Sual
Cevap
Arapça, nahiv demektir. Kitap ve sünnetin manası bununla bilinir. Efendimiz aleyhisselâm: “Arapçayı öğrenin ve insanlara öğretin. Çünkü o Allahü Teala'nın kıyamet gününde kullarına hitap edeceği lisandır” buyurdu. Bunu öğrenmenin faydası, insanı hata etmekten korumasıdır. Bunun usulü ise merfu, mansub ve mecrurları bilmek demektir. Bu usulü Hz. Ali'nin rivayet ettiği söylenir. Nitekim bir gün Ebü'l-Esved ed-Düelî, bir adamın Tevbe suresinin 3. ayetini, “Ennellahe berîün mine'l-müşrikîne ve rasûlih” (Şüphesiz Allah, müşriklerden ve resulünden berîdir) şeklinde [yani resul kelimesini mecrur] okuduğunu işitti. Bunun üzerine Hazreti Ali'nin yanına gitti ve olan biteni anlattı. O da ona şöyle dedi: "Bu, Arapların Acemler arasına karışmaları sebebiyledir. O yüzden hatalı okuyorlar. Bil ki, kelâm (söz) üç kısımdır: İsim, fiil ve harf. İsim, müsemmayı (isimlendirileni) bildirir. Fiil, müsemmadan haber vermekte kullanılır. Harf ise, mana için gelir. (kendisi dışındaki bir kelimede mana hasıl eder.) Fâil merfûdur (son harekesi ötrelidir), fâil dışında merfû olanlar da buna kıyasendir. Mefûl mansûbdur (son harekesi üstünlüdür), meful dışında mansûb olanlar da buna kıyasendir. Muzafun ileyh mecrûrdur (son harekesi esrelidir), muzafun ileyh dışında mecrûr olanlar da buna kıyasendir. İsim üç türlüdür: Zahir (açık) olan, muzmer (zamir, kapalı) olan, ne zamir ne muzmer olan. Kelime, ma’rife ve nekre (el takısı alan ve almayan) olarak taksim edilir. Ya Ebe'l-Esved! Onlara bu söylediklerimi nahiv kaideleri olarak bildir." Hazreti Ali böyle buyurduğu için bu ilme nahiv denmiştir. (İbn Şerefeddin el-Halîlî, Fetâve'l-Halîlî, I/66-1/67).