KRALIN SOYTARISI - SARAYIN CÜCESİ

Saray cüceleri, zekice nükteleriyle, herkesin yapamadığı bir şeyi yapar; icabında hükümdarı tenkit edebilir ve bu hoş görülürdü.
17 Temmuz 2023 Pazartesi
17.07.2023

  

Cüceler ekseriya zeki, hazırcevap kimseler oldukları için, hükümdarlar bunları saraylarında barındırıp beslemişlerdir. Fransa Kraliçesi Catherine de Medicis çok kısa boylu kimseleri evlendirip suni olarak cüce üretmeye çalışmışsa da muvaffak olamamıştır.

Polonya Kralı Stanislas’ın Nicolas Ferris adında pek meşhur bir cücesi vardı. “Bebek” adıyla anılan bu cüce doğduğunda 21 santimetre boyunda 270 gram ağırlığındaydı. Öldüğü zaman iskeleti Paris Müzesi’nde saklanmıştır.

Aynı çağda yaşamış cücelerden biri de Jozef Boruwlaski adında Polonyalı bir soyluydu. Boyu 72 santimetre ve musikişinas idi. 1.93 boyunda asker bir kardeşi vardı. Avrupa ve Osmanlı saraylarını dolaşmıştı. Borulawski 98 yaşına kadar yaşamış, 1837’de öldüğünde de ardında bir çocuk bırakmıştır.

Joseph Boruwlaski
Joseph Boruwlaski

Herkesin yapamadığı şey

Osmanlı saraylarında devamlı 5-10 kadar cüce bulunurdu. Bunlar Enderun-ı Hümayun’un seferli koğuşunda tahsil ve terbiye görürlerdi. Yetiştikten sonra da padişah ile saraylıları türlü tuhaflıklar yaparak eğlendirirlerdi.

Cüceler, aslında soytarı değildir. Zekâ ve kültürleriyle, buna dayanan nükte ve esprileriyle tanınır. Zekice nükteleriyle herkesin yapamadığı bir şeyi yaparak icabında padişahı tenkit edebilir ve bu hoş görülür. Yıldırım Sultan Bayezid’in 'Maskara' adında böyle bir cücesi vardı.

Sultan II. Murad’ın, 1433’te Milano Sefiri’ni kabul ederken yanında iki cüce ve soytarılık yapan iki gencin bulunduğunu Bertrandon de la Brocquière rivayet eder. XVI. asırda sarayda bir hayli dilsiz ve cüce vardı. O devre ait minyatürlerde bunları görmek mümkündür.

Saray cüceleri
Saray cüceleri

Soytarı değil nedim

1666 senesindeki sarfiyat sicillinden, Enderun’da 65 dilsiz ve 21 cüce olduğu anlaşılmaktadır. Bu zeki kişiler, daha ziyade bedenî mükemmeliyet gerektirmeyen işlere bakarlardı. Meselâ bazısı Enderun’da kütüphane memurluğu yapmıştır.

Kabiliyetli olanları terfi ederek, ülkedeki hastanelerin gelir ve masraflarına bakan bir mevkiye gelebilirlerdi. Hoş sohbeti, tatlı dili, hatta umumî kültürleri sayesinde, padişahın nedimi olanları da vardır.

Dilsiz ve cücelerden başka, sarayda hareminde ve Enderun’da disiplin memuru olarak hadımların da çalıştığı; vakıflar umum müdürlüğü gibi yüksek makamlara gelebildiği de bilinen bir keyfiyettir. Asırlarca evvel engelli istihdamındaki bu hassasiyet dikkat çekicidir.

Saray cücesi
Saray cücesi

Kitap kurdu

Sultan I. Ahmed’in imamı Sâfi, Zübdetü’t-Tevârih isimli tarihinde Bekir ismindeki akıllı, esprili ve bilgili bir cüceden överek bahseder; bunun Sultan II. Murad’ın nedimi Cüce Zeyrek’ten aşağı kalmadığını söyler. Sâfi’nin rivayetine göre Habib adında bir başka cüce, Padişah’ın sarayda ve saray haricindeki gezintilerine iştirak eder, bazı latifeler söyleyerek onu güldürürmüş.

Malatyalı Zeyrek Cüce, tam bir kitap düşkünü idi. Sultan III. Murad Divanı’nı ve Şehzade Mehmed’in sünnet düğününü anlatan Surname’yi o hazırlamıştır. Hatta Surname’de Cüce Zeyrek ile bir başka kitap kurdu Darüssaade Ağası Mehmed Ağa’nın karşılıklı kitap okurken bir minyatürü vardır. Sultan III. Murad devrinde Cüce Mehmed Ağa, Kumkapı’da bir çeşme yaptırmıştır.

