Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“ Cenaze”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: İkindi namazının farzından sonra tilâvet secdesi yapılabilir mi?
    Cevab: İki çeşit kerahat vakti vardır:
    Bunlardan birincisi güneşin doğduğu, en tepede olduğu ve battığı zamanlardır. Güneşe tapınanlara benzememek için bu vakitlerde hiç namaz kılınmaz. Bundan o vakitte hazırlanan cenazenin namazı, o vakitte okunan secde âyetinin secdesi, o günün ikindi farzı, nafile namaz ve o vakte kayıtlı nezr (adak) namazı müstesnadır. Bu altı çeşitten birincisi kerahatsiz, ikincisi tenzihî kerahatle, üç ve sonrası tahrimî kerahatle sahih olur.
    İkinci çeşit fecrin ağarması ile güneşin doğuşu ve ikindi namazından sonraki zamandır. Bu vakitlerde kılınan bütün namazlar kerahatsiz sahih olur. Yalnızca nafile namaz ile vâcib ligayrihi kısmı namaz kerahatle sahih olur. Bunlardan sehv secdesi dışındakiler kesilip, sonra kaza edilmek gerekir.
    Bunlardan başka aşağıda sayılacak vakitlerde bilhassa nâfile kılmak mekruhtur:
    1-Fecrin ağarmasından sonra, sabah namazının sünnetinden başka; 2-Sabahın farzını kıldıktan sonra; 3-İkindinin farzını kıldıktan sonra, güneş sararmamış olsa bile; 4-Akşamın farzından evvel; 5-Bayram namazından evvel, ne evde, ne câmide;  6-Bayram namazından sonra câmide nafile namaz kılmak mekruhtur. Nezir ve tavaf namazı ile ifsad ettiği nafilenin kazası da böyledir. Ancak tilâvet secdesi ile cenaze namazı böyle değildir. o halde ikindinin farzından sonra tilâvet secdesi yapmak mekruh değildir (Ni’met-i İslâm, Evkât-ı Mekruhe)
    21 Ekim 2011 Cuma
  • Sual: Yatırlara para bırakmak, mum, süpürge getirmek, yatırların yanındaki havuza para atmak caiz midir?
    Cevab: Yatırlar yanındaki havuza para atmak, buranın hizmetine bakan türbedara yardım etmek, sadaka vermek demektir. Caizdir, makbuldür. Buraya getirilen mum ve süpürge de yatırın temizliği için kullanılır. Para ise, türbedar için sadaka sayılır. Yatırdaki velinin ruhu için adak yapılır. Böylece dileğinin gerçekleşmesinin kolaylaşacağına inanılır. Dileği gerçekleşince de bu adağını yerine getirir. Bu da caizdir. Mezardakilerin muma, paraya ihtiyacı yoktur. Bunlar fakirlere sadaka edilip sevabı bu mezardakine hediye edilince sevinir ve istifade eder. Mübarek bir zat ise, ruhu yardım eder.
    20 Kasım 2011 Pazar
  • Sual: Evde veya bir insana ait olan arazide cenaze namazı kılanları işittim. Bu bid’at değil midir? Cenaze namazı kılmak için belli bir mekân var mıdır?
    Cevab: Cadde, meydan gibi umumi yerlerde ve mülk arazide cenaze namazı kılmak mekruhtur. Zira birincide ammenin, ikincisinde hususi şahısların hakkı vardır. Cenaze namazını özürsüz camide kılmak tenzihen mekruhtur. Mescid-i Haram müstesnadır. Cenazeler için hazırlanmış olan ve içinde cenaze namazı kılınması mu’tâd bulunan hususî mescit ve namazgâhlar da müstesnadır. Nitekim şiddetli yağmur gibi bir özre mebni cenaze cemaat mescidi içine dahi alınabilir. Cenaze namazını mezarlıkta kılmak dahi lâyık olmaz. (Nimet-i İslam)
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Cenaze namazi başlanırken abdesti olmayan kimsenin, cenaze namazına yetişmek için hemen teyemmum ederek namaz kılması caiz midir?
