Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“ Namazın Şart ve Rükünleri”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Bir kimse namaz kıldıktan sonra eline bant yapıştığını farketse, ne yapar?
    Cevab: Bandı çıkarıp orayı yıkar ve namazı yeniden kılar. Eski namazları da kaza eder. Nitekim bir kimsenin üzerinde necâset bulunur da avret yerini açmadan yıkaması mümkün olmazsa, necâsetli elbise ile namazını kılar. Zira avret yerini açmak memnudur. Gusül ise emredilmiştir. Memnu ile me'murün bih (haram ile farz) bir araya geldiler mi, memnu ile amel edilir. Bu meselede namazın tekrarı lâzım gelir. Çünkü özür mahlûk tarafından gelmiştir. (İbn Âbidîn, Guslün farzları, Halebî-i Sagîr.)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Avret olan bir uzvun dörtte birinin kendi fiili ile olmamak şartiyle bir rükün eda edecek kadar açılması namazı bozar. Kadınla erkeğin aynı imama uyup bir hizada bir rükün durmaları halinde namazları bozulur. Göğsünü bir rükün mikdarı kıbleden çevirirse namazı bozulur. Bir rükün mikdarı ne kadardır?
    Cevab: Bir rükünden maksat, sünnetiyle bir rükün demektir. İmam Ebu Yusuf bu görüştedir. İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed ise bir rüknün üç tesbih (sübhanallah) diyecek kadar olduğunu bildirmiştir. Bu kavil ihtiyat sebebiyle tercih olunmuştur. Bir uzvun dörtte birinin bir rükün eda edilecek miktardan daha az açılması ittifakla namazı bozmaz. Çünkü az zamanda çok açılmak ve çok zamanda az açılmak affedilmiştir. Bir uzuv açık olduğu halde bir rükün edâ edilmesi hâlinde namaz ittifakla bozulur. Bunlar namazda açılma hakkındadır. Namaza başlarken bir uzvun dörtte biri açıksa, namaz bozulur. (İbn Âbidîn, Namazın Şartları Babı)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: İmam akşam namazında ikinci oturuşu yapmayıp yanılarak dördüncü rek’ate kalksa, bilmeyip uyanın namazı sahih mi?
    Cevab: İmam geri döner. Dönmezse ve secdeleri yaparsa, namaz bâtıl olur ve uyanlarınki de bozulur. (Hindiyye.)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mesbuk olan secdedeki veya tahiyyattaki imama uyacaksa tekbir getirip elleri bağlamadan 2. tekbir getirmeden doğrudan mı uyar, yoksa tekbir getirip elleri bağlar, tekrar tekbirle secdeye veya tahiyyata mı iner?
    Cevab: Tekbir getirip imama uyar. Elleri bağlamadan secde veya tehiyyata gider. İkinci tekbiri söyler. Söylemese de bir şey lâzım gelmez. Birinci tekbir iftitah tekbiri olduğu için, bu tekbiri ayakta getirmek lâzımdır. Eğilirken söylerse namaza girmiş olmaz.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Namazda secde ederken dizlerin yerde olması şart mıdır? Annemin dizlerinde problemi yüzünden doktora gitmişti ve doktor dizleri kırma dedi. Bana sordu namaz kılarken nasıl yapaym diye. Dizlerini kırmadan secdeyi yapmak için rükü’dan sonra secde ederken sağ bacağını geriye doğru uzatıyor ve dizi yere değmemiş oluyor. Bu şekilde yapılan secde sahih olur mu? Ben şimdilik oturarak namaz kıl dedim ama ayakta bu şekilde namaz kılmak câiz olur mu?
    Cevab: Secdede dizlerin yere değmesi şarttır. Değdiremeyen kolayına geldiği gibi kılar. Nitekim ima ile kılarken de ne alın, ne burun, ne el yere değer. Vâkıa secdede alnın yere değmesi secdenin sıhhati için şarttır. Diğer uzuvlarda çeşitli ihtilaflar vardır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: İki secdeyi veya rükü’yu unutan kimse ne yapar?
    Cevab: Geri kıyama dönüp rükü’yu ve secdeyi yapar. Yapmadan selâm verirse namazı iade eder.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, namazda selâm verdikten sonra secde-i sehv yapabilir mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde selâm rükündür. Ama secde-i sehve mâni değildir. Sehven selâm verdikten sonra aklına gelse secde-i sehv yapar. Namazı eksik kılmışsa da kalkıp tamamlar. Bir rüknü terk ettiğini hatırlamayıp da namazı tamamladığına inanarak selâm verdiği takdirde, aradan örfe göre uzun bir zaman geçerse kişinin namazı bozulur. Namazı tam olarak kıldığına inanıp, selâm verdikten sonra aradan az bir zaman geçince hatırlayacak olursa, bu durumda noksan kıldığı rek'ati lağveder. Yerine bir başka rek'ati kılarak eksikliği tamamlarsa namazı sahih olur. Eğer namazı tam olarak kıldığına inanarak değil de, yanlışlıkla selâm verirse veya hiç selâm vermezse; terk edilen rükün son rek'atte ise onu yerine getirerek namazını tamamlar. Fakat terk edilen rükün son rek'atten başka rek'atlerde ise ve son rek'atin rükûuna da varmamışsa, eksik kalan rek'ati tamamlar. Son rek'atin rükü’una varmışsa eksik kalan rek'ati lağveder, terk edilen rüknü de yerine getirmez. Rükü’un yerine getirilmesi, başın rükü’dan mutmain ve itidalli olarak kaldırılmasıyla olur. Yalnız rükü’un terkinde böyle değildir. Son rek'atin rükü’una gitmek, başı sadece eğmekle yerini bulur. (el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi Erbaa, Namazı bozan şeyler.)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebinde yatsı namazını vaktin üçte birinden sonraya geciktirmek günah olduğu için vakit girer girmez hemen yatsının farzına duruyorum. Sonra ilk ve son sünneti kılıyorum. Böyle yapmak doğru oluyor mu?
    Cevab: Yatsının önce sünneti, sonra farzı kılınır. Yatsının vakti dört mezhepte de imsake kadardır. Vaktin ilk üçte birinde kılmamak Mâlikî mezhebinde günah ise de, namazın şartı değildir. Başka mezhebi taklid eden kimse, yalnızca bu mezhebin o amel için aradığı şart ve müfsidlere uyacağı için, gusl, abdest veya namaz için Mâlikîyi taklid eden Hanefî mutlaka gecenin ilk üçte birinde kılmalıdır denemez. Ama mezheplerin ihtilâflı hükümlerine uymak iyi olur. Müstehap olur.
    Mâlikîler, vakti, ihtiyarî ve zarurî olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. İhtiyarî vakit, mükellefin o vakit içinde edâ etme serbestisine sahib olduğu bir zamandır. Zarurî vakit de bundan sonra gelir. Zarurî denmesinin sebebi, bu vaktin; dalgınlık, hayız görme, bayılma, delirme ve benzeri zaruret hallerine benzemesinden ileri gelmektedir. Bu saydığımız zaruretlere mâruz kimselerin, namazlarını zarurî vakit içinde kılmaları günahkâr olmalarına neden olmaz. Ama bunlardan başka hiçbir özrü olmayan kişilerin bu vakitte namaz kılmaları, günaha girmelerine neden olur. Ancak ihtiyarî vakit içinde bir rek'at namaz kılmış olurlar da namazın geri kalan kısmı zarurî vakte aşacak olursa bundan ötürü günahkâr olmazlar.
    Sabah namazının ihtiyarî vakti, fecr-i sâdığın doğmasından itibaren, açık bir aydınlığın meydana gelmesine kadar devam eder. Açık aydınlık, açık havada normal gözün yüzleri görebileceği ve seçebileceği bir aydınlıktır. Sabah namazının zarurî vakti ise bu ihtiyarî vaktin ardı sıra başlayıp güneşin doğuşuna kadar devam eder.
    Öğle namazının vakti, güneşin zeval noktasına varmasından hemen sonra başlar. Yani bu vakit, güneşin tam tepeden batıya doğru meyletmesi anında başlayıp her şeyin gölgesinin kendi misline varmasına kadar devam eder. Bu, öğle namazının ihtiyarî vaktidir. Zarurî vaktine gelince bu, ikindinin ihtiyarî vaktinin girmesinden, ikindi namazı sığacak kadar bir zaman müstesna olarak günbatımına kadar devam eder.
    İkindi namazının vakti, her şeyin gölgesinin zeval anındaki gölgesine ek olarak kendi mislini aşması anında başlar. Bu ihtiyarî vakittir. Güneşin sararıp batmaya yüz tutmasından batışına kadar da zarurî vakittir.
    Akşam namazının vakti, güneş kursunun ufukta kaybolmasıyla başlayıp kırmızı şafağın yine ufukta kaybolmasıyla sona erer. Akşam namazının ihtiyarî vakti, abdest alıp, varsa necâsetten temizlenmek, avret yerini örtmek, ezan okuyup kaamet getirmek gibi şartları ifa edip namazı kılabilecek kadar zamandır. Şu halde bahsi geçen şartları daha önceden yerine getiren kimse, akşam namazını, vaktin başlamasından itibaren bu şartlan ifa etmeye yetecek kadar bir zaman geciktirebilir. Bu geciktirme, mezkûr şartların normal olarak yerine getirilebileceği kadar bir müddetle takdir edilmelidir. Vesveseli bir kişinin uzatmasına itibar yoktur. Zarurî vakit, bu ihtiyarî vaktin peşi sıra başlar ve ufuktaki aydınlığın kayboluşuna kadar devam eder.
    Yatsı namazının ihtiyarî vakti, batı ufkundaki kırmızı şafağın kaybolmasıyla başlayıp gecenin ilk üçte birinin sona ermesine kadar devam eder. Zarurî vakti de ihtiyarî vaktin hemen ardı sıra başlayıp fecrin doğuşuna kadar devam eder. Kişi özürlü olmadıkça yatsı namazını zarurî vakte bırakmakla günahkâr olur.
    Görülüyor ki, Mâlikî mezhebinde sadece yatsı namazında değil, bütün namazlarda namazın muayyen bir zaman içinde kılınmaması hâlinde günah oluyor. Mâlikîlere göre namazı zarurî vaktinde kılmayan günahkâr oluyor; ancak namazı kazâya kalmış olmuyor. Nitekim Hanefî mezhebinde de ikindi namazını güneş batarken kılmak tahrimen mekruhtur. Akşam namazını da yıldızlar çoğaldıktan sonraya bırakmak böyledir. Ancak hiç birinde namaz kazâya kalmış değildir. Bu vakitlere riayet namazın sıhhat şartı değildir. Namazı zarurî vaktinden sonra kılan kimse Mâlikî mezhebinin şart ve müfsidlerine uymuş demektir.
    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Namazda okunacak âyet-i kerimenin asgari mikdarı nedir?
    Cevab: İmam Ebu Hanife’ye göre farz olan kıraatin yerine gelip namazın sahih olabilmesi için lem yelid gibi en az altı harfli olup bir mânâ taşıyan bir âyet okumak gerekir. Esah kavil budur. Kur’an-ı kerimin en kısa âyet-i kerimesi olan Müdhâmmetân gibi tek kelimelik bir âyet-i kerime okumak da İmam Ebu Hanife’den gelen bir rivayette kıraat farzının yerine gelmesi için kâfidir. İmameyn’e göre kıraatın farz olan miktarı üç kısa âyet yahud uzun âyettir. Namazda fâtihadan sonra üç âyet veya üç âyet uzunluğunda bir âyet okumak da vâcibdir.  Üç âyet uzunluğunda bir âyetin asgari mikdarı hakkında ihtilaf vardır. Kur’an-ı kerimde peşpeşe en kısa üç âyet-i kerime Müddessir Suresi’nin 21-23. Ayet-i kerimeleridir. (Sümme nazar. Sümme abese ve besar. Sümme edbere vestekber). Bundan dolayı vâcib olan bu üç âyet-i kerime veya buna denk otuz harflik ve on kelimelik (ve’ler dâhil) uzun bir âyet-i kerime okusa vâcib yerine gelmiş olur. Bir başka kavilde (Lem yelid) âyet-i kerimesinin üç katı uzunluğunda (18) harflik veya en kısa sure olan Kevser Suresi’ne denk bir âyet-i kerime okunması gerektiği de söylenmiştir. (İbni Âbidin-Namazın Vâcibleri-Namazın Âdâbı)
    23 Kasım 2010 Salı
  • Sual: Farz namazın ilki iki rek’atinde kıraati unutan kimse ne yapar?
    Cevab: Kıraat namazın farzlarındandır. Farz namazların iki rek’atinde kıraat farzdır. İmam Züfer’e göre sadece bir rek’atte, Mâlikî mezhebine göre ekseri rek’atlerde, Şâfiî mezhebine göre bütün rek’atlerinde kıraat farzdır. Nafile ve vitrin bütün rek’atlerinde kıraat farzdır. Kıraati, farz namazın iki rek’atinde etmek vâcibdir. Bunu unutan son iki rek’atte kazâ ve sonra secde-i sehv eder. Namazın iki, üç veya dört olması fark etmez. Bir kimse namazda hiç bir rek’atte kıraat etmese veya yalnız bir rek’atte kıraat etmiş bulunsa, o kimsenin namazı fesada gider. (Fetâvâ-yı Hindiyye, Namazın Farzları)
    23 Mart 2011 Çarşamba
  • Sual: Kavmede ve celsede durmanın azami mikdarı ne kadardır?
