Bir Müslümanın dârülharbdeki kanunlara uymasının İslâmiyetteki delilleri nedir? Dârülharbdeki müslüman cemaatler veya muhterem bir âlim cihad ilan edebilir mi? İslâmiyetin mukaddesatına tecavüz vâki olduğunda, müslüman nasıl reaksiyon vermelidir? Sadece ekonomik sebebe binaen bir dârülharb ülkesine gidip yerleşmek câiz midir?
Müslümanların hâkim olduğu ve İslâm kanunlarının cari bulunduğu yere dârülislâm denir. Bunun hilafı dârülharbdir. Dârülharbde kaide itibarıyla Müslümanlar yaşamaz. Ancak gayrımüslimler Müslümanların dinine, canına, malına saygı gösteriyorsa, burada yaşamak caiz olur. Ulemâ, zaruretsiz gayrımüslim memleketine yerleşmeye cevaz vermemiştir. Ticaret ve sair maksatlarla gidilebilir. Bir müslümanın memleketi dârülharbe dönüşmüşse, canına, dinine, malına saldırılmıyorsa orada yaşamaya devam edebilir. Cihadı devlet yapar. Halife-i müslimîn ilan eder. Ferdler, cemiyetler yahud âlimler cihad ilan edemez. Cihad için güçlü bir hazine ve talimli bir ordu lazımdır. Düşman güçlü ise, harb değil sulh yapılır. Müslümanın dinine saldırıldığı zaman, âlimler dil ile emr-i maruf yapar. Avam (halk) bunlara destek olur. Bu mümkün değilse orada fitne var demektir. Susup oturmayı, fitnelere karışmamayı hadis-i şerifler emreder. Yoksa daha büyük fitneler zuhur eder ve müslümanlar sıkıntı çeker. Kudsiyata hakaret edildiğinde, kanunî yollardan hak aranır. Mümkün değilse kenara çekilinir, karşılık verilmez. Ferdlerin cihadı, emr-i maruf ve nehy-i münkerdir ki hadis-i şeriflerle çerçevesi çizilmiştir. Hazret-i Peygamber’in Mekke devri, dârülharbde yaşayan Müslümanların nasıl davranması gerektiğine en güzel numunedir. Bu hususlar siyer kitaplarında tafsilatlı ve delilli anlatılmıştır. Benim Osmanlı Hukuku kitabımın harb hukuku bahsinde de teferruatlı malumat vardır.


3 Haziran 2012 Pazar