
BEKÂRLIK SULTANLIK MI?
Evlenmemiş hanımlardan işitilmeyen bu tabir bilhassa evli erkekler arasında yıllardır keyifle, bazen evlilikten kaçınmanın kibar bir bahanesi, kimi zaman da savunma mekanizması olarak tekrarlanır. Kadın dırıltısından, çocuk zırıltısından kurtulmak; kimseyi idare etmek mecburiyetinde olmamak; istediğini yapabilmek… Bekârlık, tek kelimeyle “eşsiz”dir.
Bekârlık hakikaten sultanlık mıdır, yoksa sadece hayal mi? Bekârlık sultanlıksa, bu sultanlık nasıl bir tahtta oturur? Yalnızlıkla sarmaş dolaş bir hürriyet mi, yoksa çoraplarını bile kendi yıkayan bir hükümdarlık mı?
“Sultan” kelimesi bir hükümdarı hatıra getirir. Ama birçok hükümdarın çok eşli olması, tabirin ironisini güçlendirir. Hakikatte bekâr sultan azdır; ama tabirin aslı buradan gelmiyor. Asıl çıkış noktası, bekâr erkeğin “tek başına hüküm süren bir kral” gibi hareket etme hürriyetidir.
Osmanlılarda vaziyet biraz daha ironiktir. Birçok padişahın çok eşli olması, tabirin ironisini güçlendirir. Hakikatte bekâr sultan azdır; ama tabirin aslı buradan gelmiyor.
Seneler evvel Rusya’da iken bir yere gitmek icap etmişti. Azerbaycanlı arkadaşım Muhtar, “Bir bekâr taksi bulalım” dedi. Mana veremedim. Herhalde bekâr taksi daha ucuza çalışıyor veya daha fazla bulunuyor diye içimden geçirdim. Meğerse boş demekmiş. Farsça, kâr, iş demektir; be ise menfi yapar.
Bekâr, Arapça bikr (erken) kelimesinden gelir. Evlenmemiş erkek için kullanılır. Dedem bekârlar için, “Ne bekârı, bîkâr, bîkâr!” (kârsız, işsiz) derdi. “Bekâra ev vermiyorlar, bekâra iş vermiyorlar” deyince, “Bana sorsanız kız da vermemeli” diye latife yapardı.
Her iki halde de pişmanlık
Antik Yunan filozoflarından Sinoplu Diogenes, sadelik ve serbestlik yandaşıdır. Devlet, aile gibi sosyal müesseseleri tabiata uygun yaşamaya elverişli olmadığı için tenkit eder. Ona göre, evlenmek insanın hürriyetine zincir vurması demektir. Fıçıda yaşaması bu hürriyete ne kadar ehemmiyet verdiğini ispatlar.
Sokrates, evlenmiştir, ama zevcesi Xanthippe ile mesut olmamıştır. Bu sebeple, “Mesut olmak istiyorsan evlen ya da evlenme. Her iki halde de pişman olursun” demiştir. Mamafih Sokrates gibi aykırı birinin evlenip mesut olması da kolay değildir.
Stoacılar hislerin kölesi olmamayı müdafaa ederler. Bekâr kalmak buna bir vasıta olabilir. Epiktetos hiç evlenmemiştir, ama evlenmeye karşı da katı bir duruşu yoktur. Kişi evlensin, ama yeter ki deruni ahengi bozmasın.
Aristoteles ise aileyi cemiyetin temeli görür. Evlilik tabii bir birliktir. İnsanın tabiatı gereği sosyal bir varlık olduğu için, aile mühimdir.
Konfüçyüs için de aile en yüksek faziletlerdendir. Bekârlık, sosyal mesuliyetlerden kaçınmaktır. Evlilik hem şahsi tekâmül, hem de sosyal ahenk için lüzumludur.
Filozof Kant evlenmemişti. Düzenli ve disiplinli hayatı sever, hissi bağlılıkların felsefi üretkenliği bozabileceğini düşünürdü. Evlilik, akılcı bir akit olabilir ama aşk gibi tutkularla yönlendirildiğinde akıl dışı hale gelirdi.