    Cevab: Cenaze ve bayram namazında, kaçırıldığı takdirde bedeli olmadığı için, kaçırmaktan korkan teyemmüm ederek uyabilir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Bazıları kabristana gider, orada geceleyip, kabirdekiler için koyun keser ve çocuk ister. Bunun dinen hükmü nedir?
    Cevab: Koyun kesip sevabını kabirdeki mübarek zatın ruhuna hediye eder ve bu mübarek zatı vesile kılarak Allahtan çocuk ister. Böyle istigase ve tevessüle, yani dualarının kabulü için aracı yapmaya Ehl-i sünnet izin verir.
    11 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Geçenlerde katıldığım bir seminerde, seminer veren kişi, İslâmiyette telkin diye bir şey olmadığını, bunun diğer İslâm cemiyetlerinde de görülmediğini, bize mahsus bulunduğunu, bunun bir yozlaşma sayılacağını, âdetâ hocaların ölüye kopya verdiğini alaycı bir üslûp ile anlattı. Benim işittiğim ve okuduğum kadarıyla telkin meşru bir şeydir. Bunun hakikatini ve telkinin tarihçesini varsa kaynaklarıyla bildirir misiniz?
    Cevab:

    İmam Gazâlî, kıyâmet ve âhiret hallerini anlattığı Dürretü’l-Fâhire fî Keşfi Ulûmi’l-Âhıre adlı kitabında ve başka ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında hülâsaten şöyle anlatılır: Ölü kabirde uykudan uyanır gibi olur. Kabir yarılıp, Münker ve Nekîr adında iki sual meleği zuhûr eder. Ölüye yakın gelip: “Men rabbüke ve mâ dînüke ve men nebiyyüke”, yani Rabbin kimdir ve dinin hangi dindir ve Peygamberin kimdir? Diye sorarlar. Bunlara doğru cevap verirse, o melekler, onu Hak teâlânın rahmetiyle müjdeleyip giderler. Bundan sonra kıyametin kopacağı ana kadar cennet nimetlerine benzer bir şekilde kabir hayatını sürdürür. Doğru cevap veremezse, kabir azabına duçar olarak kıyamete kadar sıkıntı içinde bekler. Meyyit defnedildikten sonra, Salih bir kimse mezarın başında ölünün yüzüne karşı ayakta durup ölünün ve annesinin ismi ile telkine başlar. Meselâ Ey Ahmed bin Ayşe der. Sonra Allahü teâlânın büyüklüğünü ve ölümün hakikatini anlatan sözler söyler. Ardından kendisine sorulacak sualleri ve cevabını verir.
    Sahabe-i kiramdan Said Ezdî hazretleri anlatıyor: Ebu Ümâme’nin yanına gittim. Ruhunu teslim etmek üzere idi. Bana şöyle dedi: Ey Said! Resulullah aleyhisselâm buyurdu ki, “Sizden biriniz vefat edip defnolunduğu zaman, biriniz başı ucunda dursun ve Ey filan bin filan! desin. Zira ölü duyar. Tekrar böyle desin. O zaman oturur. Ve tekrar böyle söylesin. Ölü, beni irşad eyle; Allahü teâlâ sana rahmet eylesin! der”. Siz de bana böyle yapınız. Bu hadis-i şerifin senedlerini İmam Sekâfî Erbaîn kitabında yazıyor.
