EFSANE İLE HAKİKAT ARASINDA - NASREDDİN HOCA

Bugün Nasreddin Hoca’ya mal edilen fıkraların çoğu ona ait olmadığı gibi, tarihi şahsiyeti de gölgeler altındadır.
7 Kasım 2022 Pazartesi
7.11.2022

 

Kimilerince kerametler sahibi bir evliya, bazılarınca büyük bir halk filozofu ve mizah üstadıdır. Şöhreti bütün dünyaya yayılmış, nükteleri nice lisanlara tercüme edilmiştir. Yalnız bu büyük insanın hayatı pek iyi bilinmiyor. Halk arasında hayatı hakkında birbirine uymayan muhtelif rivayetler vardır.

Bu da Osmanlılar devrinde münevver sınıf edebiyatçılarının, tarih ve biyografi yazarlarının bu halk üstadına layık olduğu alakayı göstermemelerinden ileri gelmiştir. Fıkralarından çıkarılan malumat ise hep yanıltıcı olmuştur. Çünki çok sevilen Nasreddin Hoca fıkralarının belki yarısı bile ona ait değildir.

Asırlar boyunca halkın beğendiği her nükte, her fıkra doğrudan doğruya Nasreddin Hoca’ya mal edilmiştir. Seneler evvel Rusya’da Azerbaycanlı arkadaşım Muhtar İsmailov’un anlattığı onlarca “Molla Nesreddin” fıkrasını hayretle dinlemiştim. Bunlar arasında Papa, Stalin ve Brigitte Bardot ile alakalı olanlar bile vardı.

Nasreddin Hoca - Ratip Tahir Bey
Nasreddin Hoca - Ratip Tahir Bey

Son durak Akşehir

Bursalı Tahir Bey, Hoca’nın hayatını yerinde tetkik ederek elde ettiği malumatı Köprülüzade Fuad Bey’e vermiş, o da Hoca’nın fıkralarını ihtiva eden manzumelerin başında bunu neşretmiştir. Eski vakıf sicillerinden çıkarılmış olan malumat, mevcut rivayetler arasında hakikate ve akla en yakın görünenidir.

Buna göre Nasreddin Hoca Sivrihisar’ın Horto köyünde 1208’de doğmuştur. Köyün imamı Abdullah Efendi’nin oğludur. Okuma yazmayı, Arapça’yı, din bilgilerini önce babasından öğrendi.

Sivrihisar müftüsü Hasan Efendi’nin. eski sicillere dayanarak yazdığı Mecmua-i Maarif adlı yarım kalmış eserde verdiği bilgiye göre, Nasreddin Hoca o ara o civarlarda büyük nam kazanan Seyyid Mahmud Hayrani ile Seyyid Hacı İbrahim Sultan’dan ilim ve feyz almak istemiş, babasından kendisine kalan köy imamlığını Mehmed adında birine devrederek oradan ayrılmıştır.

Medresede okuduğu, Arabistan’a gidip geldiği, kadılık ettiği de rivayetlerden anlaşılmaktadır. Kuduri isimli fıkıh kitabını okutmuş, Konya, Ankara ve Bursa’ya seyahat etmiştir. Nihayet Akşehir’e gelen Hoca, burasını çok sevmiş, orada evlenmiş, orta halli bir ömür sürerek gene Akşehir’de 1284’te ölmüştür. Türbesi de oradadır.

Nasreddin Hoca - Ressam Halid Bey
Nasreddin Hoca - Ressam Halid Bey

Her Nasreddin aynı mı?

Nasreddin ismi, bazılarını yanılgıya düşürmüştür. İsmail Hami Bey, Kastamonu’da uçbeyliği yapan, hatta bir ara Osmanlıların da tâbi bulunduğu Çobanoğullarından Yavlak Aslan’ın oğlu Nasreddin Mahmud ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olduğunu söyler ki, İbrahim Hakkı Konyalı bu iddiayı vesikalarla çürütmüştür.

Son zamanlarda hiçbir vesika ve tedkikatı nazara almadan, Hoca’nın Nasrüddin Mahmud Hûyî, namı diğer Ahi Evran ile aynı kişi olduğunu, hatta güya Moğollarla işbirliği yapan Mevlânâ tarafından öldürtüldüğünü söyleyenler çıkmıştır. Zaten efsanevi bir şahsiyet olan Ahi Evran’ın, Moğolların Kırşehir hâkimi Türk Cacabey tarafından öldürüldüğü zayıf bir rivayettir.

