KÖPEKLERİ SALMIŞLAR TAŞLARI BAĞLAMIŞLAR!

Gün geçmiyor ki sokak köpekleri bir vaka çıkarmasın. Köpekler, her devirde cemiyetin başına bela olmuştur!..
14 Kasım 2022 Pazartesi
14.11.2022

 Müslüman Türk köpeğe, kedi kadar itibar etmemiştir. Kedinin idrarı elbisede necis bile değilken, köpeğin yaladığı yer bile pis olur. Hatta bazı âlimlere göre biri topraklı suyla olmak üzere yedi defa yıkanması icab eder. Bu sebeple köpek, cemiyette ürkülen ve uzak durulan bir hayvan olmuştur.

Hadîs-i şeriflerde, “Hiçbir ev halkı yok ki, evde köpek bağlasın da her gün sevabından bir kırat eksilmesin. Ancak av, bekçi veya koyun köpekleri hariç” buyuruldu (Tirmizî).

Hatta insanlara zarar veren fare, akrep gibi hayvanlarla beraber saldırgan köpeğin de eziyet etmeden öldürülmesine cevaz verilmiştir (Berika).

Köpek

Herkes sevecek mi?

Bir ara vahiy kesilmişti. Bunun sebebi sorulduğunda Cebrail aleyhisselâm, “Biz, suret ve köpek bulunan eve girmeyiz” dedi. Sonra küçük yaştaki Hazret-i Hasan’ın oynadığı köpek yavrusunu eve getirdiği anlaşıldı (Ebu Davud, Nesaî).

Köpeklerden ürküntü duymak, onlara merhametli davranmaya aykırı değil elbette. Resul aleyhisselam, eski ümmetlerden kötü namlı bir kadının, susuzluktan ölmek üzere kuyunun başında bekleyen bir köpeğe ayakkabısıyla su çıkarıp verdiği için affedildiğini söyler (Kütüb-i Sitte).

Bir hadîs-i şerif, kıyâmet yaklaştığında, bir adama köpek yetiştirmenin, çocuk yetiştirmekten daha cazib geleceğini haber verir (Hâkim). O zamanın geldiği aşikârdır.

Herkes köpek sevecek diye bir kaide yok. Ama köpek sevenlerle sevmeyenlerin bir arada yaşaması da kolay değil. Zamanımızda köpeklerin değil ama, sahiplerinin, herkesten köpeklere katlanmasını, hatta onları sevmesini egoistçe beklediği de bir hakikat.

Köpek

Sadakat, dalkavukluk!..

Köpek, nasıl biri olursa olsun sahibine sadakati ile tanınır. “Köpeğin olayım” sözü meşhurdur. Ârifler, bu sadakati tabasbus (yaltaklanmak) olarak görür ve beğenmez. Namık Kemal;
Muîni zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten

diyerek, zâlim avcıya hizmetten zevk alan köpekteki aşağı tabiata dikkat çeker. Şair Deli Hikmet’in "Biz ne âdi köpekleriz/Her geleni etekleriz" mısralarında da buna işaret vardır.

Köpek

Kinofobi

“Korkma, bir şey yapmaz” sözüyle mesele bitmiyor. Köpek korkusunun bir de adı var: Kinofobi. Eskiden köpek bir insanın kendisinden korktuğunu anlarsa, saldırır derlerdi. Hatta güya köpekler bunu, o kişinin kulaklarının arkasından çıkan ve herkesin göremediği dumandan anlarlarmış. Seyyid Abdülhakîm Efendi bu vadide şu mısrayı söylerdi:

"Es’adü’l-yevmi yevmün lâ ere’l-kelbe ve le’l-kelbü yerânî" (En saadetli günüm şüphesiz şu gündür ki/Köpeği görmedim, köpek de görmedi beni.)

Köpeği görünce çömelmenin ve elde değnekle gezmenin faydasına inanılırdı. Saldıran köpeğe, taş da işe yarayan bir silah olarak bilinirdi. Şehre gelen köylünün, parke taşlı sokakta önüne çıkan köpekleri görünce, “Köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar” dediği meşhurdur. Köpeği görünce okunacak dualar bile öğretilirdi. Köpek deyince akla hemen kuduz gelirdi.

Vaktiyle şark kasabalarından birinde müftülük yapan Ali İhsan Efendi’yi bir gün köpek kovalamış. Efendi rastgele bir evin kapısını açıp içine saklanmış. Sonra yardıma gelenler, “Siz müftüsünüz. Okuyup üfleseniz köpek size dokunmaz” dediklerinde, “Ben köpeği gördüğüm zaman Kelime-i şahadeti bile unutuyorum” diye latife yapmış...

Köpek

İşkenceci masum

Sokak köpekleri pek de zannedildiği kadar masum değildir. Muallim Naci, çocukken kendisine saldıran köpeklerin elinden zor kurtulmuştu. Hattat Şefik Efendi, saldıran köpeklerden kaçarken Haliç’e düşüp boğulmuştu (1880).

1849’da İstanbul’a gelen İngiliz yazar ve seyyah Albert Richard Smith, hamam dönüşü sokak köpeklerinin elinden zor kurtulduğunu anlatır; bunu işkence diye tavsif eder.