    Cevab: Kavme ve celsede, yani rükü’dan doğrulunca ve iki secde arasında bütün azaların sükûnet bulmasından sonra bir tesbih mikdarı durmak lâzımdır. Bu vâcibdir. Hanefî mezhebine göre kavmede rabbenâ lekel-hamd denir, celsede ise bir şey söylenmez. Bundan sonra sadece bir subhanallah daha diyecek kadar durmaya izin bulunmaktadır. Bundan sonrası mekruhtur. Hatta bazı âlimler secde-i sehv gerekeceğini söylemiştir.  (İbni Âbidin, Namazın Vâcibleri.) Hanbelî mezhebinde ayrıca her ikisinde de söylenecek tesbihler vardır. Okunacağını gösteren deliller Hanefî’de nâfile namaza hamledilmiştir. Celsede Allahümmeğfirli dense de mekruh olmaz. Hatta mendub olur. Şâfiîler de bunları söylemeyi yalnız kılana veya söylenmesi kendilerine ağır gelmeyecek cemaate hamletmiştir. (İbni Âbidîn, Namazın Âdâbı.)
    6 Nisan 2011 Çarşamba
  • Sual: Avret yerinin yalnız iken de örtülmesi gerekir mi?
    Cevab: Avret yerini örtmenin farz olması namaz içine ve dışına şâmildir. Namaz dışında halk huzurunda örtünmek bilittifak farzdır. Tenha yerde ise sahih kavle göre farzdır. Ancak sahih bir maksaddan dolayı açmak câizdir. Sahih bir maksaddan dolayı avret yerini açmak helâya oturmak ve taharetlenmek gibi yerlerde olur. Yalnız başına yıkanmak için soyunmak hususunda birtakım kaviller vardır. Bazılarına göre yıkanmak için çıplak kalmak mekruhtur. Bazılarına göre inşallah ma'zurdur. Bir kavle göre beis yoktur. Diğer bir kavle göre az müddet de olursa câizdir. Başka bir kavle göre küçük hamam odasında câizdir. Küçük hamam odası ellerini iki yana açtığı zaman duvara değen odadan küçük odadır.
    Namaz dışında tenhada örtmesi icap eden yerden murad mahremlerinin bakması câiz olmayan göbek ve dizlerin arası ile karın ve sırtıdır. Kadına evinde yalnız iken başını açmaya ruhsat verilmiştir. Onun için evlâ olan, mahremlerinin yanında ince ve altındakini belli eden bir başörtüsü sarmaktır.  (İbni Âbidîn, Namazın Şartları).
    6 Nisan 2011 Çarşamba
  • Sual: Fıkıh kitaplarında diyor ki: “Göz sinirlerinin çapraz istikameti arasındaki açıklık, Kâ’beye rastlarsa, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde nemâz sahîh olur. Bu zâviye takrîben 45 derecedir.” O halde namaz kılan, kıble cihetinin 22,5 derece sağ ve soluna dönmüş olsa, namazı sahih olur mu?
    Cevab:

    Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer’de diyor ki: Namazın farzlarından birisi de Mekke halkı dışındakiler için Kâ’be’nin cihetine dönmektir. Kâ’be’nin yönü namaz kılanın alnından çıkan hattın iki dik köşe meydana gelecek şekilde Kâ’be’ye doğru uzanan hatta ulaşmasıdır. Kâ’be namaz kılanın dimağında (beyninde) kavuşan iki hattın arasında kalsın ki bu iki hat üçgenin iki kenarı gibi namaz kılanın iki gözünden çıkmıştır. Bundan anlaşılır ki, namaz kılan, Kâ'be'nin kendisine yönelmekten kaysa, bu kayma (veya sapma) ile Kâ’be’ye dönüş tamamen yok olmazsa, namaz câiz olur. Nitekim Zâhiriyye'nin şu sözü bunu teyid eder: «Şayet namaz kılan, soluna yönelmiş olsa veya sağına yönelmiş olsa, namaz câiz olur. Çünki insanın yüzü kavislidir. Sağına ve soluna yöneldiğinde iki yanları Kıbleye doğru olur.»
    İbni Âbidîn’de de benzer şekilde anlatılıyor. Kâbe’ye dönmek ya tahkikî (gerçekten), ya da takribî olur. Gerçekten dönmek alnının ortasından dik çıkan bir hattın Kâbe’ye dik şekilde ulaşması demektir. Bu ise zordur. Takribî dönüşün mânâsı ise, yüzün bir kısmı Kâbe'ye dönük kalmak şartiyle biraz Kâbe'den ayrılıp yana dönmektir. Yakın bir mesafede karşı karşıya durmak, sağdan veya soldan münasip bir şekilde azıcık yer değiştirmekle kaybolur. Ama uzak mesafede ise ancak çok yer değiştirmekle kaybolur. Meselâ, bir insan diğer bir insanla bir metre mesafede karşı karşıya dursalar, bu karşılaşma birinin bir metre sağa kaymasıyla ortadan kalkar. Bir mil yahud bir fersah mesafede karşı karşıya dururlarsa ancak yüz metre veya ona yakın sağa kaymakla yok olur.  Mekke’den uzak beldelerde, Kâbe'nin bulunduğu yerden fersahlarca sağa veya sola dönen kimse, hâlâ Kâbe’ye dönmüş sayılır. Bundan anlaşılır ki Kâbe'nin ciheti gözden tamamen kayıp olmayacak şekilde biraz yana düşerse câizdir. Çünkü insanın yüzü yuvarlaktır. Sağa veya sola kaymakla bir tarafı kıbleye karşı kalır.
    Netice itibariyle kıble istikameti, şayet dimağda birbirlerine dik olacak şekilde musallinin gözlerinden çıkan iki hattın arasında kalırsa, namaz sahih olur. Bu da göz sinirlerinin çapraz istikametindeki açıklık demektir ve takrîben 45 derecedir. Yani kıble istikametinden 44 derece sağa veya sola sapan bir kişinin namazı sahihtir. Nitekim bir kimse kıbleyi araştırıp da, hiçbir tarafa gönlü yatmazsa, bazı âlimler o namazı dört tarafa doğru birer defa kılacağını söylemiştir. Bundan anlaşılıyor ki, kıbleden sapmaya müsamaha edilen mikdar 45 derecedir.
    Mamafih bu mikdar dakik değildir. Nitekim yukarıdaki Fetâvâ’z-Zâhiriyye’den alınan “Kâbe'nin ciheti gözden tamamen kayıp olmayacak şekilde biraz yana düşerse câizdir” ibaresine göre, biraz daha fazla dönülse bile, kıbleye dönülmüş sayılır. Zaten Kur’an-ı kerîmde “Yüzünü Mescid-i Haram’a çevir!” emrinden de bu anlaşılmaktadır.
    Şekildeki musallî, kıble istikametinden farklı bir istikamete dönmüştür. Sol gözünden çıkan Hat-I ve sağ gözünden çıkan Hat-II dimağda birbirlerine diktir. Kıble istikameti bu iki hat arasında kaldığından namaz sahihtir.

    25 Haziran 2011 Cumartesi
  • Sual: Kadının çıplak ayakları ve sesi avret midir? Namaz kılarken ayaklarını örtmesi gerekir mi?
    Cevab: İbni Âbidin şöyle diyor: Kadının çıplak ayaklarının namazda veya namahreme göstermek hususunda avret olup olmadığı ihtilaflıdır. Yüz ve avuçlarda ihtilaf yoktur. Elin üstü ihtilaflı olmakla beraber, mutemet kavil açmanın caiz olduğudur. Osmanlı kadınları ihtiyatlı davranarak elbiselerinin kollarının ucunu üçgen şeklinde uzun yaptırarak ellerinin üstünü örtmesini temin ederlerdi. Ayaklarda da ihtilaf vardır. Esah kavle göre avrettir. Zira ayağın üstü gösterilmesi yasak olan ziynet yeridir. “Kadınlar, gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar!” ayet-i kerimesi bunu göstermektedir. Kollarda da ihtilaf vardır. Esah olan kolların avret olmasıdır.

    Kadının sesi racih (tercih edilen) kavle göre avret değildir. İtimat edilen de budur. Bahr ve nehr’de böyledir. Mamafih Nevâzil’de buna muhalif kavl zikredilir ve Hazret-i Peygamber’in “Namazda olduğunu başkasına bildirmek gerektiği zaman tesbih erkeklere, el çarpmak ise kadınlara mahsustur” sözünü delil getirir. Kâfi’de “Kadın âşikâre telbiye yapamaz. Çünkü sesi avrettir” denilmiştir. Bu kavli tercih edenler de vardır. Muhît gibi. Hatta Feth, “Kadın sesini yükseltirse namaz bozulur” demiştir. Kurtubî gibi kadının sesi avret değildir diyenler ise şunu ilâve etmektedir: “Zekâsı kıt olanlar zannetmesinler ki biz kadının sesi avrettir, demekle konuşmasını kastediyoruz! Bu doğru değildir. Biz ecnebi erkeklerin hâcet düşerse kadınlarla konuşmasına cevaz veriyoruz. Yalnız kadınların yüksek sesle konuşmalarını, seslerini uzatmalarını, yumuşatmalarını ve ahenkli konuşmalarını câiz görmüyoruz. Çünkü bunlarda erkekleri kendilerine meylettirmek ve şehvetlerini harekete getirmek vardır. Kadının ezan okuması bundan dolayı câiz olmamıştır” (Şurutü's-Salât bâbı).
    21 Eylül 2011 Çarşamba
  • Sual: İkindi namazının farzından sonra tilâvet secdesi yapılabilir mi?
    Cevab: İki çeşit kerahat vakti vardır:
    Bunlardan birincisi güneşin doğduğu, en tepede olduğu ve battığı zamanlardır. Güneşe tapınanlara benzememek için bu vakitlerde hiç namaz kılınmaz. Bundan o vakitte hazırlanan cenazenin namazı, o vakitte okunan secde âyetinin secdesi, o günün ikindi farzı, nafile namaz ve o vakte kayıtlı nezr (adak) namazı müstesnadır. Bu altı çeşitten birincisi kerahatsiz, ikincisi tenzihî kerahatle, üç ve sonrası tahrimî kerahatle sahih olur.
    İkinci çeşit fecrin ağarması ile güneşin doğuşu ve ikindi namazından sonraki zamandır. Bu vakitlerde kılınan bütün namazlar kerahatsiz sahih olur. Yalnızca nafile namaz ile vâcib ligayrihi kısmı namaz kerahatle sahih olur. Bunlardan sehv secdesi dışındakiler kesilip, sonra kaza edilmek gerekir.
    Bunlardan başka aşağıda sayılacak vakitlerde bilhassa nâfile kılmak mekruhtur:
    1-Fecrin ağarmasından sonra, sabah namazının sünnetinden başka; 2-Sabahın farzını kıldıktan sonra; 3-İkindinin farzını kıldıktan sonra, güneş sararmamış olsa bile; 4-Akşamın farzından evvel; 5-Bayram namazından evvel, ne evde, ne câmide;  6-Bayram namazından sonra câmide nafile namaz kılmak mekruhtur. Nezir ve tavaf namazı ile ifsad ettiği nafilenin kazası da böyledir. Ancak tilâvet secdesi ile cenaze namazı böyle değildir. o halde ikindinin farzından sonra tilâvet secdesi yapmak mekruh değildir (Ni’met-i İslâm, Evkât-ı Mekruhe)
    21 Ekim 2011 Cuma
  • Sual: Amerika’da okuduğum şehirde Cuma namazları kılınan bir mescid var. Cuma namazlarını 1:30'a sabitlemişler; yaz kış bu vakitte kılıyorlar. Fakat bazen yazları 1:30’da vakit girmemiş oluyor. Kışın tabi böyle bir sorun olmuyor. Bu saatte direkt hutbeye çıkıp, yarım saat kadar hutbeden sonra namaza geçiliyor. Hutbe tabii ingilizce. Namazı kıldıran kişilerin itikatlarından tam emin değilim. Ama bu mescide ait internet sitesinde buranın sorumlusu gibi görünen insan sünnete seniyeye uymayan top sakallı bir kişi. Şu ana kadar Cumaları o vakitlerde üniversitede vazife olduğundan gidemiyordum. Fakat bundan sonra program değiştiğinden vakit uygun olabilecek. Cumalara gidelim mi?
    Cevab: Cuma namazı kılan ve bunun için mescid yapanlar, elbette vaktin namazın şartı olduğunu da bilirler. Cuma namazı öğle vakti girdikten sonra kılınır. 1:30’ta öğle vakti giriyor olsa gerek. Bazı takvimlerde 60 arzının üzerindeki yerlerde temkin mikdarı çok yüksek olabiliyor. Bu sebeple vakit girmediğini zannetmiş olabilirsiniz. Öğle vakti mevsimlere göre fazla değişmez. Zaten Cuma namazı hutbeden sonra kılınıyor. Hiç değilse hutbenin bir kısım ile farz olan namaz vaktinde kılınmış olur. Hutbe bütün dünyada Arapçanın yanında mahallî lisanlarda okunuyor. Bunun namaza bir zararı yok. Ancak tahrimen mekruhtur. Bunun vebali de böyle okuyana aittir, cemaate değil. Cemiyet sorumlusu ile Cuma namazının alakası olmayabilir. İslâm cemiyeti reisleri umumiyetle popüler şahıslardan seçilir. Top sakalı sünnet olarak bıraktığını bilemeyiz. Eğer sünnete uymak niyetiyle bir kabzadan kısa sakal bırakmışsa, bu bidattir. Köse ise, sakalı uzamıyorsa, moda diye veya sakal uzatamayıp tamamen kesmesi de mümkündeğilse, bidat denemez. Şafiî mezhebinde az bir sakal bile sünnet için kâfidir. Bid’at sayılmaz. Her gün traş olunsa bile, akşama bir mikdar sakal uzamış olur. Buna bid’at denemez. Cuma namazı farzdır. Dârülharbde Hanefi mezhebine göre farz olmamakla beraber, Müslümanlar toplanıp kılıyorsa, kılınır. Cemaatten ayrılmamalıdır. Fitneye sebep olur. Hem orada Müslüman gençlerle tanışırsınız. Size dünyevi faydaları dokunabileceği gibi, sizin de onlara emr-i maruf yapma imkânınız doğar. İnsanlara bu kadar soğuk ve peşin hükümlü bakmamak, hepsine acımak ve faydalı olmaya çalışmak lazımdır.