Arthur Schopenhauer, kadın düşmanıydı. Evliliği, insanların tutkularına boyun eğmesi olarak görür. Ona göre evlilik, tabiatın insanları kandırarak türün devamını temin etmesidir. “Evlenmek, haklarını ikiye bölüp vazifelerini iki katına çıkarmaktır” demiştir.
Friedrich Nietzsche hiç evlenmemiştir. Evliliği ferdin gücünü sınırlayan bir hal olarak görür. Ona göre büyük ferdler kendi başına yeterli olmalı ve sürü ahlakına (cemiyetin beklentilerine) karşı gelmelidir.
Hegel’e göre aile, ferdin hürriyetini gerçekleştirdiği ilk safhadır. Bekârlık, bu safhayı tamamlamamış olmak demektir.
Bekârlık ya da evlilik, felsefi bir seçim haline geldiğinde, insan tabiatına, ahlaka, hürriyete ve sosyal münasebetlere dair daha geniş fikirlerle irtibatlıdır. Kimileri evliliği bir sınırlama olarak görüp bekâr kalmayı yüceltirken, kimileri de sosyal ya da ahlaki vecibeler sebebiyle evliliği müdafaa eder. XVIII. asırda Avrupa’da kibar erkekler arasında kadın ve evlilik aleyhtarı bir cereyan başlamış, bilhassa kadınlardan vefa görmeyen erkekler, Kırık Kalbler Kulübü denebilecek kulüpler kurmuşlardır. Bir araya gelip erkekçe hobilerle zaman geçirmiş, evlilik, aşk ve kadınları hayatlarından silmişlerdir. Ama bu moda da uzun soluklu olmamıştır.

Evlenmeyen ölsün!
Roma İmparatoru Augustus, ahlaki çöküşü engellemek üzere evlenmeyi devlet politikası hâline getirmişti. Nüfus düşüyor, üst sınıflar evlenmiyordu. Lex Julia isimli kanunla (ME 18-17), muayyen yaşa kadar evlenmeyen erkek ve kadınlara miras hakkı kaybı gibi cezalar getirildi. Evli ve çocuklu olanlara vergi tenzilatı ve siyasi imtiyazlar tanındı. Evlenmeyenler, evlilikten kaçındıkları için “ahlaki suçlu” sayıldı. Ancak kısmen muvaffak olabildi. O devirde evlenmeyen erkekler sosyal baskıya maruz kaldı. Yani bekârlık sultanlıksa, bu sultanlar pek huzurlu yaşamadılar.
XVII-XIX asırlar arasında Japonya’da hüküm süren Tokugawa Şogunluğu evliliği sıkı desteklemiştir. Bazı sınıflarda, mesela samuraylar arasında muayyen yaşa kadar evlenmek sosyal bir mecburiyetti. Evlenmeyen erkek ailenin reisi olamaz, yerine başka bir akraba geçebilir, bu da dışlanmaya sebebiyet verirdi.
Çin’de evlilik çok itibardaki Konfüçyüsçü felsefenin tesiriyle ahlaki ve sosyal bir mükellefiyet olarak görülüyordu. Bir erkek evlenmezse atalarına hürmetsizlik etmiş sayılırdı. Çünkü soyun devamı asli vazifeydi. Devlet adamları bekârsa terfi alamaz veya cezalandırılırdı.
Naziler, Alman soyunun saf kalması ve artması için evliliği teşvik ederdi. Bekârlık kötü görülür; evlenenlere kredi tahsis edilirdi. Bekârlar işten çıkarılır, evlenmeyenler aşağı sınıf gibi gösterilirdi. Evlenip çocuk doğuran kadınlara madalya verilirdi: Mutterkreuz = Anne Haçı.
Stalin devrinde nüfusun düşüşü mesele olduğundan, bekârlık hoş karşılanmazdı. Çocuk sahibi olmak mükafatlandırılırdı. Anneler Kahramanı madalyaları ihdas edildi.
İran’da da ihtilalden sonra bekârlar devlet gözünde eksik kabul edilmiş, 2000’lerden sonra devlet evlilik kredisi vermeye başlamıştır.

