Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Cezalar”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Organ nakli câiz midir? Kıyamet günü bedenler tekrar yaratıldığında insanın o organı eksik kalmayacak mıdır? İnsanın başkasına verdiği organı ile günah işlenirse, organı veren mesul olur mu?
    Cevab:

    Hazret-i Peygamber, “Ey Allahın kulları! Hasta olunca, tedâvî ettiriniz! Çünki Allahü teâlâ, hastalık gönderince, ilâcını da gönderir” buyuruyor. Müslüman, mütehassıs tabip, şifa vereceğini ve başka ilacı olmadığını söyleyince, hastanın idrar, kan, şarap içmesi, leş yemesi câiz olur. Ulemâ, Hazret-i Peygamber’in, “Allah, haram kıldığı şeyde, şifâ yaratmamıştır” hadîsini, şifâlı olduğu kesin bilinmeyen haramlara hamletmişlerdir. Kadının sütünü satmak bâtıldır. Müslüman ve mütehassıs tabib (tabib-i müslim-i hâzık), kadın sütünün muhakkak iyi edeceğini ve başka ilacı olmadığını söylerse; hastanın, kadın sütü içmesi ve satın alması câiz olur. Kan vermek de böyledir.  Bir organı kurtarmak, hayatı kurtarmak gibi zarurîdir. Çocuğun yaşayacağı ümid edildiği zaman, çocuğu annesinin karnından çıkarmak için, ölmüş olan annesinin karnını yarmak câiz olur. İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, bu sebeple, bir kadının karnının yarılmasını emretmiş, kurtarılan çocuk çok zaman yaşamıştır. (İbn Âbidin; İbn Nüceym, Eşbah).
    “Ben öldükten sonra, kanımın ve organlarımın, hastalara, yaralılara verilmesini istiyorum” demek câiz değildir. Çünki organlarını vakfetmek, hibe etmek, âriyet vermek yahud vasıyyet etmek câiz değildir. Bunların üçünün de sahîh olabilmeleri için, mütekavvim mal ile yapılmaları lâzımdır. Hür insan ve hiçbir parçası mal değildir. Harbde esîr alınan kölenin ve câriyenin, yalnız canlı olan bütün bedenine mal denilmiş ise de, organları ve ölüleri mal sayılmamıştır. “Ben öldükten sonra, kanımın, uzuvlarımın bir müslümana verilmesinde zaruret olursa, verilmesi için, izin veriyorum” demek câiz olur.
    Organını vermiş olan kimse, ölümden sonraki dirilişte bu organdan mahrum kalmaz. İmam Gazâlî hazretleri, “Bir insanın çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka oldukları gibi, aynı boy ve şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu yazımız anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünki, o uzuvların kendi değil, benzerleri yaratılacaktır” buyurmaktadır (Kimya-yı Seadet).
    Günahı işleyen organ değil, beyin ve kalbdir. Bu sebeple organı veren mesul olmaz. Kan ve organın verildiği kimsenin Müslüman olup olmaması da bir ehemmiyet taşımamaktadır. İnsanlar Allah’ın ev halkıdır. “Allah’ın mahlûklarına acıyana, Allah da acır” hadîs-i şerifi meşhurdur. Kaldı ki gayrımüslimin sonradan Müslüman olup olmayacağı bilinmez.

