HAK SÖZÜ KABUL ETMEK FAZİLETTİR - SULTAN II. AHMED

Kendisine tahta çıktığını haber verenlere, ağarmış bıyıklarını göstererek, “Bu zamana kadar neredeydiniz?” diye latife etti.
24 Temmuz 2023 Pazartesi
24.07.2023

  

Babasını 5 yaşında kaybetti. İki ağabeyinin saltanatları müddetince saraydaki dairesinde uzun yıllar geçirdi. Bu vesileyle iyi bir tahsil gördü. İki ağabeyinden daha fazla ilmi tetebbuya düşkündü.

1691’de ağabeyi Sultan II. Süleyman’ın vefatıyla Edirne’de 48 yaşında tahta oturdu. 21’inci Osmanlı sultanı ve müslümanların 86’ncı halifesi idi. Sultan İbrahim’in üçüncü oğludur. Hadice Muazzez Haseki’den 1643’te dünyaya geldi.

1687 yılında tahttan indirilen en büyük ağabeyi Sultan IV. Mehmed hayatta idi ve kendisini tekrar tahta çıkarmak isteyenler vardı. Bu sebeple devlet ricali elini çabuk tutup veliahdi (Sultan II. Ahmed’i) tahta geçirdiler.

Sultan II. Ahmed
Sultan II. Ahmed

Neredeydiniz?

Sultan II. Ahmed, kendisine taht haberi verildiğinde, “Mülkün maliki Allah’tır. O, mülkü dilediğine verir, dilediğini aziz eder” mealindeki ayet-i kerimeyi okudu.

Ardından, “Ben bu sadra talip ve ragıp olmayıp, memul etmezdim. (Tahta çıkmayı istemez ve ummazdım) Hak celle ve ala hazretleri fazlü kereminden bu aciz ve nahif kuluna nasip eyledi. Bu nimetin merasim-i eda-yı şükranını edemem” dedi. Sonra da kendisine biat eden nakibüleşrafa, ağarmış bıyıklarını göstererek, “Bu zamana kadar neredeydiniz?” diye latife etti.

İlk olarak sadaret kaymakamına asayişe mukayyet olmasını emretti. Ardından da defterdara harcamalara dikkat etmesini söyledi. Bu hareketleri, devlet işleriyle yakından alakadar olacağını gösteriyordu. Harb sebebiyle hazinenin darlığından dolayı askere cülûs bahşişi verilemedi.

Bu esnada sadrazam Fazıl Mustafa Paşa Almanya seferinde idi. Padişah, tahta çıktığı haberiyle beraber, sadrazamlığının devamına dair fermanı ve sadrazamlık mührünü kendisine verilmek üzere Sofya’ya gönderdi.

Sultan II. Ahmed
Sultan II. Ahmed

Asıl kayıp

Sadrazam, Şimali Sırbistan’da Tuna kenarındaki bir köy olan Petrovaradin’de Prens Ludwig kumandasında 100 bin kişilik Avusturya ordusu ile karşılaştı. Düşman, Osmanlı ordugâhına üç saatlik mesafede bulunduğu halde, taarruza geçmeden geri çekildi.

Kırım Hanı’nın süvarilerini bekleyen Sadrazam, düşmanın geri çekilmesi üzerine taarruza geçmeyi düşündü. Harb divanına katılanlar menfi görüş bildirmesine rağmen, bu fırsatı kaçırmak istemeyen Sadrazam taarruz emri verdi.

Düşmanın yolu üzerindeki Karlofça Boğazı’nı tutarak, gelmesi muhtemel Kırım süvarileriyle beraber Avusturyalıları kıskaca almak istedi. Kırım kuvvetlerinin gelmediğini ve yolun da kapandığını anlayan düşman, iki kuvvet arasında kalmamak için, hemen hücuma geçti. 1691 yılı Ağustos’unun 25’inci günü muharebe başladı.

Sırbistan’ın şimalinde Tuna kenarındaki bir köyde cereyan eden Salankamen Muharebesi’nin başında Osmanlı ordusu galip vaziyetteydi. Düşman geri püskürtüldü. Ama taze kuvvetler, Osmanlı ordusunun sağ kanadını bozdu. Avusturyalılar, buradan merkeze hücum etti. Vaziyet çok kritikti.

Sadrazam, askeri şevke getirmek için, sağ taraftan hücum eden düşman üzerine yalın kılıç atıldı. Onu gören askerler de yerlerinde duramadılar. Osmanlı ordusunun zafere doğru ilerlediği bir sırada düşman tarafından atılan bir kurşunla Fâzıl Mustafa Paşa şehit oldu.