Bekârlara mukayyet olun
İslâmiyette evlilik teşvik edilir, evlenen, dinin yarısını tamamlamış sayılır. Osmanlı cemiyetinde evlenme çağına gelip evlenmemiş erkeğe şüphe ile bakılırdı.
Osmanlılar zamanında İstanbul’a çalışmaya gelen bekâr erkekler için tedbirler alınmıştır. Bunlar muayyen mahallere yerleştirilirdi. Tulumbacılar ekseri bunlardandı. Kaldıkları bekâr odaları, sıkı kontrol altında tutulurdu. Yine de çok zaman nerde münasebetsiz bir iş olsa haklı haksız bunlardan bilinirdi. Çamaşırlarını çamaşırhanelerde yıkatırlardı. Son zamanlarda bekâr odalarının yerini oteller aldı.
Yeniçeriler, XVII. asra kadar muayyen yaşa veya rütbeye gelinceye kadar bekâr kalmak ve kışlalarda yaşamakla mükellefti. Bu ise insan tabiatine aykırı olduğundan, yeniçeriler, sıkı bir terbiyeyle otokontrole alıştırılmıştır. Nitekim iradeli insanlar cinsi perhizden müteessir olmazlar.
Fakir gençlerin evlenmesine yardım etmek maksadıyla çeyiz vakıfları kurulmuştur. Kızlara çeyiz, damatlara ev ya da eşya temin ederdi.
Sultan Vahîdeddin tahta çıkar çıkmaz, harb sebebiyle kaybedilen nüfusun kazanılması için bir seri teşvik politikasını tatbikata soktu. Doğacak ilk çocuğa erkekse Padişah’ın oğlunun ismi olan Ertuğrul, kızsa Sabiha ismi verilecek ve birer altın takılacaktır. Evlenecek dul kadınlara para verilecektir.
Eskiden kibar dilde evlilere müteehhil, bekârlara mücerred denirdi. Osmanlılarda geliri veya toprağı olan bekâr erkeklerden mücerred resmi, evlilerden bennâk resmi alınırdı. Bekârdan daha fazla vergi alınmazdı. Hatta bennâk, o toprağı ailesi ile işleyeceğinden bekâra göre daha az emek sarfeder, daha fazla vergi öderdi.
Cumhuriyet devrinde evliliği teşvik için 1920-1944 arasında 6 defa bekârlık vergisi teklifi meclise gelmiş, ancak kabul görmemiştir.

Bekârları Koruma Derneği
Eskiden nadir erkek bekârdı. Bunun da sebebi parasızlık veya yeri yurdu belli olmamaktı. Alman ve Avusturya ordusunda üsteğmen olmadan evlenmek yasaktı. Yüzbaşı olan ve ömrü karargahlarda geçen dedem ancak 33 yaşında evlenebilmiştir ki 1900 senesi için geç bir yaştır.
Ahmed Midhat Efendi’nin Bekarlık Sultanlıktır isimli 1877’de yazdığı hikayesinde, bekar ve sefih hayatın insanı kese ve sıhhat cihetiyle yıpratan taraflarını gösterir, nihayet kahramanı Süruri’yi mazbut bir kızla evlendirir.
Alemdar Mustafa Paşa’nın oğlu hiç evlenmediği için ismi bilenmez, Bekâr Bey diye anılırdı. Samatya’da Bekârbey Tekkesi isimli Rifai dergahında şeyh idi. Yahya Kemal, Dr. Besim Ömer, Sait Faik, Orhan Veli, Nahid Sırrı Örik, gazeteci Hakkı Tarık Us, bestekâr Necip Celal Antel bekârdı. Hüseyin Rahmi, Abdülhak Şinasi gibi bazı meşhurlar, bugün obsesyon denen titizlik takıntısından dolayı evlenmemiştir. Bazı erkekler mesuliyet altına girmekten korktuğu için, çok azı da “davasıyla evli olmak” gibi kendince bir idealizm yüzünden bekâr kalır.
