SURİYE NEREYE?

Suriye, azınlığın ekseriyete hâkimiyetinin bir örneğidir. Fransa ve İran paralelindeki politikası, acaba bu iktidarın sonunu mu getiriyor?
10 Ağustos 2011 Çarşamba
10.08.2011

Suriye, azınlığın ekseriyete hâkimiyetinin bir örneğidir. Fransa ve İran paralelindeki politikası, acaba bu iktidarın sonunu mu getiriyor?

Ne fazla suyu vardır, ne münbit arazisi… Petrol bulunmaz. Ama Suriye tarihin eski çağlarından beri hep bir cazibe merkezidir. Yüksek medeniyetlerin beşiğidir. Müslümanlardan evvel Bizans toprağıydı. Şam, tarihin en büyük ve zengin imparatorluklarından birinin payitahtı oldu. Müslümanlar sanattan, medeniyetten anlamaz diyen Romalılara karşı, Emevi halifesi Velid, İstanbul’dan getirttiği ustalara muazzam bir cami yaptırdı ki, Emevi Camii’ni görenler hayranlığını gizleyemez.

“Mescid-i Aksa’nın etrafını mübarek kıldık” mealindeki ayet, isim vermeden Şam’ı över. Çünki Kudüs’ün etrafı Şam’dır. Hazret-i Peygamber, “Allahım, Şam’ımızı bize mübarek et!” diye dua etmiş; “Âhir zamanda Mesih, Şam’a inecektir. O zaman Şam’a giren, fitnelerden emin olur” buyurmuştur. Şam, havası ve suyu güzel, maişeti bol, insanları latif bir memlekettir. Ehl-i sünnetin kuvvetli olduğu yerdir. Her köşe başında bir medrese vardır. Camiler, dünyanın dört köşesinden ilim talipleriyle dolup taşar. Osmanlılar buraya Şam-ı Şerif der, şerefte Kudüs’ten hemen sonra gelirdi. İdare soğuk olduğu halde, halkı Türkleri burası kadar seven bir memleket daha yoktur. Oradaki dostlarıma “Antakya’yla ne alıp veremediğiniz var?” diye takılırdım da, “Bize kalsa, bütün Suriye Türkiye’nin olsun” derlerdi.

Şam, Osmanlılar zamanında, Lübnan ve Ürdün’ü de içine alan Suriye vilâyetinin merkezi idi. Haleb, ayrı bir vilâyetti. Antep, Maraş buna bağlıydı. Şam ve Haleb, mühim birer ticaret merkeziydi. Kumaşından sabununa, bakırından zeytinyağına kadar ecnebilere mal satarak zenginleşmişti.  Haleb’in pamuklu dokumaları, zeytinyağı, sabunu, Şam’ın kumaşları, tatlıları pek meşhurdu. Hatta “Ne Şam’ın şekeri, ne fellahın yüzü!” tabiri vardır. Hakkında “Talihi subh oldu Şam’ın/Eylesin Suriye sûr” diye beyit düşülen Subhi Paşa meşhur valilerdendi. Hatta hanımları çarşaf modasını İstanbul’a ilk getirenler olmuştur. [Sûr=düğün] Şam vâlisi, aynı zamanda hac emiri idi. Haccı organize ederdi.

Güzel günler rüya imiş!

İttihatçı sacağının biri Cemal Paşa, son valilerdendir. Sert siyaseti ile Arapları düşman etmiş; ayrıca Arap milliyetçiliğini beslemiştir. Bunu engellemek için suçlu-suçsuz çok kişiyi darağacına göndermiş; bundan dolayı es-Seffah (kan dökücü) diye tanınmıştır. Şam’ın en işlek caddesi, bu ismi taşır ve Suriyelilere İttihatçı zulmünü her an hatırlatır. Bu zulüm, Osmanlı hâkimiyetinin sonunu getirdi. Arap ihtilâli bu topraklarda doğdu. Cihan Harbi sonrasında Orta Doğu paylaşılırken, burası Fransa’nın payına düştü. Suriye’de Osmanlı mekteplerinde okumuş kişilerin yer aldığı muhtar bir hükümet kuruldu. Sultan Hamid’in damatlarından Ahmed Nami Bey 10 sene reisicumhurluk yaptı.