    14 Kasım 2011 Pazartesi
  • Sual: Göz ile namaz kılınır mı?
    Cevab: Secde edemeyen kimse yere oturup başı ile ima eder. Göz ile imaya bazı âlimler cevaz vermiş ise de meşhur kavle göre göz ile ima olmaz. Böyle kişi namaz kılmaz. Altı vakitten az ise sonra kaza eder.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Deniz aşırı ülkelere uçakla giderken, namaz vakitlerini neye göre ayarlamalıyız? Uçak içinde yer olmadığı zaman oturarak namaz kılsak geçerli olur mu?
    Cevab: Namaz vakitlerinden anlayan birisine üzerinden geçilecek memleketlerin namaz vakitleri ve tayyarenin irtifasına göre bunların ne kadar değişebileceği sorulur. Tayyarede ayakta kılamayan, oturarak kılar. Secde edemiyorsa rüku’ ve secde için biraz eğilir. Koltuğunda kılamazsa tuvalette kılar. Oturarak kılamıyorsa ayakta başını eğerek ima eder.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Yolculukta vasıta içinde namaz nasıl kılınır?
    Cevab: Gemi, tren, tayyare gibi vâsıtalarda ayakta namaz kılınabilir. Bu mümkün değilse veya otobüs, otomobil gibi vâsıtalarda namaz zarureti doğarsa, koltukta namazda oturur gibi ayaklarını altına alarak oturulur; başı ile ima eder. Secde için eğilmesi, rükû için eğilmesinden az olmamalıdır.
    Vâsıtada namaz kılmaya sebep olan özürler, malının, canının, vâsıtanın tehlikede olması, inince vâsıtanın veya vâsıtadaki veya yanındaki malın çalınması, yırtıcı hayvan, düşman, yerde çamur olması, yağmur olması, hastanın, inerken, binerken, iyi olmasının gecikmesi veya hastalığının artması, arkadaşlarının beklemeyip tehlikede kalması, indikten sonra, vâsıtaya yardımcısız binememek gibi özürlerdir. Vâsıtada namaz kılarken, mümkün olduğu kadar kıbleye dönülür. Mümkün olmazsa her hangi bir yöne veya gidiş istikametine göre kılınır.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Başörtüsü omuzlara dökülmeli mi yoksa yakayı kapatsa yeterli mi? İnce başörtüsü kullanmak caiz mi?
    Cevab: Omuzlar örtülü ise, yakayı kapatsa kâfidir. Omuzlara dökülmesi iyidir. İçini (saçları) gösteren başörtüsünün yok hükmünde olduğunu Hazret-i Peygamber bildirmektedir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Bir kadının dışarıda topuğu ve ayak parmakları görünecek ayakkabı giyinmesi caiz midir?
    Cevab: Kadının ayağının avret olmadığını söyleyen kaviller varsa da zayıftır. Bunlar da namazda kerahetle câiz görür, namaz dışında cevaz vermez. Ayakta kalın çorap varsa mahzuru olmaz. (İbni Abidin-Şurutü's-Salât bâbı)
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Alafranga tuvalette (klozette) idrar sıçratmadan ayakta bevl etmek günah mıdır?
    Cevab: Ayakta bevl etmek yolculuk veya başka bir özür olmadıkça mekruhtur. Hadîs-i şerif ile men edilmiştir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Erkeğin dar kot pantolon giymesi caiz midir?
    Cevab: Mekruhtur. Namazı sahihtir; ancak başkalarına karşı tam tesettür yapmış olmaz. Kadın da bunun gibidir. Yani dar giysi ile kıldığı namaz sahih olmakla beraber, bununla başkalarına örtünmüş sayılmaz.
    21 Kasım 2011 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebinde namazda Fâtiha okumayı unutan kimse nasıl hareket eder?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde Fâtiha'yı namazın her rek'atinde okumak farzdır. Fâtiha’yı sehven terk eden kişi, rükûa varıncaya kadar hatırlamadığı takdirde, meşhur kavle göre namazına devam eder. Selâmdan önce de sehiv secdesi yapar.
    Namazın bir rek’atinde de olsa okuduktan sonra Fâtiha’yı geri kalan rek’atlerin birinde veya daha fazlasında terk etme arasında herhangi bir fark yoktur. Şu yüzden ki: Bu mezhebin mutemed görüşüne göre, Fâtiha’nın, namazın bütün rek’atlerinde okunması gerekli ise de bunu bir rek’atte okuyup diğerlerinde unutarak terk eden kişinin namazı sahîh olur. Fâtiha’nın bir rek’atte vâcib olduğu görüşüne uyarak bu eksiklik, sehiv secdesiyle telâfi edilir. Bu durumdaki bir kişinin, namazını vakit içinde veya dışında iade etmesi ihtiyat gereğidir.
    Fâtiha’yı okumamış olmaktan ötürü sehiv secdesini kasıtlı olarak terk eden kişinin namazı batıl olur. Unutarak yapmayan kişi, eğer aradan örfe göre uzun bir zaman geçmemişse, sehiv secdesini yine de yapmalıdır. Aksi takdirde namazı batıl olur.
    Kasıtlı olarak veya unutarak Fâtiha’yı terk eden kişi, rükûdan önce hatırlar da okumazsa, Fatiha her rek’atte vâcib olduğu için namazı batıl olur ki, bu da meşhur bir görüştür. (el-Fıkhu ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa)
    3 Aralık 2011 Cumartesi
  • Sual: Sabah namazına uyanamayınca, öğlen namazının vaktine kadar kılınabilir mi? İmsak vakti girince, ezanı beklemeden namaz kılınır mı?
    Cevab: Öğlen ezanı okunana 15 dakika kalıncaya kadar sünneti ile beraber kaza edilir. Takvimlerde imsak yazan vakitten en az 15 dakika sonra sabah namazı kılınabilir. Hazret-i Peygamber, imsak vaktinde orucu bırakır; 15 dakika kadar zaman sonra sabah namazını kılardı. Bu zaman zarfında Kur’an-ı kerim okurdu.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Şâfiî mezhebinde namaz kılarken seccadenin yönü tam kıbleye mi isabet etmeli? Bunu ayarlamak bazen zor oluyor. Yoksa biraz sapmasında mahzur var mıdır?
    Cevab: Şâfiî mezhebinde kıblenin tam Kâbe yönüne doğru olduğunun bilinmesi gerekir. Böyle bilindikten sonra rastlamamış olması namaza zarar vermez. Hanefî mezhebinde kıblede Kâbe yönünden en fazla 45 derecelik bir sapmaya kadar müsamaha vardır.
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: Temiz ve necâsetli sıvı karışımların temiz kabul edildiğini okudum. Buna göre alkol ihtiva eden parfümler sürülü halde namaz kılmak uygun olur mu? Olursa sevabı azalır mı?
    Cevab: Hanefî mezhebinde kan, idrar, şarap, ispirto kaba necâsettir. Küçük havuza damlayınca, suyun hepsi kaba necâset olur. Bulaştıkları yer, avuç içindeki suyun yüzeyinden az ise, namaz sahih olur. Su ile toprak karıştırıldığı zaman, bu ikisinden biri temiz ise, meydana gelen çamurun temiz olacağı ve bu kavlin sahîh olduğu ve fetvânın da böyle olduğu muteber fıkıh kitaplarında yazılıdır. Bu söze zaîf diyenler de var ise de, harac, meşakkat olunca, zaîf kavl ile amel olunur. Fıkıh âlimlerinin bu sözlerinden, ihtiyacı karşılamak için yapılan kolonya, ilaç, vernik ve boya gibi ispirtolu karışımların temiz kabul edilecekleri anlaşılmaktadır. (İbni Âbidîn) Şâfiî ve Mâlikî mezhebinde de böyledir, (Ma’füvât). İspirtolu ilaçların temiz kabul edilmeleri, bunları içmenin câiz olacağını göstermez. Zaruret olmadıkça, yenmeleri ve içilmeleri yine câiz olmaz. Alkollü içkiler, ihtiyaç değildir. Necâset olmaları, bu kavle göre de, afv edilmez. Görülüyor ki, temiz ve necis sıvı karışımlarının necis veya temiz olduğu hususunda iki sahih kavil vardır. Dolayısıyla, kolonya, alkollü parfüm süründükten sonra, dirhem mikdarından fazla ise namaza durmadan burayı yıkamak takvâ; yıkamadan namazı kılmak ise fetvâdır.
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: "Kadınların, namaz dışında, yalnız iken, diz ve göbek arasını örtmesi farz olup, sırtını ve karnını örtmesi vâcib, başka yerlerini örtmesi edebdir" deniyor. Bu erkek için de cari midir?
    Cevab: Hayır.
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: Bazen namazımız bazı zaruretlerden dolayı son dakikaya kalıyor. Mâlikî mezhebinde bir namazın sahih olması için, bir rek’atinin namaz vakti içinde kılınmış olması gerekiyormuş. Vakit çıkmadan namaza durduk ve namaz bittiğinde vaktin çıkmış olduğunu gördük. Geçen dakikayı rek’at sayısına böldük. Meselâ bir rek’ati vakit içinde kılmış olduğumuzu anladık. O zaman namaz sahih midir?
    Cevab: Namaz vakitleri takvimde yazan dakikada girip çıkmaz. Takvimde yazan dakikada çoğu zaman vakit çoktan çıkmıştır. Takvimlerde o beldedeki en yüksek yere göre en ihtiyatlı namaz vaktinin girişi yazılır. Bu sebeple son dakikada kılınan namaz, büyük ihtimalle kazâ olur.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Eğer bir rek’atin de namaz vakti içinde kılınmamış olduğunu anladığımızda, bu namazı tekrar kılmamız gerekiyor mu? Yoksa bu namaz kazâ yerine geçip sahih oldu mu?
    Cevab: Namazı vaktinde kıldığını zannedip, vakit çıktığını anlarsa, kazâ yerine geçer.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: ''Allahü teâlâ'' yerine ''Allah teâlâ'' demekle, iftitah tekbirinde ''Allahü ekber'' yerine ''Allah ekber'' demek arasında Arapça kaideleri açısından fark var mıdır?
    Cevab: Arapça’da cümleyi okurken cezm olmayan yerde cezm yapılmaz. Harekeli okunur. İrabını söylememek hem nahv hatasıdır, hem de fesahate aykırıdır. Allah teâlâ demek, Arapça bir terkibi, Türkçe ve Farsça gibi söylemeye çalışmak demektir. Bu sebeple he harfini belli etmek üzere irablı söylemek gerekir. Allah teâlâ demek, cehl alâmetidir. Allah ekber veya yalnızca Allah diyerek iftitah tekbiri alınsa, namaza girilmiş olunmaz. İbni Âbidin der ki: "İsmullahı sıfatsız olarak söylerse, yani yalnız Allah derse, İmam-ı A'zam'a göre namaz kerahatla sahihtir. İmam Muhammed buna muhâliftir. Muhtar kavil de budur".
    25 Mart 2012 Pazar
  • Sual: Secde edemeyen hasta ayakta durabiliyorsa, iftitah tekbirini ayakta mı alır, yoksa oturarak mı tekbir alır?
    Cevab: Secde edemeyen hasta, oturarak ima ile kılar. Tekbiri de oturarak alır. Ayakta tekbir alıp oturması ve sonra ima ile kılması da sahihtir.
    25 Mart 2012 Pazar
  • Sual: Bildiğim kadarıyla Mâlikî mezhebinde rükû ve secdede tümânînet farzdır. Rükû’da bir yerimizi kaşısak ya da sağa sola, öne arkaya doğru dengemizi tam kuramadığımız zaman sallansak, secdede biraz hareket etsek, bunlar namazı bozar mı? Hiç hareket etmemek mi gerekiyor?
    Cevab:

    Bunların tümânînet ile alâkası yoktur. Tümânînet, kıyam, rükü, kavme, celse ve teşehhüdde uzuvların hareketsiz hâle gelmesi demektir. Böylece önceki rükünden bu rükne intikal edildiği anlaşılmış ve böylece rükünler karışmamış olur. Ta’dil-i erkân ise, hiç değilse bir sübhanallah diyecek kadar sâkin durmaktır. Bu ikisinin hükmü ihtilaflı olmakla beraber, vâcibdir. Yoksa o rükün yapılmamış gibi olur.

    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Kıbleye karşı namaza durduğumuzda secdeden kalkarken göğsümüz biraz sağa ya da sola çevrilse, ama yine iki kaşımız arasındaki açı kıbleyi içine alıyor olsa, namaz bozulur mu? Mâlikî mezhebinde hüküm değişir mi?
    Cevab: Bir rükn mikdarından az ise bozulmaz. 45 derece içinde ise hiç bozulmaz. Mâlikî mezhebinde de böyledir.
    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Sabah namazı vakti boyunca nâfile olarak sadece sabahın sünneti kılındığına göre, sünneti kılarken sübha ve tahiyyetülmescid namazlarına da niyet edemez miyiz?