Eskiden sevdiğini alamayanlar, “Haydi güzelim şeker ezelim / Bu sene de bekâr gezelim” diye türkü yaksa da birkaç seneye kalmadan dünya evine girerdi. Evlilik kimilerine neler çektirmiş ki, Mucip Arcıman, 1953’de kayda alınan ve “Amanin Yalel” diye meşhur olan türküsünde şöyle diyordu:
Evlenmeyin bekarlar şimdiki kızlar dalgacı
Evlenmeyin bekârlar naylon kızlar çıkacak
Ayva turunç narım var, ne derdim ne zarım var
Evlenip ne yapayım, aklımdan ne zorum var
1920’li senelerde evliliği teşvik çerçevesinde dillere düşmüş meşhur bir düette, erkek şöyle demektedir:
Şimdi var bir arzum, evlenmektir kararım
Lakin münasip bir hanım nerden bulayım
Bekârlık sultanlıktır, ben de bekârım
Evlenmemek için ne bahane bulayım
1964 senesinde başrolünde Filiz Akın ve Yılmaz Duru’nun oynadığı Bekârlık Sultanlıktır isimli komedi filminde, evliliğe karşı olan erkeklerle, onları dünya evine sokmaya kararlı kadınların eğlenceli hikayeleri anlatılıyordu. Daimî bekâr kalma yemini eden bir grup erkeğin kurduğu “Bekârları Koruma Cemiyeti”nin ofisi, en güçlü rakip, “Bekârları Evlendirme Cemiyeti”nin karşısındadır. Bir grup aktivist kadının çalıştığı cemiyettekiler, evlilik düşmanı erkekleri yakın markaja alır ve av ile avcı yer değiştirir.

Popüler Kültür: Bekâr Erkeğin Altın Çağı
Son zamanlarda evliliğin maddi olarak zorlaşması, ayrıca mal birliği, müddetsiz nafaka, müşterek aile reisliği gibi aileyi baltalayan kanunlar yüzünden erkekler cihetiyle evlenmemek tercih edilir hale gelmiştir. Tüketimi hedefleyen global sermayenin de arzuladığı bir şey olduğu düşünülebilir. “Bekârlık Sultanlıktır” sözü, “Her gün bir bardak süt içmek için evde inek beslemeye gerek yok” kafasındaki erkeklerin mottosu olmuştur.
Bekâr erkek imajı, sinema ve diziler sayesinde oldukça parlatılmış haldedir. Bilhassa Hollywood filmleri, bekâr erkek karakterleri. hür, çılgın, komik ve karizmatik figürler olarak takdim eder. Friends dizisinin Joey’si ya da How I Met Your Mother’ın Barney Stinson’ı, bekâr kalmayı bir hayat felsefesi olarak benimseyen karakterlerdir. Barney'nin “Evlilik mi? O da ne? Erkekliğin sonu mu?” türündeki replikleri, milyonlarca izleyiciye kendini sorgulatmıştır. Joey’nin başkalarına sarkarken kullandığı klasikleşen “How you doin’?” repliği ise bekâr erkek cazibesinin sembolüne dönüşmüştür.
Oscar Wilde, “Bachelors should be heavily taxed. It is not fair that some men should be happier than others” (Zengin bekârlara ağır vergi konulmalı. Bazı erkeklerin diğerlerinden daha mutlu olması adil değil) demiştir. Ama şunu da kabul etmek gerekir ki, popüler kültürdeki bekâr erkekler umumiyetle genç, yakışıklı, ekonomik hürriyeti olan ve sosyal çevresi geniş kişilerdir. Hakiki hayattaki “ortalama” bekâr erkek için tablo her zaman bu kadar parlak olmayabilir.
Modern Dünyada Bekârlık: Tercih mi Mecburiyet mi?
İstatistiki bilgilere göre dünyada ve Türkiye’de erkeklerin evlenme yaşı giderek yükseliyor. Artık birçok erkek 30 yaşını geçmeden evlenmeyi düşünmüyor. Mecburi tahsil, askerlik ve iş kurma beklentileri bu yaşı ileri çekmiş vaziyettedir. Bazıları bunu ekonomik sebeplere bağlarken, bazıları da ferdî hürriyetlerinden vazgeçmek istemiyor.
Haklılık payı yok değildir. Bugün evlenmek, erkek için, evli kalmaktan daha zor ve masraflıdır. Zamane dünyasında bekâr erkek olmak, bilhassa şehir hayatında daha normale yakın bir hale geldi. Artık kimse 25 yaşına gelmiş bir erkeğe “Ne zaman evleniyorsun?” diye sormuyor. Yine de annelerin “Artık bize bir gelin getir” serzenişi kültürel kodlarda hâlâ oldukça güçlüdür.