    Ölüye telkin vermek, kopya vermek demek değildir. Hadis-i şerifte, "Ölülerinize lâ ilahe illallah demeyi telkin ediniz!" buyuruluyor. Kopya vermek olsaydı, bunun da kıymeti olmamak gerekirdi. Burada telkin bir zikr olarak dirilere emredilmiştir. Telkinde bulunmak sünnet olduğuna göre, işitenlere de fayda verir. Ölü de bunu işitir. Bir kuvvet hâsıl eder. Mecmâ’ul-Enhür, Cevhere gibi fıkıh kitaplarında telkinin meşru olduğu bildirilmektedir. Birgivî Vasıyetnamesi’nde nasıl verileceği yazılmıştır. Ulemâ, çeşitli kitaplar yazarak telkîn vermenin sünnet olduğunu isbat etmiştir. Bunlardan biri Siyam âlimlerinden Mustafa bin İbrahim’in Nûrü’l-yakîn fî-Mebhasi’t-telkîn adlı eseridir. Hicrî 1345’te yazılmıştır. 1976’da İstanbul’da tab olunmuştur. Burada telkin vermeyi emreden ve Taberânî ile İbni Mende’nin rivayet ettiği hadîs-i şerîf vardır. Birgivî’nin Cilâü’l-Kulûb ve Âlûsî’nin Gâliyye adlı eserlerinde de “Resûlullah aleyhisselâm definden sonra telkin vermeği emreyledi. Kendisi de telkin verdi” diyor. Bunlar telkinin kopya olduğunu düşünmemiş de bu seminerci mi düşünmüş? Allah ölenin imanlı olup olmadığını bilmiyor da mı sorgu meleği gönderiyor? O halde bunu da inkâr etmek gerekmez mi? Hâdiseyi bu kadar basite irca eden bir kimse, ancak pozitivistlere aldanmış bir zavallı olabilir. Türklerden başka cemiyetlerde telkinin olmadığını söylemek de yanlıştır. Sadece Vehhabî inanışındakiler telkini inkâr eder. Çünki ruhun diriliğine inanmayıp, öldüğünü söylerler. Hadis-i şerif ile sâbit olmuş bir hâdiseyi göz göre göre inkâr etmek her baba yiğidin harcı değildir.

    24 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Cuma, sahur ve cenâze için salâ vermek caiz midir?
    Cevab: Cuma salâsı âdeti Mısır’da başlamıştır. Hicrî 700 senesinde Mısır Sultanı Melik Nâsır bin Mensûr, Cuma ezânından önce minârelerde salât ve selâm okutmuştur. Sabah salâsı çok eski bir âdettir. İsrâîl Peygamberleri, sabah ezânından önce tesbih okurlardı. Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Muhalled, Mısır’da vâlî iken, Hicrî 58 senesinde, Halife Muaviye’nin emri ile ilk minâreyi yaptırıp, müezzin Şerhabîl bin Âmir’e sabah ezânından önce salât verdirdi. (Mir’at-ı Haremeyn). Ezândan sonra salât ve selâm getirmek, ilk olarak Hicrî 781 veya 791 senesinde Mısır’da Sultân Nâsır Salâhüddîn’in emri ile başladı. Sonra Cuma günü de okundu. On sene sonra akşam namazının ardından getirildi. Sonra Cuma ve pazartesi geceleri akşam namazı akabinde okundu. Şam'ta buna tezkir derler ki, cuma günü öğle ezanından önce okunan salâ gibidir. Bu bid’at-ı hasenedir. (İbni Âbidin). Hanefîlerin yaşadığı memleketlerde Cuma gecesi yatsıdan evvel; Şâfiî memleketlerinde ise ezanın hemen ardından getirilir.
