MAZİDE KALAN BİR HÜRMET MERASİMİ: TEMENNÂ

Osmanlılara mahsus bir temennâ âdeti vardı ki, nezaket ve terbiyenin en rafine hâlini ifade ederdi.
26 Eylül 2022 Pazartesi
26.09.2022

 

Abdülhak Şinasi Hisar, 1930’ların sonunda Balkan Antantı kâtibi olarak Atina’ya gidiyor. Vaktiyle Galatarasaray Lisesi’nde beraber okuduğu ve şimdi Yunanistan tebasında bulunan bir Rum arkadaşı kendisini ziyarete geldiğinde temennâ ediyor:

“Bu meğer ne eski, ne mana dolu, ne kadar eski bir zamanı karıştıran bir jestmiş. Vaktiyle kim bilir ne kadar çok temennâ etmiş ve almıştık. Bilseniz bu sade vaziyet ne kadar yabancı, eski ve ekzotik geliyor. Acaba giderken yapacak mıydı? Bu merakla sözlerini dinleyemedim. Giderken yine beklediğim gibi o acayip temennâyı ederek çekildi gitti. Onda bir Osmanlı nezaketi vardı. O nezaket, onunla beraber gidiyor gibiydi. Bana geçmiş zamanların bir mümessili gibi geldi ve gitti.”

Temennâ

Rahat ol!

Selam, merhaba ve temennâ. Bu üç kardeşten üçüncüsü bugün tamamen unutulmuştur.

İki kişi karşılaşınca, bir meclise girilince, biri selamün aleyküm der; diğeri aleyküm selam diye cevaplar ki, “Selamet üzerine olsun”, yani “sana benden zarar gelmez” makamında bir duadır.

Demek ki iki Müslüman karşılaşınca, eğilmeden, secde etmeden, eliyle işaret etmeden, birbirine dua etmeleri dini vecibedir. Selamdan sonra, sıra merhabaya gelir ki, Arapça “rahat ol” manasınadır.

Yolda birbirlerine rast gelenler ahbap ve akran iseler, kimin evvel selam vermesi lazım geldiğine bakılmaz. Ama ahbap veya akran olmayıp da aralarında yaşça veya rütbece büyüklük küçüklük gibi bir nispet varsa, selamı evvela büyük verir; küçük ise selamı hürmetle alır. Bazen büyük geçinceye kadar durur.

Çocuklar da kendilerinden büyük olanlar hakkında böyle yaparlarsa da amca, dayı, ağabey gibi en yakın akrabasından erkeklerle hocalarının ellerini öperler. Hizmetkâr takımı ise hürmette mecburiyet gördükleri kişilerin eteklerini öperlerdi.

Hacı Mehmed Paşa, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'ya temennâ ediyor (Surname-i Vehbi)
Hacı Mehmed Paşa, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'ya temennâ ediyor (Surname-i Vehbi)

Muhabbet, yâd ve yer

Osmanlılara mahsus bir temennâ âdeti vardı ki, nezaket ve terbiyenin en rafine hâlini ifade ederdi.

Eski devrin hürmet merasimi olan temennâ, Arapça “dilemek” mukabili “temenni” kelimesinin Farsça üslup tarzıdır. “Temennâ-i meram etmek ne lâzım dûn-ı himmetten/Ne istersen iste, Cenab-ı Rabbi’l-izzetten” beyitinde bu manadadır. (İsteksiz, gayretsiz birinden bir şey umma; herşeyi Allah’tan iste!) Kur’an-ı kerimde temennâ kelimesi, arzulamak manasında geçer (Necm: 24).

Bu usule temennâ denmesi, muhatabı için muhabbet ve iyilik dilemekten dolayıdır. Temennâ edilirken iki taraf ya hiç ses çıkarmaz, ya da “Allah ömürler versin” der. Temennâ edenlerden biri büyük, biri küçük ise bu duayı yalnız küçükler söyler. Temennâya “aşinalık” da derler.

Her usul, her âdet, zaman ile mekân ile az çok değişir. Osmanlılarda baş sallamak, eğilmek, şapka çıkarmak, bonjour bonsoir (günaydın tünaydın) demek yoktur. Temennâ etmek, sabahlar yahut akşamlar hayır olsun, Allah’a ısmarladık, Allah’a emanet ol, uğurlar olsun demek vardır.