    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Araba çarpıp öldürdüğü adama mahkeme tazminat hükmetti. Nasıl paylaşılır?
    Cevab: Dârülharbde yaşayan bir müslüman bir başka müslümanı amden veya hatâen öldürse, kendisine ne kısas, ne diyet gerekir. İmameyn ve üç mezhebe göre diyet verir. Bu kavle göre diyeti almak câiz olur. İmam Şâfiî’ye göre de kısas veya diyet ile mes’uldür. (İbn Âbidîn, Müstemenin hükümleri babının sonu.) Alınan diyet şer’î vârislerine ait olup, ferâiz ahkâmına göre tevzi olunur.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Ötenazi hep çok tartışılıyor, dinimiz bu konuda ne diyor?
    Cevab: Ötenazi intihar demektir. Câiz değildir. Hazret-i Peygamber aldığı yaraların ızdırabına dayanamayarak intihar eden birisini kınamıştır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın ölümüne hükmedip bağlandığı makineden çekmek dinen caiz olur mu?
    Cevab: Tıbben şuurun gitmesinden beyin ölümü denen safhaya kadar, koma-derin koma- bitkisel hayat denen safhalar geçiyor. Bunların tamamında geri dönüş, yani hastanın iyileşmesi mümkündür.
    Bitkisel hayattaki insanda beynin korteks (kabuk) denen kısmı ölmüş olup, bu kısım hâfıza, zekâ, kişilik vs hususiyetlerin kontrol edildiği kısımdır. Bitkisel hayattaki hastalarda beyin sapı denilen ve hayati organların kendi kendine çalışmalarını, bir takım hayatî refleks fonksiyonları yürüten kısmı ise ölmemiş, çalışmaya devam etmektedir. Bu nedenle bitkisel hayattaki kişiler ölü kabul edilmez ve organları nakil için alınmaz.
    Ancak beyin ölümü denen halde beynin korteks tabakasının hâricinde beyin sapı denilen bölümü de tamamen ölmüş olup iyileşme kat’iyyen mümkün değildir.
    Yoğun bakım servislerinde koma halindeki hastalar vantilatör denen solunum cihazına bağlanır ve bu cihaz vasıtasıyla, akciğerlerin şişirilmesiyle teneffüs sağlanır. Bu hastalar cihazdan çekildiğinde önce teneffüs ve sonra kalp durur. Vantilatör desteğiyle teneffüsü temin olunan ve kalbi çalışmakta olan bu hastalarda beyin fonksiyonları mevcutsa asla cihazdan çekilmez, beyin ölümü sınıfına girmez ve bunlardan organ nakli yapılmaz. Sadece, bir müddet sonra beyin sapı ölümünün de gerçekleşmesiyle, beynin tüm fonksiyonları kaybolur. Omuriliğe bağlı basit refleksler hâricinde başka hiçbir reaksiyon alınmayan hastalar için beyin ölümü (tıbbî ölüm) teşhisi konur. Bu hâl, bitkisel hayatın ötesinde bir safhadır.
    Bugüne dek beyin ölümü teşhisi konmuş hiç kimse geri dönmemiş, yani iyileşmemiştir. Beyin ölümü gerçekleşmiş herkes ya bir müddet sonra makinelere rağmen akciğer ve kalbi kendiliğinden durarak, ya da makinenin fişi çekilmek kaydıyla akciğer solunumu olmadığı için kalbi de durarak morga yollanır. Bazen beyin ölümü gerçekleşmeden de kalp durmakta, bu durumda ise pacemaker denen ve kalbe elektrik yollayarak kasılmasını, yani kan pompalamaya devam etmesini sağlayan aletler vasıtasıyla kalp çalışmaya devam ettirilmektedir. Kısaca, bugünkü tıp, beyin ölümünü gerçek ölüm olarak kabul etmektedir.
    Beyin ölümünün, şer‛en hakikî ölüm sayılıp sayılmadığı hakkında sarih bir görüş yoktur. Bazı modern hukukçular, tıbben geri dönülemez şekilde beyin ölümünün tahakkuku kat‘î ise, hakikaten ölümün de tahakkuk ettiği kanaatindedir. İbn Âbidîn, istihlâl bahsinde, yani çocuğun sağ doğup doğmadığının tesbitinde Şürünbülâlî’den alarak diyor ki: “Elin açılıp kapanmasının ehemmiyeti yoktur. Çünki bu gibi şeyler, kesilen hayvanın hareketi gibidir. Onlara itibar yoktur. Hatta bir adam kesilir de hareketle can çekişirken babası ölürse, kesilen oğul babasına vâris olamaz. Zira bu halde ona ölü hükmü verilir. Nitekim Cevhere’de de böyledir” . Bu ifade, beyin ölümünün, hakikî bir hayat sayılamayacağına delâlet eder mahiyettedir.
    Karaciğer gibi bazı uzuvların nakli için beyin ölümü aranmakta; eğer teneffüs durmuşsa nakil gerçekleştirilememektedir. Beyin ölümü tahakkuk etmiş bir hastanın makineye bağlı olarak bırakılması astronomik masrafları gerektirebiliyor. Üstelik makineye bağlılık devası kat’i bir ilaç değildir. Devası kat’i olan ilacı kullanmak farzdır. Beyin ölümünde kalbin çalışması beyin vâsıtasıyla değil, makineden akciğerlere gelen elektrik refleksleriyle tahakkuk etmektedir. Bir hastanın ölüp ölmediği tıbbî bir hâdisedir. Tıp otoritelerinin öldü dediği hasta ölü kabul edilir. Beyin ölümü tahakkuk etmiş bir hastanın da makineye bağlantısının kesilmesinin câiz olacağı anlaşılmaktadır. Allahü a’lem bissavab.
    21 Ocak 2011 Cuma
  • Sual: Gayri müslim memlekette de kanunlara uymak gerektiğinden, hız sınırını geçmek, yaya iken yol boş olsa bile yayalar için kırmızı ışık yanarken geçmek günah olur mu?
    Cevab: Trafik ve sigara içme yasağı gibi kaideler örfe girer. Örf, insanların doğru ve güzel gördüğü kaideler demektir. İslâmiyette dört delilden sonra gelen bir delildir. Kur’an-ı kerimde örfe uymak emrolunuyor. Hadis-i şerifte “Müminlerin beğendiği şeyi, Allah da beğenir” buyuruluyor. Dârülislâmda da, dârülharbde de dine ve kanunlara uymak mecburidir. Uyulmazsa günah olur. Yol boş iken kırmızı ışıkta dikkatle geçmek, belki dinen mahzurlu değil ise de, Amerika ve benzeri ülkelerde cezaya sebebiyet verebilir. Müslümanın zarar vermesi ve zarara uğraması câiz değildir.
    23 Mart 2011 Çarşamba
  • Sual: Bir muhasebeci, vergi kaçıran mükelleflere göz yummaktan ve onlara yardımcı olmaktan dolayı mes'ul olur mu?
    Cevab: Müşterilerinin kabahatlerini araştırmakla mükellef değildir. Gerekirse kendilerine bir defa ikaz eder. Nitekim fıkıh kitaplarının vekâlet bahsinde, dava vekilinin müvekkilinin aleyhine beyanda bulunamayacağı yazar.
    15 Kasım 2011 Salı
  • Sual: İslâmiyete göre, vergi vermenin ve fatura kesmenin hükmü nedir? Bir alışveriş yaptığımızda fiş veya fatura alma mecburiyeti var mıdır? Fiş vermeyen günaha girer mi?
    Cevab: Müslüman kanunlara riayet etmeli, suç işlememelidir. Aksi takdirde ceza ve zarara uğrar ki bu dinen câiz değildir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Emitasyon, sahtecilik, bir başka deyişle meşhur markaların ismiyle sahte elbise üretmek marka taklidi yapmak câiz midir?
    Cevab: Burada sahtecilik yok, taklit vardır. Marka sahibi râzı değilse, câiz olmaz. Marka sahibi râzı ise, fark bâriz ve müşteri kandırılmıyorsa câizdir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Kaçakçılık yapmak, kaçak mal alıp satmak caiz midir?
    Cevab: Müslüman kanunlara uymalıdır. Ceza ve zarara uğramak câiz değildir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Bazı Aleviler Müslümanız dediği halde, İslâmiyet ile alâkası olmayan ibâdetler yapıyorlar. İslâmiyet, bunlara ve cemevleri yapılmasına izin verir mi?
    Cevab: İslâmiyete göre idare olunan yerlerde, müslümanız diyenler, câmiden başka mâbed yapamaz. Dinin bildirdiği ibâdetlerden başka şeylere ibâdet adını veremez. Aksi takdirde mürted sayılır. Türkiye laik bir memlekettir. Herkes istediği mâbedde ibâdet edebilir. Müslümanlar câmiye, Aleviler cemevine gider. Kimse karışamaz.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Kur’an-ı kerimde “zina etmeyin” denmeyip “zinaya yaklaşmayın” denmesinin hikmeti nedir?
    Cevab: İslâm hukukunda sedd-i zerâyi’ prensibi vardır. Kötülüğe götüren yolların, vesilelerin kapatılması demektir. “Yabancı kadınlarla baş başa kalmayınız (halvet), tokalaşmayınız (musafaha), cilveli konuşmayınız, açık saçıkken bakmayınız, çünkü bunların hepsi asıl günah olan zinaya yaklaştırır” demektir.
    21 Kasım 2011 Pazartesi
  • Sual: Hıristiyan kızla evlenmek mahzuru var mıdır?
    Cevab: Müslüman bir erkeğin, Ehl-i Kitap, ayni Yahudi veya Hıristiyan bir kızla evlenmesi tahrimen (harama yakın) mekruhtur. Bu zamanda doğacak çocuğun dinî terbiyesi bakımından da fevkalâde mahzurludur. Müslüman bir kızın Ehl-i Kitap bir erkekle evlenmesi câiz olmadığı gibi, buna karar vermesi bile bir irtidad (dinden çıkma) sebebidir.
    22 Kasım 2011 Salı
  • Sual: Gayrımüslim memlekette de kanunlara uymak gerektiğinden, hız sınırını geçmek, yaya iken yol boş olsa bile yayalar için kırmızı ışık yanarken geçmek haram mı olur?
    Cevab: Trafik ve benzeri kaideler örfe girer. Örf, insanların doğru ve güzel gördüğü kaideler demektir. İslâm hukukunda dört delilden sonra gelen bir delildir. Trafik kaideleri âyet ve hadîslere dayanmaz ama İslâm devletinde kanunla tanzim edilir. Bu kaideler, sâlim aklın icabı ve mahsulüdür. Dünyanın her yerinde insanlar bu kaideleri bulup tatbik ederler. Dârülislâmda da, dârülharbde de örfe uymak mecburîdir. Uyulmazsa günah olur. Zaten her yerde kanunlara uymak şarttır. Aksi takdirde insan zarara uğrar. Kendisini tehlikeye atmak ve zarara uğramak dinen câiz değildir. Yol boş iken kırmızı ışıkta geçmek, mahzurlu değil ise de, bu bile Amerika ve benzeri ülkelerde cezaya sebebiyet verebilir.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Arabayı hızlı kullanmak veya yan şeritteki başka bir arabayı tahrik edip yarışa girişmek gibi şeyler için haram denebilir mi?
    Cevab: Trafik kaideleri örf hükmündedir. Örf, İslâmiyette delildir. Uyulması vâcibdir. Uyulmazsa günaha girilir. Hele bir zarar doğarsa, günah daha da katlanır. Kanunlara riayet ise her Müslümanın uyması gereken bir vecibedir. Aksi takdirde kendisini tehlikeye atmış ve zarara uğramış olur ki âyet ve hadîslerle yasaklanmıştır.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: “Hukukun Serüveni” kitabınızı inceliyorum. Yararlanıyorum. Ancak kitabınızda geçen aşağıdaki noktaları biraz açar mısınız? Bunları savunan kaynaklar var mı? Günümüzde bedeni cezalar öngören bir hukuk dizgesi benimsenebilir mi? Nasıl hükümlüyü iyileştirir, insan haysiyetine denk düşer?
    1-İslam hukukunun temel özellikleri, dinsel, bağımsız, küresel, sonsuza dek sürekli, saymaca/olaycı (kazuistik) ve daha çok hukukçular hukuku olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bunlardan bağımsızlık, küresellik, sonsuza dek süreklilik her hukuk dizgesinin elbette amacıdır. Son, gerçek ve sonsuza dek kuralları geçerli dine dayalı bir hukuksa elbette bu iddialarla ortaya çıkması olağandır. Ancak önemli olan amaç değil, bu amacı gerçekleştirebilecek bir dizge olup olmadığıdır.
    2-İslam suç hukukuna egemen ilkelerin şunlar olduğu belirtilmiştir: 1-Ceza, suçu önleyici niteliklte olmalıdır. 2-Ağır suçlar için ağır ceza verilmelidir. 3-Ceza verilen zararı giderici olmalıdır. 4-Ceza suçluyu iyileştirmelidir. 5-Ceza suçun ağırlığıyla orantılı olmalıdır. 6-Cezanın çektirilmesi suçluyu yok etmemelidir ya da ezmemelidir. 7-Ceza aynı suçu işleyen herkes için eşit olmalıdır. 8-Ceza başına buyruk değil, hukukun kaynaklarındaki belirlemelere göre verilmelidir. 9-Ceza insan haysiyetine uygun olarak yerine getirilmelidir.
    Cevab: Hukukun Serüveni’nin yazılmasından maksat umumi hukuk tarihini kısaca ortaya koymaktır. Takdir edersiniz ki İslâm hukuku da burada yerini alacaktır, ama etraflı anlatmaya yer müsait değildir. Üstelik kolay okunması ve hacmini büyütmemek endişesiyle, dipnotlarda kaynak vermekten kaçındım. Burada İslâm hukuku ile alakalı bilgiler benim İslâm Hukuku, İslâm Hukuku Tarihi ve Osmanlı Hukuku adlı kitaplarımdan özetlenerek alınmıştır.
