
SİZİ GİDİ VATAN HAİNLERİ SİZİ!
Vatan hainliği… Söylenişi bile ağırdır. Çoğu zaman bir millete karşı işlenen en büyük suçlardan biri olarak görülür. Ancak biraz eşelenirse görülür ki her tarihi devirde, her coğrafyada, her ideolojide “hain” tasavvuru (algısı) başka başkadır.
Bazen hakikaten hıyaneti sabit olanlar bu damgayı taşırken, kimi zaman da sadece farklı düşündüğü ya da iktidarın hoşuna gitmeyen sözleri söylediği için insanlar hainlikle yaftalanmıştır. Tarih boyunca hain yaftası çoğu zaman siyasi vasıta olarak kullanılmıştır.
Bir devir halk kahramanı sayılan biri, başka bir devirde hain damgası yiyebilir. Tarih, bu tür “etiketlerin” ne kadar kolay yapıştırıldığını ve bir devir sonra tersyüz edildiğini sıkça göstermiştir.

İhanet - Hıyanet
Vatana ihanet tabiri yanlıştır. İhanet, aşağılamak demektir. Doğrusu hıyanettir. Arapça’da sözünde durmayan, itimadı kötüye kullanan, emaneti zayi eden, dostunu aldatan kişiye hain denir.
Kur’an-ı kerimde takriben 15 yerde geçer ki, hepsinde de manası budur. “Allah hainleri sevmez!” (Enfal, 58). Peygamber aleyhisselam da emanete hıyanetin münafıklık vasfı olduğunu söyler. Ama elinde delil olmadan birisinin hain olduğunu düşünmek suizandır, büyük kabahattir.
Ananevi cemiyetlerde hanedan/hükümdar ve dinî cemaat olmak üzere iki sadakat merkezi vardır. Türk-İslam devletlerinde, hükümdara sadakat fazilet, aksi hıyanettir. Ama hükümdara her karşı gelen hain sayılmamıştır. Mesela Celali isyanlarında sistem muhalifleri için hain değil, şakî veya bâgi deyip geçilmiştir. Bu aynı zamanda stratejik bir tercihtir. Zira haini çok olan rejim sorgulanır.
İmparatorluk toleransı
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Mısır valiliğinden azledilince, idamından korkup kendisini Mısır sultanı ilan eden, ama mağlup olup idam edilen Ahmed Paşa, son asırda yazılan tarihlerde Hain Ahmed Paşa diye anılır. Bu tabirin belki de ilk kullanılışıdır.
Sultan Mecid’e suikast tertipleyenler vatan haini sayılmamıştır. Bugün vatana hıyanet olarak görülen fiiller için hiçbir zaman hıyanet ve hain kelimeleri kullanılmamıştır. Halbuki Cumhuriyet devri kanunlarında vatana hıyanet tabiri bolca geçmiştir.
İstanbul’daki Osmanlı hükümeti, Anadolu hareketini huruç ale’s-sultan (isyan) ve başlatanları da hain değil, bâgi, yani hükümdara ayaklanan birer asi olarak vasıflandırmıştı. Bunlar bugün rejimin kurucuları ve kahramanları sayılmaktadır.
Lèse-majesté
Antik Roma’da düşmanla iş birliği yapmak (proditio) ve darbeye kalkışmak (perdeuellio) vatan hainliği suçunu teşkil ederdi.
Ortaçağ’da vatan hainliği, lèse-majesté, yani devleti temsil eden hükümdara sadakatsizlik demekti. Hükümdara suikast veya darbe teşebbüsü vatan hainliği sayılıyordu. Harbde düşmana casusluk yapmak veya kendi inisiyatifiyle teslim olmak da bunun içine giriyordu. Kölenin efendini, kadının kocasını, halkın rahibi öldürmesi de sadakat borcunun ihlali olduğu için vatan hainliği sayılıyordu.
Hain, verdiği sözde durmayan biri olduğuna göre, ne maksatla olursa olsun, hükümdara sadakat borcundan kaçınan, ister sadakat yemini eden maiyeti ve askerleri olsun, ister tebaası olsun, haindir.