Temennâ, sağ eli, evvela göğüs hizasına, sonra dudaklara, ondan sonra da alına veya başa götürmekten ibaret üç harekettir. Her biri bir manaya gelir. İlk hareket muhabbetin yüreğimde, ikincisi yâdın dilimde, üçüncüsü yerin başımda, demektir.

Temennâ almamak, yani mukabele etmemek de hem nezakete mugayir görülür; hem de dostluktan yüz çevirmek manasına gelirdi. Samimi dostlar arasında temennâ aranmazdı.

Cem'in karikatürü
Cem'in karikatürü

Kimi görse etekler

Bir de eski Türklerden beri gelen etek öpmek veya etekleme vardır. Muayyen zamanlarda amirler ve memurlar arasında ve hacet sahiplerinden olup da makam mevki sahiplerinin huzuruna girenlerde görülür. Eğilip elini eteğe götürür gibi uzattıktan sonra çekmekten ibarettir.

Haysiyetine düşkün olanlar bunu miskince veya dalkavukça bir hareket olarak görür. Nitekim şair Deli Hikmet, “Biz ne alçak köpekleriz/Kimi görsek etekleriz” demiştir. Böyle olsa bile “eteğinizi öperim” veya “eşiğinize yüz sürerim” tabirleri birer tazim ifadesi olarak kullanılmaya devam etmiştir.

Eskiden köle ve cariyelerle içtimai mevkileri aşağı olanlar efendileri ile büyüklerin elbisesinin eteğini öperdi. Zamanla “eteklemek” tabiri, tabasbus (yaltaklanma) manasına kullanılmaya başlamıştır.

Merasimlerde, bayramlaşmada devlet protokolüne girmiş ve kimlerin etek öpeceği tespit edilmişti. Bu usul öylesine suiistimal edildi ki, 1846 senesinde lağvedildi; bir büyüğün huzuruna çıkanların yalnız bir temennâyla iktifa etmeleri tenbihlendi.

Son zamanlarda padişahı eteklemenin ve elini öpmenin yerini, “saçak öpme” almıştı. Bayramlaşma ve cülus merasimlerinde sırayla herkes gelir, tahtın üzerine serilmiş bulunan kadife örtünün saray nazırının tuttuğu sırmalı saçaklarını tutup öperdi.

Sultan Reşad zamanında İttihatçılar güya gururlarına yediremeyip saçak öpmeyi reddettiler; Padişah’ın önüne gelince başlarını eğip selam vermekle iktifa ettiler. Padişah da üzerinde durmadı. Sonra komitacılar millete öyle bir yer öptürdü ki, Rıza Tevfik’in, “Saçak öpmeyenler secde etti/Asi bir zabitin pis külahına” beytinde buna işaret vardır.

İşte temennânın ilk hareketi, eteklemeyi sembolize eder. “Ben sizin huzurunuza girsem, elbisenizin eteklerinizi öperim. Ama sizin eteğiniz o kadar muhteremdir ki, elimi sürmek haddim değildir” gibisinden güya eteği tutup öperek başına koyar gibi yapar.

Temennâyı iki elle yapanlar da vardır. Bunlar da demek isterler ki, “Eteğiniz o kadar ağırdır ki, tutup kaldırıp başa koymak için tek el kâfi değildir.”

Kanuni Sultan Süleyman'ın cülusu (Süleymanname)
Kanuni Sultan Süleyman'ın cülusu (Süleymanname)

Çeşit çeşit

Ahmet Mithat Efendi, Tarih-i Buse ve Temennâ unvanı ile vaktiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinde uzun bir makale yazmıştı. Veled Çelebi’nin de 1327 tarihli Nevsal-i Osmani’de bu bahiste bir yazısı vardır. Buna göre dört türlü temennâ vardır:

