BİR DERVİŞ PADİŞAH SULTAN I. AHMED

Sultan Ahmed, bir gece rüyasında; Avusturya kralı ile güreş tuttuğunu, fakat kendisinin arka üstü yere düştüğünü görmüştü. Sabahleyin rüyayı anlattığı kimseler bunu mağlubiyet olarak tabir ettiler...
27 Şubat 2023 Pazartesi
27.02.2023

 

Sultan I. Ahmed, iyi tahsil görmüş, münevver ve azimli bir hükümdardı. Şahsi iptila ve zaaflardan uzaktı. Osmanlı padişahlarının çoğu gibi zekâsı erken inkişaf etmişti. Çocuk yaşta tahta çıktığı hâlde, işini büyük bir kabiliyet ve dirayetle yerine getirdi.

Hayret edilecek bir şekilde idare işlerini kavrayıp takip eder; işi ehline vermeye çalışır; maiyetindekileri yönlendirir ve kontrol ederdi. Tahta çıkar çıkmaz saraydaki hanımlarla babaannesi Safiye Sultan’ı eski saraya göndermiş; kadınların siyasete nüfuzuna müsaade etmemiştir.

Bostanzade Yahya Efendi der ki: “Uzun boylu, sevimli, gülüşü ışık saçan, beyaz değirmi yüzlü, derviş tabiatlı padişahımız adalet ve şeriat üzeredir. Ataları gibi hayır işlemeyi sever. Âlimleri el üstünde tutar. Merasimlerde âlimlere ayağa kalkar.

Yürüyüşü bile bir padişaha yakışacak şekildedir. Sözleri ölçülü ve nüktelidir. Şakada ve övgüde aşırı gitmez. Mütevazıdır, ama heybetinden herkes çekinir. İyilikten başka şey düşünmez.

Zamanında rüşvetin kökü kazınmıştır. Kimsenin fenalık yapmasına da izin vermez. Gayrimeşru olarak toplanan 10 bin altını, sahiplerine geri verdirmiştir. Yetim mallarının ziyan olmaması için ayrı bir yere koydurmuştur. Devlet hazinesini kollamakta eşi benzeri yoktur.” (Tarih-i Sâf)

Sultan I. Ahmed

Sade ve güzel

Sulhseverdi. Ordusunun başında sefere çıkmamıştır; çünki onun zamanında artık bizzat ordusunun başında sefere çıkan hükümdar kalmamıştı...

Halk arasında dolaşmayı severdi. Bursa, Edirne, Çanakkale’ye gitmiştir. Sade giyinirdi. Yakışıklı, güler yüzlü, tatlı dilli, ama icabında sert idi. Hıyaneti affetmezdi.

Celali isyanlarını bastırdıktan sonra ayaklanan sipahi liderlerini saraya çağırdı. Onları, kan işareti olan kırmızı kaftanla karşıladı ve hepsini idam ettirdi. Her evden şahniş (cumba) başına haksız vergi aldığını tespit edince, Veziriazam Derviş Mehmed Paşa’yı gözünü kırpmadan idam ettirdi. Bunu işiten halk bayram yaptı.

Sportmendi, Boğaz’da yüzdüğü bilinir. Ava meraklıydı. Ata binmede, ok atmada, kılıç kullanmada mahirdi. Edirne’de bir şeşberi (gürzü) 30 metre yüksekliğindeki bir burçtan aşırıp 500 metre ileriye fırlatmış; buraya bir nişantaşı dikilerek hadise ebedîleştirilmiştir.

'Bahtî' bazen de 'Ahmedî' mahlasıyla klasik ve tasavvufi şiirler yazardı. Bahtî, ebced hesabıyla tahta çıkış tarihini (hicri 1012) verir. Arap alfabesinde her harfin bir rakam kıymeti vardır. Buna ebced denir. Bir divanı vardır. Şu lirik beyti pek meşhurdur:
Ahmedî der ya ilahi sana şükrüm çokdürür,
Hamdü lillah aşk-ı haktan gayrı varım kalmadı.
(Ahmed der, ya Rabbi sana çok şükrederim. Sana olan aşkımdır artık tek varlığım.)

Sultan I. Ahmed

Mahkeme

Son derece dindardı. Kahire’de Memluk Sultanı Kayıtbay türbesinde bulunan Resulullah’ın ayak izini (kadem-i şerif) getirterek yeni yaptırdığı camiye koydurmuştu. Bir gece rüyasında, Cenab-ı Peygamber’in huzurunda Kayıtbay bundan dolayı davacı oldu.