Fransız yazar Claude Farrere, 1904’te sokak köpeklerinin saldırdığını, evvelden beslediği bir anne köpeğin kendisini kurtardığını anlatır (Türklerin Manevi Gücü).

1890’larda İstanbul’a gelen Alman piyanist Anna Rilke, Eminönü Meydanı'nda etrafını köpeklerin ve dilencilerin sardığını; dilencilere para, köpeklere de ekmek atarak kurtulduğunu hikâye eder.

İstanbul’a hiç gelmemiş Jules Verne bile Keraban le Tetu (İnatçı Kahraman Ağa) romanında İstanbul’un sokak köpeklerinden yakınmıştır.

İngiliz yazar Hervé, “Şehrin Beş Laneti” arasında sokak köpeklerini de sayar. 

1867 senesinde İstanbul’a gelen Amerikalı yazar Mark Twain, sokak köpeklerinin yolları kapattığını, ama zararlarının mübalağa edildiğini söyler.

Moby Dick müellifi Herman Melville seyahatnamesinde 1856'da İstanbul köpeklerini anlatmış; ekseri Müslümanların yaşadığı Eminönü ile ecnebilerin yaşadığı Galata semtinin köpeklerini mukayese etmiştir. Buna göre Eminönü köpeklerinin başı ve kuyruğu dik, Galata köpekleri çekingen; Eminönü köpekleri besili ve parlak tüylü, karşı yaka köpekleri çelimsiz; Eminönü köpekleri insanlarla iyi geçinir; karşı yakanın köpekleri ise yabani ve saldırgandır.

Köpekler toplanıyor

Köpekler toplanıyor

Köpeklerin sürgünü

Eskiden beri şehir sokakları köpeklerin elindedir. XIX. asırda İstanbul’da 40-50 bin kadar sokak köpeği olduğu zannedilmektedir. Modern şehirleşme ile beraber sokak köpeği meselesi ortaya çıktı. Avrupa şehirlerinde böyle bir mesele kalmamış; köpek besleyenlere vergi getirilmişti. 

II. Cihan Harbi’nde şehirlerin bombalanması ve kıtlık gibi sebeplerle şehirlerde köpekler epey azalmıştı. 1950-60 sonrasında hususi mülkiyet esas alınarak sahipsiz köpekler şehirlerde barındırılmayıp itlaf edildi. Amerika’da 1920’lerde toplu itlaf ekipleri şehirleri temizlemiştir. Çizgi filmlerde bu mevzu işlenir. Sahibi olmayan köpek öldürülür. Bu sebeple Avrupa’da sokak köpeği problemi yoktur. 

Sultan I. Ahmed devri veziriazamlarından, Padişah’ın hiç sevmediği ve 1614’te de idam edilen Nasuh Paşa, köpeklere dair enteresan bir teşebbüse girişmiştir. Naîma der ki: “Hallerinin garipliğindendir ki, vezirliği vaktinde, İstanbul'daki köpekleri Üsküdar’a ve sair yerlere atılmasını ferman edip, kayık kayık köpekleri karşıya geçirip bırakmışlardır. Böyle bir emrin misli işitilmemiştir.”


Sultan II. Mahmud, Yeniçerilerden sonra şehri köpeklerden de temizlemeye teşebbüs etti. Sivriada’ya sürülmek üzere köpeklerle doldurulan tekne, fırtınaya yakalanmış, dalgalar tekneyi geldiği yere fırlatmıştı. Bunun ilahî bir ihtar olduğu düşünülerek vazgeçildi.

Sultan Aziz zamanındaki teşebbüs muvaffak oldu. Ancak bu sefer İstanbul’da çıkan peş peşe yangınlar, bir intikam olarak görüldü; köpekler apar topar geri getirildi. 1889’da Alman İmparatoru İstanbul’a geleceği zaman, sokak köpeklerinin temizlenmesi konuşuldu. Ancak halkın protestosu üzerine vazgeçildi.

Köpekler Sivriada'da

Köpekler Sivriada'da

Köpeklerin âhı!

Meşrutiyet devrinde İstanbul şehremâneti (belediyesi), sâri hastalık endişesiyle sokak köpeklerini bir bir toplattı. 1910’da Çingeneler tarafından tahta kıskaçlarla toplanıp, kafeslere yerleştirildi. Mavnalarla Sivriada’ya götürülüp bırakıldı.

Köpeklerin uğultusu günlerce İstanbul halkını rahatsız etti, vicdanlarını parçaladı. Gelip geçen teknelerden adaya yiyecek atanlar oldu.

Bir müddet sonra köpekler açlıktan öldü; sağ kalanlar ölü arkadaşlarını yediler. Köpek leşlerinin kokusu, semaları sardı. Uyanık bir Fransız, bu köpeklerden kalan deri, kemik tozu, yağ ve gübre malzemesini toplayıp Marsilya’ya sattı.

1911’de sayıları yine on binleri bulan sokak köpekleri, Şehremini Dr. Cemil Topuzlu’nun emriyle yavaş yavaş imha edildi. Gerçi “İtin duası kabul olsa, gökten kemik yağardı” derler ama, kısa bir zaman sonra başa gelen harb felaketlerini, halk, bu köpeklerin âhına bağlamıştır...