    İslâm hukukunun dinsel, küresel, sürekli oluşundan maksat, tamamen somut özelliklerdir. Bağımsızlık, Roma ve Yahudi hukuku gibi hukuk sistemlerinden müstakil olarak doğup geliştiğini; küresellik ve süreklilik, İslâm hukukunun, pozitif olarak geçerli olmadığı yer ve zamanda yaşayan her müslümanı -uhrevî müeyyide tehdidiyle- kendisine uymakla mükellef tuttuğunu ifade eder. Yani bir İslâm devleti vatandaşı, herhangi bir sebeple Fransa’da bulunurken bile, evlenirken, alış-veriş yaparken, mülkiyet hakkı kurarken İslâm hukuku prensiplerine uyması İslâm dininin gereğidir. (Hatta bu Müslüman İslâm ülkesine döndüğü zaman, bazı hukukçulara göre İslâm devletinin yargı yetkisi içine girer ve dünyevî müeyyide ile karşılaşır.) Veya vaktiyle Moğolların istila ettiği yerlerde olduğu gibi bir ülkede İslâm hukuku tatbikattan kaldırılsa bile, buradaki Müslümanların hususi hayatlarında İslâm hukukuna uyma mecburiyeti devam eder. Şu kadar ki bu son iki halde İslâm ceza hukuku, tatbik mercii devlet bulunmadığı için tatbik edilemez. İslâm hukuku, bu bakımdan pozitif hukuk sistemlerinden ayrılıyor. Fakat şimdi bir Türk vatandaşının Fransa’da iken Türkiye kanunlarına uyması veya Türkiye’de iken bile, kaldırılan bir kanunla bağlı olması düşünülemez.
    Ceza hukukundaki bu prensipleri, münferid hükümlerden istifade ederek ben topladım. Bunlar Osmanlı Hukuku adlı kitabımda daha etraflı anlatılmaktadır. Bu sahada Mısırlı avukat Abdülkadir Udeh’in Türkçeye de çevrilen İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk ve Prof. Cevat Akşit’in İslam Ceza Hukuku ve İnsani Hükümler adında iki çalışması da vardır.
    İslâm hukukunun kabul ettiği aslî cezanın bedenî ceza olduğunu, para ve hapis cezalarının istisnai olduğunu elinizdeki kitabımda da belirttim. Bunun günümüz anlayışına elverişliliği veya insan haysiyetiyle uygun düşüp düşmediği hususunda - felsefî ve sosyolojik yanı ağır bastığı için- pek fikir yürütmedim. Nihayet bu kitap münhasıran bir hukuk tarihi çalışmasıdır. Sadece her hukukun kendi mekân ve zamanında, anakronizme düşmeden değerlendirilmesi kanaatindeyim. Bir başka deyişle bir hukuk sistemi, o sistemi oluşturan cemiyet ve insan yapısından bağımsız ele alınamaz. İslâm hukukunun da, bu hukuku doğuran cemiyet için tutarlı hükümler içerdiği söylenebilir. Bugün, bu cemiyet ve ferd yapısı içinde, mesela zinayı veya hırsızlığı böyle ağır bir cezayla cezalandırmanın, adaletin tecellisine ne derece elverişli olacağı söz götürür. İslâm hukuku, bir takım düzenlemeler getirirken, bu hükmün tatbikini kolaylaştıran tedbirler alıyor; diğer hükümleriyle bunun tatbikinin tutarlı oluşunu sağlamaya çalışıyor. Bunun içinden bir veya birkaç hükmün çekilip alınarak, başka bir topluma adapte edilmesi mümkün değil kanısındayım. Şu kadar ki, günümüzdeki cezalandırma anlayışının adaleti gerçekleştirmeye ne derece elverişli olduğu hususunda da kuşkularım vardır.
    27 Aralık 2011 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti'nde işkence yapıldığı, bu işkencelerin türlü türlü olduğuna dair bazı kitaplardan nakiller yapılıyor. Bunların aslı var mıdır?
    Cevab: İslâm hukuku işkencenin her türlüsünü yasaklar. Hayvanlara bile eziyet câiz değildir. Güya Osmanlılardaki işkence resimlerini ecnebi seyyahlar muhayyilelerinden çizmiştir. Harem gibi. Aslı yoktur. Gerçi bir cemiyette salahiyet ve güçlerini suiistimal edenler, sadistler her zaman bulunur. Suçlunun cezası bellidir. Suçu itiraf ettirmek için işkence yapılmaz. Çünki işkence korkusundan yalan söyleyebilir. Bu itiraf da makbul olmaz. Ancak bazı hallerde suç sâbit olduktan sonra, meselâ silahı veya cesedi yahud suç ortağını göstermesi için suçluya dayak atılabilir. Dayak zaten aslî bir cezadır. İşkencenin ustası İtalyan ve İspanyollardır. Engizisyonun işkenceleri pek meşhurdur.
    10 Ocak 2012 Salı
  • Sual: Zeyd evli olan Hind’e zinâ iftirasında bulundu. Daha sonra Hind recmedilerek öldürüldü. Bundan sonra Zeyd vicdanım rahat değil diyerek Hind’in yakınlarına ve de hâkime zina iftirasında bulunduğunu, aslında Hind’in suçsuz olduğunu itiraf etti. Böyle bir halde Zeyd’e zina iftirası cezası dışında bir ceza verilir mi?
    Cevab: Recm cezası verildikten sonra şahidlerden biri şahidlikten dönerse, kazf (zina iftirası) haddi vurulur ve diyetin dörtte birini öder. Ayrıca ta’zir cezası da verilebilir. Diyet mikdarı vaziyete göre hataen veya kasıt benzeri adam öldürmenin diyetidir. (İbni Abidin)
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Say bil fesad nedir? Buna dayanarak ölüm cezası verme salahiyeti kimdedir? Bunun için bir mahkeme kararı şart mıdır?
    Cevab: Say bil fesad, fesad hazırlığı yapmak demektir. Bunlar fesad çıkarmadan önce cezalandırılabilir. Çünki fesad doğduktan sonra cezalandırmak fayda etmez. Her ceza için mahkeme kararı gerekir. Padişah, başhâkim olduğu için, bu cezayı mahkemeye götürmeden verebilir. Verdiği hüküm, mahkeme hükmü sayılır.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman Kanunnâmesi’nde 41, 46 ve 47. maddelerde işkenceden bahsediliyor. Buradaki işkence ifadesi bugün anladığımız mânâda işkence midir, yoksa farklı bir mânâda mı kullanılmıştır?
    Cevab: Suç işlediği hukuken sâbit olan kimseyi, meselâ hırsızı çaldığı malı veya suç ortağını göstermesi için kan çıkmadan dövmek câizdir. İkrar, itiraf elde etmek için dövmek câiz olmadığı gibi, hukuken muteber bir delil de değildir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Ta’zir cezasında bir sınır var mıdır?
    Cevab: Had suçunun şartları tahakkuk etmemişse, faile ta’zir cezası verilebilir. Mesela hırsızlık yapmıştır, ama çaldığı mal nisabın altında kalmıştır. Zina etmiştir, ama sadece üç kişi görmüştür. Bunun sınırı da had cezasından fazla olamaz. Bunun dışındaki ta’zir suçlarında katl cezası bile verilebilir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Şeriatın doğru tatbik edildiği bir İslâm ülkesinde hanımların başlarını örtmesi mecburi midir? Eğer mecburi ise uymak istemeyenler insan haklarına aykırı diyebilirler veya dinde zorlama yoktur deyip karşı çıkabilirler.
    Cevab: Şeriatın tatbik edilmediği bir yerde bazı muafiyetler vardır. Mesela had cezaları infaz edilmez. Ama ibadetler, namaz, oruç, zekât, hac, tesettür, içki ve domuz eti yasağı gibi şahsî mükellefiyetler devam eder. Nitekim Mekke önceleri şeriatın tatbik edilmediği bir yer olduğu halde, bu gibi hususlar orada tatbik olunmuştur. Dinin insan hakları anlayışı farklıdır. Önce Allah hakları gelir. Allah’ın emirleri için hiç bir müslüman insan haklarına aykırı diyemez. Gayrımüslimler için zaten böyle bir mükellefiyet yoktur.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Kanuni Sultan Süleyman Kanunnamesi’nde birkaç kez hırsızlığı zâhir olmuş kimse için, esir çalan ve dükkân açan (dükkâna delik açıp soyan) için katl cezası öngörülmüş. Mumcu ve Üçok da bu hükümlerin İslâm ceza hukukuna aykırı olduğunu iddia etmişler. Esir çalmak hadd grubuna giren hırsızlık suçunu teşkil eder mi?
    Cevab: Küçük hür çocuğun, yahut mecnûn hâlinde veya âmâ olsa bile kendisinin kim olduğunu anlatabilecek derecede büyük kölenin çalınması ile sirkat haddi (hırsızlık suçu) teşekkül etmez. Büyük köle zorla götürülürse gasb, hileyle götürülürse aldatma olup, çalma olmaz. Böyle kimseyi ta'ziren idam etmek câizdir.
    Bir kimse bir ev veya dükkânı delip oradan içeri girerek nisab mikdarı malı yola attıktan sonra çıkıp onu alsa eli kesilir. Çünkü bu gibi şeyler hırsızların âdet edindiği hilelerdendir. Delme, içeri girme, içerdeki malı dışarı atma sonra çıkıp onu almanın hepsi bir iş sayılır. Eğer attığı malı almasa yahut başkası alsa bu kimse malı zâyi edici ve telef edici sayılır, hırsız sayılmaz. Kendisine bu malı ödemek vâcib olur, eli kesilmez.
    Hükümdarın bir kaç defa hırsızlık yapan kimseyi, çocukları kaçırmayı adet haline getirenleri siyaseten öldürmesi caiz olur. Bunların hiç birisi İslâm ceza hukukuna aykırı değildir. Zira mevcut bir şer’î hükmü kaldırmış veya değiştirmiş değildir. Hükümdar, kendisine tanınan salahiyeti kullanmaktadır. (İbni Abidin)
    17 Şubat 2012 Cuma
  • Sual: el-Ehadisu'l-Arbain fi Vucubi Ta'ati Emiri'l-Mü'minin. (Beirut: 1312/1893) isimli eseri Sultan Hamid toplatmış mıdır?
    Cevab: Sultan Hamid zamanında her türlü kitap Maarif Nezâreti'ndeki bir âlimler encümeninin tasdikinden geçmedikçe basılamazdı. Beyrut’taki Hıristiyan matbaalar veya İstanbul'daki Acem denilen İranlı matbaacıların ruhsatsız olarak bastığı dinî ve her çeşit kitap toplanır, hamam külhanında yakılırdı. Muhalifleri padişahın dinî eserleri yaktırdığını söyleyerek menfi propaganda yapmışlardır.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Had ve ta’zir suçlarında Allah hakkını ihlâl eden suçlar aleniyete intikal etmedikçe suç teşkil etmezler. Bunlardan gayrimeşru delil de elde edilemez. Ancak gayrımeşru delil elde etmek için dahi olsa hakkullahı ihlal eden bir suç (meselâ zina suçu) aleniyete intikal ettirilse, bu suçtan ötürü ceza verilmeyecek midir? İslâm hukuku bu şekilde ortaya çıkan bir hakikate gözlerini yumacak mıdır? Burada bahis mevzuu suçun aleniyet kesbetmesi dolayısıyla amme nizamının bozulduğu göz ardı mı edilecektir?
    Cevab: Hukukullahı (Allah haklarını) ihlal eden suçlar, aynı zamanda cemiyeti ihlâl eden suçlardır. Bu sebeple eğer açığa çıkmamışsa, suç teşekkül etmemiş demektir. Böyle bir delil elde edilmişse, bunun delil olarak kullanılması şüphelidir. Şüphe had cezasını düşürür.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Kuran-ı kerimde zina yapan kadınları recm edin diye bir âyet var mıdır? Peygamberimiz recm hâdisesini tasvip etmiş midir? Ben Kuran-ı kerimde recm âyeti diye bir âyet okumadım. Ama hadîslerde var olduğunu, mezhep imamlarının da bunu tasvip ettiğine dair bilgiler buldum. Ama bu kaynaklar ne kadar güvenilir, bilemedim. İslâmiyette evli bir kadının zina yapma cezası ölüm müdür? Doğu ve Güneydoğuda, hatta Türkiye’deki namus cinayetleri adı altında öldürülen ve adına da İslâm hukuku ve Kuran-ı kerim ile de destekledikleri söylenen bu mevzu hakkında sizden bilgi almak isterim. Haksız yere adam öldürmenin cezasının cehennem olduğuna dair âyet var. Ama benim anlamadığım bir cana kıymanın haklı kabul edildiği hâdiseler nelerdir. Bunların için de zina var mıdır?
    Cevab: Recm, Hazret-i Peygamberin tatbikatıyla sabittir. Kur’an-ı kerimde de buna işaret vardır. Başından zifafla neticelenmiş evlilik geçen Müslüman, hür, kör ve sağır-dilsiz olmayan bir erkek veya kadın, zina ederken 4 erkek, hür, Müslüman ve adil kimse görse ve mahkemede şahitlik etse, bu kadın ve erkek recmedilir. Musa aleyhisselamın şeriatında da bulunan bu cezayı Hazret-i Peygamber tatbik etmiştir. Bu husus bütün hadis kitaplarında geçer. İnkârı mümkün değildir. Ancak sabit olması ve tatbiki fevkalâde zordur. Bu sebeple tarihte çok az rastlanır. Namus cinayeti ile recmin alakası yoktur. Çünki recm, darülislamda, yani İslâm kanunlarına göre idare edilen memleketlerde tatbik edilebilir. Ayrıca buna ancak mahkeme karar verir ve yalnızca devlet tatbik eder.