Fransızlar, Almanlar yanında harbe girmesin diye 1939’da Antakya’yı Türkiye’ye bağladı. Bu Suriyelilerin hala canını yakar. Harbden sonra Fransa çekildi. Suriye, hasret kaldığı rahatlığı yaşadı. 1948 harbinde İsrail’e yenilince, darbe oldu. Suriye, Rusya’ya yanaştı. Varşova Paktı’na girdi. Rusya, birkaçı dışında bütün Orta Doğu Arap ülkelerini peyki hâline getirdi.

Nasyonal Sosyalist Baas (Diriliş) Partisi güçlendi. Muhaliflerini sindirerek tek parti hâline geldi. Pilot Hâfiz el-Esed darbe yaptı. Memleketi demir yumrukla idare etti. 1967 ve 1973 mağlubiyetiyle zengin su kaynaklarının bulunduğu Golan tepeleri İsrail’in eline geçti. Esed, buna kızıp Lübnan’ı işgal etti. Geçen senelerde Amerika baskısıyla Lübnan’ı boşaltmak zorunda kaldı. Hâfizü’l-Esed aslan bakıcısı demektir. Yoksa müteveffa ne hâfızdı, ne de Es’ad. Samandağlı bir Nusayrî köylü çocuğudur. Suriye anayasasına göre reisicumhurun Sünnî Arap olması gerekir. Hâfiz Esed, TV’ye çıkıp “Ben sünnîyim” dedi de kimse itiraz edemedi.

Azınlık ekseriyete hükmeder!

1958’de Ürdün, Irak ile birleşti. Irak, bir yandan Ankara’ya yanaştı. Bu, muhtemelen, İsrail’i rahatlatmak isteyen ABD’nin işiydi. Amerika, Ankara’dan Şam’a kadar yürümesini, böylece İsrail ile komşu olmasını istiyordu. Ancak Osmanlı dirilişinden ürken İngiltere projeye izin vermedi. Bağdad ve Ankara’da ihtilal oldu. Şamlı dostlarımdan işittiğime göre, 1981’de Suriyeli muhalifler Baas iktidarına karşı Ankara’daki Bülent Ulusu hükümetinden yardım istemiş. Hükümet yardım etmek şöyle dursun, gelenlerin isimlerini Şam’a bildirmiş. Başlarına ne geldiğini söylemeye hacet yok. Muhalifler bu sefer Şam’ın amansız düşmanı Saddam’dan yardım istemiş. Saddam kapısını ardına kadar açmış. Ancak hâdise işitilince, erken harekete geçmek zorunda kalınmış. Güçler bölünmüş. Hama’daki hareketi Hafız Esed’in acımasız kardeşi Rıfat kanlı bir şekilde bastırdı. Şehir yer ve gökten bombardıman edildi. Onbinlerce kişi öldü. Şam’da aynı zamanlı hareketlerde kan gövdeyi götürdü. Muhalifler ve bunlarla irtibatı olduğu farzedilen herkes ya öldürüldü, ya kaçtı.

1990’da Rusya yıkılınca, yerini Fransa/Almanya ikilisi aldı. Orta Doğu ülkelerinin dış ticaret kalemlerine bakmak bunu anlamaya kâfidir. Saddam’ın dolar yerine euro’yu ikamesi bardağı taşıran son damla oldu. İran, arada dağlar kadar fark olmasına rağmen aynı mezhebe mensup oldukları bahanesiyle Suriye’ye yardım eder. Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas’ı kontrolü altına almıştır. Irak’ın güneyi de Şiî olduğundan, İran Akdeniz’e ulaşmayı becermiştir. İran’dan Fas’a kadar geniş bir coğrafyanın İran, dolayısıyla Alman kontrolüne girmesinden ürken ABD, bunu kırmak için uğraşmaktadır. İran dışında hepsi hizaya geldi. Şimdi sıra Suriye’de…

13 milyonluk nüfusun % 10’u Nusayri, % 10’u Hıristiyandır. Arap Alevileri denilebilecek olan Nusayrîler, Allah’ın Hazret-i Ali’ye, sonra da liderleri Nusayr’a hulûl ettiğine inanan aşırı bir Şiî fırkasıdır.  Fakir oldukları için, çocuklarını okutup subay ve muallim yaparak iktidarı ele geçirmişlerdir. Hıristiyanlığın her mezhebinden adam vardır. Geri kalanı Sünnîdir. Ekserisi Şâfiîdir. 1000 yıllık Türk yurdu olduğundan Türk asıllıların sayısı pek çoktur. En çok Haleb’de Türk yaşar. Kuzeydoğuda Kamışlı civarında % 6 Kürt nüfusu vardır.