Modern devirde hükümdarın yerini devlet almış, vatandaşlığın yüklediği sadakat borcunu yerine getirmeyenler hain sayılmıştır.

Vatan hainlerine ölüm!
Bugünki manasıyla vatan hainliği, 1920’lerde ortaya çıkmıştır. Vaktiyle padişaha sadakat yemini etmiş askerî ve sivil bürokratlarca İstanbul’a alternatif olarak kurulan Ankara meclisinin çıkardığı ikinci kanun Hıyanet-i Vataniye Kanunu’dur. 29 Nisan 1920’de memleketin büyük bir kesimi tarafından henüz meşru görülmeyen rejimi koruma refleksiyle çıkarılmış ve 1991’e kadar tatbikatta kalmıştır. Kanuna göre:
“Osmanlı saltanat, hilafet ve vatanını düşmandan kurtarmak için toplanmış olan meclisin meşruluğuna fiilen, sözle veya yazıyla karşı çıkanlar vatan haini sayılır. Cezası fiilen işlenirse asılarak idam, sözle işlenirse kürektir. Karar 24 saat içinde verilir ve icra olunur.”
Bundan sonra rejime en ufak bir tavır, hatta tenkit vatan hainliği olarak görülmüştür. Resmî prensipleri doğru bulmayanlar vatan haini sayılmıştır.
Kanuna göre kurulan istiklal mahkemeleri 7 sene boyunca Anadolu’nun Ankara hareketine muhalif olan ve kanuna göre hain sayılan yarısı hakkında binlerce idam ve kürek cezası vermiştir. Böylece gönlü hâlâ İstanbul’a bağlı olan hemen herkese boyun eğdirilmiş; eğmeyen veya eğmediği düşünülen birkaç kişi de vatan haini olarak cezalandırılmıştır.
Saltanatçılar saltanatçılara karşı!
Kanun, İttihatçıların cihan harbi esnasında çıkarttığı Hıyanet-i Askeriye Kanunu’ndan mülhemdir. Saltanatı korumak iddiasıyla toplanmış meclise karşı çıktığı için saltanat taraftarlarının hain sayılması ironiktir.
O zamanki anayasaya göre devletin reisi olup hukuken gayrı mesul sayılan Padişah ve hükümetleri zaferin ardından meclis tarafından vatan haini ilan edilmiştir. Lozan Muahedesi icabı çıkartılan umumi af sayesinde Ankara’nın vatan haini gördükleri affa uğramışsa da 150 tanesi istisna ve sürgün edilmiştir.
Askeri ceza kanunu da vatan hainliği suçunu tanzim eder. Ayrıca anayasaya göre cumhurbaşkanı, meclisin 2/3’sinin teklifi ve 3/4’ünün kararı üzerine vatana hıyanetle itham olunabilir. Bunların hangi suçlar olduğu belli değildir. 27 Mayıs darbecileri, apar topar çıkardıkları bir kanunla hangi suçların vatan hainliği olduğunu tayin etmişlerdir.

Hainlik - Kahramanlık
Yenilenin hikayesi yazılmaz. Bu yüzden, kaybedenler çoğu zaman “hain” olarak yaftalanırken, kazananlar "kahraman" ilan edilir. İttihatçılar, Sultan Hamid’i Rumeli’yi, Sultan Vahîdeddin’i de bütün vatanı düşmana satan makam düşkünü birer hain olarak lanse etmiştir. Şu halde hain imajı, ne taraftan bakıldığına göre değişir.
Sokrates, halkı yozlaştırmakla suçlandı ve Atina hükümetince ölüm cezasına çarptırıldı. Joan of Arc, Fransız halkı için bir kahramandı ama İngilizler tarafından hain diye yakıldı. Galileo, ilmî hakikatleri dile getirdiği için kilise tarafından hıyanetle suçlandı.
Cihan Harbi’nde Alman işgaline uğrayan Fransa’daki Vichy hükümeti Nazilerle iş birliği yaptığı ithamıyla sonradan hain ilan edildi. Ancak harb esnasında bu hükümet meşru otorite sayılıyordu.
Dinî bir ayaklanma neticesi idam edilen Şeyh Said veya ilk Türk komünisti sayılan ve derin devlet ajanlarınca öldürülen Mustafa Suphi resmi jargonda vatan haini iken bazı kesimlere göre kahramandır.

Otorite kimi isterse
Vatan nedir? Milletin menfaatini kim tayin eder? Hıyanetin ölçüsü nedir? Trafik kaidelerine uymamak, suç işlemek, vergi kaçırmak, turistleri dolandırmak, ecnebilerin gözümde memleketin imajını bozmak vatan hainliği midir?
Hukuken hainlik, anayasal düzeni silah zoruyla yıkmaya çalışmak, yabancı istihbaratlara bilgi sızdırmak, düşmanla iş birliği yapmak, sabotaj ve devlete karşı şiddet ihtiva eden kalkışmalara katılmak gibi net suçlardır.
Ahlaken, cemiyetin müşterek değerlerine ve itimadına zarar vermek, menfaat uğruna halkı yanıltmak da bir tür hıyanettir.
Siyasi olarak “hain” yaftası ise, çoğu zaman muhalefeti bastırmak, toplumda kutuplaşmayı artırmak, ya da bir suçlama atmosferi oluşturmak için kullanılır. Otorite hain ilan etmek istediği kimseler aleyhine kara propaganda yaptırarak kısa sürede kamuoyunu ikna edebilir.
Fikir hürriyeti ve hainlik arasında inci çizgi
Üçüncü dünya ülkeleri, karşısındakine kolayca hain damgası vurmaya yatkın cemiyetlere sahiptir. 1930’larda Falih Rıfkı, çatlak ses çıkaran gazetecileri “düşmana satılmış basın” diye suçluyordu. Yunus Nadi “vatan hainlerine hürriyet yok” diye manşet atıyordu. Bazı CHP’lilere göre Demokrat Parti’yi Sovyetler kurdurmuştu. 27 Mayıs darbesinin lideri General Gürsel, Menderes ve arkadaşlarının “vatanı Ruslara satmaya kararlı olduklarını” söyledi.
Modern demokrasinin inkişafıyla birlikte, hıyanet ve tenkit arasındaki fark daha da bariz hale geldi. Bir sistemi veya idareyi tenkit eden kişi, o devletin düşmanı değil, aksine daha iyi olması için uğraşan bir vatandaş olabilir. Kendi gibi düşünmeyeni vatan haini ilan etmek, fikir hürriyetini bastırmanın en kolay yollarından biridir.
Halbuki hür cemiyetler, farklı fikirleri bastırarak değil, konuşarak güçlenir ve ilerler; hainler değil, hain avcılığı yapanlar çoğaldıkça tehlikeye girer. Bir fikri tenkit etmek, ağacı budamak gibidir, daha gür çıkar. Farklı fikirlere müsamahanın olduğu cemiyetler ilerler. “Barîka-i hakikat müsâdeme-yi efkârdan doğar.” Gerçek vatanseverlik, sadece bayrak sallamak değil, doğruyu konuşma cesaretini gösterebilmektir.
Önceki Yazılar
-
NİZAMÜLMÜLK’ÜN HİKÂYESİ Hükümdarı Hükümdar Yapan Büyük Vezir11.08.2025
-
ESKİ CAMİLERDEN ZAMANE CAMİLERİNE…4.08.2025
-
GELİN ATA BİNMİŞ YA NASİP!28.07.2025
-
ATEŞ HATTINDA GARİP BİR TOPLULUK: DÜRZİLER21.07.2025
-
HADİS MEALCİLİĞİ FURYASI14.07.2025
-
BEKÂRLIK SULTANLIK MI?7.07.2025
-
SİZ BENİM CASUSUMU BULAMAZSINIZ!30.06.2025
-
İTTİHATÇILAR ÖLÜR, İTTİHATÇILIK ÖLMEZ!23.06.2025
-
“TİZ ELLERİ KESİLE ŞU MİMARIN!”16.06.2025
-
KÂTİBİME SETRE DE PANTOL NE GÜZEL YARAŞIR!9.06.2025