    Cenâze salâsı hakkında ise ihtilâf olundu: Bazı âlimler “Cenâze olduğunu bildirmek için minârelerde salât okunması muteber kitaplarda yazılı değildir. Şu halde bid’atdir. Okutmamalıdır” demiştir. Buna mukabil İmam Şa’ranî Uhûdü’l-Kübrâ kitabında Abdullah bin Mes’ud’dan naklen ölü için salâ vermenin mahzurlu olmadığını söylüyor. Mısır Başmüftüsü Bahîtül-Mutiî, Ahsenü’l-Kelâm kitabında, salânın cevazına delil gösteriyor. Ölünün ardından salâ verilmesi, cenâze için cemaatin toplanmasını temin maksadına matuftur. Nitekim Hindiyye’de der ki: Ölen kimsenin, akrabalarına ve komşularına ölümünü haber vermek müstehabdır. Böylece, onlar o kimsenin, cenaze namazını kılarak ve ona dua ederek, hakkını eda etmiş olurlar. Cevheretü'n -Neyyire'de de böyledir. Bazı âlimler, bir şahsın ölümünü ilan için, sokakta bağırmayı kerîh görmüşler; bazıları ise, bunda bir beis görmemişlerdir. Serahsî'nin Muhît'inde de böyledir. İbni Abidin Cenaze bahsinde "Öldüğü, komşularına ve yakınlarına bildirilir. Ölen kimse âlim veya zâhid yahut kendisiyle teberrük olunan bir zat ise bazı müteahhirîn âlimleri, cenazesi için sokaklarda ilân yapılmasını iyi görmüşlerdir. Lâkin bu iş onu büyüterek yapılmamalıdır" der. Seyyid Abdülhakîm Efendi, Sefer-i Âhiret Risâlesi’nde, “Vefâtın i’lâm ve işâasına be’s yokdur (Ölümün bildirilmesi ve yayılmasında mahzur yoktur] demektedir.
    2 Ağustos 2012 Perşembe
  • Sual: Cenazeyi yıkarken dökülen suların, yıkayanın üzerine sıçramasında mahsur var mıdır?
    Cevab: Müstameldir, kaçınmalıdır. Bunun için ölü yıkayanlar önlük giymektedir.
    13 Temmuz 2013 Cumartesi
  • Sual: Su olsa bile cenaze ve bayram namazını kaçırmamak için teyemmüm edilip de, Cuma namazı için edilememesinin sebebi nedir?
    Cevab: Cuma namazının bedeli öğle namazıdır. Bir özür sebebiyle kılınamazsa, öğle namazı kılınır ve Cuma’nın yerine geçer. Ama cenaze ve bayram namazının bedeli yoktur. (Nimet-i İslâm)
    28 Temmuz 2013 Pazar
  • Sual: Mektubat-ı Ma'sûmiyye’de (1/11) “Âdet olarak, riyâ, gösteriş olarak değil de, Allah rızâsı için fakirlere yemek, sadaka verip, sevablarını meyyitin ruhuna göndermek, iyi olur ve büyük ibâdet olur. Fakat bunun belli gün veya gecede yapılması için güvenilir bir haber yoktur” buyuruluyor. Fıkıh kitaplarının cenâze bahsinde ise, "Ölü evinden yemek, helva dağıtılması mekrûh ve çirkin bir bid'atdir. Birinci, üçüncü, yedinci gibi günlerde helva, çörek gibi şeyler yapmak ve kabr başında yemek dağıtmak ve hâfızları, hocaları, mevlidcileri toplayıp, okutup yemek vermek mekruhtur" diyor. Bu iki ifadeye göre, meyyitin ruhu için nasıl yemek verilmelidir? Bid'at olan sadece bunları belli günlerde yapmak mıdır? Yoksa hemen defnden sonra kabri başında veya ölü evinde dağıtmak da mı bid'attir?
    Cevab: İkinci ifadeye göre, ta’ziye zamanlarında, yani hemen sıcağı sıcağına ölü evinden yemek verilmesi uygun değildir. Zira hadis-i şerifte ölü evine başkalarının yemek getirmesi tavsiye edilmiştir. Aksi takdirde, sünnete muhalif oluyor. Birinci ifade ise, her zaman ölünün ruhu için yemek ve sadaka verilebilir; ancak zaman tayin etmemelidir, diyor. Ölü evine uzaktan taziyeye gelen misafirlere, evde yemek ikram edilmesi ise buna girmez; caizdir.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: Modern câmiaya mensup kişilerin cenazeleri niçin Teşvikiye Câmii’nden kaldırılıyor? Câmide masonik işaretlerin olduğu doğru mudur?
    Cevab: Bilemeyiz. Buraya yakın oturdukları için olsa gerek. Teşvikiye Câmii’ni Sultan Abdülmecid yaptırmıştır. Şehrin, buraya doğru genişlemesini teşvik maksadıyla yeni semtler kurmuş; bu ve başka câmileri yaptırmıştır. Böyle mübalağalı şeylere itibar etmemelidir.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Bid’at ehli olmak şehâdete engel midir?