    Cevab: Hayır. Zaten bunu kılınca icabında sübha ve tahiyyetülmescid sevabı da hâsıl olur.
    27 Mart 2012 Salı
  • Sual: Kadınlar namazda iftitah tekbiri getirirken parmaklarının ucu omuz hizasında mı olur?
    Cevab: Avuç içi kıbleye dönük, parmak uçları omuz hizasında olur.
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Mâlikîyi taklid eden Hanefî, sabah namazında vakit çıkmak üzere ise, kıyamda fatihadan birkaç ayet okuyup rükû ve secde yapıp, tehiyyatta ettahiyyatüyü okuyup selâm verirse namazı sahih olur mu?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde her rek’atte fâtiha okumak farzdır. Bu sebeple fatihayı süratle okumalıdır. Buna da imkân yoksa, Hanefî gibi davranır. Fakat süratle okunması ile okunmaması birkaç saniye farkeder.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, dört rek’atlik farz namazda ka’de-yi âhireden sonra yanılıp kalksa ve secde etmeden hatırlamasa, son iki rek’ati nafile olarak farz eda edilmiş oluyor. Mâlikî mezhebinde selâm farz olduğuna göre, son verilen selâm iki namaz için de sahih oluyor mu?
    Cevab: Selâmın farz olmasının bununla alâkası yoktur. Altınca rek’atin sonunda zaten selâm verecektir. Bu tek bir namazdır, son iki rek’ati nâfileye sayılır.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Seferde dört rek’atlik namazı iki rek’at kılması gerekirken dört rek’at kılan bir kimse ilk teşehhüde oturmayı da unutmuş olsa, terk etse farzı eda etmiş olur mu?
    Cevab: Olmaz. İade gerekir.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Gerek cem-i takdimde, gerek cem-i tehirde öğleyi ikindiden, akşamı yatsıdan önce kılmak cem’in şartlarındandır ki buna tertip denir. Peki, tersi olursa ne olur? Yani tehirde de takdimde de öğleden önce ikindiyi, akşamdan önce yatsıyı kılsa namazları sahih olacak mı?
    Cevab: Takdimde kılamaz, tehirde kılabilir.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Herhangi bir vasıtada [uçak, tren, vapur, otobüs] namaz kılarken kıbleye dönmek farzdır. Kıbleye dönemeyen gidiş istikametine veya kolayına geldiği tarafa dönerek namazı kılar. Böyle yapmak yerine selâmete çıkınca kıblesi belli olan bir yerde iki namazı cem etsek olur mu?
    Cevab: Her ikisi de mümkündür.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Hastanede çeşitli cihazlara bağlı olan bir hasta kıbleye dönemiyorsa, yatağı kıble istikametinin tam tersine ise ne yapması lazım?
    Cevab: Mümkün mertebe kıbleye döner. Dönemezse, kıbleye dönmek sâkıt olur, düşer.
    11 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: (Secde edebilen bir hastanın ayakta tekbir alması farz olur) buyuruluyor. Ben secde edebiliyorum ama ayakta duramıyorum. Bu durumda ne yapmam gerekir? Bu şekilde kıldığım namaz sahih olmaz mı?
    Cevab: Secde edebilen ve ayakta durabilen hastanın ayakta tekbir alması farz olur. Ayakta hiç duramayan, oturarak tekbir alır ve namazını kılar.
    11 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: İlmihalde ( Kıble yönünü bilmeyen kimse araştırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile namazı kabul olmaz ) diyor. Kabul olmaz demek, namaz borcundan kurtulur; ama verilecek büyük sevap ve mükâfatlara kavuşamaz mı demektir?
    Cevab: Sahih olmaz manasınadır.
    13 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Askerde talimlere, bazen de operasyonlara gidiyoruz. Kıbleyi tespit etmek her zaman mümkün olmuyor. Fitne çıkmasından da korkuyoruz. Komutan görecek diye de korkuyoruz. Askerde kıbleyi tespit edemediğimiz hallerde her hangi bir tarafa dönüp namazımızı kılabilir miyiz?
    Cevab: Kıbleyi tesbit edemeyen, çok zannettiği yere doğru kılar. Bazı âlimlere göre dört cihete doğru dört ayrı namaz kılar.
    13 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: İdrar yaptıktan sonra, tenasül uzvunu suyla yıkamak gerekir mi? Yıkamadan çıkarsa, mahzuru var mıdır?
    Cevab: Tenasül uzvunun ucunda idrar bulaşığı yoksa, yıkamak gerekmez. Varsa ve az ise, yıkamamak mekruhtur, namaza mâni değildir. Dirhem mikdarından fazla yayılmışsa, yıkamak gerekir. Doğrusu her zaman yıkamalıdır. Zira soğuk su, idrarın kesilmesine yardımcı olur.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir arkadaş tecvidli okumak farzdır; kıraati tecvidsiz yapmak, namazı fâsid eder dedi. Doğru mudur?
    Cevab: Tecvid, güzelleştirmek demektir. Kur’an-ı kerimi, tecvidli okumak müstehabdır. Terki, mekruh bile değildir. Ancak harflerin mahreçlerini doğru okumak lâzımdır. Bu, her ne kadar tecvid bahisleri içinde anlatılıyorsa da, tecvidden ayrıdır.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Namaz surelerini Latin harfiyle öğrendim. Namazıma zarar verir mi?
    Cevab: Arabî harflerin mahreçlerine uygun hâle getirilmişse, mahzuru yoktur.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir Şâfiî, uyku,ders gibi bir sebeple öğle namazını İmam-ı Azam Hazretlerinin kavline uyarak asr-ı evvelde kılabilir mi? Bu tembellikle olursa da kılınabilir mi?
    Cevab: Bir Hanefi dilerse öğleyi asr-ı saniye kadar geciktirebilir. Ama başka mezheblerde ikindinin vakti asr-ı evvelde girdiği için, bu mezheblerde olanlar özürsüz öğleyi asr-ı saniye kadar geciktiremez. Özür varsa asr-ı evvelde Hanefiyi takliden ve şartlarına uyarak öğleyi kılar. Uyku kendi mezhebinde namazın kazaya kalmasında bir özürdür. Hanefiyi taklide lüzum yoktur. Ders, seyahat özür olabilir.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Şâfiî mezhebinde namaza durmadan tüm rükünleri aklına getirip öyle mi kılmaya başlamak gerekir?
    Cevab:

    Niyetin kendisi için dört tane şart gereklidir: 1. Namazın farzlığına niyet edilecektir. Yani namaz kılacak kişi, kılacağı namazın farzlığına kasdetmelidir. 2. Namaz kılma fiilini kasdetmelidir. Yani icmâlen de olsa namaz niyetini, namazın bölümlerinde hazır olarak kalbinde tutmalıdır. Şâfiîler bu ikinci şıkkı şu sebebten ötürü şart olarak ileri sürmüşlerdir ki; namaz kılacak kişi, namazla alâkalı olmayan fiilleri namazdan ayırd etsin. 3. Kılınacak namaz öğle veya ikindi, ya da akşam namazı şeklinde belirtilmelidir. 4. Namazın farzlığına, namazın fiilini yapmaya, kılacağı namazın vaktini belirtmeye niyet ederken bu niyet, iftitah tekbirinin bir bölümüne bitişik olarak yapılmalıdır. Bu saydığımız şartlardan biri tahakkuk etmediği takdirde niyet bâtıl olur. Çünkü niyet, namazın farzlarından biridir. Bazı kimseler bu hususta belki zorlukla karşılaşabilirler. Gerçek şudur ki: Yaratanın huzurunda duran kişi, yapacağı ibâdet ve yalvarmadan önce bir dalgınlık içinde bulunmamalıdır. Şu hâlde ilk etapta kılacağı namazın farzlığına niyet etmelidir. Ondan sonra bu namaz için niyet ederken iftitah tekbirinin bütün cüzlerine bu niyeti bitiştirmelidir. Ki, bunda sıkıntı ve zorluk vardır. Rükûlu, secdeli, kiyâmlı ve teşehhütlü namazlarda iftitah tekbirinin ilk bölümüne niyeti bitiştirmek ve ondan sonra da niyeti namazın sonuna dek kalpte tutmak yeterli olur. Niyetin, iftitah tekbirinin baş kısmına bitiştirilmesi, kişinin evvel emirde Rabbinden korkup O'na karşı huşu içinde olmasını sağlar. (Minhac)

    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Hanefî mezhebinde ikindi namazının ikinci vakti olan asr-ı sani’ye de çeşitli sebeplerle (toplantı vb.) yetişemeyeceğini anlayan mukim bir kimse, öğle namazını sadece kaza mı eder, yoksa Hanbelî mezhebini taklid ederek cem edebilir mi?
    Cevab: Bir mezhebde çıkış yolu olduğu için Hanbelî mezhebini taklid ederek, asr-ı evvel vakti çıkmadan cem’e niyet eder. Hanbelî mezhebine göre namazı kılar. Bunu da yapamazsa, kaza eder. Elverir ki özrü, kazaya bırakmaya elverişli olsun. Aksi takdirde günaha girmiş olur.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Fıkıh kitaplarında namaz kılmak için elbise bulamayan kimse oturarak, rükû ve secdesi için ima (işaret) ederek namazını kılar buyuruluyor. Bu kimse oturup tek eliyle de avret mahallini mi kapatacak?
    Cevab: Avret yerini örtmekten âciz kalan kimse, namazda oturduğu gibi veya daha iyisi ayaklarını kıbleye uzatıp, elleri ile önünü örtüp, imâ ile kılar. Çünki avret yerini örtmek, namazın diğer farzlarından daha mühimdir.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Kıble yönünde şüphe eden bir kimse kıbleyi tayin hususunda güvenilir bir şahsın sözünü dinlemeyip kendi kanaatine göre hareket etse ve kıbleye isabet etmemiş olsa namazını iade eder mi? Güvenilir bir şahsın kıble tarafını bildirmesi; kendi araştırmamızda daha mı iyidir?
    Cevab: Kıbleyi taharri eder; kanaat getirdiği yere doğru kılar. Sonra rastlamamış olduğu anlaşılırsa iade etmez.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Nafile veya sünnet namazlarda kıbleye dönmenin hükmü farz namazları gibimidir?
    Cevab: Evet.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: İftitah tekbirini yanlış alan yani allahü ekber dışında mesela ( La ilahe illallah ) ( Sübhanallah ) ( Ya Allah ) gibi allahü ekber lafzından gayri alan bir kimse namazın herhangi rekâtında bunu hatırlarsa ne yapması lazım? Secde-i sehv lazım gelir mi? Maliki mezhebini taklid eden ne yapması gerekir?
    Cevab: Namaza besmeleden ayrı Arapça bir zikir cümlesi ile başlamak gerekir. Bu da Allahü ekber ve emsâlidir. Zâhir rivâyeye göre bu iki kelimeden yalnız biriyle namaza başlamış olmaz. Allahümmağfirli gibi istiğfar cümlesi ile namaza başlamak sahih değildir. Esah kavle göre sadece Allahümme diyerek başlamak sahihdir. Ya Allah diye başlamak da sahihdir. Sırf besmele ile ve kezâ eûzû çekmekle havkale (lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah) ile namaza başlamak sahih kavle göre câiz değildir. Üç mezhebde Allahü ekber ile başlamak farzdır.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Hanefi mezhebindeyim Farz namazların ilk iki rekatinde Fatiha okumak, bir sûre veya üç ayet okumak vaciptir. Sünnet ve vacip namazların her rekatında kıraat farzdır. Farz, vacip veya nafile namazlarda kıraatin farz olan mikdarı nedir? Yani ne kadar okursam kıraat farzı yerine gelir? Bu hususta sitede iki farklı kavil okudum. Fetva yönünü ve kurtarır taraflarını nakledermisiniz?
    Cevab: Kur’an-ı kerimden bir âyet, meselâ Elhamdülillahi rabbilâlemîn demekle farz yerine gelir. Fatiha ve üç ayet okumak vacibdir.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Unutarak abdestsiz namaz kılmışım. Namaz vakti çıktıktan sonra hatırladım kaza edecekmiyim?
    Cevab: Vakit çıkmadan iade edilir. Vakit çıkmışsa kaza etmek müstehabdır.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Kürk giymek câiz midir?
    Cevab: Domuz ve köpek dışında leş de olsa tabaklanmış her çeşit hayvanın kürkünü giymek kadın ve erkeğe câizdir. Bununla namaz kılmak da câizdir. Hatta bunların postunda namaz da kılınır. Ancak erkek bunu ziynet kasdıyla giymemelidir. Kadın ziynet kasdıyla giyebilir ise de, ne maksatla giyerse giysin, mahrem olmayanların yanına çıkamaz.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Temiz zannederek necis su ile abdest alan bir kimse bunu namazdan sonra fark etse, iade veya kazâ lâzım gelir mi?
    Cevab: Vakit içinde iade gerekir. Vakit çıkmışsa kazâ etmek iyi olur.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Namaza dururken tekbir almadan önce veya müezzin kamet getirirken ayakta elleri birbirine bağlayarak beklemek uygun mudur?
    Cevab: Eller iki yanda durur. Bağlamak da caizdir.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Namaz kılan bir kimse kıraatten sonra tekbiri ne zaman alır?
    Cevab: Eğilmeye başlarken tekbire başlar. Tekbiri bitirirken eğilmeyi de bitirir. Bütün rükünlerdeki intikaller de böyledir.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Bir kimse, dalgınlıkla önceden sol tarafına selam vermiş olursa, o kimse konuşmadan sağ tarafına da selam vermesi caiz olur mu? Sol tarafına vermiş olduğu selamı ise yeniler mi?
