Bir fıkıh kitabında Mîzânü’l-kübrâ adlı kitaptan naklen diyor ki: “Bütün mezheblerde, yapılması kolay işler (ruhsat) bulunduğu gibi, yapılması güç (azîmet) olan işler de vardır. Azîmet olan işi yapabilecek kimsenin, kolay işi yapmağa kalkışması, din ile oynamak olur. Azîmeti yapmaktan âciz olan, özürlü olan kimsenin ruhsat olanı yapması câiz olur. Böyle kimsenin ruhsat olanı yapması, azîmet yapmış gibi çok sevap olur. Âciz olmayanın, kendi mezhebindeki ruhsatları yapmaması, azîmetleri yapması vâcibdir. Hattâ, kendi mezhebinde yalnız ruhsatı bulunan işin, başka mezhebde azîmeti varsa, o azîmeti yapması vâcib olur.” Şu halde, Hanefî mezhebindeki bir kimse elbisesindeki dirhemden az necâseti, Şâfii mezhebi buna ruhsat vermediği için temizlemeye mecbur mudur?
Bir mezhebin ahkâmına uyan kimsenin, başka mezheblerin şartlarını gözetmesi müstehab olduğu bütün usul kitaplarında yazar. Hilâfı, yani mezhebler arasındaki ihtilâfları gözetmek müstehabdır. Bu sebeple Hanefî’nin dirhemden az necâseti yıkaması; Şâfiî’nin (kendi mezhebinde ruhsat olduğu halde, Hanefî’de vâcib olduğu için) seferde namazları kısaltması müstehabdır. Mizanü’l-Kübrâ’de geçen vâcibden kasıt, vecibe olsa gerektir. Nitekim müellif İmam Şa’rânî insanları ruhsata sevkettiği anlaşılır endişesini bildirdikten sonra diyor ki: “Her mukallidin insaf edip mezheb imamının ruhsat dediği ile amel etmemesi lâzımdır. Ancak tabiî ehli ise. Ehli olana, gücü yetiyorsa imamından başkasının dediği azîmetle amel etmek vâcib olur. Bilhassa başka müctehid imamın delili kuvvetli ise”. Görülüyor ki İmam Şa’rânî bu sözü ehli olup gücü yetenlere söylüyor. Biraz da ruhsatları emrediyormuş intibaını vermemek için böyle yazıyor. Dolayısıyla bu kelimeleri insanların şer’î (fıkhî) vâcib olarak anlamamaları için vâcibdir ve vâcib olur yerine gerekir veya vecibedir diye anlamak yerinde olur kanaatindeyim.


22 Nisan 2012 Pazar
Alakalı Başlıklar