Sahâbîlerin, zaman zaman tâbiînden olan âlimlerin ictihadını kabul ettiği görülmektedir. Halbuki sahabenin hepsi müctehiddir. Kendi ictihadına uymalıdır. Sonra gelenlerden daha hayırlı oluşları, Ehl-i sünnetin esasıdır. Şu halde yukarıdaki hâdiseyi nasıl anlamalıdır?
“En kıymetli devir benim zamanımdır. Sonra beni görenlerin, sonra onları görenlerin, sonra onları görenlerin zamanıdır” hadis-i şerifinde zikredilen neslin üstünlüğü, umumiyet itibariyledir. Cüz itibariyle değildir. Yani cüz itibariyle sonra gelen bir başkası, bunlardan üstün olabilir. İmam Ebu Hanife, ilim itibariyle sahâbîlerin ismini bilmediğimiz nicesinden elbette üstündür. Ama kül itibariyle, sahabenin derecesine erişemez. Nitekim her sahâbî de birbirinden cüz itibariyle üstün olabilir. İmam Ebu Hanife sahâbî kavlini icmâ’dan sonra, kıyastan evvel delil alırken, İmam Şâfiî almamakta ve bir ictihadın diğerine üstünlüğü yoktur demektedir. İctihad bakımından demek ki sahâbîlerin, sonra gelenlere mutlak üstünlüğü ihtilaflı bir meseledir. Hazret-i Peygamber veda hutbesinde, “'Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlamış birisine ulaştırmış olur” buyurdu. Abdullah bin Ömer, kendisine sual soranları, bazen tâbiînden Hasen-i Basrî’ye gönderir; “Bu meseleleri o daha iyi bilir” buyururdu. Hazret-i Ali, bir dâvâda Kâdı Şüreyh huzurunda muhakemeye çıkmış; Kâdı Şüreyh’in, kendi ictihadına uymayan ictihadını kabul buyurmuştu.


23 Kasım 2014 Pazar
Alakalı Başlıklar