    Cevab: Önce sola selâm verirse, sonra sadece sağına selâm verir. İlk selâmı sola veya sağa değil de, başın çevirmeden yüzünün karşısına vermişse, sol tarafına bir selâm daha verir. Sol tarafa selâm vermeyi unutursa kıbleye arkasını dönmedikçe o selâmı verir.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Televizyondaki bir haberde: Bir câminin kıblesinin 65 derece sapma olduğu ve bunun 40 yıl sonra tesbit edildiği anlatıldıktan sonra şu sual soruldu Cemaatin ve imamın kırk yıllık namazlarını kaza etmesi lâzım gelir mi?
    Cevab: İçinde bulundukları vaktin namazını iade ederlerse iyi olur. Etmeseler de olur.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Araştırma yaparak namaza duran bir kimse, kıble istikameti hususunda hata yapmış olsa ve bu hatasını namazda anlayıp yönünü kıble istikametine çevirse, bu kimsenin namazı kılmaya başladığı zamanki halini bilen veya bilmeyen başka bir kimse de ona uyarak namaz kılmaya başlasa bu durumda, namaza ilk başlamış olan kimsenin namazı ile, ikinci şahsın namazı sahih oldu mu?
    Cevab: Bir kimse kıbleyi araştırarak namaza durur da sonra hatasını anlayarak namaz içinde kıbleye dönerse, onun bu hâlini bilen bir kimse kendisine uyamaz. Çünki imamın hatasını bilmektedir. Birisi kıbleyi araştırarak namaza başlasa, diğeri de araştırmış olmak şartıyla ona uyabilir. Kıbleyi araştırmadan araştırana uymak imamın hata ettiği anlaşılırsa câiz değildir. İmamın namazı ise her halde sahihtir. (İbni Abidin)
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Namaz kılacak kimsenin kıbleyi araştırması lazım geldiği gibi tilâvet secdesi, şükür secdesi yapacak kimsenin de kıbleyi araştırması lazım gelir mi?
    Cevab: Bu secdelerde namaz şartları aranır. Namaz secdelerine kıyas edilir. Bu bakımdan hükmü aynıdır.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Ayağını bükemeyen bir hasta, otobüste giderken sabah namazını kılmak için ayaklarını sarkıtabilir mi?
    Cevab: Yere oturup ayaklarını kolayına geldiği şekilde koyması mümkün olmayan kimsenin bu şekilde kılması özürdür. Normal zamanda kötürüm olup tekerlekli sandalyede ömrünü geçiren kimse de ayaklarını sarkıtarak kılabilir. Bunun dışında kalan kimseler, namazı ima ile kılmak için ayaklarını sarkıtamaz, altına alır. Sandalyede namaz, sahih olmakla beraber, bid’at olduğu için tahrimen mekruhtur.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: İkindi namazının farzından sonra kerahat vakti girmeden önce ikindi namazının sünneti veya herhangi bir namaz kılınamaz mı?
    Cevab: Nâfile hiçbir namaz kılınmaz. Kazâsı olan kazâ kılabilir.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: Kur’an-ı kerimde “Nereye dönerseniz, Allah’ın yüzü oradadır” meâlindeki âyet-i kerimenin iniş sebebi nedir?
    Cevab: Abdullah bin Âmir bin Rebia der ki: Bu emir, karanlık bir gecede kıbleden başka bir tarafa namaz kılan kimseler hakkında inmiştir. Biz, karanlık bir gecede yolculukta Peygamber aleyhisselâm ile bulunuyorduk. Kıblenin nerede olduğunu bilemedik. Bizden her bir kişi kendi kanaatine göre bir tarafa dönüp namaz kıldı. Sabahı edince bunu Peygamber aleyhisselâma anlattık. Bunun üzerine: "Bundan dolayı nereye dönerseniz Allah'ın vechi (yüzü) oradadır" meâlindeki Bakara suresinin 115. âyet-i kerimesi nâzil oldu. (Tefsir-i Kurtubî) Ni’met-i İslâm’da der ki: "Sahabe hazeratı, bir karanlık gece, seferde teheccüd namazını her biri bittaharri bir tarafa yönelerek kıldıkları sabah olunca tebeyyün ederek Zât-ı Hazret-i Risâlete arz olundukta "fe-eynemâ tuvellû fe-semme vechullah" kavl-i kerîmi nâzil olmuştur. Binaenaleyh bir kimse kıbleyi taharri edip (araştırıp) namaz kıldıktan sonra, kıbleye yanlış durduğu anlaşılırsa, namazını kaza etmez. Buradaki “yüz” kelimesi müteşabihtir. Ulemâ bundan maksad, Allahü teâlânın rızasıdır, çünki yüz razı olduğu yöne döner, buyurmaktadır. (İmam Şa’rânî-Uhûdü’l-Kübrâ)
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: Beş vakit farz namazlarında vaktin farzını kılmaya diye niyyet edebiliyorken Cuma namazına “vaktin farzını kılmağa uydum hazır olan imama” diye niyet etmek sahih olur mu?
    Cevab: İhtilaflı olmakla beraber, böyle niyeti sahih görmeyen kavil kuvvetlidir. (İbni Abidin)
    23 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Beş vaktin farzını kılarken sadece farza niyyet ettim demekle niyyet edilmiş olur mu?
    Cevab: Vaktin farzını tahsis etmek, yani hangi vaktin farzı olduğuna niyet etmek gerekir. (İbni Abidin)
    23 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse, farz namazı kılmaya başlasa, sonra onu nâfile zannetse ve nâfile olarak devam etse ve namaz bitene kadar da bu niyette olsa; kıldığı bu namaz nâfile mi olur? Farz mı olur? Tersine, nafile diye başlanılan namaz, farz niyeti ile bitirilmiş olsa nafile mi olur? Farz mı olur?
    Cevab: Farz olur. Nâfile olarak başlanan namaz, namaz içinde farza niyet edilse de, nâfiledir. İlk niyet muteberdir.
    24 Haziran 2012 Pazar
  • Sual: Niyeti tekbirden önce almak lâzım iken, âdeti olmadığı halde tekbir aldıktan sonra edilen niyet sahih olur mu?
    Cevab: Mezhebe göre namaza başlandıktan sonra yapılan niyete itibar yoktur. (İbni Abidin)
    24 Haziran 2012 Pazar
  • Sual: Menî Şâfiî mezhebinde de necis midir?
    Cevab: Menî Şâfiî mezhebinde necis değil temizdir. Menînin gelmesi de guslü icab ettirse bile, abdesti bozmaz (Mizânü’l-Kübrâ-Tahâret bahsi). Abdesti başka bir sebeple bozulmadıysa, guslederken abdest alamasa da olur. Ama gusl etmeden namaz kılamaz.
    29 Haziran 2012 Cuma
  • Sual: Teyp veya hoparlör ile okunan ezan ve kıldırılan namaz câiz olmadığına göre, telefonla yapılan akidlerin de sahih olmaması veya teypten müzik dinlemenin mahzuru olmaması gerekmez mi?
    Cevab: Verilen misallerin hiç biri diğerine benzememektedir. Her câmide ezanın müezzinin kendi sesiyle okunması şarttır. Merkezî ezan, sahih olmaz. İmama uymanın sahih olması için de imam ile aynı mekânda bulunmak şarttır. İmam bir odada bulunup, cemaat bu odayla bağlantısı olmayan başka bir odada olsa, arada hoparlör veya televizyon irtibatı olsa, bu odada imama uyanların namazı sahih olmaz. Çünki ezan ve namaz gibi ibâdetlerde vâsıta kullanmak câiz değildir. Akdin sıhhati için, birbirine uygun iradenin ortaya konulması kâfidir. İsbat şartı ayrıdır. Binaenaleyh telefonla akid yapmak, vekâlet vermek, zevcesini boşamak câizdir.
    Telefonda, radyoda ve hoparlörde bir söyleyen adamın sesi; bir de elektrikle mıknatısın hâsıl ettiği metalik ses vardır. Yekdiğerine çok benzeyen bu iki ses, ayırd edilmese bile birbirinin aynı değildir. Birisi asıldır, ikincisi bunun benzeridir. Sinemada ve televizyonda hareket eden şekiller gibidir. Hiç kimse bu şekiller, kendilerini meydana getiren asıl kimselerin aynıdır diyemez. Akidlerde, boşanmakta, zekât vermekte yazışmak ve vekil tayin etmek, yani vâsıta kullanmak câiz olduğu malumdur. Telefon ve hoparlör de mektup gibi vasıta olduğu için caiz olmaktadır. Ezanda ve nemazda ise kendinin okuması şarttır. Onun için zekât vekâleti ve boşanma ile ezan ve nemaz bu bakımdan ayrılmaktadır.
    Teyp, çalgı âletinin çıkardığı sesi kaydedip neşredince, çalgı âletini kendisi olmaktadır. Musikide esas olan, ahenkli ses çıkışıdır. Çalgı âleti zaman ve mekâna göre değişebilir.
    3 Temmuz 2012 Salı
  • Sual: Bir hoca, ''Mâlikîler namazda kadınların başını örtmesini namazın farzları arasında saymaz, sünnet ve müstehablarından biri olarak görür. Bu itibarla başörtüsüz kılınan namaz Mâlikîlerde ağırlıklı görüşe göre sahih olmakla birlikte vakti içinde iade edilmesi tavsiye edilmiştir.'' diyor. Doğru mudur?
    Cevab: Yanlış anlama vardır. Malikide kadının başının örtülmesinin gerekmediği şeklinde bir kavil işitmedim. Ancak Mâlikîde avret yeri, galiz (mugalleze) ve hafif (muhaffefe) olmak üzere ikiye ayrılır. Gerek satın alarak, gerek emânet isteyerek ve gerekse emânet olarak verenden -hibe olarak verenden değil- kabul ederek avret mahallini bir örtüyle kapatmaya muktedir olduğu halde, muğalleze avretinin tümü veya çok az da olsa bir kısmı açık olarak namaz kılan kişinin, eğer bu açıklık hatırındaysa namazı bâtıl olur. Kılmış olduğu bu namazı vakit kalsın veya çıkmış olsun süresiz olarak mutlak surette iade etmesi gerekir. Yine bu vaziyetteki kişi, muhaffefe avret mahallini açık bırakarak namaz kılmışsa namazı bâtıl olmaz. Her ne kadar muhaffefe de olsa, avret mahallini namazda açması haram veya mekruh ve bu açık kısma bakmak harâmsa da yine kıldığı namaz bâtıl olmaz. Ancak bu şekilde namaz kılmış olanın, vakit kalmışsa örtünerek yeniden namaz kılması müstehab olur. Meselâ hür kadın, başı veya boynu, omuzu, kolu, memesi, göğsü veya sırt tarafından göğsüne denk gelen kısmı, dizi veya bacaktan ayak parmaklarının ucuna kadar olan kısmı -tabiî ayakların altı muhaffefe avret mahallinden olsa bile yine buna dâhil değildir- açık olarak kılmış ise ve vakit de varsa namazıiade etmesi müstehab olur. Erkeğe gelince bu, eğer kasığı veya uylukları veya oturak (mak'ad) deliğinin etrafındaki kısmı açık olarak namaz kılmışsa ve vakit de varsa namazı iade etmesi müstehab olur. Ama baldırları açık olarak kılmışsa, kasığının üstünden göbeğine kadar olan kısmın tümü veya bir kısmı, arka taraftan da uyluklarının üst kısmı açık olarak namaz kılmışsa namazını iade etmesi gerekmez. (Mezahib-i Erbaa)
    6 Temmuz 2012 Cuma
  • Sual: Sev’eteyn ve avret-i galîza neresidir?
    Cevab: Sev'eteyn, iki çirkin yer demektir, ferc ile makad halkasını ifade eder. Mübaşeret-i fahişe, yani kadın ile erkeğin veya aynı cinsten iki kişinin sev’eteynlerini birbirine yapıştırması ile her iki tarafın da abdesti bozulur. Erkekte avret-i galiza, dübür (makad) ve etrafındaki budlar ile zeker, husye ve etrafıdır. Kadında baş, boyun, kollar ve dizden aşağısı dışında kalan bedendir. Avret-i galizanın açılması, avret-i hafifenin açılmasından daha günahtır. (İbni Abidin-Setri avret bahsi) Mâlikî mezhebinde kasden değil de, yanlışlıkla veya unutarak avret-i hafifesi açık olarak kılınan namaz sahihtir. (Mezâhib-i Erbaa)
    6 Temmuz 2012 Cuma
  • Sual: Berlin’de yaşıyorum. Burada Mayıs ortalarından Ağustos başına kadar yatsı ve imsak vakitleri girmiyor. İmsakiyeler de birbirini tutmuyor. Yatsı namazı ve oruç hakkında nasıl hareket etmemiz gerekir?
    Cevab:

    Hanefî mezhebinde vakit namaz için sebeptir. Vakit girmeyince namaz farz olmaz. Yatsı namazının vakti, Hanefîlerden İmam Ebu Yusuf ve Muhammed ile diğer üç mezhebe göre güneş battıktan sonraki kızıllığın kaybolması, İmam Ebu Hanife’ye göre garb semasında karanlığın yayılması ile başlar. Fecrin doğuşuna, yani imsak vaktine kadar devam eder. Ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe, yazın güneşin doğması ile batması arasındaki fark artar. Yaz başında 49 arzının yukarısındaki memleketlerde yaz başında bir müddet yatsı ve imsak vakti girmez.  Güneş batar. Gökyüzü asla kararmaz. Birkaç saat sonra güneş battığı yere yakın bir yerden tekrar doğar. Buna “Beyaz Geceler” denir. 66 arzının üzerinde diğer vakitler de girmez. Üstelik burada namaz vakitlerinin astronomik olarak hesaplanması da zorlaşır ve temkin mikdarlarında tutarsızlıklar meydana gelir. Berlin 52 kuzey arzındadır. 45-50 arzı arasındaki memleketlerde yaz aylarında bir müddet yatsı ve imsak vakti girmemekte veya şafağın kaybolmasıyla fecrin doğması arasında çok kısa bir zaman bulunmaktadır. Meselâ arz derecesi 48 olan Paris’te Haziran’ın 12’si ile 30’u arasında, yatsı ve sabah namazı vakti girmez. Şu halde 45 arzından yukarıdaki memleketlerde de yaz aylarında aynı mesele mevcuttur.
