Osmanlı devrinden TC’ye kalan ilim ve fen mirası nedir? Bugün mesela neden bir ilacın ismi Türkçe değildir?
Bugünki manada ilmin teknolojiye sistematik olarak aktarımı 19. asrın başlarındadır. Aslında Osmanlı zannedilenin aksine, Dünya'daki teknolojik ilerlemeleri takip etmekle birlikte katkılar da yapıyordu. Mesela Emin Paşa tarafından fransızca olarak 1840 senesinde neşredilen roket teknolojine dair kitaptan günümüzdeki çoğu bilim tarihçilerinin bile haberi yoktur desem yanlış olmaz. Bu kitap, Osmanlıcaya da tercüme edilmiştir. Diğer bir misal, İsmail Gelenbevî'nin (v. 1791) bilhassa mantık üzerine yazdığı kitap ve risaleler, asrındakilerin fevkinde olduğu yakın zamanda yapılan çalışmalarda ortaya koyulmuştur. (Khaled El-Rouayheb, Relational Syllogisms and the History of Arabic Logic, 900-1900, Boston: Brill, 2010). IRCICA tarafından cildlerce neşredilmiş, Osmanlı ilimler tarihine dair bibliyografik eserlerde, binlerce ilim adamı ve eserlerinin tanıtımı yapılmaktadır.
Bu miras neden, günümüz Türkiyesine aktarıl(a)madı? Avrupa'yı gezmiş insanlar, 500-600 sene evvel kurulmuş ve isimleri Katolik üniversitesi olarak geçen eğitim müesseseleri görmüşlerdir. Avrupa, ciddî bir reformasyon hareketi yaşamış olmasına rağmen, müesseselerini ayakta tutmuştur. Bu da devamlılığı temin etmiştir. Osmanlı'nın son zamanlarında da medreselere paralel olarak yeni eğitim müesseseleri kurulmuş; bunların eğitici kadrolarının mühim bir kısmı yine medreselerden temin edilmişti. Sene 1930'a geldiğinde, Üniversite Reformu adında, Türkiye'de geçmiş miras ile irtibatı bir nebze kurabilecek ilim adamları üniversitelerden atılmıştır.
Aslında, bilim ve teknoloji hayatımızı tamamen işgal ettiğinden, neredeyse herşeyi bilim ve teknolojiye indirgeyerek izah etmeye çalışıyoruz. Halbuki insanı insan yapan konuşup düşünmesidir. İhtiyaç duyduğunuz zaman, bir aleti veya silahı hızlı bir şekilde yapabilirsiniz. Ancak ictimai bir meselenin analizini veya ciddi hukuk problemini çözemezsiniz. Çünki bunlar oturmuş çok ciddi ilmi bir altyapı isterler. Bundan dolayıdır ki Osmanlı ilim hayatında da, dil, hikmet ve hukuk üzerinde yoğun çalışmalar yapılmıştır. Günümüz dünyasının en büyük ihtiyacı, meselelere derinlemesine nüfuz edecek mütefekkir/filozoflardır. Mevcut mirasımız devamedegelseydi, ülkemiz hem hukuk hem de felsefe sahasında belki parmakla gösterilen ve dünyaya ışık tutan bir mevkide olacaktı. Çünki, hukuk ve felsefe güçlü bir geleneğe dayanmaksızın, gelişemez.


20 Haziran 2013 Perşembe
Alakalı Başlıklar