Muhammet İkbal nasıl bir şahsiyettir?
İkbal, bugün Pakistan’da Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi alâka ve hürmet gören bir şahsiyettir. Cambridge’de hukuk tahsili ve Münih’de felsefe doktorası yaptı. İngilizler tarafından sir unvanı verildi. Muhammed İkbal, Sünnî Hanefi mezhebinde bir aileye mensuptur. Büyük kardeşi Ata Muhammed, Gulam Ahmed’in takipçisi ve Kâdiyânî olmuştu. İkbal ise açıkça Kâdiyânîlerin kâfir olduklarını söylerdi. Sûfîlere olan inancını hayatı boyunca sürdürmüştür ve onları  Urduca ve Farsça kaleme aldığı şiirlerinde ve Urduca ve İngilizce mektuplarında övmüştür.  İkbal hakkında yazılan bazı ilmî eserlerde şöyle deniyor: İkbal'in fikir yapısının inkişafını anlamak için hayatını 3 safhaya bölmek gerekir: 1-Bu devrede, vahdet-i vücudu müdafaa eder. Namaz, oruç gibi ibadetlere lâkayddır. Müzik dinlemek için kulüplere giderdi. Hindu-Müslüman birliğini müdafaa ederdi. 2-Bu safhada, liberal bir filozoftur. İslâm Hukuku'nda zamanın icaplarına göre ve maslahat icabı bazı değişiklerin yapılmasını istemektedir.  Bu mevzu hakkında dersler vermiştir. Ehl-i Sünnet âlimleri ona çok şiddetli bir şekilde karşı çıkmışlardır. Hatta bazıları onun küfrüne fetvâ vermiştir. Bu devirde, Hindu ve İngilizlere muhaliftir. 3-Bu son safhada kendini cihad ve mücâdeleye adamış samimi bir müslüman ve sûfî mütefekkir imajına sahiptir. Namaz ve oruç gibi ibadetleri ifa etmeye çalışmaktadır. Oğlu ile beraber Serhend'de İmam-ı Rabbânî hazretlerinin türbesini ziyaret etmiştir. Bu ziyaret, kendisine çok tesir etmiş, âdetâ dünyasını değiştirmiştir. Bazı şiirlerinde Hazret-i Müceddid’i övmüştür. Oğlu Dr. Cavid İkbal, ictihada meyilli modernist bir zihniyettedir.  İkbal ve oğlu Kâdirî tarikatına mensuptu. İkbal bundan defalarca bahsetmiştir. Çocukluğundan itibaren Kur’an-ı Kerimi okurdu. Hayatının ilk iki safhasında ve Avrupa'da iken bile bundan vazgeçmemiştir. Türklere ve Türkiye’ye her zaman alaka duymuş, Jön Türk ve Kemalist reformları destekleyerek Türklerin gerçek İslamiyete döndüklerine inanmıştır. Gelgitlerle dolu bir hayat yaşayan İkbal, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin zamana göre tatbikattan kalkacağına inanan tarihselci bir itikada sahipti. Vefatından 8 sene evvel 1930 yılında yazdığı bir makalesinde, “Suçların cezalarına taalluk eden şeriat değerlerinin, bir manada o halka mahsus olduğu doğrudur. Bunu tatbik kendi başına bir gaye olmadığı için, gelecek nesillere sıkı bir düzen içinde kabul ettirilemez” diyor. Yani Kur’an-ı kerimin hükümleri, geldiği zamanki Arabistan halkına mahsustur. Sonraki çağlardaki farklı cemiyetlere tatbik edilmez. Hayatı devrelere bölünse bile, fikirlerinden vazgeçip vazgeçemdiyi her zaman iyi tespit edilememektedir. Bu sebeple, kendisini (tıpkı Akif gibi) hakkıyla tanımayarak doğru itikatlı bir müslüman alim zannedenler çoktur. 


23 Kasım 2014 Pazar