Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

“TİZ ELLERİ KESİLE ŞU MİMARIN!”

Evliya Çelebi, Sultan Fatih’in cami yaptırırken, Ayasofya kadar ihtişamlı olmasın diye sütunları kısaltan mimarın elini kestirdiğini, mimarın da mahkemeye gittiğini anlatır. Peki, “hikaye”nin tarihe ne kadar uygundur?
16 Haziran 2025 Pazartesi
16.06.2025

Sultan Fatih, cami yaptırırken, Ayasofya’dan yüksek olmasın diye sütunları kestiren mimara kızmış. Mimar, İstanbul’da zelzele çok olur diye böyle yaptığı şeklinde kendisini müdafaa etse de dinlememiş, “Özrün kabahatinden büyük!” diyerek ellerini kestirmiş. Mimar da İstanbul kadısına müracaat etmiş.

Padişah mahkemeye gelmiş, oturacak bir yer bakarken, kadı, adalet icabı, “Oturma beyim, hasmınla mürafaa-i şer olacaksın” demiş. Kadı, muhakeme neticesinde kısas olarak padişahın ellerinin kesilmesine hükmetmiş.

Mimar, “Bana ne faydası var, diyet ödesin” demiş. Padişah da günde 20 akçe diyete mahkûm olmuş. Kadı, “Namaz sahrada da alçak camide de kılınır. Sütunun cevahir olsa, yine de taştır. Ama böyle bir usta kırk yılda bir gelir” demiş.

Mahkeme bitince kadı, padişaha yer gösterip oturtmuş. Padişah, eteği altındaki topuzu gösterip, eğer bana iltimas geçseydin, başını bununla ezerdim diyerek kadının tavizsiz adaletini övmüş. Kadı da, postu kaldırmış, eğer hükmüme razı olmasaydın seni buna helak ettirirdim diyerek postun altında bir ejderha göstermiş. Padişah, kadının elini öpüp duasını ayarak oradan ayrılmış.

Geçen asırda Fatih Camii
Geçen asırda Fatih Camii

Hayalhane süzgeci

Evliya Çelebi’nin anlattığı bu hikayesinin sonraki versiyonlarında, hadisedeki adalet temasını kuvvetlendirmek için mimar Rum yapılmış; kadı da Hızır Bey olmuştur. Hatta mimara İpsilanti diye bir de isim uydurulmuştur. Öyle ya, bu hıyaneti olsa olsa bir Rum yapabilir. Halbuki Evliya Çelebi, mimarbaşı olduğunu ve inşaatta Rum çalışmadığını söyler.

Başka numune yokmuş gibi, Osmanlı adaletini ve padişahın hakkaniyetini göstermek adına bu hunhar hadise o kadar popüler olmuştur ki, piyese dönüştürülmüş, filmlere alınmıştır. 2006’da Üsküdar’daki bir bina adalet müzesi yapılmış ve hadise orada balmumu heykellerle canlandırılmıştır.

Sanat tarihçisi İbrahim Hakkı Konyalı der ki: “Evliya Çelebi hadiseyi hayalhanesinde süsledikten ve mutat mübalağa süzgecinden geçirdikten sonra ibretli ve heyecanlı bir sahne halinde aksettirmektedir.”

Padişah’ı zalim bir psikopat gibi gösteren bu hikâye doğru ise, mimar zelzeleden endişelenirken, padişahın tek derdi Ayasofya ile yarışmaktır. Bunun Fatih Sultan Mehmed gibi emsalsiz bir hükümdar ve şahsiyet için hakaretten başka manası yoktur. Nitekim mimar haklı çıkmış, Fatih camii 1766 zelzelesinde yerle bir olmuştur.

Hadise doğru kabul edilse, Osmanlı hukukuna ve adaletine uyan bir tarafı yoktur. Faraza padişah, mimarın ellerini tazir cezası olarak kestirmiştir. Bunu muhakeme edecek bir mahkeme yoktur. Padişah başhakimdir. En üst mahkeme kendisidir. Ceza değil de suç kabul edilse, elleri kesen padişah değil cellattır. İkisine de kısas cezası verilemez, emreden diyet öder, kesen tazir edilir.

Mübalağacılar şahı

Padişahın adaletine numune anlatılan bu hikâye, Evliya Çelebi’nin başka bazı rivayetleri gibi tarihi hakikatlere uygun değildir. Tarihin en enteresan şahsiyetlerinden biri olan Evliya Çelebi, dünya edebiyatının en kıymetli eserlerinden olan seyahatnamesine, işittiği her şeyi mantık süzgecine vurmadan almıştır. Kitabında çok mübalağalar vardır.

Buna şaşılmaz. Zira eski tarihçilerin âdeti, bulduğu her çeşit rivayeti zayi olmasın diye kitaba yazmaktır. Buna inanmak gerekirse, Van’da fil doğuran kıza, Erzurum’da çatıdan çatıya atlarken soğuktan donan kediye, padişahın imparatora hediyesi olarak Viyana’ya götürülen atın, etrafını saran gavurlara bakıp üzüntüsünden ölmesine de inanmak icap eder.