Bir defasında Sultan Ahmed’in huzurunda imamın meziyeti övülür. Hüseyin adındaki cüce, komiklik olsun diye, namazı fazla uzatıp herkesi sıktığını söyler. Dinibütün Padişah hiddetlenir. “Sen benim yanımda 4-5 saat kalırsın, bu zaman zarfında hep hareket edersin, söylersin, hiç bezginlik gelmez de, Allah huzurunda yarım saat durmaktan niye bezersin?” diye azarlar.

Bufón don Sebastián de Morra - Velázquez'in tablosu (Museo del Prado, 1645)
Bufón don Sebastián de Morra - Velázquez'in tablosu (Museo del Prado, 1645)

'Günah keçisi'

Sultan İbrahim’in pek küçük bir cücesi vardı. O kadar küçüktü ki Padişah’ın kürkünün içine sığabiliyordu. Bir keresinde kürkün arasından Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya dilini bile çıkarmıştı. Sadrazam buna öfkelenerek cüceyi Padişah’ın kürkünün içinden çekip çıkardı; boğdurttu. Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın idamına yol açan sebeplerden biri olarak da bu hadise gösterilir.

İngiliz edib Enid Welsford (1892-1981) 1927’de yazdığı meşhur The Court Masque (Saray Soytarısı) eserinde der ki: “Avrupa’da festival soytarısı ile saray soytarısı birbirinden farklıdır. Birincisi âdeta bir 'günah keçisi' gibi insanları eğlendirir. İkincisinin bundan başka, bedeni farklılığı sebebiyle hükümdarı nazardan koruduğuna inanılır. Eski Mısır’dan beri bu bedeni kusurlar manevi cihetten müspet ve faydalı karşılanır.”

İspanya Kralı IV. Felipe ve cücesi
İspanya Kralı IV. Felipe ve cücesi

Hayır vesilesi

Saraydaki dilsiz ve cücelerin varlığı, esasen Osmanlı cemiyetinin esasını teşkil eden merhamet ve cömertlikle irtibatlıdır. Çalışarak hayatlarını kazanmak imkânından mahrum bu insanlara gösterilen merhamet ve hayırla sevap kazanılır. Hem de hâline şükretmeye vesile olur. Koçi Bey, Sultan İbrahim’e, “Hasoda’ya çıktığınızda dilsiz ve cücelere birer altın lira veriniz. Fıkaradırlar, sevindirirsiniz” diye nasihatte bulunmuştur.

1662’de saray haricinden Hamza isminde bir cüce çalışamayacak vaziyette olduğunu söyleyerek, kendisine birkaç akçe maaş bağlanmasını istida etmiş; talebi kabul olunmuştu. 1790’da sadrazamın gözüne ilişen köylü ve kimsesiz bir cüce saraya alınıp terbiye ve istihdam olunmuştur.

Saraydaki mevkiini suistimal eden cüceler ve dilsizler de olmuştur. Tarihçi Selanikî, Sultan III. Murad sarayındaki birkaçından ve cezalandırılmalarından bahseder. Sultan III. Mehmed tahta oturduğunda, saraydaki dilsiz ve cüceleri tekaütle saraydan çıkardı.

Sultan II. Mahmud zamanında birtakım sınıflar saraydan büsbütün kaldırıldı. Bu arada saraylarda cüce bulundurulması ananesine de son verildi.

Tom Thumb ve Lavinia Warren
Tom Thumb ve Lavinia Warren

Son cüce

Son devirde sarayda yine de nizam harici tek tük cüceler bulunurdu. Enver Paşa’nın şarktan getirdiği 110 santim boyundaki Ahlatlı Ali Şamil, Enver Paşa’nın firarı üzerine Ulviye Sultan’ın sarayına alındı. Hazırcevaplığıyla kısa zamanda herkese kendisini sevdirdi. Kısa boyuyla alay etmeye kalkanları pişman edecek bir zekâya sahipti. Damat İsmail Hakkı Bey, zevcesini bırakıp Anadolu’ya geçince, onu da götürdü. Ali Şamil (Güler) bu sefer Çankaya Köşkü’nün cücesi oldu. 1974’te İzmir’de öldü.

Parmak Çocuk

1851 senesinde dünyaya gelen Hayati Hassid, Selanikte David ve Ester Hassid’in çocukları olarak dünyaya geldi. 5 yaşında büyümesi durdu. 76 santimetre boyunda ve 17 kilogram idi. Türkçe, Arapça, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca ve Yunanca olmak üzere 7 lisan bilirdi.

Sarayda birkaç sene kalmış; burada sıkılıp Paris’e giderek sahnelerde çalıştı. Dünya fuarlarında gösterilere katıldı. Turneye çıkarak memleket memleket gezdi. The Turkish Tom Thumb (Türk Parmak Çocuk) veya Hayati Hassid Paşa diye anıldı. Çocuk sesiyle şarkı söylemesi meşhurdu.