    Berlin gibi 49 arzının yukarısındaki memleketlerde yatsı namazını kılmak Hanefî mezhebine göre farz olmaz. İmsak girmediği için sabah farz olmaz diyenler de (Halebî gibi) vardır. Tahtavî, sabah namazı için öncesinde karanlığa lüzum yoktur diyor. Şâfiî mezhebinde ise Deccâl hadîsine uyularak zaman takdir edilir. Nitekim Hazret-i Peygamber, “Deccâl yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu 40 günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise sair günleriniz gibi olacaktır.” buyurunca eshâb-ı kiram, “Uzun günlerde bir günlük namaz kâfi gelecek mi?” diye sordular. Hazret-i Peygamber de “Hayır, bir günlük namaz kâfi değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurdu. Buna göre ya vakit giren en yakın şehrin saatine uyulur. Ya o şehirde vaktin girdiği son vakit esas alınır. Ya da gece üçe bölünüp, birinci üçte birden sonra yatsı, ikinci üçte birden sonra güneş doğana kadar sabah kılınır. İbnü’l-Hümâm gibi müteahhir bazı Hanefî âlimleri de Şâfiî kavline uyup zamanı takdir ederek yatsı ve sabahın kılınmasının farz olacağını söyler. Bu namazları kılmak farzdır diyenlere göre kılınırsa, vakit takdir edilip edâ diye niyetlenilir. Gece üçe bölünebildiği gibi; yatsı ile imsak vaktinin girdiği Berlin’e en yakın şehrin vakitleri esas alınabilir. Bazılarına göre yatsı, sabahtan sonra kazâ da edilebilir. Sabah erken kalkıp işe gitmesi gerekenler, akşamın ardından Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebine göre akşam ile yatsıyı cem de edebilir.
    Yatsı ve imsak vakti girmeyen yerlerde yatsı/vitir ve ihtilaflı olmakla beraber sabah namazı farz olmaz; ama Kur’an-ı kerimde “Ramazan ayına şâhid olduğunuz zaman oruç tutunuz” buyurulduğu için, oruç farz olur. Burada da nasıl hareket edileceği hususunda İbni Abidin hazretleri çeşitli ihtimaller veriyor: Vakit takdir edilir. İmsak vakti giren Berlin’e en yakın şehri esas tutarak sahur yenip niyetlenilir. Veya yiyip içecek kadar bir zaman ayrılır. Yahut edâ değil de, gecesi muntazam günlerde kazâ lâzım gelir. Seneler evvel Helsinki’de tanıştığım Ali Osman adında çok yaşlı bir kürk tüccarı Kazan Tatarı’na “Bu zamanlarda orucu nasıl tutuyorsunuz?” diye sordum da, “Saatle tutuyoruz” diye cevap vermişti.
    Şu halde Berlin’de meselâ 20 Temmuz’da güneş 21:24’de batıp, 05:04’de doğduğuna göre, yatsı akşamdan 1,5 saat sonra kılınıp, imsak de güneşin doğmasından 1,5 saat evvel kesilebilir. İmsaktan hemen veya 15 dakika sonra da sabah namazı kılınabilir. Çalışan ve oruca güç yetiştiremeyenler orucu kışın kaza edebilir.
    66 arzının yukarısındaki memleketlerde ve kutuplarda ise sadece yatsı ve imsak değil, muayyen mevsim ve yerlerde diğer vakitler de girmez. Meselâ 66 kuzey arzında 13 Haziran-29 Haziran arası güneş devamlı ufkun üzerinde kalır; 30 Haziran’da kısmen ufkun altına iner; 2 Temmuz’da 23:44’te batar; 00:24’de doğar. 68 kuzey arzında 72 gün, 72 kuzey arzında ise 86 gün güneş batmaz. Kutuplarda ise güneş 6 ay devamlı ufkun üstünde devredip hiç batmaz; 6 ay da devamlı ufkun altında devredip hiç doğmaz. Burada vakti girmeyen namazı kılmak Hanefî’de farz olmaz. Öyle ki tam kutup noktasında yaşayan bir Müslüman senede sadece beş vakit namaz kılar. Ama böyle meşakkatli yerde yaşayan birisi için bu müsaade de hakkıdır. Buralarda oruçta vakit giren en yakın şehre uyulur. Bu da 64 arzındadır. Burada gece üç saattir. Gece üçe bölünüp birinci saatte yatsı kılınır, ikinci saatte imsak yapılır. Nitekim Mâlikîlerin esas aldığı bazı hadîs-i şeriflerde yatsının vaktinin, gecenin üçte birine kadar olduğu geçer. 66 arzının yukarındaki Müslümanlar için oruç hususunda da vakit takdir ederek tutmanın yanında, normal mevsimlerde kaza etme imkânı da vardır.
    İbni Abidin der ki: Ulemamızdan kutuplarda yaşayanların orucundan bahseden görmedim. Orada fecr güneş batar batmaz doğarsa yahud güneş battıktan biraz sonra doğar, fakat oruçlunun sahur yemeği için vakit kalmazsa hüküm ne olacaktır? Orada yaşayanlar aralıksız oruç tutacaktır, denilemez. Zira bu, onların helâkine sebep olur. Oruç onlara farzdır dersek, vakit takdirini kabul etmek lâzım gelir. Acaba onların geceleri Şâfiîlerin bu meselede de dedikleri gibi oraya en yakın beldenin gecesine göre mi takdir edilir? Yoksa yiyip içecek kadar bir zaman mı ayrılır? Yahud onlara edâ değil de yalnız kaza mı lâzım gelir? Bunların her biri birer ihtimaldir. Burada oruç onlara aslından farz değildir demek mümkün değildir. Gerçi bazıları onlara yatsı namazı farz değildir, demişlerdir. Fakat buna kail olanlarca yatsının farz olmamasının illeti, sebebinin bulunmamasıdır. Oruçta sebep mevcuttur. O da ramazan ayının bir cüz'üne erişmek ve her gün fecrin doğmasıdır.
    Gönderdiğiniz imsakiyenin birinde Berlin’de giren en son yatsı (23:52) ve en son imsak (01:19) nazara alınmış. Diğerinde ise yatsı akşamdan 1,5 saat sonra, imsak da güneşin doğmasından 1,5 saat önce yazılmış. Her ikisi de vaktin takdir edilmesi kaidesine elverişlidir. Yalnız imsak için 01:19, çok erken bir vakittir. Güneşin doğuşu ile imsak arasında bu kadar fark olmaz. Bu problemin, 49 arzının yukarısındaki yerlere, daha aşağıdaki yerler için kullanılan normal temkinlerin tatbikinden kaynaklandığı söylenebilir. Berlin düz bir şehirdir. Gece müsait olduğunuz bir zaman güneşin doğduğu ufku takib ederseniz, aydınlanmanın ilk göründüğü zamanı tesbit edebilirsiniz. Bu tesbitiniz bir katiyet taşımaz ama imsakiyede verilen zamanın makul olup olmadığını anlarsınız.

    15 Temmuz 2012 Pazar
  • Sual: Bir hoca, memleketimizde oruç ve namaz vakitlerinin yanlış tesbit edildiğini, imsak ( sahur ) vaktinin erken başlatıldığını ve insanlara 70 dakika fazla oruç tutturulduğunu iddia ederek, Kur’an-ı kerim’in “Siyah iplikle beyaz iplik ayırd edilinceye kadar yeyip için” dediğini söyledi. Doğrusu masıldır?
    Cevab: Kur'an-ı kerimde geçen beyaz iplik, siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yiyin için âyet-i kerimesinden ne anlaşılacağını hadis-i şerif bildiriyor. Adi bir Hatim adında bir  sahabinin birer siyah ve beyaz iplik alıp bunları ayırd edene kadar yiyip içmesi üzerine, Hazret-i Peygamber bu ifadenin mecaz olduğunu ifade ve bunu şark semasında güneşin ilk ışığının gözükmesi olarak tefsir buyurdu. Bakara sûresindeki, “Beyaz iplik siyahtan ayırd edilinceye kadar yiyiniz, içiniz!” âyet-i kerimesindeki ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını anlatmak için, daha sonra (Fecrin) kelimesi nâzil olmuştur. Gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik gibi birbirinden ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı. (Rıyâdü’n-Nâsıhîn).
    İmsak, fecr-i sâdık, yani şark semasında güneşin ilk ışığının görülmesi ile başlar. Bu da güneşin ön kenarının şer’î ufuk hattına muayyen bir derecede yaklaşması iledir. Bu dereceyi ilim adamları 20, 19, 18, 17, 16 ve 15 derece olarak vermektedir. İhtiyat sebebiyle ekseriyetin kabul ettiği 19 derecedir. Havanın rutubeti, bulunulan yerin yüksekliği, şehir ışıkları gibi faktörler bunun çıplak göze görülmesini zorlaştırmaktadır. Türkiye’deki bazı takvimler, Diyanet İşleri Reisi Ahmed Hamdi Akseki'nin zamanında (1952) Kandilli Rasathanesi Müdürü Fatin Hoca'nın tesbit ettiği  ve ihtiyatı esas aldığı 19 dereceyi kabul alıp buna yükseklik temkini olan 10 dakikayı da eklemektedir.  Nitekim yüksekteki insan, güneşin hareketlerini, ufku açık ve alçaktaki insandan daha evvel görür. Meselâ Çamlıca tepesi veya Galata Kulesi’nin tepesindeki insan, tepenin veya kulenin dibindekinden daha evvel oruca başlar. Takvimlerde bu fark yazılamayacağından o beldede vaktin girdiği ilk vakit yazılır. Birkaç dakika tolerans olabilir. Diyanet’in de içinde bulunduğu bazı takvimler ise sabah namazının vakti girmeden kılınması tehlikesini bertaraf etmek endişesiyle 1984’ten itibaren 19 dereceyi terk ederek, dünyada fecr olarak yaygın kabul gören ve güneşin ilk ışığının şark semasına yayılmaya başladığı 18 dereceyi esas almış, temkin de eklememiştir. Böylece iki takvim grubu arasında 15 dakikaya varan bir fark ortaya çıkmıştır. Ama hiçbir zaman 70 dakika bahis mevzuu olmamıştır. Bütün dünyada denizciler ve astronomiciler tarafından tan yeri olarak kabul edilen 18 derece, açık denizde gökyüzü ile denizin ayırd edilebildiği zamanı ifade eder. İmsakin bundan da sonra olduğu, bütün dünya tarafından gülünç karşılanacak bir iddiadır.
    İbni Abidin der ki: “İmsak için ulemâ arasında şark semasına fecrin ilk ışığının görülmesi ve aydınlığın iplik gibi yayılması şeklinde iki görüş vardır. Birinci kavil ahvat (daha ihtiyatlı), ikincisi evsa’dır (daha geniştir). Bu iki hâdise arasında bir derece vardır”. Bir derece bahar ve güzün 4, kış ve yazda eğimden dolayı 7 dakika kadar farkeder. Şu halde imsake 19 derece diyen takvimlere göre, bu ikinci kavil 18 derecede olmaktadır. Bu sebeple öteden beri oruca 19 derecede başlayıp, namazı 18 derecede kılarak ihtilaftan çıkmak yolu tutulmuştur. Zira imsak vakti hem orucun başladığı, hem de sabah namazı vaktinin girdiği saattir. Hazret-i Peygamber’den de sahur yemeği yeyip oruca başladıktan sonra elli âyet-i kerime okuyacak kadar bekleyip, sabah namazını sonra kıldığına dair rivayetler bildirilmiştir. Bu bakımdan oruca 19 derecede başlamak; 16 derecede ve daha da iyisi bundan da 15 dakika sonra sabah namazını kılmaktır. 18 dereceye göre oruca başlayanlara da orucu olmadı demek doğru değildir.
    26 Temmuz 2012 Perşembe
  • Sual: Namaz vakti geçtikten sonra kıbleye doğru kılmadığını hatırlayan ne yapar?
    Cevab: Vakit çıkmışsa bu namazı kazâ etmek müstehabdır. Kıbleyi araştırmadan rastgele durmuşsa, vakit çıksa bile kazâ etmek gerekir.
    28 Temmuz 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse, sabah namazı vaktinin, takvimde Güneş yazılan yerde başladığını ve İşrak vaktine kadar kılınabileceğini zannettiği için, sabah namazını yıllardır hep güneş doğar doğmaz kılsa, ne lâzım gelir?
    Cevab: Bu namazlar mekruh vakitte kılındığı için sahih olmaz. Bu sebeple kazâ yerine de geçmez. Bu namazların hepsini kazâ etmek gerekir.
    12 Ağustos 2012 Pazar
  • Sual: İspirto necis midir?
