Divan-ı mezâlimde tatbik edilen muhakeme ve tahkikat usulleri, niçin normal kadı mahkemelerinde câri değildi? Şeriat bu usullere izin veriyorsa, bunların kadı mahkemelerinde tatbik edilmemesi adaletin tecellisi bakımından bir kusur değil midir?
İki çeşit delil sistemi vardır. Bazı davalarda kanunî delil aranır. Bu deliller sâbit olmadıkça, o davaya bakılıp karar verilemez. Mesela zina suçunun sabit olması için ya dört defa ayrı ayrı suçun ikrarı veya dört hür, erkek, Müslüman ve âdil şahidin şahidliği lâzımdır. Bu, kanunî delildir. Burada hâkimin o hâdise hakkında bilgisi bile delil sayılmaz. Bir de vicdanî delil sistemi vardır. Burada hâkim mevcut her çeşit delil, karine ve emareyi takdir edip vicdanî bir karar verir. Kadı mahkemelerinde, ekseriya kanunî delil sistemi arayan davalara bakılır. Her dava kanunî delil istemez, vicdanî delil kâfidir. Divan-ı Mezâlimlerde bu vicdanî delil arayan davalara bakılır. Hazret-i Peygamber ve Sahâbe’nin tatbikatı böyle olmuştur. Bu bir kusur değil, üstünlük sayılabilir. Bu şekilde İslâm hukuku, zamanın ve zeminin değişikliğine kolayla adapte olabilmiştir. Osmanlılarda Tanzimat’tan sonra nizamiye mahkemeleri kurulurken, divan-ı mezâlimler örnek alınmış ve bu mahkemelerin bir nevi kurucusu sayılan Ahmed Cevdet paşa, Celâleddin Devânî’nin Divan-ı Def-i Mezâlim adlı risâlesini Farsça’dan Türkçe’ye tercüme edip, meşruluk temeli olarak takdim etmiştir.


8 Aralık 2013 Pazar