    İslâmiyette dört yerde idam cezası tatbik edilir. Kasden adam öldüren, ölenin yakınları isterse idam edilir. Yol kesip mal alıp adam öldüren asılır. Mürted olup tövbe etmeyen erkek öldürülür. Hür, Müslüman, başından evlilik geçmiş birinin zina ettiği ikrarı ile yahud dört hür, Müslüman, âdil erkeğin şahidliği ile sâbit olan kimseye idam cezası verilir. Bunun dışında cemiyet için zararlı olan, mesela hırsızlığı, adam kaçırmayı âdet edinen kimseler gibi kimseler siyaseten öldürülebilir.
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Devletin verdiği vazife, bir kişinin canını yakıyorsa, bu vazifeyi yerine getirmek câiz midir? Devlete ve devlet malına zarar veren kişilere acımamak haram mıdır/caiz değil midir?
    Cevab: Allah'a isyan olan yerde mahlûka itaat yoktur. Ancak itaat etmediği takdirde canına, uzvuna, malına, dinine bir zarar gelecekse, ikrah olur, özür olur. Bir başkasının canını yakmak şer'î veya kanunî bir sebeple ise, elbette üzerine düşen vazifeyi yerine getirmek gerekir. Dine veya kanuna aykırı davranan, neticesine katlanır. Yine de bir fitneye sebebiyet vermeyecekse, insanlara acımalı, tolerans göstermelidir.
    3 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Kadınları tâciz eden kişiyi korkutmak için dövmek câiz midir?
    Cevab: Polise bildirmelidir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Trafik kaidelerine uymamak günah mıdır? Trafik kazâsındaki ölüm yahut yaralanmadan dolayı tazminat almak câiz midir? Diyet veya tazminatın miktarı ne kadardır?
    Cevab: Trafik kaideleri örfe girer. Uymak vâcibdir. Dârülharbde, hata benzeri adam öldürmenin cezası Hanefî mezhebinde yalnızca keffarettir. Diyet gerekmez. Diğer üç mezhebde ise diyet ödenir. Tazminatı bu üç mezhebe göre almak ve vermek câiz olur.
    8 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Emre Kongar, Tarihimizle Yüzleşmek adlı kitabının (42. Baskı) 58. sahifesinde, "Saraya sızdığı öğrenilen Hurufilere karşı Veziriazam Mahmud Paşa ve Edirne'de Üç Şerefeli Câmi'de müderrislik yapan müftü Fahreddin-i Acemî derhal harekete geçmişler; müftü hem Hurufîlerin yakılması için fetvâ vermiş; hem de bizzat diri diri ateşte yakılmalarını gerçekleştirmiştir" diye yazıyor. Osmanlı Hukuku'nda teorik veya pratik olarak yakarak cezalandırma mevcut mudur?
    Cevab: Zındıkların yakılacağına dair ictihadlar var ise de, makbul değildir. Nitekim Hazret-i Ali zındıkları yakmış; "Ateşle azap ancak Allaha mahsustur" hadis-i şerifini söyleyince, bunu işitseydim, yakmazdım buyurmuştur. Hurufîler yakılmamış, öldürülmüştür. Osmanlı klasik metinlerinde yakmak, zındığı öldürmek demektir. Çünki ölünce cehenneme gidecektir. Osmanlı hukuk tarihinde idam cezaları eşkiyalıkta asarak, bunun dışında en seri öldürme şekli olan başını keserek infaz olunuyor.
    8 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Zâbıta ve belediyecilik gibi amme memuriyetlerini yerine getirirken nasıl davranmak gerekir? Seyyar satıcıların mallarını bazen ellerinden alıyoruz ve seyyar arabasını kırıyoruz. Vatandaşa verdiğimiz zararlardan mesul olur muyuz?
    Cevab: Bir memur, kanunların icabını yerine getirirken işlenenlerden mesul olmaz. Ancak vazife yaparken verilen emir suç ve günah teşkil ediyorsa yapılmaz. Seyyar satıcının arabasını kırmak, israfa girer ve câiz değildir. İnsanlara acımalıdır. İnsiyatif kullanmalıdır.
    9 Nisan 2012 Pazartesi
  • Sual: Yüze tokat vurmanın hükmü nedir? Bazıları yüze tokat vurmanın mekruh olduğunu söylüyor, bu hüküm doğru mudur?
    Cevab: Vâsıtasız yaratıldığı için hiç bir canlının yüzüne vurmak câiz değildir.
    13 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: İslâm devletinde hükümdarın nassların boşluk bıraktığı sahalarda hüküm koymasının mahiyeti nedir? Bir hocamız, taaddüd-i zevcat (çok kadınla evlenme) mevzuunu anlatırken, hükümdarın birden fazla evliliği yasaklaması sedd-i zerâi mahiyetindedir. Kişi tek eşliyken zinaya düşme tehlikesi doğarsa, harama düşmemek için sedd-i zerâiyi dikkate almaz; dörde kadar evlenebilir demişti. Bu beyan sahih midir? Sahihse, dinin serbestlik tanıdığı sahalardaki tüm hükümdar emirleri aynı mahiyette midir? Bu emirlere uymayanlar günaha girmez denilebilir mi?
    Cevab: Hükümdar, dinin mübahlarını emredebilir veya yasaklayabilir. Bunu yaparken keyfî davranamaz; maslahatı, umumun menfaatini gözetir. Hükümdarın bu emrine uymak vâcibdir. Keyfî ise, uymayan, uymadığı için değil, kendisini tehlikeye attığı için günaha girebilir. Hâlihazırda taaddüd-i zevcatın yasaklanması, keyfî bir tatbikattır. Aksine emredilmesi umumun faydasınadır.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: İslâmiyette recm cezası var mıdır?
    Cevab:

    Hadd suçu olan zinâ, birbirleriyle evlilik ve mülkiyet gibi bir bağ bulunmayan iki tam ehliyetli, görebilen ve konuşabilen Müslüman veya zimmînin, isteyerek sarhoş olsa bile, kendi rızâları ile cinsî temasta bulunmasına ve bunu yaparken dört erkek, hür, âdil Müslüman tarafından yakalanması demektir. Zinâ suçu, dört erkek, hür, âdil, Müslüman şâhidin beraberce ve hâkimin huzûrunda “bu ikisini zinâ hâlinde gördük” demeleri ile veya fâillerin hâkim huzûrunda ayrı ayrı dört kere ikrar etmesiyle sâbit olur. İkrarda ikisinden biri inkâr ederse veya ikrardan sonra vazgeçerlerse, hadd sâkıt olur. Evli olmayan bir kadının gebe kalması durumunda da kadına hadd tatbik edilir.

    Zinâ haddi sâbit olduğu zaman, İslâm memleketinde tatbik edilecek cezâ müşahhas vak’aya göre değişir: Muhsan olan, yani evli veya başından zifafla neticelenmiş bir evlilik geçen Müslüman erkek ve kadının cezâsı bir meydanda ölünceye kadar recmolunmak, yani taşlanmaktır. Cezâya önce hâkim ve şâhidlerin başlaması lâzımdır. Şâhidlerden birisi ölerek, gâib olarak veya hâzır olup da, herhangi bir sebeple cezâya katılmazsa, hadd sâkıt olur. İnfazdan evvel, hükmü veren hâkimin ölümü veya azli haddi düşürür; yeniden muhakeme yapılıp delillerin değerlendirilmesi lâzımdır. Suçlular, ölünce yıkanır, kefenlenir ve cenâze namazları kılınır. Recm, Tevrat’ta ölüm cezâsının infaz şekli ve zinâ suçunun yegâne cezâsı olarak öngörülmüştü. İslâm hukukunda, başından nikâh geçmemiş kimsenin zinâsı durumunda, bu cezâ hafifletilmiş; recm ise, nikâh müessesesinin kudsiyet ve ciddiyetini, bu arada diğer eşin hakkını muhafaza maksadına mâtuf olarak kabul edilmiştir.

    Muhsan olmayan kimsenin hadd cezâsı, yüz sopa (celde) vurmaktır. Sopa, küçük parmak kalınlığında ve budaksız ağaçtan olur. Dayaktan sonra, hâkim dilerse, suçluyu bir sene şehirden çıkarır. Köleye zinâ haddi cezâsının yarısı (elli celde) verilir. İmam Ebû Hanîfe, ücret karşılığı zinâ yapanları (fâhişeleri), cemiyet düzenini diğerleri gibi rencide etmediği gerekçesiyle hadd cezâsına müstehak görmez; fakat ikisinin de şiddetli ta’zîr ve pişman olana kadar hapsedileceğini söyler. İmameyne göre ikisine de hadd cezâsı yapılır.

    Zinâ haddinin tatbik edilebilmesi için gereken şartlar tahakkuk etmediği zaman cezâ verilemez. Meselâ dört yerine üç şâhidin görmesi ile zinâ haddi oluşmaz. Bu durumda başka bir suç teşekkül eder ve fâile ta’zîr cezâsı verilir. Osmanlı kanunnâmelerinde, zinâ için verilmesi öngörülen dayak ve para cezâları, hadd cezâsı verilemeyen zinâ suçlarında, suçun cezâsız kalmaması için getirilmiş tedbirlerdir.