Cenab-ı Peygamber, ayak izinin Kahire’ye iadesini emretti. Padişah uyanınca kadem-i şerifin Kahire’ye geri gönderilmesini emretti. Sonra da bu ayak izinin küçük bir modelini yaptırıp üzerine kendi yazdığı ve Peygamber’i öven bir şiiri bizzat yazdırıp sorgucuna koydurdu:
N’ola tacım gibi başımda götürsem dâim,
Kadem-i resmini ol hazret-i şah-ı rüsülün.
Gül-i gülzâr-ı muhabbet ol kadem sahibidir,
Ahmedâ durma yüzün sür kademine ol gülün!
(Peygamberler şahının ayak izinin resmini taç gibi başımda gezdireyim. Aşk bahçesinin gülü, o ayak izinin sahibidir. Ey Ahmed, durma, o gülün ayağına yüzünü sür!)

Ayrıca bu kıtayı bir levhaya bizzat yazıp şeyhine hediye etmişti. Hüdai dergâhı duvarına asılı idi. Mezkur sorguç ise Sultan Ahmed türbesinde sol taraftaki dolapta saklanırdı.

Sultan I. Ahmed
Bir film sahnesi - Sultan I. Ahmed, Aziz Mahmud Hüdai'nin yanında yürüyor

Sırt ve toprak

Padişah bir gece rüyasında; Avusturya kralı ile güreş tuttuğunu, fakat kendisinin arka üstü yere düştüğünü görmüştü. Sabahleyin rüyayı anlattığı kimseler bunu mağlubiyet olarak tabir ettiler...

Bir mektup yazıp, Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdâî’ye gönderdi. haberci daha mektubu vermeden, Hüdâî hazretleri elindeki mektubu uzatarak, “Padişahımızın rüyasının tabiri buradadır” dedi.

Mektupta rüyayı şöyle tabir ediyordu: “Allah insan vücudunda sırtı, cansızlarda ise toprağı, en kuvvetli olarak yarattı. İnsanın sırtı ile toprağın birbirlerine değmesi, bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Dolayısıyla, Padişahımızın, düşmana karşı zafer kazanacağına delalet eder.”

Bunun üzerine ordu Estergon’u geri aldı ve güç vaziyete düşen Avusturyalılar sulh istedi. Sultan Ahmed, bu hadise üzerine Hüdâî hazretlerine mürit oldu. Gerek Hüdâî, gerekse Hoca Sadeddin Efendi’nin oğlu olan hocası Mustafa Efendi başlıca müşavirleri idi.

Hemen herkes meziyetlerini ve iyi niyetini kabul eder; ama bazıları onu parlak bir hükümdar olarak görmezler. Buhranlı zamanlarda hüküm süren ve ehliyetli yardımcılardan mahrum hükümdarların kaderi budur.

Sultan I. Ahmed
Bir film sahnesi - Sultan I. Ahmed

Merhamet ve felaket

Sultan I. Ahmed’in Mahfiruz Haseki’den Osman (1604-1622), Bayezid (1612-1635) ve Süleyman (1615-1635); Mahpeyker Kösem Haseki’den Mehmed (1605-1621), Murad (1612-1640), Kasım (1614-1638) ve İbrahim (1615-1648) adında 3 oğlan ve Ayşe (1605-1657), Fatma (1606-1670) ve Atike (1614-1674) adında üç kızı kaldı. Üç oğlu tahta çıkmıştır. Mahpeyker Haseki, çok zeki ve hayırsever bir hanımdı.

Merhametli padişah, tahta çıktığında, Fatih Sultan Mehmed Kanunnamesi’nin şehzade idamına izin veren maddesini tatbik etmeyerek kardeşi Şehzade Mustafa’ya dokunmamıştı. Vefat ettiğinde yetişkin oğlu olduğu hâlde, devlet adamları hayattaki kardeşini Sultan I. Mustafa adıyla tahta çıkardı.

Bu, Osmanlı siyaset ananesinde bir kırılma noktasıdır. İlk defa bir padişahın kardeşi tahta çıkıyordu. O zamana kadar tahta hep önceki padişahın oğlu geçerdi. Bu teamül, Avrupa’da da yaygın bir şekilde câri olan ve tahtın babadan en büyük oğula geçtiği primogenitur (evladiyet) usulüne benzerdi. Artık hanedanın en yaşlı prensi tahta geçecektir (seniorat, ekberiyet).

Tamamen pratik maksatlarla olan bu veraset değişikliği, şehzadelerin canını kurtarmıştır. Ancak siyasi istikrarın bozulmasına sebebiyet vermiş; Lamartine’in tabiriyle “İmparatorluk için felaket olmuştur.” Zira artık liyakatli olan değil, sırası gelen tahta çıkacaktır. Birden fazla prensin varlığı, siyasi güç kliklerinin rekabetini kolaylaştırmıştır.

Sultan Ahmed Camii'nin içi
Sultan Ahmed Camii'nin içi