Kalesi angarya ile yapıldığı için Ankara’ya (Angarya) bu ismin verildiğini söyler. Muş’ta, kitabesinde Kürtler içmesin diye yazan hayali çeşmeden bahseder. Hezarfen Ahmed Çelebi diye Galata Kulesi’nden havalanıp Üsküdar’a inen hayali bir şahsiyetten bahseder ki bu kadar mühim hadise hiçbir vesika veya kitapta geçmez.

Bununla kalsa iyiydi. Son zamanlarda, roman ve filmlerin de tesiriyle, Osmanlı padişahları hakkında, güya adalet ve kahramanlıklarını övmek üzere nice trajikomik anekdotlar düzülmüştür, düzülmektedir. Eskiden para kazanmak gibi popüler maksatlar için mevzu alınan tarihi şahsiyetler, şimdilerde ideolojik propagandalara alet edilmektedir. Osmanlıları ve medeniyetini yüceltmek için böyle rivayetlere hacet yoktur. Osmanlı hukuk sisteminin mükemmelliğine dair arşiv vesikaları, yerli ve yabancı seyyahların seyahatnameleri ortadadır.

Mitoloji ve hakikat

Hikâye Fars mitolojisindeki Sinimmar kıssasına benzer. Genceli Nizami’nin Haft Peyker isimli manzumesinde anlattığına göre, Yemen hükümdarı Numan, zamanın en büyük mimarının ayaklarına hazineler sererek, misafiri Pers şehzadesi Behram Gur için emsalsiz bir saray inşa etmesini ister. Saray o kadar güzel olur ki, gün doğumunda başka renk, akşam başka renk alır. Sarayı çok beğenen hükümdarın kalbine şüphe düşer. Benzerini yapmasın diye mimarı sarayın tepesinden aşağı atar. Birini, muvaffakiyetinden dolayı cezalandırmaya mükafat-ı sinimmar denir.

Usta mimarların başına gelen belalar mitolojinin en heyecanlı mevzuları arasındadır. Güya Ayasofya’yı yapan İgnatios, benzerini yapmasın diye imparator tarafından öldürülür. Normandiya’da XI. yüzyılda tamamlanan d’Ivry Kalesi’nin mimarı Lanfred’in elleri, başka bir derebeyi için benzer kale yapmasın diye kesilir. Moskova’daki Aziz Vasil Katedrali’nin mimarı, benzerini yapmasın diye Korkunç İvan tarafından kör edilir.

Memlûk sultanı Kahire’deki külliyesinin mimarının ellerini aynı gerekçeyle kestirir. Şah Cihan, Tac Mahal’in bir benzerini yapmasın diye mimarı kör ettirir. Bijaypur’daki muazzam Gol Gumbaz türbesinin mimarının gözleri çıkarılır ve elleri kesilir. Isfahan’daki Şah Mescidi’nin Ermeni mimarı daha yüksek bir kilise yapınca Şah Abbas tarafından elleri kesilmiştir.

Dimitri Kantemir’in anlattığı bir Rum efsanesi daha vardır: Güya Sultan Fatih, cami bitince çok beğenip mimarı mükafatlandırmış. Benzerini yapabilir misin diye sorup müspet cevap alınca kazığa oturtmuş.

Bunların hepsinde mimar muvaffakiyetinden dolayı cezalandırılmıştır. Evliya Çelebi’nin anlattığına benzer hadise ise Semerkand’da yaşanmıştır. Timur’un düşmanı İbn Arabşah’a inanmak caizse, Cuma Camii’nin mimarı Muhammed Cilad, mükafat beklerken, seferden dönen Timur’un binayı alçak bulması yüzünden idam edilmiştir.

Sinimmar hikayesi
Sinimmar hikayesi

Atik Sinan’ın sonu

Eli kesildiği iddia edilen Atik Sinan camiyi tamamladıktan sonra senelerce yaşamış, başka eserlere imza atmıştır. Atik azatlı demektir. Muhtemelen Rum iken müslüman olmuş zengin bir mimardı. Çok sayıda vakfı vardır. Kabri kendi yaptırdığı Kumrulu Mescid haziresindedir. Mezartaşına göre, caminin tamamlanmasından yedi ay kadar sonra 1471’de hapsedildiği yerde ölmüştür.

Bazı kaynaklarda dövülerek öldürüldüğü, hatta boynunun vurulduğu yazar. Acaba neden? Caminin inşası çok zahmetli ve masraflı olmuştur. Bu esnada yaşanan acemilikler, sıkıntılar, aksaklıklar, israf ve yolsuzluk, mimara yüklenmiş olsa gerektir. Kimi haklı bulur, kimi haksızlığa kurban gittiğini söyler. Mezartaşında da şehit yazar. Bu hazin rivayetler Evliya Çelebi’nin hayalhanesine böyle aksetmiş olmalıdır.

(Bu mevzuda bkz. Mustafa Çağhan Keskin, Atik Sinan: Mitler ve Gerçekler Arasında Bir Osmanlı Mimarı, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 2022/2, 39:2, 75-104)

Atik Sinan mezartaşı
Atik Sinan mezartaşı