Hoca’nın ve fıkralarının benzerlerine dünyanın her yerinde rastlanır. Bu tabii bir tesadüf müdür? Muhtemelen çoğu aynı kaynaktan gelmektedir. Araplarda Cuha, Almanlarda Till Eulengspiegel, Amerikalılarda Paul Bunyan, Bulgarlarda Hıtar Petar, İngilizlerde Joe Miller, İtalyanlarda Bertoldo, Ruslarda Balakirew, Sırplarda Kerempuh ve Era, Japonlarda Ikkyu ve fıkraları böyledir.

Nasreddin Hoca - 17. asır minyatürü
Nasreddin Hoca - 17. asır minyatürü

Aklı olan anlar

Bazı bentleri yanlış olsa da Nasreddin Hoca’yı eski taş basması halk kitapları tanıtmıştır. Eski kitap basmacılarının maddi menfaatleri icabı sokuşturduğu bazı yabancı fıkraların aksine Hoca, nezih, dürüst, zarif ve nüktedandır. Hırsızlık, dalkavukluk, ahlakta laübalilikten katiyen münezzehdir. Bu mevzulardaki veyahut müstehcen addolunan nükteler onun değil, ona isnattır. Dikkatli anlayışlı bir dimağ, ona ait olanları bulmakta katiyen müşkülat çekmez.

Onunkiler hakiki bir halk adamı ruhu taşıyan ince ve hikmetli olanlardır. Kendi tarlasında ve rahlesinde kolları ve dimağı ile ekmeğini kazanan bu kanaatkâr, zeki ve dindar insandan, başkası beklenemez.

Hoca’nın bazı hikâyelerinde fazla saflık kokusu varsa, bu onun bilgisizliğinden veya budalalığından değil, aksine olarak onun halka bir şey öğretmek, nükte yapmak arzusundan veyahut muzipliğindendir.

Bazı nüktelerinde öyle ince istihzalar vardır ki, bunların halk esprisi şeklinde ifade edilmesi, onun kıymetini en yüksek haddine çıkarmaktadır.

Evet, aykırı konuşmayı sever. Ama onda hiciv ve hakaret yoktur. Dışa dönük, neşeli, babacan ve aklıselim sahibi bir tip göze çarpar. Hazırcevaptır. Türk halkı misalli ve meselli konuşmayı sever. Onun bu nükteleri de halka tercüman olmuştur.

Adı bile söylenir söylenmez dudaklarda bir tebessüm hâsıl olur. Ardından hikmetli, manalı, hoş ve güldürücü bir fıkra beklenir. O, karısı, kızı, oğlu ve eşeğinden ibaret şahsî muhiti, sevdiği ve sevdirdiği talebesi, mahalellisi, köylüsü ve kasabalısından mürekkep, Akşehir, Sivrihisar ve köyünün teşkil ettiği üçgen içindeki hususi dünyasıyla haşır neşirdir.

nasreddin hoca

Dillere düşen tabirler

Hoca’nın tarihi şahsiyetini bulandıran hâdiselerden biri, XIV. asır şairlerinden Ahmedî ile Emir Timur arasında geçen meşhur “hamamda değer biçme” hikayesinin, sonraki kaynaklarda Hoca’ya mal edilmiş olmasıdır.

İkisi arasında 1,5 asır vardır. Nasreddin Hoca fıkralarında adı sıkça geçen Timur, aslında o zamanlar Anadolu’yu işgal eden Moğol ordusu kumandanı Keyhatu idi. Rivayet odur ki, Nasreddin Hoca, müstevfi (defterdar) sıfatıyla zaman zaman kendisiyle görüşüp, itimadını elde etmeyi başarmış; zulümlerine engel olarak halkın şükranını kazanmıştır.

Nasreddin Hoca’nın kuvvetli hayat görüşü, çağdaşlarını da, kendisinden sonra yaşayanlara da çok tesir etmiştir. Adı, şahsiyeti çevresinde birtakım halk inançları meydana gelmiştir. Akşehir’de ölümünden sonra bile mezarına gidip düğünlere hocayı da davet etmek yakın zamanlara kadar âdetti. El elin eşeğini türkü çağırarak arar, ipe un sermek, bindiği dalı kesmek, sen de haklısın, anası ağlamak gibi halk kültüründeki nice tabir, ona dayanır.