1-Esnafın gelişi güzel temennasına bamyacı temennâ denir.
2-Sağ elin çeneden alına götürülmesi şeklindekine, adeta temennâ veya küçük temennâ denir.
3-Yerden çeneye çeneden de alnına götürmek suretiyle yapılanına, yerden temennâ denir. Öne doğru eğilip, elini yerden bir şey alırmışcasına kaldırıp göğsüne, sonra ağzına, sonra başına götürür. Nazır, umum müdür gibi yüksek mevki sahiplerine karşı küçük memurlar yapar. Büyük temennâ da denir.
4-Eli, çene ile alın arasında birkaç defa hareket ettirmek suretiyle yapılanına, kandilli temennâ denir. Büyük adamlar tarafından sarf olunan iltifatkar sözlere karşı küçükler tarafından yapılır.

Sadece yolda karşılaşınca değil, küçükler büyüklerin, hizmetkâr efendinin huzuruna iş veya başka sebeple girdiği zaman da kısaca temennâ yapmak usuldendir. Ahbaplarına sol elle temennâ etmek edebe aykırı görülür.

Sultan Vahîdeddin cülus merasiminde temennâ alırken
Sultan Vahîdeddin cülus merasiminde temennâ alırken

Yer öpmek

Bayram ve Cuma selamlığı gibi merasimlerde, padişah gibi bir büyük zat geçerken, hazirun devamlı temennâ eder. O da temennâlara mukabele eder.

İki asır evveline kadar çok muhterem kişilerin huzuruna çıkıldığı zaman yer öpmek de adetti. Son asırda ancak eski terbiyeye alışık olanlarda kalmıştı. Sultan Hamid’in kızı Ayşe Sultan, büyük halaları Âdile Sultan’ı annesiyle beraber ziyarette yer öptüklerini hatıralarında anlatır.

Yılmaz Öztuna anlatır: “Padişah ve hanedan azaları karşısında yer öpülmesi âdeti mecburi değildi, isteyen yapardı. Böyle yapan veziriazamlar bile vardır. Mamafih çok eski bir Şark âdetidir. Sultanlar karşısında hanedandan olmayan hanımların yer öpmesi daha yaygındı. Tanzimat’tan sonra tavsamıştır. Bu takdirde karşısındaki zat, ‘Estağfirullah, etme!’ diyerek mâni olmaya çalışırdı. Hanımlar, padişah kızlarının eteğinin ucunu öperdi. 1952’de Osmanlı hanedanına mensup hanımların sürgünü kaldırılıp İstanbul’a dönmeye başlayınca, onları etekleyen çok erkek ve hanım gördüm. Aralarında ateşli inkılapçılar da vardı.”

Naile Sultan gibi yaşlı sultanlar, sürgünde bile eski teşrifatı sürdürdüler. Kalfaların misafiri karşılamasını, büyük temennâları, el bağlamaları, huzurdan geri geri çıkmaları ve saireyi aynen devam ettirdiler. Suriye ve Mısır’da, eskiden kalma adamlardan hâlâ temennâ edenleri gördüm.

Arnavut düğününde temennâ
Arnavut düğününde temennâ

Arnavut gelininin temennâsı

Sadece erkekler değil, hanımlar arasında da temennâ adeti caridir. Düğünlerde koltuk merasiminde, damat gelini almaya geldiği zaman, önünde hürmetkar bir temennâ ile selam verir, sonra sağ koluna girer.

Arnavutlarda da temennâ almak adeti vardır. Gelin, düğünde yere eğilerek ellerini birleştirir. Evvela ayak bileklerine, sonra dizine, karnına, kalbine, ağzına ve başına değdirerek kaynanasının elini öper. Ona hizmet edeceği, ona torun vereceği, onu seveceği, tatlı dilli olacağı, başının üstünde tutacağını ifade eder. Ne kadar yavaş yapılırsa o kadar makbuldür.

Kayınvalide iki elini uzatırsa gelini beğenmiş, tek elini uzatırsa beğenmemiş sayılır. Arnavut gelini, odadan çıkarken kayınvalidesine arkasını dönmez. Hatta kayınvalidesinin yanında oturmaz, hatta her zaman onun yanında bulunmaz. Çerkez gelinlerinde de temennâ adeti vardır. Ecnebilerde iki dizi kırarak yapılan reveransın muadilidir.