1914’te harb çıktığında, Avustralya’da turnede idi. Hükûmet, Osmanlı casusu olduğunu düşünerek kendisini tevkif etti. Hakikaten mesleği istihbarat toplamaya elverişli idi. Kısa bir zaman sonra taahhüd imzalatılarak serbest bırakıldı. Alamadığı ücretleri için açtığı dava, ecnebi olduğu için reddolundu.

Melbourne’deki Yunanistan konsolosu, Selanik’te doğduğu için kendisine sahip çıktı. Hayati Bey, Amerika’ya gitti. Cincinnati’de çocukluk arkadaşı Leon Ben Mayor ile karşılaştı. Evinde kalma teklifini haftada 5 dolar ödemek şartıyla kabul etti. Haftada 40 dolar kazanıyordu. Ben Mayor’un çocuğunun beşiğinde uyurdu. Zamanla sıhhati kötüleşti. 27 Nisan 1919’da öldü.

Parmak çocuk - Hayati Hurşid
Parmak çocuk - Hayati Hurşid

Pigmeler cüce mi?

Boyu ve uzuvlarının büyüklüğü, kendi ırkındaki normal boylu insanlarınkinden küçük olan kimselere cüce denir. Cüce (cûce), Farsçadır ve bilhassa kuş yavrusu, civciv demektir. Cücük de böyledir.

Boyları 1,5 metreden daha kısa olan Afrika’daki Pigmeleri, Grönland’daki Eskimoları, Norveç’ten Yenisey’e kadar uzayan mıntıkada yaşayan Samoyedleri, Okyanusya’daki Papular’ı cüce saymak doğru değildir. Çünki bunlar doğuştan kısa boylu birer ırktan gelmektedir.

Fransızca pygmée, Eski Yunanca’daki pygmaîos (cüce) kelimesinden gelir. Bu lisanda pygmē yumruk, yani yumruktan dirseğe kadar olan uzunluğa denir ki, arşın demektir.

Asıl cücelik ise birtakım bezlerin ve kemiklerin uğradığı hastalıklardan ileri gelir. İrsi değildir. Normal insanların cüce çocukları olabileceği gibi, cücelerden de normal boyda insanlar doğabilir.

Cüceler kendi aralarında birtakım ehemmiyetli ayrılıklar gösterirler. Müşterek hususiyetleri nazarı itibara alınarak cüceler iki büyük kısma ayrılabilir: 1-Anormal cüceler. Zekâları kıttır. Kısır olurlar. Hareketleri çocuklarınınkini andırır. Bu tür cüceler çok yaşamazlar. 2-Normal cüceler. Her cihetten normal birer insandır. Hatta içlerinde normalin üstünde zeki olanlarına rastlanmıştır. Bunların ömürleri de normal insan ömrü kadardır.

Masal kahramanları arasında cücelere çok yer verilmiştir. Bunların en tanınmışları Pamuk Prenses’in 7 Cüceleri’dir. Grimm Kardeşler’in bir masalından alınan mevzu üzerine Walt Disney’in yaptığı film bu cüceleri bütün dünyaya tanıtmıştır. Aynı mevzuyu işleyen bir Türk filminde cüce rollerini memleketin çeşitli yerlerinden seçilen cüceler oynamışlardır. Cüceler Avrupa saraylarında, hatta soyluların evlerinde de vardı. Puşkin’in Arap Petra Velikogo (Büyük Piyotrun Arabı) hikayesinde bir cüce tasviri vardır: “Bedbaht genç kız gözlerini açtı. Etrafta kimselerin bulunmadığını görünce, hizmetçiye cüceyi çağırmasını söyledi. Biraz sonra cüce yerde top gibi yuvarlanarak içeri girdi. Kırlangıç (cücenin takma adı) çağrıldığını duyar duymaz, kısa bacaklarının bütün hızıyla merdivenleri tırmanmış ve küçük hanıma koşmuştu. Nataşa onu yanına oturtup hizmetçiyi dışarı çıkarttı. Cücenin küçücük vücudu hareket halindeydi. Her şeye karışıyor, her şeyi biliyor, aklı zekâsı sayesinde evin efendilerini avucu içinde tutuyor ve despot gibi evi idare ettiği için diğer hizmetkârların kendisine diş bilemesine sebep oluyordu. Gavrila Afanasyeviç onun ihbarlarını, şikâyetlerini, küçük ricaları dinler; Tatyana Afanasyevna fikrini alır; Nataşa ise ona son derece itimat eder, genç ruhunun bütün sırlarını anlatırdı.”