    Zinâ haddi, Kur’an-ı kerîm ve sünnet-i nebevî ile sâbittir. Nitekim Hazret-i Peygamber zamanında bu cezâ birkaç defa tatbik olunmuştu. Zinânın cezâlandırılması, insanın yaratılışından bu yana hemen her cemiyette rastlanan bir tatbikattır. Bunun sebebi de, cemiyette fuhşun yayılmasına mâni olmak ve dinin gayelerinden biri olan neslin muhafazası maksadına mâtuftur. Nitekim İslâm cemiyetinde, zinâya giden yollar kapatılmış; buna rağmen sözkonusu fiili işleyenlere ağır cezâ getirilmiştir. Hadd cezâlarının konuluş gayesi, öncelikle cemiyet nizâmını muhafazadır. Zinâ haddi de, fuhşa engel olmak için getirilmiştir. İslâm cemiyetinde evlilik kolaylaştırılmış, buna kudreti olamayanların evlendirilmesi teşvik edilmiştir. Evlilik mesuliyetlerini yerine getiremeyip, beraberliğini yürütemeyenlerin kolayca ayrılması da meşru görülmüştür. Günlük hayatta yabancı kadınlarla erkeklerin birbirinden ayrı bir hayat sürdürmeleri esası getirilmiştir. Kur’an-ı kerîmde zinâya yaklaşılmaması gerektiği, bunun kötü bir yol olduğu ifade edilmiştir. Zinânın, âileler arasında kötülük ve geçimsizliğin doğmasına, soyların karışmasına, cemiyete düşman, talihine küskün çocukların çoğalmasına, cemiyet hayatında namus ve iffetin kaybolmasına, düşmanlıkların yayılmasına sebebiyet verdiği nazara alınmıştır. Bu çok ağır neticelerin yanında, verilen cezâların ağırlığının ikinci planda geldiği düşünülmüştür. Nitekim cezâ, öncelikle suçu önlemeye müteveccihtir. Zinâ yapanları, o esnâda dört erkek, hür, âdil Müslüman şâhidin birlikte görmeleri, olacak şey değildir. Ancak, umumî yerlerde açıkça yapılınca görebilirler. Buradan anlaşılıyor ki, bu ağır cezâ, zinâ yapıldığı için değil, bu çirkin işin yayılması sebebiyledir. Bu cezânın tatbiki için aranan şartlar gayet ağırdır. Ayrıca cezâ, en ufak bir şüphe ile düşmektedir. Bu sebeple İslâm tarihi boyunca tatbiki son derece nâdir olmuş; Osmanlı Devleti’nde de recm cezâsı, bir defa, XVII. asırda infaz edilmiştir. Bunu tarihçi Nâimâ Efendi bildirmektedir. Hâdise o kadar alışılmadık gelmiştir ki, padişah Sultan IV. Mehmed bile infazı seyretmek üzere meydanda hazır bulunmuştur.

    Recm cezâsı Tevrat’ta da vardı (Tesniye 22/22). Bir gün Medine’deki Yahûdîler, zinâ ettikleri ithamıyla evli iki Yahûdî’yi (değnek cezâsı verirse kabul etmek, recm cezâsı verirse kaçınmak niyetiyle) Hazret-i Peygamber’in huzuruna getirmişlerdi. Medine vesikası denilen anlaşma gereğince, Hazret-i Peygamber Medine’ye geldikten sonra artık devlet başkanı sıfatıyla burada yaşayan herkesin dâvâlarına bakmaya başlamıştı. Bunların suçları sâbit olduktan sonra Hazret-i Peygamber Yahûdîlere zinânın Tevrat’taki cezâsının ne olduğunu sordu; onlar da tahmîm diye cevap verdiler. Tahmîm, zifte bulanmış değnekle kırk defa vurduktan sonra suçlunun yüzü siyaha boyanarak bir merkebe bindirilip sokaklarda gezdirilmesidir. Nitekim Hazret-i Peygamber Medine’ye gelene kadar Yahûdîler, aralarından bu suçları işleyenler hatırlı kimselerse, recm yerine, tahmîm ile yetinmekteydiler. Daha önceden de birgün böyle tahmîme şâhid olan Hazret-i Peygamber, Yahûdî bilginlerinden birisine yemin verdirerek işin aslını öğrenmişti. Bu hâdisede de Hazret-i Peygamber, Yahûdîlerin en bilginimiz diye ortaya sürdükleri İbn Sûrya ile tenhâda konuşarak ona “Bu suçun Tevrat’taki cezâsının recm olduğunu bilmiyor musun?” diye sorunca, o da “Allah için evet ya Ebe’l-Kâsım! Bunlar senin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kesin olarak bilir ve fakat hased ederler” diye cevap verdi; ancak sonra ırkdaşlarının baskısıyla bu sözünü inkâr etti. (Bir başka rivâyette Müslümanlığı kabul etmeden önce bir Yahûdî bilgini olan Sahâbî Abdullah ibn Selâm, zinânın Tevrat’taki cezâsının recm olduğunu söyleyerek Yahûdîleri yalanladı). Hazret-i Peygamber de bunun üzerine recm kararı vermiş ve “Tevrat’a göre hükmediyorum” demiştir. İşte bu hâdise üzerine Mâide sûresinin 41 ve devamındaki âyetler nâzil olmuştur ki bunlar konu açısından çok mühimdir:  41. Ey Peygamberim! Kalbleri îman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimselerden ve Yahûdîlerden küfür içinde yarışanlarının hali seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler ve senin huzuruna gelmeyen bazı kimselere kulak verirler; sözleri Allah tarafından konuldukları yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu hüküm verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalblerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada rezillik onlaradır ve âhirette onlara büyük bir azap vardır. 42. Onlar, hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adâletle hükmet. Allah âdil olanları sever. 43. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir. 44.  İçinde hidâyet ve nur bulunan Tevrat'ı elbette biz indirdik. Kendilerini Allah’a vermiş peygamberler, onunla Yahûdîler hakkında hükmederlerdi. Allah'ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de onunla hükmederlerdi. Hepsi onun hak olduğuna şâhittiler. Şu halde Ey Yahûdîler ve hâkimler! İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. 45. Biz Tevrat’ta cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas yazdık. Bununla beraber kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarına keffâret olur. Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.  46. O peygamberlerin ardından, Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik. Ve ona, içinde hidâyet ve nur olan kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden İncil’i sakınanlara nasihat ve yol gösterici olarak verdik. 47. İncil ehli de Allah’ın ona indirdikleri ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.  48. (Ey Peygamberim!) Sana da, geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kuran’ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma! Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir. 49. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allahın hükmünden yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları cezâlandırmak istiyor. Zaten insanların birçoğu da yoldan çıkmışlardır. 50. Yoksa Câhiliye devri hükmünü mü arıyorlar? Yakinen bilen bir millet için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır? [Bu âyetlerin söz konusu hâdiseyle ilgili değil de yine Yahûdîler arasında cereyan eden bir cinâyet (adam öldürme) dâvâsı sebebiyle indiğini savunanlar da vardır. Nitekim recm, Yahûdîlikte her çeşit ölüm cezâsının infaz şeklidir. Binâenaleyh evlilerin zinâsına münhasır değildir.]

    Bu hâdise ile ilgili sünnet kaynaklarında şu bilgiler vardır: Ebû Hüreyre anlatıyor: Yahûdîlerden bir kadınla bir erkek zinâ yaptılar. Birbirlerine: "Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafifletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvâlar verirse kabul eder, Allah indinde O'nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: (Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvâlarla amel ettik, hevâmıza uymadık) deriz" dediler.  Mescidde Eshâbıyla birlikte oturmakta olan Hazret-i Peygamber'e gelerek:  "Ey Ebe’l-Kâsım, zinâ yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?" dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midrâslarına geldi (Beyt-i Midrâs, dinî tahsil yapılan yer, havra mânâsındadır). Kapıda durarak: “Hazret-i Mûsâ'ya kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zinâ yapacak olursa bunun Tevrat'taki hükmü nedir?” diye sordu.  "Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır."  Yahûdîlerden bir genç (bu cevaba katılmayıp) susmuştu. Hazret-i Peygamber, onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine genç: "Mâdem ki sen bize Allah'ın adına yemin veriyorsun (gerçeği söyleyeceğim): Biz Tevrat'ta recm emrini görüyoruz" dedi. Hazret-i Peygamber: “Allah'ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?” diye sordu. (Genç) şu cevabı verdi: “Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zinâ yaptı. Kralımız, recmi ona tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir âileden bir erkek zinâ yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mâni’ olup: (Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsâade etmeyeceğiz!) dediler. Bunun üzerine, aralarında şimdiki cezâyı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar”. Bu açıklama üzerine Hazret-i Peygamber: “Ben Tevrat'taki âyetle hükmediyorum!” dedi ve onların recmedilmelerini emretti ve recmedildiler. Büyük hadîs âlimi Zührî, Mâide sûresinin “İçinde hidâyet ve nur bulunan Tevrat'ı elbette biz indirdik. Kendilerini Allaha vermiş peygamberler, onunla Yahûdîler hakkında hükmederlerdi. Allah'ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de onunla hükmederlerdi” meâlindeki 44. âyetinin bu hâdise üzerine indiğini ve Hazret-i Peygamber’in de bu peygamberlerden biri olduğunu söyler [Ebû Dâvud: Hudûd 26, (4450, 4451)].

    Abdullah ibni Ömer’e göre ise bu hâdise şöyle cereyan etmiştir: Yahûdîler, Hazret-i Peygamber’e gelip, kendilerinden bir erkekle kadının zinâ yaptığını söylediler. Hazret-i Peygamber onlara: “Recm hakkında Tevrat'ta ne hüküm vardır?” diye sordu. Onlar: "Teşhir edip rezil ederiz ve dayak atarız" dediler. Abdullah ibni Selâm: "Yalan söylüyorsunuz! Zinânın Tevrat'taki cezâsı recmdir" dedi. Hemen Tevrat'ı getirip açtılar. İçlerinden Abdullah ibn Sûrya adında biri elini recm âyetinin üzerine koydu. Sonra, âyetten önceki kısımlardan okumaya başlayıp (kapadığı kısmı atlayarak arka kısmını okumaya devam etti. Abdullah ibn Selâm müdahale edip: "Kaldır elini!" dedi. Adam elini çekti, tam orada recm âyeti mevcuttu. Bunun üzerine: "Abdullah doğru söyledi. Tevrat'ta recm âyeti mevcuttur!" dediler. Hazret-i Peygamber derhal o iki zâninin recmedilmesini emretti ve recmedildiler [Buhârî: Hudûd 37, 24, Cenâiz 61, Menâkıb 26, Tefsir, Âl-i İmran 6, İ'tisâm 16, Tevhid 51; Müslim: Hudûd 26, (1699); Mâlik: Hudûd 1, (2, 819); Tirmizî: Hudûd 10; Ebû Dâvud: Hudûd 26, (4446, 4449)].

    İşte Hazret-i Peygamber’in bu tatbikatı, hukukçular arasında hayli ihtilâf doğurmuştur. Bunlardan bir kısmına göre Hazret-i Peygamber eski şeriatlerin hükmünü tatbik etmiştir. Diğer bir kısmı ise Hazret-i Peygamber’in artık bunu kendi şeriatinin hükmü olarak tatbik ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bir kısım hukukçu da, Hazret-i Peygamber’in verdiği recm cezâsı, yabancılara kendi hukuklarını tatbikten ibarettir, görüşündedir. Ancak Hazret-i Peygamber daha sonra Yahûdî olmayanlardan da aynı suçu işleyenlere recm cezâsı verdiği nazara alınırsa bu görüşün isâbetli bulunmadığı anlaşılır. Nitekim genel prensibe göre, İslâm ülkesinde bulunan gayrımüslim vatandaşlar (zimmîler) ve ecnebîler cezâ dâvâları bakımından İslâm hukukuna tâbi’dirler.