Salankamen Muharebesi abidesi
Salankamen Muharebesi abidesi

İş işten geçti

Etrafındakilerin tedbirsizliği yüzünden Sadrazam’ın şehadeti ağızdan ağıza yayıldı. Mehter susunca, düşman vaziyeti anladı. Sipahilerin kumandanı yerinde sebat etmeyip geri çekildi.

Bütün bunlar, zaferle bitmek üzere olan harbi mağlûbiyete çevirdi. Sağ koldan giren düşman, ordugâhı işgal eyledi. Fakat 40 bin kayıp veren Avusturyalıların da dövüşebilecek güçten mahrum olmalarından istifade eden vezirler, orduyu geri çekip Belgrad’a döndüler.

Prens Ludwig, orduyu takip etmedi ki, bu felaketin büyümesini önledi. Avusturyalılar, sadrazamın naaşını ne kadar aradılarsa da bulamadılar. İmparatorluğun esas kaybı bu idi. Kırım Hanı geldiğinde iş işten geçmişti.

Ordu toparlandı. Bozguna sebep olan sipahi ağası idam edildi. Mağlubiyet ve Sadrazam’ın şehadet haberi İstanbul’a ulaştırıldı. Padişah, yazdığı bir mektupla geciken Kırım Hanı’nı azarladı ve Rodos’a sürüldü. Mağlubiyette rolü olanlar idam edildi veya sürgüne gönderildi.

Sultan II. Ahmed'e ait sikke
Sultan II. Ahmed'e ait sikke

Harb devam ediyor

Bu arada Lehistan cephesinde Sobieski ve Erdel cephesinde de Almanlar yenildi; Kamaniçe ve Lippa muhasaraları kaldırıldı. Osmanlıların, Almanya karşısında daha fazla güç kaybetmesini kendileri için zararlı gören Fransa ve Hollanda, sulh için aracı oldu.

Ancak İstanbul, ağır bulduğu Alman taleplerini reddetti. Lehistan, müstakil sulh talebinde bulundu; ancak senelerdir tek bir galibiyet almamış bu devlete toprak verilemeyeceği için bu iş de geri kaldı. Harb devam etti. Macaristan ile Erdel arasındaki en mühim kale olan Varat, yardım götürülemediği için düştü.

Eski sadrazamlardan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın himayesinde yetişen yüksek meziyetli bir bürokrat olan Diyarbekir valisi Çalık Ali Paşa sadrazam oldu (1691).

Sadrazam 1692 Haziran’ın son günü Edirne’den sefere çıktı. Gaye, Erdel’i geri almaktı. Ama Alman ordusunun muhasara ettiği Belgrad’a yöneldi. Belgrad kurtarıldı.

Harb divanı, askerin harbden gözünün yıldığı gerekçesiyle taarruzun geri bırakılmasına karar verdi. Bir yandan Fransızlarla muharebe eden Almanların geri çekilmesi Osmanlılara rahat bir nefes aldırdı. Sınır kalelerini tahkim ettiler.

Sultan II. Ahmed'in tuğrası ve hattı hümayunu
Sultan II. Ahmed'in tuğrası ve hattı hümayunu

Gel de kızma

Padişah’ın Çalık Ali Paşa ile yaptığı ve tarih kitaplarında tafsilatıyla anlatılan bir mülakat enteresandır. Padişah, “Daha evvel üç defa defterdarı azledip yerine dindar ve dürüst bir adam tayin etmeni istedim, ama dinlemedin” dedi.

Paşa, “Suçu neymiş?” diye sordu. Padişah, “Halk, yaptığı haksızlıklar sebebiyle kendisinden şikâyet ediyor” dedi. Paşa, “Bunların aslı yoktur. Defterdar kendi başına iş yapamaz. Ne yaptıysa benim emrimle yapmıştır” diyerek istifa etti.

Çok kızan Padişah, “Ben bizzat halkı çağırıp kendim görüştüm. Üzerlerine konan haksız vergilerden dert yandılar. Ben zalimi dışarda ararken, meğerse zalim senmişsin. Sözümü dinlemeyen, benim vekilim olamaz. Senin hakkından gelirdim, ama herkes, adamı uzaktan getirip sadrazam yaptı, sonra da öldürdü diye beni suçlarlar” dedi (1692).

Padişah, yine selefi gibi yüksek meziyetli Bozoklu Mustafa Paşa’yı sadrazam yapmak istedi. Paşa, kabul etmeyince, ülkenin bu müşkül vaziyetinde vazifeden kaçmasına çok kızan Padişah kendisini idamla tehdit edip kabul ettirdi. Mustafa Paşa iyi bir şairdir.

Asabi, fakat çok merhametli ve hakşinas olan Padişah, Çalık Ali Paşa’yı çağırıp gönlünü aldı. “Hangi vilayetin valiliğini istersen tayin edelim” dedi. Paşa, memuriyet istemedi. Tekaüde sevk edilip Mihaliç (bugünki Karacabey) kazasının gelirinin maaş olarak kendisine bağlanmasını istedi.

Yeni sadrazam bu gelirin az olduğunu söyleyince, “Hazinenin sıkışık olduğu harb zamanında bu bile çoktur. Aza kanaat ederim” diyerek ne kadar hamiyetli bir bürokrat olduğunu gösterdi. Bursa’dan sonra Kandiye muhafızlığına gönderili. Orada vefat etti.

Bir daha gelirsen…

Ağustos 1692’de Venedikliler, Papalık ve Floransa birlikleri ile beraber Girit’e asker çıkardı. Hanya’yı kuşattı. 1500 askerle kaleyi müdafaa eden Ispanakçı İsmail Paşa, düşmanın teslim taleplerini reddetti ve Kandiye’den yardım istedi.

Bu arada Osmanlı ordusu Mora’ya girdi. İşlerini hemen bitirip Mora’ya dönmekte acele eden Venedikliler kaleyi alamadılar. Teslim teklifi ile gelen elçinin mektubu bile açmadan eline geri veren İsmail Paşa, “Bir daha teslim teklifiyle gelirsen, başını vururum” diye tehdit etti.

Harb esnasında Malta amirali 200 silahşörüyle birlikte maktul düştü. Kaptan-ı derya Yusuf Paşa’nın Kandiye’ye gönderdiği filoyu alan Kandiye muhafızı Fındık Mehmed Paşa, 8 bin askerle Hanya’ya yardıma geldi. Aynı gün Venedikliler, muhasarayı kaldırıp kaçtılar. 41 günlük Hanya muhasarası, Venediklilere dört bin askere mal olmuştu.

Bozoklu Mustafa Paşa ıslahat işleriyle uğraştı. Ordu kayıtlarında ismi olup, harbe katılmayanları araştırdı. Bunların çoktan öldüğünü; ama maaşlarını başkasının aldığını tespit etti. Hazineye çok para kazandırdı; ama düşman da kazandığı için iktidarı kaybetti.

28 Haziran 1694’de Narenta Kalesi Venediklilerin işgaline uğradı. Dalmaçya ile Hersek arasında bulunan Narenta suyu üzerinde olan bu küçük kalenin stratejik ehemmiyeti pek büyüktü. Geri almak için bir kaç defa teşebbüs edildiyse de muvaffak olunamadı.

Macaristan’ı alsan kıymeti yok

Yeni sadrazam Hacı Ali Paşa, Petervaradin üzerine sefer yaptı (1694). 50 bin kişinin müdafaa ettiği kaleyi düşürmek zordu. Ordu geri çekildi. Bu esnada Malta, Floransa ve Papalık filolarından müteşekkil bir Venedik donanması, Sakız limanına gelerek karaya asker çıkardı.

2 hafta süren bombardıman neticesinde Sakız teslim oldu; halk gemilerle Çeşme’ye taşındı. Bu haber İstanbul’a bomba gibi düştü. Payitaht’a bu kadar yakın bir adanın düşesi, Padişah’ı çok üzdü.

Belgrad’da bulunan Sadrazam Sürmeli Ali Paşa’ya gönderdiği bir mektupta, “Madem ki Sakız düşman elindedir, bütün Macaristan memleketini fethetsen, makbulüm değildir” yazdı.

Sadrazam derhal döndü. Edirne’de Padişah’tan şu mektubu aldı: “Sakız ahvâli içimi yaktı. Geri alınması muradımdır. İcap edenlerle görüşüp ne yapmak lazımsa bildiresin. Bu kış Sakız elde edilmezse, şöyle bilin ki, bütün reisleri katlederim” ifadesi ile paçaları tutuştu. Sakız’ın tesliminde rolü olanlar sürgüne gönderildi.

Müjde ve keder

Donanma, 1695 yılının ilk günlerinde, İstanbul’dan hareket etti. Donanmanın idaresi Çeşme’de Mezomorta Hüseyin Paşa’ya verildi. Vaktiyle bir deniz muharebesinde çok yara aldığı halde, çarpışmayı sürdürerek iyileşmesi üzerine, İtalyanca Mezzomorto (Yarı Ölü) kelimesinden bozma olarak Mezomorta unvanıyla tanınmıştı.

9 Şubat 1695 öğle vakti 65 gemilik düşman donanmasıyla karşılaşıldı. Osmanlı donanmasında 48 gemi vardı. Venedikli kumandan Benedetto, top atışıyla maktul düştü. Düşman Sakız limanına sığındı. Paşa, yolu kesti. 18 Şubat’ta düşman taarruz etti. Korkunç bir deniz muharebesi neticesinde düşman Sakız’ı terketti.

Müjde daha İstanbul’a ulaşmadan, Sakız’ın kaybıyla teessüründen hastalanan Sultan II. Ahmed 6 Şubat 1695’te Edirne’de vefat etti. 52 yaşındaydı. Ağabeyi ile aynı istiska hastalığından muztaripti. Saltanatı, garip bir tesadüf eseri ağabeyi ve selefi Sultan II. Süleyman gibi 3 yıl 7 ay sürmüştür. Aynı yerde vefat etmiştir.

Cenazesi İstanbul’a getirilerek büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman türbesine defnedildi. Yerine yeğeni Sultan II. Mustafa geçti.

Rabia Haseki’den İbrahim, Selim, Hadice ve Asiye adında çocukları oldu; ama küçük yaşta öldüler. Sadece Selim ile ikiz olan İbrahim, 1714’te 21 yaşında iken vefat etti. 1703’te bazıları kendisini tahta çıkarmak istediler, ama veliaht Sultan III. Ahmed taraftarları galip geldi.

Mezamorta Hüseyin Paşa
Mezamorta Hüseyin Paşa

Şehzadenin hatıra defteri

Sultan II. Ahmed Arapça ve Farsça’yı iyi bilirdi. İlme meraklıydı. Âlimleri ve sanatkârları himaye ederdi. Şiirden ve musikiden anlardı. Türk ve Fars şairlerini muntazaman okurdu. Şu kıtası meşhurdur:
Sığındım tâ ezelden ben Allah’a
O’dur zira bâya yoksula penâh
Tevekkül üzre ol, her zaman Ahmed
Yardım etsin sana her yerde Allah!

Mevlevî Şeyhi Receb Enis Dede’ye mensup idi. Usta bir hattattı. Eliyle yazdığı çok güzel mushaflar ve çoğalttığı kitaplar vardır. Şehzadeliğinde tuttuğu ve bugüne intikal eden hatıra defteri, nasıl bir mesuliyet hissine ve istikbal tasavvuruna sahip olduğunun güzel bir misalidir.

Halkı için yaşadı

Anadolu ve Rumeli’de amme varidatının toplanması için malikane, yani kaydı hayat şartıyla iltizam usulünü getirtti. Mesela bir köyün kira gelirleri, ihaleyi kazanan biri tarafından ömür boyu toplanacak, her sene ihaleye çıkarılmayacaktı.

Böylece halkı, mültezimlerin keyfi hareketlerinden ve hazineyi de kayıplardan kurtarmış oldu. Fakat daha sonra memleketin başına gaile açacak olan âyânlık da bu vesileyle doğdu. Âyânlar, bir beldenin ileri gelenlerinden halk ile hükümet arasında aracılık yapan kişilerdir. Zamanla derebeyine dönüşmüştür.

Gösterişten hoşlanmaz, sade giyinirdi. Kıyafet değiştirerek halk arasında dolaşır, dertlerini sabırla dinler, çare bulunması için lazım gelen yerlere talimat verirdi. İşlerin iyi gidip gitmediğini kontrol ederdi.

O zamana kadar tavsayan Divan-ı Hümayun toplantılarının yine haftada 4 gün yapılmasını emretti ve kendisi de hasta olduğu zamanlarda bile bizzat toplantılara iştirak etti.

Çok merhametli ve vatanperverdi. Âdil bir sultan olarak yaşamış, milletini memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştır. Tahta çıktığı zaman söylediği sözler, nasıl bir manevi mesuliyetle hareket ettiğini ve milletine hizmet hissinin derinliğini göstermektedir.

Sultan II. Ahmed'in sandukası
Sultan II. Ahmed'in sandukası

Âlicenab hükümdar

Asabiydi; fakat kendisini çabuk toplardı. Doğru söze itibar ederdi. Yaptığı hatayı sırası gelince düzeltip telafi ederdi.

İnsan tanımakta mahirdi. Meziyetli bürokratları tanıyıp vazife verirdi; ama devlet işlerinin iyi yürümesinde çok hassas olduğu için en ufak bir sebeple azlederdi. Halka hizmet hissinin büyüklüğü ve milletin kanaatlerine hürmeti, bu sık tayin ve azillerde rol oynamıştır.

Silahtar Tarihi’nde geçtiği üzere Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa Padişah’ı “Hüsnü hal ve zühdü takva ile mevsuf, her fünunda mahir, âlicenab bir kâmilvücud” olarak tarif eder.