    Cevab: Alkollü içkilerden hamr, yani şarab, üzüm suyunun pişmemişidir. Bu üzüm suyu kabarır, katılaşır ve köpük tutarsa hamr olur. İmameyn’e ve üç mezhebe göre köpük atması şart değildir. Hamr, necâset-i galîza, yani kaba necâsettir. Hamr dışındaki alkollü içkiler içilmesi haram olmakla beraber, bunlardan tıla’ denileni necâset-i galîza, yani kaba necâsettir. Seker ve naki denilen alkollü içkiler için hafif veya galiz necâset oldukları hakkında iki rivâyet vardır. Şarab dışındaki alkollü içkiler hakkında da galîz ve hafif necâset olmak üzere iki rivâyet vardır. Nehr ve Halebî’de hafîf, Kuhistanî’de galîz olmasına meyledilmiştir. Demek ki şarabdan başka alkollü içkiler hakkında umumiyetle tercih edilen, necâset-i galîza, yani kaba necâset olmasıdır.
    İspirto, alkollü içkilere hususiyetini veren etil alkoldür. Bunu içmek de haramdır. Nimet-i İslâm’da ispirto ve rakının necâset-i galîza olduğu yazıyor. Gerçekten ispirto ve rakı eğer hamrdan (şarrabdan) imbiklenme yoluyla elde edilmişse ittifakla necâset-i galîzadır. Aksi takdirde, yani hamr dışındaki içkilerden veya şeker kamışı, patates gibi bitkilerden, hatta sentetik olarak elde edilmişse, galîz veya hafife olmak hususunda yukarıdaki iki rivâyet câridir.
    İspirto, eğer kolonya, cilde sürülen ilaç, vernik gibi sıvılarda bulunuyorsa, bunlar bir kavle göre hafif necâsettir; bir kavle göre temiz şeyle karıştırıldığı ve ihtiyaç için kullanıldığı için temizdir.
    13 Ağustos 2012 Pazartesi
  • Sual: Babası tarafından zorla câmiye götürülen ve abdestsiz olarak namaz kılan bir genç, ne yapar?
    Cevab: Abdest namazın şartıdır. Bilerek veya hakaret ya da alay kadıyla abdestsiz namaz kılmak küfrdür. Böyle olmazsa kasıt varsa, günahtır. Tevbe ve kazâ gerekir. Kasıt yoksa, unutarak veya hata ile kılmışsa bir şey lâzım gelmez.
    3 Eylül 2012 Pazartesi
  • Sual: Dürr-i Yektâ adlı fıkıh kitabında diyor ki, “Tarikat şeyhi olduğunu söyleyen bazı mülhid ve zındıklar, câhil müslümanlara, (Sana namazı bağışladım. Artık kılma) yahud (Allahın ve Peygamberin emr ettiği namaz, herkesin yaptığı, yatıp kalkmak ve belli şeyleri okumak değildir. Allahın ismini zikr etmek ve Onun büyüklüğünü düşünmek demektir) derse, namazı inkâr ve müslümanları ifsâd etmiş olur. Mahkeme kararı ile katli lâzım olur. Tutuldukdan sonra yaptığı tevbesi kabul olmaz.” Her günahın tevbesi kabul olunduğuna, mürted de tevbe ettiği zaman tekrar Müslüman sayıldığına göre, bu ifadeyi nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: İşlenen her günah, usulüne ve şartlarına uygun yapılan tevbe ile affolunur. Bu aynı zamanda bir suç ise, tevbe, cezayı düşürmez. Ancak irtidad suçunda, mürtede tevbe teklif edilir. Kabul ederse, ceza düşer. Bu üç defaya kadar böyle devam eder. Sonra artık tevbesi kabul edilmez. Dürr-i Yektâ’daki ifadeye göre, “Müteşeyyih, telbîs edip, namaz ile vücud bulacak şeyleri namazı inkâra vesile kılarak müslümanların akaidini ifsâda say eylediği şer’an sâbit olsa, veliyyülemrin (hükümdarın) emri ile katli lâzımdır. Ve bu hal üzere olduğu bilinip, tutulduktan sonra tevbesine itimad olunmadığından tevbesi dahi kabul olunmaz. Ama bu kötü halinden tevbe ve rücuundan sonra tutulsa, katl olunmaz.” diyor (s. 38). Tutulmak, mahkeme huzuruna çıkarmak demektir. Tevbesi, Allah katında makbul olsa bile, işlediği suçun cezasını görür. Buradaki ceza, günahın değil, suçun karşılığıdır.
    4 Ekim 2012 Perşembe
  • Sual: Hanefi mezhebinde vakit çıkmadan tekbir alan namazı vaktinde kılmış oluyor. İkindi namazının kılarken tekbir alınsa daha sonra kerahat vakti girse, namaz yine kerahate kalmış olur mu?
    Cevab: Namaz vakitlerinin giriş ve çıkışında bu kadar dakik olmak mümkün değildir. Namazda iken kerahat vakti başlarsa namaz mekruh olur.
    20 Ekim 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir fıkıh kitabında: “Namazda ve namaz dışında avret yerini başkalarının yan taraflardan görmemeleri için, örtmek farz olup, kendinden örtmesi farz değildir” diyor. Rükü’da iken, kendi avret yerini kendi görürse, namazı bozulmaz. Başka bir yerde ise “Yalnız iken kılarken de, örtmek farzdır” diyor. Burada bir tezat yok mudur?
    Cevab: Namazda, avret yeri örtülü olduğu halde, elbisenin yakasından bakınca kendi avret yerini görürse, namazı bozulmaz.
    6 Aralık 2012 Perşembe
  • Sual: İstanbul’da 6 Mart’ta imsak vakti 04.41 de giriyor. Bundan 15 dakika sonra da sabah namazını kılabiliyoruz. Saat 04.41 de, yani imsak vaktinin tam girişinde dört, üç veya iki rekât farz [kaza], vacib veya sünnet herhangi bir namaz kılan kimse, sabahın sünnetini de kılacak mı?
    Cevab: Takvimlere göre imsak yazan saatte sabah namazı vakti çoğu yerde girmiyor. Onun için sabah namazı en az 20 dakika sonra kılınıyor. Normal şartlarda sabah namazı vakti girince yalnızca o vaktin sünneti kılınır; başka nâfile kılınamaz. Ama kazâsı olan kazâ kılabilir.
    1 Ocak 2013 Salı
  • Sual: Öğle namazını kılmamış bir kimse, ikindi namazı vaktinin girdiğini görürse, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kavline göre öğleyi asr-ı evvel denilen vakitte kılsa; ikindi namazını da hemen ardından kılabilir mi?
    Cevab: Hayır. Öğle namazını İmam Ebu Hanife’ye uyarak asr-ı evvelde kılan, o günün ikindi namazını bu vakitte kılarsa, telfik olur; asr-ı sanide kılması gerekir.
    12 Mart 2013 Salı
  • Sual: İmama uyarken ikindi vakti olduğu halde sehven öğle namazına niyet eden kimsenin namazı sahih midir?
    Cevab: Namazın içinde hatırlarsa, bozup tekrar imama uyar. Namaz bittikten sonra anlamışsa bu namaz nafile olup, ikindi namazını baştan kılması gerekir.
    19 Mayıs 2013 Pazar
  • Sual: İftitah tekbiri, elleri kulaklara götürmeden mi, elleri kulaklara götürürken mi, yoksa elleri kulaklara götürdükten sonra mı alınır?
    Cevab: Hepsi caizdir. Efdal olan, eller kulaklara kaldırılırken tekbire başlanır, eller göbek üstünde bağlanırken tekbir bitirilir. (Habelî)
    19 Mayıs 2013 Pazar
  • Sual: Bir mescidin kıblesinde 25-30 derece kadar sapma olduğunu tesbit ettik. Orada kıldığımız namazları kazâ etmemiz gerekiyor mu?
    Cevab: Eskiden kalma mescidlerin bir kısmında o zamanki matematik bilgilerine göre yapıldığı için bu ölçüde bir sapma olabilir. Buralarda kılınan namazlar sahihtir. İade ve kazâ gerekmez. Kaldı ki kıbleden 45 derece sağa ve 45 derece sola kasıtlı bile sapmak Hanefî mezhebinde namazın sıhhatine mâni değildir.
    29 Mayıs 2013 Çarşamba
  • Sual: Namazın son oturuşunda Allahümmeğfir ümmete Muhammedin (Allah’ım, ümmet-i Muhammed’i mağfiret eyle!) diye dua etmek caiz midir?
    Cevab: Namazda son oturuşta Arabî olmak şartıyla, dua okumak câizdir. Arabça olsa bile, âyet-i kerime ve hadîs-i şerîflerde zikredilen duaları okumak daha efdaldir. Ancak “Allahım, bana mal ver!”, “Şu evi satın almamı nasib et!”, “İmtihanda muvaffak olayım”, “Şu kızla evleneyim!” gibi dünyalık duaları, Arabca da olsa namazda okumak caiz değildir.
    24 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Namazda rükûya eğilirken belim dümdüz olmuyor. Ne yapmak gerekir?
    Cevab: Rükûda belin üzerine tepsi konacak kadar dümdüz olması sünnettir. Güç yettiği kadar eğilinir.
    24 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Evimin kıblesinden emin değilim. Ne yapmalıyım?
    Cevab: Pusula veya güneşin vaziyeti ile tesbit edilebilir. Eve yakın câmi minaresinin kapısı kıbleye bakar. Kuzey yarıkürede, zevâl vaktinde, yani güneşin tam tepede bulunduğu zaman, güneşin bulunduğu cihet yahud bir saatin yüzü yatay olarak semâya doğru ve akrebi güneşe doğru tutulunca, akreb ile oniki rakamı arasındaki zâviyenin (açının) orta hattı (açıortayı), takrîben güneyi gösterir. Takvimlerde yazan kıble saatinde güneşe dönen kıbleye dönmüş olur. Veya bu saatte yere dikilen çubuğun gölgesinin tersi kıbledir.
    30 Ağustos 2013 Cuma
  • Sual: Oda spreyleri namaza engel olur mu?
    Cevab: Hayır.
    25 Ekim 2013 Cuma
  • Sual: Bebeğin kusmuğu necis midir?
    Cevab: Süt çocuğunun pisliği, bevli ve ağız dolusu kusmuğu kaba necistir.
    30 Aralık 2013 Pazartesi
  • Sual: Namazdan kendi fiili ile çıkmak farz mıdır?
    Cevab: İmam Ebu Hanife’ye göre farzdır. Namaz tamam olduktan sonra namaza zıd bir iş yapmak, yürümek, konuşmak, yemek, abdestini bozmak bu kabildendir. Ama mezhebin sahih kavline göre kendi filiyle namazdan çıkmak bilittifak farz değildir. Binaenaleyh mesela son oturuşta tehiyyattan sonra abdesti bozulsa, namaz tamamdır. Farz yerini bulmuştur. Ancak tekrar abdest alıp vâcib olan selâmı vermesi gerekir, yoksa namazı eksik kalır.
    30 Aralık 2013 Pazartesi
  • Sual: Hiç Kur’an-ı kerim kıraati bilmeyen kişi namazını nasıl kılar?
    Cevab: Elhamdülillahi rabbilâlemîn âyet-i kerimesini okuyarak kılarsa, kıraatin farzı yerine gelir. Sonra hemen namazın vâciblerini karşılayacak kadar Kur’an-ı kerim öğrenir.
    28 Ocak 2014 Salı
  • Sual: Kıraatte okuyanın kulağının duyması gerektiğine göre, bir kimse ağzını oynatsa, harfleri çıkartsa, ama bunu işitmese kıraat sahih olur mu?
    Cevab: Tahrime ve kıraati, işitilecek kadar sesle yapmak lâzımdır. Kıraati kulağın işitmesi demek, birisi kıraat edenin ağzına kulağını yaklaştırdığı zaman işitmesi demektir. Okuyanın işitmesi gerekmez. Hindüvânî’nin kavli böyledir. Sahih olan da budur. Kerhî buna muhaliftir; okuyan ağzını oynatmış ve harfleri hakkıyla çıkarmış ise işitilmese bile kıraati sahih görür. (İbni Abidin, Secde-i Tilâvet bahsi; Nimet-i İslâm)
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: Farkında olmadan kıblesi yanlış durulan namazları kazâ etmek gerekir mi?
    Cevab: Kıbleyi araştırarak kılmış ise, hayır.
    3 Mayıs 2014 Cumartesi
  • Sual: Farz namazı unutup vaktin çıkmasına yakın kılarken, vakit çıkarsa, namaz sahih olur mu?
    Cevab: Hanefî’de tekbiri almışsa, Mâlikî’de bir rek’at kılmışsa, eda olarak sahih olur. Zamanında kıldığını zannedip, vakit çıktıktan sonra kıldığını anlayanın namazı kazâ olarak sahih olur.
    3 Mayıs 2014 Cumartesi
  • Sual: Balık tutmak üzere binilen küçük teknede, denize düşme ve başı tekneye çarpma tehlikesi olduğunda namazı oturarak kılmak caiz olur mu?
    Cevab: Giden gemide farzları, özürsüz oturarak kılmak, İmameyne göre câiz değildir. Baş dönmesi özürdür. İmâm-ı A’zam, ayakta kılması iyi olur buyurdu. İmkânı varsa, gemiden çıkınca, toprakta kılmak daha iyidir. Deniz ortasında demirli gemi, rüzgârla çok sallanıyorsa, giden gemi gibidir. Çok sallanmıyorsa veya sâhile yanaşmış ise, farz namazları oturarak kılmak câiz olmaz.
    21 Haziran 2014 Cumartesi
  • Sual: Teravihi dört rek’at kıldıran imama, üçüncü rekatte uyan kimse, iki rek’at mi kılar; dörde mi tamamlar?
    Cevab: Dörde tamamlar. Sahih olan budur. Nitekim nâfile bir namazın ilk iki rek'atinde, bir imama uymuş olan kimse, imam son iki rek'ate girmeden önce konuşsa, bu kimsenin, ilk iki rek'atten başka rek'atleri kazâ etmesi gerekmez. Bu İmâmeyn’e göredir. Bu kimse, şayet imam son iki rek'ate kalktığı zaman konuşmuş olsa, bu kimse dört rek'at kazâ eder. [Hindiyye, Nevâfil bahsi] Şu halde, üçüncü rek’atte konuşan kimsenin sadece bu namazı değil; önce tam kıldığı iki rek’atlik nâfile de bozulmuş oluyor. Demek ki dört rek’atlik nâfilelerde her çift rek’atin müstakil bir namaz sayılması, bütün hükümlerde muttarid (şaşmaz) bir kaide değildir.
    Başladığı nâfileyi özürsüz bozan kimse, bunu iade eder. Dört rek’atli nâfileye niyet eden kimse, o namazı ilk iki rek’at esnâsında veya ikinci şefi’de (çiftte) bozarsa, Halebî ve başkalarının tercihlerine göre iki rek’at olarak kazâ eder. Yani iki rek’atin teşehhüdünü yapmışsa, iki rek’at kaza eder. Aksi takdirde bütün namaz ittifakla bozulur. Kâideye göre her çift rek’at bir namazdır. Ancak imama uymak ve nezir [adak] gibi bir ârıza olursa iş değişir. İmama uymak ârızası, dört rek’at namaz kılması gereken bir kimseye nâfile kılanın uymasıdır. Meselâ bir kimse, öğlenin farzını yalnız başına kıldıktan sonra, öğlenin farzını kılan imama uyar da, sonra namazını bozarsa, bunu dört rek’at olarak kazâ eder. Bu hususta namazın başında veya son oturuşta uyması fark etmez. Çünkü imamın namazını iltizam etmiştir. O da dört rek’attir.
    19 Temmuz 2014 Cumartesi
  • Sual: Necâset bulaşan yeri üç defa yıkamak şart mıdır?
    Cevab: Necaset, mer'î [görünen] ve gayri mer'î [görünmeyen] olmak üzere ikiye ayrılır. Kuruduktan sonra iz bırakana, mer'î, yahud cirimli ve iz bırakmayana, gayri mer'î, yahud cirimsiz tâbir olunur. Mer'î necâset ile pislenmiş olan şey, necâsetin aynı ve eseri ondan kaybolunca tâhir [şer’en temiz] olur. Giderme yolu, her ne olursa olsun, yani gerek yıkama veya mesih (elle silme), yahud delk (sürtme) ve ferk (kazıma) olsun, farketmez. Yıkama suretinde dahi, gerek akar suya, gerek durgun ve çok suya konarak, yahud da üzerine su dökülerek veyahud leğen gibi bir kap içinde bir defa veya birçok defa yıkanarak olsun yine farketmez. Renk ve kokudan ibaret eserin kalması, gidermesi meşakkatli ise zarar vermez. Sudan ve su yerine geçen sıvılardan başkasına, meselâ sabun ve sodaya muhtaç olmak ve hatta suyu ısıtmağa kalkışmak meşakkattir. Meselâ kana bulanmış olan veya üzerine şarap dökülen veyahud necis boya ile boyanan bez, gayri mer'î [görünmeyen] necâset yeri gibi, üç defa veya suyu sâfi oluncaya kadar yıkanarak tâhir olur. Boyanın rengi ve kanın veya şarabın lekesi onda kalabilir. (Nimet-i İslâm)
    Görünmeyen necâsetler, meselâ ispirto ve idrâr bulaşan eşya, leğende, çamaşır makinesinde, ayrı sular ile temizlendiği zan edilinceye kadar yıkanır. Bir kere yıkamakla temizlenirse, kâfî olur. Yıkarken makinedeki su ve diğer eşyâ necis olmaz. Vesvese, şüphe edenlerin üç kere yıkaması ve hepsinde sıkması lâzımdır. Herkesin, kendi kuvveti kadar sıkması kâfîdir. Çürük, ince veya büyük olduğu için sıkılmayan eşya, meselâ halı, beden, deri gibi necâseti emen şeyler, her üç yıkayışta kurutulur. Yani su damlaması kesilinceye kadar beklenir. Testi, çanak ve bakır gibi necâseti emmeyen şeyleri ve denizde, derede, muslukta yıkanan herşeyi sıkmak ve kurutmak lâzım değildir. Akan su, necâseti götürür.
    29 Temmuz 2014 Salı
  • Sual: Öğle namazını kılmamış bir kimse, ikindi namazı vaktinin girdiğini görürse, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kavline göre öğleyi asr-ı evvel denilen vakitte kılsa;  ikindi namazını da hemen ardından kılabilir mi? Yoksa mezheb içi telfik mi olur?
    Cevab: Öğle namazını İmam Ebu Hanife’ye uyarak asr-ı evvelde kılan, o günün ikindi namazını bu vakitte kılarsa, caiz olmaz; asr-ı sanide kılması gerekir. Telfik, birbirine uymayan iyi ayrı ictihadı, aynı meselede bir araya getirmek demektir. Mesela, eli kanayan, Şâfiî’ye göre abdestim bozulmadı deyip, sonra yabancı kadına eli değse, Hanefî’ye göre abdestim bozulmadı diyerek namaz kılsa, telfik olur, namazı sahih olmaz. Zira hiçbir mezhebe göre abdesti yoktur. Ancak Şâfiî’ye göre de abdesti olan bir Hanefî, eli kanadığında, abdest almak meşakkatli ise, namazı Şâfiî’ye göre kılabilir. Mezheb içi telfik, telfik sayılmaz. Yani İmam Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed’in kavillerini bir meselede bir araya getirmek, telfik değildir. Zira Hanefî mezhebi bunların hepsinin ictihadlarından teşekkül eder. Şu kadar ki, bir meselenin aynın rüknünde, mezheb içi de olsa iki farklı ictihadın bir araya gelmesi mümkün değildir. Asr-ı evvel meselesi bunun gibidir. Birbirini nakzeden mezheb içi iki ictihad ile amel etmek, bir meselenin aynı rüknünde olmamalıdır.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: İmsak vaktinde ezan okunmadan, sabah namazını kılmak câiz olur mu?
    Cevab: Ezan, namazın şartı değildir. Vakit, namazın şartıdır. Vakit girince, namaz kılınır. Ezanı beklemeye lüzum yoktur. Takvimlerde yazan imsak vaktinden 15-20 dakika sonra sabah namazını kılmak ihtiyatlı olur.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse abdestsiz namaz kılsa ve bunu da 7-8 vakit namaz geçtikten sonra hatırlasa, bu kişi sahib-i tertib olmaktan düşer mi?
    Cevab: Bilerek terketti ise evet. Bilmeden terketti ise hayır. Bu namaza kaza gerekmez.
    27 Mart 2015 Cuma
  • Sual: Namaza sonradan başlayıp, hastalık veya yaşlılık sebebiyle, namaz için asgari gerekli sure ve duaları dahi ezberleyemeyen kişi ne yapar?
    Cevab: Elinden geldiği kadar yapar. “Elhamdülillahi rabbilâlemîn” âyeti, kıraat farzı için yeter. Bunu okur. Bunu dq okuyamıyorsa, okunacak zaman kadar susarak durur.
    16 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Namazı bilen, ama sureleri unutmuş yaşlı biri ne yapar?
    Cevab: Farz olan kıraate yetecek kadar okur.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Sünger veya karton üzerine secde caiz midir?
    Cevab: Namazda secde edilecek yerin, alnın yerin sertliği hissetmesine mani olmaması lazımdır. Mesela serili buğday veya pirinç yahud yün döşek üzerine secde caiz değildir. Ancak bunun üzerine tahta veya mukavva gibi sert bir şey konur da, alın sertliğini hissederse, caiz olur.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: İç çamaşırında namaza mâni mikdarda necâsetin, çamaşır makinesinde yıkandığı halde izi kalsa, caiz olur mu?
    Cevab: Şer’î usullere göre yıkamadan sonra necasetin rengi, kokusu gibi eseri kalsa bile temiz sayılır. Çamaşırın necaset bulaşan kısmı akan suya tutulur, birkaç damla damlarsa veya leğene sokulup çıkarıldıktan sonra sıkılsa temiz olur.
    22 Aralık 2015 Salı
  • Sual: Bir namaza başladığımızda hangi namaza niyet ettiğimizi hatırlamazsak, namazı bozmak gerekir mi?
    Cevab: İlk defa ise bozulur; sık sık başa geliyorsa bozulmaz.
    21 Ocak 2016 Perşembe
  • Sual: Öğle ve ikindi namazını kılmamış tertib sahibi biri, ikindinin kerahat vaktinde nasıl hareket eder?
    Cevab: Tertip düşer. Sadece ikindinin farzını kılar. Zira bu vakitte sadece ikindinin farzı kılınabilir. (Nimet-i İslam)
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Sabah namazının sünneti kılınamayıp, farzı kılınsa, kerahat vakti çıktıktan sonra sadece sünneti kaza edilebilir mi?
    Cevab: Hayır.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: İkindi namazını asr-ı saniden evvel kalabalık cemaatle mi, yoksa asr-ı saniden sonra 3-5 kişilik cemaatle mi kılmak daha efdaldir?
    Cevab: Vakti girince cemaatle kılmalıdır. Sonraki ya olur ya olmaz. İbni Abidin hazretleri, Kâbe’de kendi mezhebinin imamını beklemeyi anlatırken böyle diyor.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Bir kitapta, “Cemaatle namaz kılarken imamın abdesti bozulursa, imam vekil bırakmayıp camiden çıkınca cemaat birden fazla ise namazları fâsid olur” yazıyor. Cemaat 1 kişi ise ne olur?
    Cevab: Burada vekil mevzubahis olmaz. O bir kişi namazına münferiden devam eder.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: İmamın Cuma namazını hoparlörsüz kıldırıp, hutbeyi hoparlörle okumasının mahzuru var mı?
    Cevab: Namazda da, hutbede de hoparlör kullanmamalıdır. Hutbe de namaz gibidir; anlaşılması şart değildir. Vaazda hoparlör kullanmanın mahzuru yoktur; zira bizzat ibâdet değildir.
  • Sual: Bir teknede vazifeliyim. Şortla çalışmak mecburiyetindeyim. Namazlarımı nasıl kılacağım?
    Cevab: Malikî veya Hanbelî mezhebini taklid ederek, bu mezhebin namaz için aradığı şart ve müfsidleri gözetmek suretiyle namazlarınızı kılarsınız. Daha münasip bir iş buluncaya kadar böyle hareket eder; böyle bir iş nasib etmesi için Allah'a dua edersiniz.
  • Sual: Koronavirüs hastalarının takip edildiği bir hastanede çalışmaktayım. 8 saat süren nöbetlerde önlük, maske, gözlük gibi aletleri üzerimizden çıkarmak riskli. Namazı nasıl kılabiliriz?
    Cevab: Hiç imkân yoksa, ayakta ima ile kılınır veya Mâlikî, Şâfiî veya Hanbelî’ye göre öğle ve ikindi, akşam ile yatsı cem edilir. Mümkün mertebe abdest tutulur. Abdest almak imkânı yoksa teyemmüm edilir. Bu da mümkün değilse, namaz kazaya kalır.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Kadınlarda beyaz akıntı (vajinal sıvı) abdesti bozar mı?
    Cevab: Kadın ve erkeğin ön ve arkasından gelen her şey abdesti bozar. Kadınların tenasül uzvundan hayız, nifas ve istihaza dışında gelen şeffaf kokusuz akıntı, aslında akıntı değil, tabii bir sıvıdır. Buna ferç sıvısı denir. Fıkıh kitaplarında rutubetü’l-ferc (fercin rutubeti) diye anılır. Henüz hayızdan kesilmemiş kadınlarda bunun olmaması hastalık sayılır.  Bu (hariç-i fercin rutubeti), fercin dış kısmından geldiği için vücudun ter, salya gibi diğer rutubetlerine benzer; temizdir; abdesti de bozmaz. Fercin içinden gelen şeffaf akıntı (dâhil-i fercin rutubeti) ise, İmam Ebu Hanife’ye göre temizdir; abdesti bozmaz; İmameyn’e göre necaset mahallinden geldiği için necistir, abdesti bozar. Esah olan Ebu Hanife’nin kavlidir. Bazı ilmihallerde yazan fercden gelen akıntının abdesti bozması hükmü, dâhil-i fercin rutubeti, yani rahimden gelen akıntı içindir. Yoksa fercin rutubeti, ne lavmana, ne lavaja, ne de ferce sokulan parmağa benzetilebilir. Onda necaset mahalline kuru giren bir şeyin ıslak çıkması vardır. “Önden ve arkadan çıkan şeyler abdesti bozar” kaidesinin istisnaları vardır. (Cevhere, İbn Âbidin) Şâfiî’de de böyledir (Minhac, Tuhfetü’l-Muhtac) Hatta Envâr’da der ki, dışardan gelen temiz; ortadan gelen sahih kavle göre temiz, içerden gelen necistir; nereden gediği bilinmeyen bu gibi bir sıvı da temiz kabul edilir. Pamuk kullanması caizdir; ama şart değildir. Aksi takdirde, yani normal halde pamuk kullanmayı mecbur tutmak, bir kadının kendisinden emredilen abdesti harici bir şey kullanmadan tutamaması manasına gelir ki, bu din ile imtizaç etmez.
    18 Mayıs 2020 Pazartesi
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder