Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

BİZANS MI? DOĞU ROMA MI?

Bazıları Osmanlı İmparatorluğu’nu Roma’nın devamı olarak görürler. İkisi hayli benzemekle beraber, acaba Osmanlılar bu mevzuda ne düşünmüşlerdir?
24 Kasım 2025 Pazartesi
24.11.2025

Antik çağda İngiltere’den Fırat’a kadar uzanan Roma İmparatorluğu’nun payitahtı Roma idi. Bu sebeple ülke de bu isimle böyle anılıyordu. Roma, Truva’dan kaçıp gelen birkaç aile tarafından kurulmuştu. Zamanla etrafına ve bütün İtalya’ya hâkim oldu. 2300 sene ömür sürdü.

Roma İmparatoru Constantinus, bugünki İstanbul’un yerinde bulunan ve Byzantium (Bizans) diye anılan bir Yunan balıkçı köyünde Nova Roma (Yeni Roma) adıyla yeni bir şehir kurdu. Sonradan kendi ismiyle anılacak olan bu şehri, 330 senesinde payitaht yaptı. Zamanla kurucusuna izafeten Constantinopolis diye meşhur oldu. Araplar bile Konstantiniyye dediler. Constantinopolis, halk ağzında İstanbul’a dönüştü.

395 senesinde Roma İmparatorluğu, Garbî (Batı) ve Şarkî (Doğu) olmak üzere ikiye ayrıldı. Garptakinin payitahtı Roma iken, şarktakininki İstanbul idi. Garptaki, barbar istilasıyla ezilerek 476 senesinde tarih sahnesinden çekildi.

Başşehri İstanbul olan tek bir Roma İmparatorluğu kaldı ve 1453’teki Osmanlı fethine kadar da bu isimle anıldı. Araplar ve Türkler, Roma için Rum tabirini kullanırlardı. Yunanca konuşan yerli halk da Rum diye isimlendirildi.

Anadolu’ya Diyar-ı Rum denirdi. Selçuklular, Rum Selçukluları idi. Rumi, Anadolulu demekti. Mevlana gibi Anadolu meşhurları böyle anılırdı.

Latince’den Yunanca’ya

VI. asırdan sonra artık eski Roma müesseseleri birtakım zaruretlerle yavaş yavaş ya ortadan kalkmış ya da şekil değiştirmiştir. Latince’nin yerini Yunanca almıştır. İmparator Heraklius zamanında Latince resmi hayattan çekilmiştir.

Paralı profesyonel ordu yerine derebeylerinin emrinde mahalli ordu kuruldu. Bu ordu şehirlerde değil, müstahkem kalelerde mevzilendi. Ekonomisi orduya bağlı olan şehirler sönmeye yüz tuttu.

Şehirli entelektüellerin yerini, Latince bilmeyen ve Roma kültüründen habersiz kişiler aldı. Mahallî güçler, siyasi ve idari otoriteyi eline aldı. Ekonomik hayat zayıfladı.

Sosyal hayatı dizayn etme imkanına sahip kilise giderek güçlendi. Maarif, sıhhiye ve hukuk tamamen kilisenin eline geçti. Artık Latin ananesinin yerine tamamen Yunan kültürünün hâkim olduğu bir bünyeye dönüşmüştü.

Devir artık değişti

Bu devir eskisinden o kadar farklıydı ki, artık buna başka isim vermek münasip düşüyordu. Alman tarihçi Hieronymus Wolf bu farkı gayet iyi teşhis etti. Şarki Roma İmparatorluğunun ayrı bir isim altında tetkik edilmesi lüzumunu anladı. Corpus Historiæ Byzantinæ eserinde ilk defa Nova Roma’nın eski ismi Bizantion’a atfen Bizans İmparatorluğu tabirini kullandı.

1648’den sonra Byzantine du Louvre (Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae) ve 1680’de Du Cange’ın Historia Byzantina eserleri neşredilince bu tabir Fransızlar arasında da popüler oldu.

O gün bugündür Bizans Tarihi ismiyle müstakil bir saha teşekkül etmiştir. Bizans Kültürü, Bizans Sanatı, Bizans Müziği, Bizans Mutfağı, Bizans Tarzı ve saire denildiği zaman artık Roma’dan farklı bir şey anlaşılmaktadır. Yani Bizans demek, başşehri İstanbul’a taşınmış olan Roma İmparatorluğu demektir ve daha çok VI. asır sonrasını ifade eder.

Gerçi buna karşı çıkan ve Roma tarihini bir bütün olarak ele almayı müdafaa edenler de vardır. Halbuki Bizans, anlaşılmayı kolaylaştıran doğru bir tabirdir. Bilgiçlik taslarcasına buna itiraz etmek yersizdir.

Hieronymus Wolf ve eseri
Hieronymus Wolf ve eseri

Roma’nın vârisi kim?

Roma’nın ihtişamı herkesin gözünü kamaştırmış ve onun devamı olmak iddiasına sevk etmiştir ki bu boş bir hayaldir. Yunanlılar, Doğu Roma’nın, yani Bizans’ın konuştuğu lisanı konuşurlar ve aynı mezhebe mensupturlar. Bu tek başına Bizans’ın devamı olduğunu gösterir mi? Halbuki Yunanlılar Romalılara hiç benzemeyen basit bir Akdeniz halkıdır.

İtalyanlar da araya Gotlar girdiği ve Latince’yi konuşmadıkları için Batı Roma’nın devamı olduklarını iddia etmemişlerdir. 1920’lerden itibaren Mussolini kendi diktatörlüğünü ve istila politikasının propagandasını yapmak için Roma’nın varisi olduğunu iddia etmiştir.

Bizans ve Rus kartalı
Bizans ve Rus kartalı

XVI. asırda Moskova Prensi (Rus Çarı) son Bizans imparatorunun yeğeni olduğu ve kalabalık bir Ortodoks nüfusa sahip bulunduğu için kendisini Bizans’ın varisi saymış ve İstanbul üzerinde hak iddia etmiştir. Kırmızı zemin üzerine siyah kartallı Rus bayrağı Bizans bayrağının hemen hemen aynısıdır. Ama Rusya ile Bizans, kültür ve dünya görüşü cihetiyle birbirine şark ile garp kadar uzaktır.

Bazıları Osmanlı İmparatorluğu’nu Roma’nın devamı olarak görürler. Siyasi, ekonomik ve sosyal bünyesi itibariyle Roma-Bizans’a benzemekle beraber, Osmanlı Türkleri din ve misyon farkı sebebiyle böyle bir iddiada bulunmaya lüzum görmemişlerdir.

İmparator Napoleon
İmparator Napoleon

Son Roma heveslisi Napolyon

Korsikalı basit bir subay iken, talihin yardımıyla Fransa’da kendisini imparator ilan eden Napoléon Bonaparte’ın Roma’yı ihya etmek istediği söylenir. Aslında, ihtilalin yıkıcı tesirleriyle mücadele için Fransa’ya karşı birleşen Avrupa devletlerini yenip, birleşik bir Avrupa’yı idare etmek emelindeydi. Askeri dehası yanında despotik şahsiyeti ve megalomanlığı da bunu teşvik ediyordu. Otoritesini meşrulaştırmak için Roma’dan siyasi, hukuki, askeri ve kültürel sembolleri ödünç alarak seçici bir şekilde kullandı. Yoksa Roma’yı diriltmek üzere gerçek bir teşebbüste bulunmuş değildi. Yapmak istediği Fransız merkezli bir imparatorluk senteziydi.

Annesinin babası Avusturya imparatoru olan oğlunu doğar doğmaz Roma kralı ilan etti. Roma’nın defne, kartal, fasces tarzı sembollerini, zafer taklarını kullandı. Roma’daki gibi, konsüllükten imparatorluğa geçildi. Merasimler, unvanlar ve rütbeler Roma hiyerarşisini taklit ediyordu. Merkezi idare ve hukukun kodlanması (medeni kanun), Roma’nın hukuki mirasını ve tek tip bir hukuk düzeni fikrini aksettiriyordu. Askeri organizasyon ve doktrin disiplini, lejyonları Büyük Ordu şeklinde tanzim etti. Arkeoloji, maarif, sanat ve mimaride Romalılaştırılmış bir estetiği teşvik etti.

Bunun faydası da olmadı değil. Yurtiçi konsolidasyon temin edildi. Roma tarzı, ihtilalci istikrarsızlığın, kökleri zamansız imparatorluk ananesine dayanan dayanıklı, merkezi bir monarşiye dönüştürülmesine yardımcı oldu. Yayıldığı beldelere kanun, nizam ve modern müesseseler getirme hususunda Roma’nın varisi olarak, Fransa medeniyet misyonunun sinyalini verdi. Eşitlik ve laiklik gibi ihtilalci jargonları, Roma ile irtibatlaması, hem modern reform hem de eski meşruiyet iddiasında bulunmasına imkân temin etti.