ. Gündönümüdür. Hızır’ın 141’inde (21 Eylül), gece ile gündüz eşittir. Yaz Doksanı (5 Ağustos), yazın ortasıdır. En sıcak günlerdir: Eyyâm-ı Bâhûr. İnsanı alev gibi yalayarak esen sam yeli, bugünlere mahsustur. Bu sayılı sıcaklarda eskiler, alaca hastalığına yakalanmamak için, güneşe çıkmaz; denize girmekten çekinirdi.

 

13 gün

Osmanlılar zamanında günlük hayatta ve resmî işlerde kullanılan Rûmî takvime göre aylar, bugünki takvimden 13 gün sonra başlar. Rûmî 13 Mart, bugün kullanılan Gregoryen takviminin 1 Mart gününe mukabildir. Rûmî ayların başına ‘eski’ kelimesi eklenir. Bu fark XIX. asır için 12, XVIII. asır için 11 ve XVII. asır için 10 gündür.