Bekârlık, bugün daha çok bir tercih gibi takdim edilmektedir. “Hayatımı yaşamak istiyorum” diyen erkekler için bekâr kalmak, şahsî gelişme ve kariyer inşası adına mühim bir strateji hâline gelmiş vaziyettedir. Ancak işin iç yüzü her zaman bu kadar planlı olmayabilir. Kimi zaman doğru kişi bulunamıyor, kimi zaman ise cesaret eksikliği ya da bağlanma korkusu bu kararı yönlendiriyor.
Bekâr Adamın Günlük Hayatı: Kral mı, Hizmetli mi?
Bekâr erkek deyince akla ilk gelen şeylerden biri rahatlıktır. İstediği saatte uyanır, kahvaltıyı geçiştirir, akşam yemeğini dışarıdan söyler, hafta sonunu PlayStation oynayarak ya da maç seyrederek geçirir. Kimseye hesap verme derdi yoktur. Evde istediği gibi dağınık olabilir. “Koltukta pizza yerken uyuyakalmak” neredeyse bir hayat felsefesi hâline gelir.
Ama bu rahatlıkla birlikte bazı “sultanlık zorlukları” da vardır. Bekâr erkek, ne kadar zengin ve yakışıklı olursa olsun, fizikî ihtiyaçlarını muntazaman ve sağlıklı şekilde karşılayabiliyor sayılamaz. Üstelik çamaşırları yıkamak, ev temizliği yapmak ya da bozulmuş muslukla başa çıkmak onun üzerindedir. Bu hallerde bekâr erkek ya YouTube videolarına bakar ya da annesini arar.
Yani evet, bekârlık bir cihetiyle sultanlıktır; ama bu sultanlıkta hizmetkâr da, aşçı da, tamirci de yine sultanın kendisidir. Onun için, “bekârın evi, yangın yeri” denmiştir. Nihayet “Bekâr adam, kral gibi yaşar, köpek gibi ölür. Evli adam, köpek gibi yaşar, kral gibi ölür” derler. “Bekârın parasını it yer, yakasını bit yer” sözü meşhurdur.
Evlenen denize düşer
Evlenmek, insanı birtakım mesuliyetlerin altına soktuğu için, hassasiyeti yüksek insanlar, bunları yerine getirememekten korkmuş ve evlenmemiştir. Nitekim Peygamber aleyhisselam, “Kişiye, kocalığın hakkını verememek günah olarak yeter” buyurdu.
Kur’an-ı kerimde, “Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz” buyuruyor (Tahrîm 6). İşte bu yüzdendir ki, Resulullah, “İki yüz senesinden sonra, insanların iyisi, hafifü’l-hâz olanlardır” buyurdu. Hafîfü’l-hâz nedir diye sorulduğunda, “Çoluk çocuğu olmayandır” buyurdu. Bir başka sefer de, “Öyle bir zaman gelir ki, insanın helâki eşinin, ana-babasının ve çocuğunun elinden olur. Onu fakirlikle ayıplar, gücünün yetmediği tekliflerde bulunurlar. Böylece o da gayrı meşru yollara sapar ve helâk olur.”
İlk devir İslam alimlerinden Süfyan-ı Sevrî yukarıda hadis-i şerifleri işitince, “Evlenen kimse denizin üstünde gibidir. Çocuğu olduğunda denize düşer. Sermayesi hafıza, fikir ve kalb olan ilim talipleri, bekârlığa dayanabilirse, evlenmesin” demiştir.
Bişr Hafî’ye “Niye evlenmiyorsun?” diye sordular. “Öyle nefsim var ki, önce, onu boşamağa uğraşıyorum. Ona başkasını nasıl ekleyebilirim?” buyurdu. Ama Bişr Hafî, bir başka zaman da, “Ahmed ibn Hanbel’deki üç fazilet bende yoktur, bunlardan biri de evli olmasıdır. O kendisi ve ailesi için helali gözetir, bense, yalnız kendim için dikkat ederim” demiştir. Hatta kendisini öldükten sonra rüyada görmüşler, “Evlilerin eriştiği manevi dereceye erişemedim” demiştir.