    Cevab: İmanı olan, zulmen öldürülür ise şehid olur. Bid’at, neticede bir günahtır.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Saygı duruşunun ve tabuta karanfil atmanın dinen mahzuru var mıdır?
    Cevab: Mecbur kalınınca yapmak caiz olur. Tabutun ve kabrin üzerine çiçek, çelenk vs atmak, koymak bid’attir. Müslüman âdeti değildir, kaçınmalıdır. Kabrin üzerine çiçek ve yeşillik dikmek sünnettir.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Ramazanda vefat edenler için kabir azabı başlamaz. Burada kabir azabına kabir sorgusu da dahil midir?
    Cevab: Dâhil değildir. Mü’minlerden 9 sınıfa kabir suali yoktur. Bu, onlardan değildir. İmam Süyutî’nin talebesi Muhammed bin Alkamî (v. 929), hocasının Câmî’us-Sagir kitabının şerhinde diyor ki: “Kâfirlere kabir suali olmaz. Mü’minlerden dokuz kimseye de sual olmaz: Şehid, düşman karşısında nöbette iken ölen, vebâ, kolera gibi bulaşıcı hastalıktan ölen, böyle hastalıklar yayıldığı zaman kaçmayıp, sabrederek başka sebeple ölen, sıddîklar, bâliğ olmayan çocuklar, Cuma günü veya gecesi ölenler, her gece Tebâreke suresi [ve Secde suresini] okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Peygamberler de, Sıddîklara dâhildir.”
    27 Ağustos 2016 Cumartesi
  • Sual: Ölünün sene-i devriyesini yapmak uygun mu?
    Cevab: Uygundur. Aynı gün yapılmaması iyidir. Mevlid okunur; Yasin, tebareke ve amme okunur. 40 bin kelime-i tevhid okunur. Hatim indirilir. Yemek verilir; sadaka dağıtılır. Ruhuna hediye edilir.
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: Kilolu bir kadını, kadınlar kaldıramadığı için erkek kardeşi kefenleyebilir mi?
    Cevab: Zaruret vardır. Kaba avretine bakmadan kefenler. 
    13 Mart 2020 Cuma
  • Sual: Çocukluğumuzda bize öğretilen ve kabir sualleri denilen, Rabbim, Allah; peygamberim, Muhammed aleyhisselâm; dinim, İslâm; kitabım, Kur’an-ı kerim; kıblem, Kâbe-i şerif; itikatta mezhebim, Ehl-i sünnet ve cemaat; amelde mezhebim, İmam Ebu Hanife; İbrahim aleyhisselâm milletindenim; Âdem aleyhisselâm zürriyetindenim, gibi suallerin kaynağı nedir?
    Cevab: Sual 4 tanedir, sonrası tertiptir. Rivayetlerde Mesela Acurri'nin eş-Şeria kitabında kabirde imandan, amelden vs şeylerden sorulacak diye rivayetler var. Sonradan kolaylık için maddeler haline getirilmiş olabilir. Nuhbe’de Sıratta sorulacak yedi sual yer alıyor. Bu da bir rivayettir.
    6 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Cenaze olunca yedinci veya kırkıncı günü okuma yapıp yemek vermek niçin mahzurludur?
    Cevab: Resulullah aleyhisselam buyurdu ki: “Ölünün mezardaki hali, imdad diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teala, yaşayanların duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.” Şu halde bu hayır hasenatı ertelememeli, imkânı olunca hemen yapmalıdır. Böyle muayyen günlerde yapılacağına dair bir nass yoktur. Bu âdetler Yahudi ve Hristiyanlardan Müslümanlara geçmiştir. Şu halde bu günlerde yapılınca sevap olur diye düşünmek bidat olur. Ama yapanlara mani olmamalıdır.
    7 Şubat 2023 Salı
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder