BİR MAZLUM PADİŞAH - SULTAN ABDÜLAZİZ

Sultan Aziz’i tahttan indirenler çeşitli propagandalarla halkı iknaya çalıştı. Ama halk, yaktığı ağıtlarla bu mazlum padişaha olan sevgisini hep dile getirdi.
29 Ocak 2024 Pazartesi
29.01.2024

Sultan Aziz, 9 yaşında babası Sultan II. Mahmud’u kaybetti (1839). Annesi Pertevniyal Valide Sultan, çok dirayetli ve hayırsever bir hanımdı. Ağabeyi Sultan Mecid zamanında rahat ve serbest bir hayat yaşadı. Onun vefatı üzerine 32. padişah ve 97. halife olarak tahta çıktı (1861).

Avrupa seyahati

1864’te öteden beri muhtar bir vilayet olan Mısır’ı ziyaret etti. 1867’de Paris Sergisi’ne davet üzerine gemiyle Avrupa seyahatine çıktı. Bir Osmanlı padişahının ecnebi topraklara, askeri maksat olmadan yaptığı ilk seyahattir.

Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya, Belçika ve İngiltere’yi ziyaret etti. Hükümdarlarla görüştü. Nişanlar kabul etti. Bu seyahat büyük sükse yaptı; Padişah sempatikliğiyle alaka topladı. Böylece Rumeli’deki hadiseler sebebiyle Avrupa amme efkârındaki menfi havayı yok etti.

Süveyş Kanalı’nın açılışı münasebetiyle çok sayıda hükümdar ve asil şahsiyet kendisini ziyarete İstanbul’a geldi.

Zamanında vilayet ve mahkeme teşkilatı tanzim edildi. Başta Mamuretülaziz (Elazığ) olmak üzere Osmanlı memleketinde çoğu kendi ismini taşıyan şehir ve kasabalar tesis edildi.

Sultan Abdülaziz
Sultan Abdülaziz

Maarif şart

İdare ve adliye birbirinden ayrılarak (1868), Danıştay ve Yargıtay kuruldu. Şer’î hukuk onun zamanında kanunlaştırılarak Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye adıyla medeni kanun hazırlandı (1869).

Memur yetiştirmek üzere mektepler kuruldu (1862). Yüksek bürokrat yetiştirmek üzere Fransız modeline göre Galatasaray Sultanisi açıldı (1868). Dârülfünûn-ı Osmânî adıyla modern üniversite faaliyete başladı (1870).

Erkek ve kız sanat mektepleri, Dârülmuallimat (kız muallim mektebi), kaptan mektebi, lisan mektebi, eczacı mektebi, sivil tıbbiye mektebi ile sanayi mektepleri açıldı. Yetim ve zeki talebelerin parasız yatılı okuması için Dârüşşafaka kuruldu.

Gazetelerin sayısı arttı. Edebiyat canlandı. Ali Paşa’nın şerrinden yurt dışına kaçan Ziya Paşa, Namık Kemal gibi entelektüelleri yurda dönmeye ikna etti.

Sırtımdan geçsin

O zamana kadar 452 km. olan demiryolunun uzunluğu üç misline çıkarıldı. İstanbul-Paris demiryolunun Topkapı Sarayı’nın bahçesinden geçmesine itiraz edenlere, “Demiryolu yapılsın da isterse sırtımdan geçsin” diye cevap verdi.

Mevcut karayolları tamir edildi ve yenileri yapılmaya başlandı. Demir Galata Köprüsü açıldı. Atlı tramvaylar hizmete girdi. Mevcut telgraf hatlarına bir mislinden fazla ilâve yapıldı. Her semtte postaneler açıldı.

Süveyş Kanalı açılarak Akdeniz ile Kızıldeniz birleştirildi. Tuna ve Dicle üzerinde gemi işlemeye başladı. İstanbul, Köstence, Varna limanları ile İzmir rıhtımları inşa edildi.

Boğaziçi’nde gemi çalıştırmak için Şirket-i Hayriye adında bir şirket kuruldu. 1863’te Fransız ve İngiliz ortaklığında Bank-i Osmani-i Şahane kuruldu. Burası 1930 senesine kadar Merkez Bankası idi.

Sultan Aziz cuma selamlığında
Sultan Aziz cuma selamlığında

İlk metro

Avrupa’da gördüğü ilerlemeleri memlekete tatbik etmek istedi. İstanbul, onun zamanında modern, sosyal ve ekonomik cihetle canlı bir şehir halini aldı. Ecnebi ziyaretçilerin gelişi, şehrin tamir ve tanzifine faydası oluyordu.

İstanbul’da Galata-Beyoğlu arasında tünel işletmesi kuruldu. Dünyanın ilk metro hatlarındandır.

Ecnebilere mülk edinme hakkı verildi. Pasaport Nizamnamesi ve Tabiyet Kanunu ile ecnebilerin himayesindeki “yerli yabancılar” vatandaşlık altına alınmak istendi (1869).

Bulgarlara, Rum Patrikhanesi’nden ayrılarak kendi kiliselerini kurma hakkı verildi. Bu, aynı zamanda Ortodoksların birliğini bozarak, bir ayrılık tehlikesini uzaklaştırdı.

Donanma sevdası

Osmanlı Devleti’nin eski günlere dönebilmesi için, bilhassa Rusya’nın ihtiraslarına set çeken güçlü bir orduya sahip bulunması gerektiğine kani idi. Kısa bir zaman zarfında dünyanın 3. donanmasını kurdu. Tersaneleri ıslah etti. Burada yapılamayanları harice sipariş verdi.

Kara ordusu da zamanın en güçlü ordularından biriydi. Prusya’dan getirttiği mütehassıslarla 1866’da Harbiye Mektebi’ni yeniden tanzim etti. Askeri rüşdiyeler (ortamektepler) açtı. Bayezid’de bugün İstanbul Üniversitesi olan binayı yaptırarak Harbiye Nezareti’ne verdi.

Avusturya Prensi Karl, Viyana sefiri Sadullah Paşa’ya, Padişah’ın asker olarak yaratıldığını ve askerlik bilgisine şaşılacak derecede nüfuzu olduğunu söylemiştir. Padişah, Amerikan dahili harbini tetkik etmiş; kuzeylilerin zaferinin, bir dolduruşta 7 atış yapan martin ve winchester tüfekleri ile olduğunu anlamıştı. Bunlardan sipariş ederek orduyu donatmıştı. Bu silahlar ve bununla korunan tabyalar ilk defa Plevne Harbi’nde kullanılmış, Ruslara büyük zayiat verdirmiştir.

Müslüman beldelerin birer ikişer işgali üzerine, halife sıfatını öne çıkardı. Hindistan’da çıkan sipahi isyanının, Padişah’ın bir işaretiyle durması; Şarki Türkistan hükümdarı Yakub Han’ın, Sultan Abdülaziz’i siyasi metbu tanıması, emperyalistleri endişelendirdi.

Aziziye Camii - Konya
Aziziye Camii - Konya

Ve iflas

Donanma sevdası, bir servete mal olmuş, Suriye, Girit, Hersek ve Bulgaristan isyanları, büyük masraf açmıştır. İç ve dış borçlar artmış; bütçe büyük açık vermiştir.

Fakat memlekette girişilen askeri ve iktisadi teşebbüsler nazara alınırsa bu artış anormal değildir. Padişah hazineden kendisine ödenen tahsisatın yarısından vazgeçmiştir.

Devlet tahvilleri dibe vurmuş, Avrupa borsalarında çok kişi zarar etmiştir. Bu iflas haberini evvelden bilen bürokratların hepsi ellerindeki tahvilleri sattığı halde, dürüstlük timsali olan Padişah satmamış, böylece bir servet kaybetmiştir.

Feci son

Hayranı olduğu İngiltere gibi meşrutiyet kurarak, parlamento yoluyla padişahın salahiyetlerini kısmak isteyen Midhat Paşa, Sultan Aziz tahtta kaldıkça gayesine erişmeyi imkânsız görüyordu. Hemen her biri Padişah’tan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricâli ile darbe hususunda anlaştılar.

Hüseyin Avni ve Midhat Paşa’nın başını çektiği bir darbe komitesi, deli, dinsiz, müsrif ve siyasi işlerden anlamaz olduğu gibi uydurma gerekçelerle Padişah’ı tahttan indirdi. 29 Mayıs 1876’da Veliahd Murad Efendi’yi tahta çıkardı.

Sultan Aziz, sarayından alınarak Topkapı Sarayı’nda amcası Sultan III. Selim’in şehit edildiği daireye hapsolundu. Ailesi de aşağılayıcı bir tarzda saraydan tahliye edildi. Serveti yağma olundu. Harem halkı sokağa atıldı.

Birkaç gün sonra Ortaköy Sarayı’na nakledilen Sultan Aziz odasında bilekleri kesilmiş halde ölü bulundu. Hadiseye intihar süsü verilmişti. Birkaç sene sonra yapılan muhakeme neticesi, Sultan Aziz’in Avni Paşa'nın emriyle katledildiği hukuken sabit oldu.

Rusya ile iyi münasebetler kurması, Londra’yı rahatsız etti. 1876'da İstanbul’a gelen Alphonse de Rothschild’in Filistin teklifini reddetmek, bir ay geçmeden Padişah’a tahtını ve hayatını kaybettirdi. İngiliz matbuatı, Kraliçe’nin darbecilere “soignez le bien” (iyi bakın) diye telgraf çektiğini, onların “saignez le bien” (iyi kanatın) anladığını yazdı.

Çok yönlü bir hükümdar

İyi bir tahsil görmüştü. Arapça, Farsça ve Fransızca’ya vakıftı. Arap edebiyatı üzerine ve içkinin haram edilmesinin hikmetine dair birer risalesi vardır.

Hattattı. Valide Camii’nin arka duvarındaki celi sülüs levha ona aittir. Hatlarının çoğunu lal rengi mürekkeple yazardı.

Spora, ata binmeye, güreşe düşkündü. Askerliğe, bilhassa denizciliğe çok meraklıydı. Güçlü ve gürbüzdü. Sade giyinirdi. Hemen her gün atla veya arabayla İstanbul’un bir semtini gezerdi.

Harem hayatına düşkün değildi. Padişah olana kadar tek hanımla yaşamıştır. Oğlu Yusuf İzzeddin Efendi veliaht iken, İttihatçılar tarafından intihar süsü verilerek öldürülmüş (1916), diğer oğlu Abdülmecid Efendi halife olmuştur (1922).

Memduh Paşa kendisini, yakışıklı, sevimli, sürati intikal sahibi, azametli, ancak nazik olarak tasvir eder.

Keşke bir esnaf olaydım

Sultan Abdülaziz, memleket için çok çalıştı. Kışlalara gitti, askerin yiyecek, giyecek meseleleri ile uğraşıp koğuşlarını teftiş etti. Devletin selâmetini düşünüp, tebaasının sevgisini kazanmak için çalışırdı. Devlet işlerine dair fikir ve mütalaaları dikkate alırdı. Bunun cezasını tahttan indirilip hunharca katledilerek gördü.

Zaman zaman taşıdığı mesuliyetin altında ezilirdi. Başmabeynci Mehmed Bey’e, “Keşke Kapalıçarşı’da küçük bir dükkânı olan esnaf olaydım. Sabah evimden çıkaydım, işime geleydim. Akşam Allah ne kâr verdiyse onunla çoluk-çocuğumun nafakasını alaydım, atıma değil eşeğime bineydim. Yorgun argın, ama kafamın içi bin bir dertle dolmamış olarak evime geleydim. Zevcem güler yüzle, çocuklarım sevgiyle beni karşılayaydı. Elimi yüzümü yıkayıp, sofranın başına geçeydim, çorbamızı zevkle içeydim. Kimsenin derdi bize illet olmayaydı” demiştir.

Sultan Aziz'in cenazesi
Sultan Aziz'in cenazesi

Kan ağlıyor bütün cihan!

Dinine çok bağlıydı. Mevlevi tarikatine mensuptu. Konya ve Maçka Aziziye Camii’ni yaptırdı. Kâbe’nin iç yüzüne atlastan örtü astırdı. Hac zamanı Resulullah’a hitaben içli mektuplar yazıp gönderirdi

Padişah’ın horoz dövüştürüp, galip gelene nişan taktığı, Jön Türklerin müfritlerinden Ali Suavi’nin uydurmasıdır. Sultan Aziz, halk tarafından en çok sevilen padişahlardan biri olmuş; arkasından “Uyan Sultan Aziz uyan, Kan ağlıyor bütün cihan” diye ağıtlar yakılmıştır.

Midhat Paşa bile ölmeden az evvel yazdığı hatıralarında Sultan Aziz’i, “Akıllı ve uyanık, devletin iyiliğini isteyen, yüksek gayretli, iyi idarenin kanun ve nizam ile olmak lâzım geldiğini herkesten ziyade bilen” bir zât olarak vasıflandırır.

Tahttan indirildikten sonra, yerine geçen yeğenine hitaben yazdığı tezkere, uğradığı felâketlere rağmen, metanetini kaybetmeyen, yüksek bir akıl ve zekâ sahibi zât olduğunun en açık delilidir. Gazetelerde de neşredilen bu tezkerede Sultan Aziz mealen şöyle diyordu:

“Evvel Allah’a, sonra padişahın eşiğine sığınırım. Millete hizmette sarfı mesai etmişsem de hoşnutluk hasıl edemedim. Zatı şahanelerinin, milletin hoşnutluğunu kazanacak hayırlı işlerde muvaffakiyetini temenni ederim. Kendi elimle silahlandırdığım askerin beni bu hale getirdiğini de hatırında tutmasını tavsiye ederim. İnsanlık ve mertlik, sıkılmışlara yardım etmek meziyetidir. Bu sıkıntıdan kurtulmam için bana hususi bir yer tahsis etmesini rica ederim. Saltanat-ı Âl-i Osman’ı Sultan Mecid hazretlerinin hanedanına tebrik ederim.”