Kur’an-ı kerimde Yahya Aleyhisselam seyyid ve hasur diye vasfedilir ki, hasur, maddi imkânı olduğu halde, manevi sebeple evlenmeyen diye tefsir edilmiştir. Hristiyanlar İsa aleyhisselamı, biraz da atfettikleri uluhiyete halel gelmesin diye, bekâr olarak vasıflandırır, ama elde buna dair vesika yoktur. Yahudi cemiyetinde o yaşa gelmiş bir din adamının bekâr kalması pek akıl kârı değildir.
Tahir Mevlevî, cemiyetin bozukluğu sebebiyle bekârlığı öven bir Manzumesinde şöyle der:
Evlenen bahre düşer, evlad olursa gark olur
Sen kenar-ı bahri tut, evlenme sultanlık budur.
Tut ki kazara evlendin, sabredip artık otur
Bir beladır başında, sus söylenme insanlık budur.
Belâğ bana yeter!
Son devir şeyhülislam vekili Zahid el-Kevseri’nin talebesi olup Hicaz’da tanıdığım Abdülfettah Ebu Gudde merhumun yazdığı el-Ulemau’l-Uzzâb ellezîne Âsere’l-İlme ale’z-Zevac (İlmi Evliliğe Tercih Eden Bekâr Alimler) isimli eserinde 22 bekâr âlimden bahsedilir. Nevevî, İbrahim bin Edhem, Ebu Süleyman Dârânî, Bişr Hafî, Ebu’l-Hüseyn Nuri, Ahmed Bedevî, Bayezid Bistamî, İbn Teymiyye bunlardandır.
Meşhur adamlardan filozof Farabi, seyyah Evliya Çelebi, denizci Oruç Reis evlenmediği gibi, son maarif nazırlarından Emrullah Efendi ile siyer ve Mesnevi mütehassısı Tahir Mevlevî evlenmemiştir. Son zamanlarda Said Nursi, Seyyid Kutub, Hamidullah gibi bazı İslamcı aktivistler de evlenmemiş, davalarıyla evli diye vasıflandırılmışlardır.
Bekâr âlimleri hiç kadın görmemiş zannetmemelidir. Mesele evlilik mesuliyeti altına girmektedir. Yoksa eskiden erkeklerin cariyesi olması ve onunla zevciyet münasebeti yaşaması meşru idi. Nitekim Nevevi, “Lî Belâğan ve lî belâğ” (Benim Belâğ ismindeki cariyem bana kafidir) demiştir.
Mevlânâ’ya bir derviş, neden evlendiğini sormuş. Mevlânâ, “Ben nefsiyle cihad eden bir muharibim. Zevcem de bu muharebede bana zırh olmaktadır.” Hakikaten evlilik, erkek için çoğu zaman bir denge, bir terbiye ve bir tekâmül vesilesidir. Evlilik olmadan sultanlık da saltanat da bir yere kadardır.
Önceki Yazılar
-
SİZ BENİM CASUSUMU BULAMAZSINIZ!30.06.2025
-
İTTİHATÇILAR ÖLÜR, İTTİHATÇILIK ÖLMEZ!23.06.2025
-
“TİZ ELLERİ KESİLE ŞU MİMARIN!”16.06.2025
-
KÂTİBİME SETRE DE PANTOL NE GÜZEL YARAŞIR!9.06.2025
-
İMPARATORLUĞUN ZAFER ABİDELERİ - PADİŞAH TÜRBELERİ2.06.2025
-
TÜRKİYE’DE İLK KUR’AN MEALİNİ BİR HRİSTİYAN YAZMIŞTIR26.05.2025
-
EŞKIYALAR DA PAŞA OLUR!19.05.2025
-
BİR PADİŞAHIN ÖLÜMÜ12.05.2025
-
KUYUDAKİ KİTAPLAR5.05.2025
-
AL CETVELİ, ÇİZ SINIRI! - Ortadoğu’da Yeni Rol Dağılımı: Sykes-Picot Anlaşması28.04.2025