Güvâhî, Lâmiî, Yahya Bey, Atâî gibi sonraki ediplerden bazısı, onun fıkra ve nüktelerini kıssadan hisse sadedinde kitaplarına almıştır. Bunlardan en eskisi 1480 yılına ait Saltukname’dir. Burada 2 fıkra vardır. Hikâyât-ı Kitab-ı Nasreddin’de (1571) 43; resimli Letaif-i Nasreddin’de (1883) 71 fıkra bulunur. Bugün Hoca’ya mal edilen, ama çoğu uydurma kitaplara geçmiş 500 kadar fıkra vardır.

Nasreddin Hoca türbesinin bir buçuk asır evvelki hali
Nasreddin Hoca türbesinin bir buçuk asır evvelki hali

Türbesi de ayrı bir nükte

Evliya Çelebi Akşehir’e gidip de hocayı ziyaret etmeyenlerin başına bir ceza geleceğini, ziyaret edenlerin ise mutlaka gülünecek şeylerle karşılaşacaklarını yazar. Bu arada kendi başından geçen bir hâdiseyi anlatır: “Söylenenler acaba gerçek midir diye geniş yolun sol tarafından mezarlığa yönelip doğru mübarek kabirlerine at ile vardım. Bir kere selam verdim. Türbe içinden ve aleykümüsselam diye bir ses gelince atım ürküp iki ayağı üstüne kalktı. Bir ayağı bir mezara girdi. Ben zavallı, az kaldı kabir azabı çekeyazdım. Türbeden bir ses, Ağa beri gelip sadakanızı veriniz de güle güle gidiniz, diye haykırdı. Meğer konuşan türbedar imiş.”

Türbe mezarlık ortasında sütunlara dayanan çadır biçimi bir kubbeden ibaretti. Duvarsızdı, ama koca bir kilit ile kapatılmış bir kapısı vardı. Bu kapı da hocanın tuhaflığına delil olarak gösterilmiş, çevresi açık yıkık yerlere Nasreddin Hoca’nın Türbesi gibi tabiri oradan çıkmıştır. 1878’de etrafına parmaklık yaptırıldı. 1905’te Sultan Hamid devrindeki tamirde, konik bir kubbe yaptırıldı.

Bosphorus isimli mecmuada Hoca hakkında yazdığı uzun yazıda Gottfried Albert, 1915’de Anadolu’ya seyahat yapıp, Akşehir’e uğradığında İstanbul’da yaptırdığı koca kilidi, oradaki manzarayı karikatürize etmek için taktığını söyler. Mezartaşında vefat tarihi de aynı tuhaflıkla ters yazılmıştır.

Halk arasındaki rivayetlere göre hocanın zevcesi Akşehir’in Kozağaç köyünde gömülüdür. Vaktiyle Hortu’da Hoca’ya ait olduğu rivayet edilen bir ev harabesi ve onun soyundan geldiklerini söyleyen kimseler vardı. Oğullarının mezartaşı Sivrihisar’ın Sultana köyünde; kızının mezartaşı ise Sivrihisar’dadır. İstanbul’un ilk kadısı ve Sultan Fatih’in hocası Hızır Bey, Hoca’nın kızının torunudur.

Nasreddin Hoca türbesinin şimdiki hali
Nasreddin Hoca türbesinin şimdiki hali

Koşun koşun!

Hoca’nın vefatından bir müddet sonra bir Cuma günü halk Akşehir Ulu Camii’nde namaz için toplanmıştı. Tam namaza başlanacağı esnada yaşlı türbedar koşarak camiye geldi. Yüksek sesle “Ey cemaat, az evvel türbeden ayrılacağım sırada Hoca göründü. Çabuk Ulu Cami’ye koş, bütün cemaati buraya çağır, gelmeyen olursa hakkımı helal etmem dedi, diye bağırdı. Halk inanmak istemediyse de, ısrar edince dayanamayarak türbeye koştular. Cami boşalır boşalmaz büyük bir gürültü ile kubbe çöktü. Herkes bu kerameti karşısında Hoca’ya bir kere daha gönülden bağlandı.