    Hanefîler, Hazret-i Peygamber’in Tevrat’ın hükmünü icrâ ettiğini, nitekim eski şeriatlerin neshedilmemiş hükümlerinin İslâm hukukunda da câri olduğunu, ancak Hazret-i Peygamber’in bunu artık kendi şeriatinin bir hükmü olarak tatbik ettiğini ve böylece bu hükmün artık İslâm hukukuna ait bir hüküm haline geldiğini, nitekim “(Yahûdîlerin) öldürdükleri (terkettikleri) bir sünneti diriltmeye ben daha lâyıkım” sözünden de bunun anlaşıldığını söylerler [Cessâs, IV/92]. Mâlikî âlimi Kurtubî, Hazret-i Peygamber’in burada Tevrat’a göre hüküm verdiğini, nitekim “Tevrat’a göre hükmediyorum” sözünden bunun açıkça anlaşıldığını, kaldı ki eski şeriatlerin hükmünün neshedilmedikçe muteber olduğunu söyler [Tefsir-i Kurtubî, VI/116, 178-179.] Hanbelîlere göre ise, Hazret-i Peygamber bu hâdisede Tevrat’a göre değil, kendisine vahyedilene göre hükmetmiştir. Bunun delili de Mâide sûresinin “Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın” meâlindeki 49. âyetidir. Tevrat’a mürâcaat etmekle, onlara kendi vereceği hükmün buna uygun olduğunu ve kendilerinin bizzat kendi mukaddes kitablarına muhalefet ettiklerini göstermek istemiştir [İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII/164]. Şâfiîler de bu görüştedir [İbn Hacer el-Heytemî: Tuhfetü’l-Muhtâc Şerhu Minhâc, VII/336.]

    İslâm hukukçularının bir kısmı, recm cezâsının bir âyetle İslâm hukukunda da emredildiğini; bu âyetin tilâvetinin neshedildiğini, ancak hükmünün bâki kaldığını bildirmektedir. Bu âyet şöyledir: “Evli kadın ve erkek zinâ ederse, ikisini de Allahdan bir azâb olarak recmedin!”. Nitekim Abdullah ibn Abbas, Hazret-i Ömer’in bir hutbesinde şöyle dediğini rivâyet ediyor: “Allah’ın peygamberi Muhammed’e indirdiği kitapta recm âyeti de vardı. Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Hazret-i Peygamber, zinâ yapana recm cezâsını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Allah’ın kitabında recm cezâsını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hâmilelik veya itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken, Allah’ın kitabında mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer, Allahü teâlânın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kitâbullah'a yazardım" [Buhârî: Hudûd 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Müslim: Hudûd 15, (1691); Mâlik: Hudûd 8, 10, (823, 824); Tirmizî: Hudûd 7, (1431); Ebû Dâvud: Hudûd 23, (4418).

    Abdullah ibn Abbas ayrıca konuyla ilgili şu bilgileri de veriyor: “Allah Kur'ân’da: “Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şâhid getirin. Eğer şehâdet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde alıkoyun, insanlarla ihtilâttan menedin” buyurdu (Nisâ: 15).  Cenab-ı Hakk, bu âyette (zinâ meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: “Sizlerden fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslâh ederlerse, artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünki Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir” (Nisâ: 16). Cenab-ı Hakk bu âyeti, celde âyetiyle neshederek şöyle buyurdu: “Zinâ eden kadınla, zinâ eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azâbına (bu cezâlarına) şâhid olsun” (Nur: 2). Sonra Nur sûresinde recm âyeti nâzil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy, bekâr (zâni) içindi. Sonra recm âyeti tilâvetten kaldırıldı, ancak hükmü bâki kaldı” [Ebû Dâvud: Hudûd 23, (4413).]

    Hazret-i Peygamber’in, başından zifaf gerçekleşen evlilik geçtiği halde zinâ yapanlara bizzat recm cezâsı tatbik ettiği yine sünnet kaynaklarında zikredilmektedir: Bunlardan, Kütüb-i sittede yer alanlar şunlardır: 1.Tirmizî: Hudûd 22, (1452); Ebû Dâvud: Hudûd 7, (4379); 2.Tirmizî: Hudûd 21, (1451); Ebû Dâvud: Hudûd 28, (4458, 4459); Nesâî: Nikâh 70, (6,124); İbn Mâce: Hudûd 8, (2551); 3.Tirmizî: Ahkâm 25, (1362); Ebû Dâvud: Hudûd:27, (4456, 4457); Nesâî: Nikâh 58, (6,109-110); İbn Mâce: Hudûd 35, (2607); 4. Müslim: Tevbe 59, (2771); 5. Müslim: Hudûd 22, (1695); Ebû Dâvud: Hudûd 24, 25, (4434, 4441); 6. Ebû Dâvud: Hudûd 24, (4438, 4439); 7. Müslim: Hudûd 24, (1696); Tirmizî: Hudûd 9, (1435); Ebû Dâvud: Hudûd 25, (4440, 4441); Nesâî: Cenâiz 64, (4, 63); 8. Buhârî: Muhâribin 30, 32, 34, 38, 46, Vekâlet 13, Şehâdât 8, Sulh 5, Şurüt 9, Eymân 3, Ahkâm 39, Haberu'I-Vâhid I, İ'tisâm 2; Müslim, Hudûd, 25, (1697,1698); Muvatta: Hudûd 6, (2, 822); Tirmizî: Hudûd 8, (1433); Ebû Dâvud: Hudûd 25, (445); Nesâî: Kudât 21, (8, 240, 241); İbn Mâce: Hudûd 7, (2549); 9. Buhârî: Hudûd, 21, 37; Müslim: Hudûd 29, (1702).

    Râşid halifelerden Hazret-i Ömer’in [Ebû Dâvud: Hudûd 16. (4399, 4400, 4401, 4402)], Hazret-i Osman’ın [Mâlik: Hudûd 11 (2, 825)] ve Hazret-i Ali’nin [Buhârî: Hudûd 21] de recm cezâsı tatbik ettiği bilinmektedir. Recm cezâsı hakkındaki âyeti, rivâyeti haber-i vâhid ile geldiği için Kur’an’dan kabul etmeyen hukukçular, bu arada Hanefîler, recm cezâsının delili olarak sünneti esas alırlar.

    “Mümin cariyeler evlendikten sonra zina ederlerse, onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir… Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizden öncekilerin yolunu göstermek istiyor” meâlindeki âyet-i kerimelerden (Nisâ: 25-25) recm cezasına şer’î mesned olduğunu söyleyenler de vardır. Burada öncekilerin yolundan maksat Tevrat’tır. Köleye hüre verilen cezanın yarısı tatbik olunacağından, recm de bölünemeyeceğinden önce evli kölenin zinasındaki cezayı; sonra da evli hürlerin zinasının cezasının bildirildiğini söyler. Kur’an-ı kerimin alâkalı hükümleri Tevrat’takilere benzediği halde; bekârın zinâsındaki 100 değnek cezası Tevrat’ta olmadığı için âyet-i kerimede açıkça zikredildiği; recm hususunda ise Tevrat’a dolaylı yoldan atıf yapıldığı; sünnetin de bu atfı açıkladığı anlaşılmaktadır.

    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Anayasası İslam Hukuku üzerine inşa edilen bir demokratik sistem sizce bugün mümkün müdür? Mesela, yemekhanede rakı içen bir Müslümana had cezası verilir mi?
    Cevab: Demokrasi, tam mânâsıyla İslâmî bir sistem değildir. İslâm hukuku bütün aksamıyla tatbik edilecek olsa, demokrasi ile çatışır. İslâm hukukunda, halife seçimle gelir. Adaylar farklı görüşlere (partilere) mensup olabilir. Farklı programları müdafaa edebilir. Ama seçilince ölene kadar kalır. Seçimle gelen meclis kanun hazırlayabilir. Ama bu kanunlar şer’î hukuka aykırı olamaz. Şer’î hukuku, halkın tamamı bir araya gelse, değiştiremez. Devlet dinin yayılması ve tatbikine nezaret eder. Dinin emirlerini gerekirse zorla infaz eder. Bu bakımdan İslâm demokrasisi denildiği zaman, modern demokrasilerden farklı bir yerde durur. Had cezalarının tatbiki çok sıkı esaslara tâbidir. İslâm devletinde müslümana içki satışı ve servisi mümkün değildir. Nitekim bugün bazı Arap ülkelerinde içki satışı hususî dükkânlarda ve yalnızca gayrımüslimlere yapılır. Lokantalarda da içki servisi için gayrımüslim olmak şarttır. Ama evinde içki içen birisini de devlet takip etmez.
    17 Mayıs 2012 Perşembe
  • Sual: Bir müslüman kız, Almanya’da bir Hıristiyan ile veya başka dinden yahud ateist biriyle evlenip ayrılsa, bu kadının dinen hükmü nedir?
    Cevab: Müslüman erkeğin, Ehl-i Kitab (Yahudi ve Hıristiyan) bir kadınla evlenmesi mekruh olmakla beraber sahihtir. Müslüman bir kızın veya kadının, Ehl-i Kitab bile olsa, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi câiz değildir. Hatta bu husus âyet-i kerime ile sâbit olduğundan, bu kız/kadın evlenmeye niyet edip karar verdiği anda mürted olur, İslâmiyetten çıkar. Sonra pişman olup tövbe ederse, imanını tazeleyebilir, ama o erkekle evli kalamaz. Bu erkek nikâhtan evvel Müslüman olursa, mesele yoktur. Evlendikten sonra Müslüman olursa, kadının yine tövbe edip imanını tazelemesi gerekir. Bu kadın dârülharbde yaşıyor ve bu hükmü bilmiyorsa, imanı gitmez. Ama nikâhı aslâ sahih olmaz. Zinâ günahına girmese bile, Müslüman olduğu halde bu hükümleri öğrenmediği için bunu öğrenmediği için günahkâr sayılır. Çünki dârülharbde farz ve haramları bilmemek özürdür.
    17 Mayıs 2012 Perşembe
  • Sual: Osmanlı Hukuku adlı kitabınızda, hukukun eşitliği değil, adaleti temin için olduğunu söylemişsiniz. Sultan Fatih'in elini kestirttiği mimardan dolayı kadı tarafından elinin kestirilmesine hükmedilmesinde, adalet yerine eşitlik ağır basmıyor mu?
    Cevab: Yalnızca Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde geçen ve Sultan Fatih’i bir psikopat olarak tasvir eden bu menkıbe uydurmadır. İran mitolojisinden alınmadır. Din büyükleri ve Osmanlı padişahları hakkında, gûyâ onları yüceltmek için böyle saçma sapan yüzlerce menkıbe anlatılmakta; ne yazık ki insanlar da bunları ciddiye almaktadır. Kadı, her meselede padişahı muhakeme edemez. Çünki kadı, padişahın vekilidir. Kadı ancak hususî hukuka dair davalarda hükümdarı muhakeme edebilir. Had suçlarında muhakeme edip, mahkûmiyet veremez. Bu gibi dâvâlara, Divan-ı Mezâlim’de, Osmanlılarda Divan-ı Hümâyun’da hususî usul kaidelerine göre bakılır. Kısas, kasden öldürme ve yaralamada verilen cezadır. Burada bir siyaset cezası mevzubahistir.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Bir İslam devletinde devlet reisi istediği kişiyi katlettirebilir mi? Bunun için muhakeme şart değil midir? Kendisinin muhakeme hakkı olduğu söylenirse, burada fiili bir muhakeme yaptırıp suçun şer’an sâbit olması lâzım değil midir? Osmanlı tatbikatında zaman zaman bu şartlara riayet edilmediğini biliyoruz. Eğer bunlar meşru ise, kişi emniyeti nasıl sağlanır? Ve klasik tabiriyle “hükümdarın iki dudağı arasında” sözü haklı olmaz mı?
    Cevab: İslâm hukukunda üç çeşit suç ve ceza vardır: 1-Zina, zina iftirası, hırsızlık, yol kesme ve sarhoşluktan ibaret had suçları; 2-Adam öldürme ve müessir fiilden ibaret cinayet suçları; 3-Bunun dışında kalan ta’zir suçları. İlk iki grubun şartları ve suç sabit olunca verilecek cezalar bellidir, değişmez. Ta’zir suçlarının cezaları ise çok çeşitlidir. Ta’zir katl ile de olur. Yaşaması cemiyet için zararlı kişiler, ta’ziren öldürülebilir. Buna karar verecek ulülemrdir. Bu kadı da olabilir, veziriazam da olabilir, halife de olabilir. Suç zaten sâbit olmuştur. Fiilî muhakemeye gerek yoktur. Siyaseten katl zaten çok istisnaidir. Osmanlılarda ekseriya basit bir fiili bile icabında çok büyük zarara sebebiyet verebilen askerîler için tatbik olunmuştur. Suç işlemeyene ceza yoktur.
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: İrtidad edenin cezalandırılması, insanı münafıklığa itmez mi? Kâfir münafıktan iyi değil midir?
    Cevab: Münafık İslâm cemiyetinin düzenini bozmamakta; hatta hürmetkâr davranmakla dünyevî cezadan kurtulmaktadır. Ama mürted içinde bulunduğu cemiyete ve devlete başkaldırı hâlindedir. Üstelik dinin emirlerini yerine getirmeye üşenen kimselere de numune teşkil edebilir. İslâm devletinin gayesi daha çok kimseyi Müslümanlıkla tanıştırmak iken, böyle bir şeye göz yumması, temellerine dinamit konuşuna müsaade etmek mânâsına gelir. Nitekim Hazret-i Peygamber’in tatbikatı da bu istikamettedir. Etrafında yaşayan münafıkların ismini bildiği ve kendisine bunarlı cezalandırması teklifi geldiği halde, yanaşmamıştır. Ama mürtedi cezalandırmaktan kaçınmamıştır.
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: İslâm hukukunda kadının dövülmesi meşru mudur?
    Cevab: İslâm hukukunda erkek olsun, kadın olsun suç işleyen cezalandırılır. Bu cezanın esası da bedenî cezadır. Bazı kimseler, Nisâ sûresi 33. âyetinde, kadınların döğülmesinin emrolunduğunu zannetmektedir. Halbuki bu âyet-i kerîmede meâlen, “Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünki, Allahü teâlâ, bazı kullarını bazısından üstün yaratmıştır. Hem de, erkekler kendi mallarını onlar için harcarlar. Kadınların iyileri Allah’a itaat eder ve kocalarınnın haklarını gözetirler. Kocaları bulunmadığı zaman, onların namuslarını ve mallarını Allahın yardımı ile korurlar. Hıyânet etmesinden korktuğunuz kadınlara, koca haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin! Onları yatağınızdan ayırın! Yine uslanmaz iseler, hafif döğün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın!” buyuruluyor. Görülüyor ki, mala ve namusa hıyânet etmeyen kadınları döğmek değil, onları hiçbir suretle üzmek câiz değildir. Namusa ve mala hıyânet edenlere, her hükûmet, her kanun, ağır ceza vermektedir. İslâm hukukunda kadınlara kıymet verilip acındığı için, hâin olanlarının kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslahlarının da tecrübe olunması emredilmektedir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte “Bir erkek, zevcesini döğerse, kıyâmette ben onun dâvâcısı olurum” buyurulmuştur. Zevcesinin evlilik hukukunu yerine getirmediğinden şikâyet eden kimseye, nihayet boşanması tavsiye olunur. Aksi takdirde en ufak bir kabahat için mahkemeye gidilmesi, evlilik mahremiyetlerinin ortaya dökülmesi icab edecektir. Üstelik mahkemeye intikal ettikten sonra, bu evliliğin sağlıklı bir şekilde yürümesi de zorlaşır. İslâm hukukunda bir münkeri, yani dine ve hukuka aykırı işi gören herkesin diliyle, bu mümkün olmazsa eliyle men etmesi vecibedir. Bu bir tazir cezasıdır. İslâm cemiyetinde herkes bu salahiyete sahiptir. Kadının dövülmesi aile mahremiyetinin mahkemeye intikal etmesini önlemek içindir. Neticede kadın akdin gereklerini yerine getirmediği için dövülmektedir. Gerekirse erkek de dövülür ama buna ancak mahkemenin gücü yeter.
    9 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse mürted olsa, yani dinden çıkmaya sebep olan bir iş yapsa veya söz söylese, sonra pişman olsa, ne lâzım gelir?
    Cevab: Bir kimse kasden dinden çıkmaya sebep olan bir iş yapsa veya söz söylese, ister hemen sonra, isterse aradan uzun zaman geçtikten sonra pişman olsa, (estagfirullah) dese, bu kimse yeniden müslüman olmuş sayılmaz. Pişman olur olmaz Kelime-i Şehâdet getirmesi de lâzımdır. Çünki estağfirullah sözü İslâma girme sözü değildir. Şu kadar ki muhakkik âlimlere göre iman sadece inanmaktir. Dil ile söylemek imanın kendisi değildir. Hâşiye-i Şeyhzâde’de Bakara suresinin tefsirinde hülâsaten diyor ki: Bir kimse zaruret olmadan dahi dil ile imanını söylemese, Allah katında mü'mindir, ama kendisine müslüman muamelesi yapılması için dil ile söylemesi şarttır. Ayrıca mürted olup pişman olan kimse, başka dinde veya dinsiz olup yeni Müslüman olan kimse gibi değildir. Bu kimse kelime-i şahadet söyleyip mânâsına icmâlen inansa, mümin sayılır. Bir dine mensup ise kendi dininden beri olduğuna, döndüğüne inanması da şarttır. Mürted ise, dinden hangi kapıdan çıktı ise, o kapıdan geri dönebilir. Ayni irtidadına sebep olan söz veya işten tevbe etmesi lâzım gelir. Çünki bu iş veya söz imanı kaybetmeye sebep oluyorsa, buna pişman olmadan tekrar iman edilmiş olunmaz.
    Mecma’u’l-enhur kitabında der ki: (Eğer) kendisine yeniden İslâm'a dönmesi için teklif edilen bu kimse, Kelime-i Şahadet getirdikten sonra (tövbe etse) ne güzeldir ve ne iyi bir iş yapmıştır! (Eğer öyle olmazsa) yani eğer tövbe etmezse, vâcib olarak (öldürülür.) Zira Sevgili Peygamberimiz “Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz” buyurmuştur. (Onun tövbesi,) iki Kelime-i Şehadeti getirdikten sonra İslâmiyetten başka bütün dinlerden (uzak olmasıyladır. Veya) maksadın elde edilmesi için gerekli sözler olan “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu” demek suretiyle (girdiği din Hırıstiyan dini ise, “ben Hıristiyan dininden uzaklaştım”. Eğer girmiş olduğu din Yahudi dini ise, “ben Yahudi dininden uzaklaştım” şeklinden demesiyledir.) Ancak birinci şekil, yani “ben İslâmiyetten başka bütün dinlerden uzaklaştım” şeklindeki yol daha iyidir. Çünki mürted için din yoktur. Musannifin bu şekilde açıklamasında, eğer dinsiz bir kimse: “Allah’dan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam Allah’ın resulüdür” mânâsına gelen “lâ ilahe illallah Muhammedün resulallah” şeklindeki sözü derse, o kimse Müslüman olmuş olur. Ve bu iki kelimenin mânâlarını bilmesi şart değildir. Bunların İslâm’a giriş sözleri olduğunu bildiği zaman böyledir. Ve aleyhi’s-selatü ve’s-selamın ismini bilmesi şarttır. Fakat babasının ve dedesinin isimlerini bilmesi şart değildir.
    11 Eylül 2012 Salı
  • Sual: Dürr-i Yektâ adlı fıkıh kitabında diyor ki, “Tarikat şeyhi olduğunu söyleyen bazı mülhid ve zındıklar, câhil müslümanlara, (Sana namazı bağışladım. Artık kılma) yahud (Allahın ve Peygamberin emr ettiği namaz, herkesin yaptığı, yatıp kalkmak ve belli şeyleri okumak değildir. Allahın ismini zikr etmek ve Onun büyüklüğünü düşünmek demektir) derse, namazı inkâr ve müslümanları ifsâd etmiş olur. Mahkeme kararı ile katli lâzım olur. Tutuldukdan sonra yaptığı tevbesi kabul olmaz.” Her günahın tevbesi kabul olunduğuna, mürted de tevbe ettiği zaman tekrar Müslüman sayıldığına göre, bu ifadeyi nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: İşlenen her günah, usulüne ve şartlarına uygun yapılan tevbe ile affolunur. Bu aynı zamanda bir suç ise, tevbe, cezayı düşürmez. Ancak irtidad suçunda, mürtede tevbe teklif edilir. Kabul ederse, ceza düşer. Bu üç defaya kadar böyle devam eder. Sonra artık tevbesi kabul edilmez. Dürr-i Yektâ’daki ifadeye göre, “Müteşeyyih, telbîs edip, namaz ile vücud bulacak şeyleri namazı inkâra vesile kılarak müslümanların akaidini ifsâda say eylediği şer’an sâbit olsa, veliyyülemrin (hükümdarın) emri ile katli lâzımdır. Ve bu hal üzere olduğu bilinip, tutulduktan sonra tevbesine itimad olunmadığından tevbesi dahi kabul olunmaz. Ama bu kötü halinden tevbe ve rücuundan sonra tutulsa, katl olunmaz.” diyor (s. 38). Tutulmak, mahkeme huzuruna çıkarmak demektir. Tevbesi, Allah katında makbul olsa bile, işlediği suçun cezasını görür. Buradaki ceza, günahın değil, suçun karşılığıdır.
    4 Ekim 2012 Perşembe
  • Sual: Hırsızlıkta sizin de Osmanlı Hukuku kitabınızda belirttiğiniz gibi Allahın, cemiyetin ve mal sahibinin olmak üzere üç hak ihlâl edilmiş oluyor. Peki günümüzde hapis cezası verilerek cemiyetin hakkı giderilmiş oluyor mu? Olmuyorsa, bu hapis cezası hırsıza zulüm olur mu?
    Cevab: Had suç ve cezaları dârülislâmda mevzubahis olur. Cemiyetin hakkı da İslâm devleti için câridir. Bugünki hırsızlık suçları, had suçuna girmez. Ta’zir suçları gibidir. Müslüman olmayan hükümet hırsıza hapis veya başka bir ceza verse, bu bir ceza ve tedbir yerine geçer. Zulüm olmaz.
    24 Kasım 2012 Cumartesi
  • Sual: Sultan IV. Murad’ın şair Nef’î’yi idam ettirmesi, şer’en câiz midir?
    Cevab: Nef'i, herkesi hicveden şiirleriyle meşhurdur. Hicv, dinen men edilmiştir. Kendisi hicv yazmaması hususunda defalarca ikaz edildiği halde, dinlememiş; bu sebeple ta’ziren idam edilmiştir. Din, hükümdara cemiyet için zararlı ve ıslahı mümkün olmayan kimseleri idam etme salahiyetini vermiştir. Buna siyaseten katl denir.
    6 Aralık 2012 Perşembe
  • Sual: Bazı ilaçlar insanların karakterlerini çok değiştiriyor. Akılları gitmiyor ama karakterleri değişiyor. Mesela bir anda ters bir fikre yönelebiliyor. Bu kişilerin dinen mesuliyetleri nedir?
    Cevab: İstemeyerek sarhoş olan kimse günahkâr olmadığı gibi, ehliyeti de yoktur. İşlediği suçtan ceza almaz. Nikâhı, talâkı, yemini ve hiçbir akdi muteber olmaz. Ancak verdiği bedenî veya maddî zararı öder.
    17 Şubat 2013 Pazar
  • Sual: Dârülharbde bir hırsızlık yapılsa, o yer sonradan dârülislâm olsa, hırsızlık yapan kişiye ceza verilir mi?
    Cevab: Hayır. Had suçları, dârülislâmda işlenirse cezalandırılır. Diğer Hanefî dışındaki üç mezhebde, dârülislâm vatandaşı bir müslümanın, dârülharbde işlediği hırsızlık, zina, şarap içme gibi had suçuna, dârülislâmda ceza verilir.
    7 Nisan 2013 Pazar
  • Sual: Zindanda eli ayağı bağlı kimseye namaz kılmak farz olur mu?
    Cevab: Abdest almadan ima ile kılmaya çalışır. Rükü için başını biraz eğer; secde için daha fazla eğer. Bu semavî değil, ârizî bir musibettir. Yani insanlar tarafından gelen bir engeldir. Bu sebeple sonradan namazını kaza eder.
    7 Nisan 2013 Pazar
  • Sual: Bildiğim kadarıyla Osmanlı Devleti Hanefî mezhebinde idi. Peki ceza hukukunda veya başka işlerde, diğer üç mezhebe mensup olan ahalisine nasıl muamele ediyordu?
    Cevab: Mahkemede kadı efendinin mezhebi tatbik edilir. O da Osmanlı Devleti’nde Hanefî mezhebidir. Taraflar hangi mezhebde olursa olsun, kadı Hanefî mezhebinin esahh kavillerine göre hüküm verir. Taraflar isterse, mahkemeye gitmeyip, kendi mezheblerinden hakeme müracaat edebilir. Bu hakem, tarafların mezhebini tatbik edebilir.
    17 Nisan 2013 Çarşamba
  • Sual: Cihâd haricinde, bir kimse, namusu, malı ve canı için adam öldürebilir mi?
    Cevab: Meşru müdafaa özürdür. Bir kimse, canına, malına ve namusuna tecavüz eden kimseyi, başka çıkar yol yoksa öldürebilir.
    28 Nisan 2013 Pazar
  • Sual: Bir kimse bir başkasını had cezasını gerektirecek bir suç işlerken görse ve şikâyetçi olmazsa vebal altına girer mi?
    Cevab: Hayır. Bu suçların şüyuu (yayılması), vukuundan (olmasından) beterdir. Hatta “Kim din kardeşinin bu dünyada bir ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.” hadis-i şerifi mucibince bu hususta şâhitlik bile yapmamak efdaldir. Dârülharbde ise zaten had cezaları tatbik edilmez.
    18 Mayıs 2013 Cumartesi
  • Sual: Anne ve babasından birini öldürenin cenaze namazı kılınır mı?
    Cevab: Kısas ile öldürülürse cenaze namazı kılınmaz.
    15 Haziran 2013 Cumartesi
  • Sual: Bir kimse mürted olsa, sonra tövbe etse, önceki ibadetlerinin vaziyeti nedir?
    Cevab: Önceki ibadetleri sahihtir. Ancak yeniden hac yapması gerekir. Önceki ibadetlerinin sevabı gider. Mürted iken kılmadığı namazları, tutmadığı oruçları kaza etmez; mürted olmadan evvel kazaya kalmış ibadetleri yerine getirmesi gerekir. İmam Şâfiî’ye göre, ibâdetlerinin sevabı da geri gelir.
    20 Haziran 2013 Perşembe
  • Sual: Hazret-i Ömer’in oğluna ceza verip, öldükten sonra da kalan cezayı tatbike devam ettiği doğru mudur?
    Cevab: Fetâvâ-i Zâhiriyye’de diyor ki: Hazret-i Ömer’in oğlu Ebû Şâme Abdurrahman, bir suç işlediği için had cezasına çarptırıldı. Ceza infaz edilirken, dayağın şiddetinden öldüğü, babasının kalanı ölü bedenine vurduğu veya vurdurduğu iddiası, Muhammed bin Temîm er-Râzî’nin uydurduğu yalanlardan biridir. Kendisi yalancılığı ve hadîs uydurmacılığı ile tanınırdı. Ebû Şâme, bu cezadan sonra yıllarca yaşadı. (Berika, Âfâtü’l-Lisân)
    20 Temmuz 2013 Cumartesi
  • Sual: Câmide ceza vermek mekruh ise, Kur’an-ı kerim öğreten muallimin talebesine ceza vermesi de böyle midir?
    Cevab: Mekruh olan had cezasının tatbikidir.
    20 Temmuz 2013 Cumartesi
  • Sual: Kürtaj yaptırmanın maddî cezası nedir?
    Cevab: Dârülislâmda gurre denilen bir tazminat çocuğun vârislerine ödenir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Eve giren hırsız yakalanırsa İslâm hukukundaki cezası nedir?
    Cevab: Malın sahibi mahkemeye dava açar.
    9 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Recm cezası, Kur’an-ı kerimde geçmediğine göre, inkârı küfr müdür?
    Cevab: Recm cezası sünnetle sabittir. Bunu çok sayıda sahabi naklettiği için üzerinde icma olmuştur. Kur’an-ı kerimde açıkça geçmez; ama kendisine işaret vardır. Bu sebeple bâtıl da olsa bir delile istinaden inkârı küfr değil, bid’attır. Delilsiz inkârı küfrü mucibdir.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: İslâm hukukunda adam öldürme suçundan dolayı kısas değil de diyete mahkûm olana veya mağdurun vârisleri tarafından affedilen kimseye, ayrıca mahkemenin ceza vermesi meşru mudur?
    Cevab: Katl suçundan diyete mahkûm olan veya affedilen kimseye, mahkeme ta’zir cezası verebilir. Buna salahiyeti vardır. Osmanlılarda ta’zir cezaları öteden beri padişah kanunnameleri ile tanzim edilir. Hemen hepsinde de bu gibi kimselere ayrıca verilecek ta’zir cezalarından bahsolunur. Şu halde, Osmanlılarda kadılar, bu ta’zir cezasını vermeye mecburdur. Kanunnamede olmasaydı, kadı faile ta’zir cezası verip vermemekte muhayyerdir. Bu ceza kanunnamelerinden bilinen en eskisi Sultan Fatih’e aittir. Şu halde Osmanlılarda Fatih’den beri kadılar, diyet cezasına mahkûm olan veya affedilen faile ayrıca bir ta’zir cezası vermektedir. Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar bu usul devam etmiş; yeni kurulan nizamiye mahkemeleri, adam öldürme gibi ceza davalarında şer’iyye mahkemelerinin hükmü verilene kadar beklemiştir.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: Bir şahıs, Hazret-i Peygamber’in hükmünü duyduktan sonra bir de Hazret-i Ömer’e müracaat edip, Hazret-i Ömer’in de öldürmesinin sebebi nedir?
    Cevab: Bir müslüman için Peygamberin hükmüne râzı olmamak küfrdür. Hazret-i Ömer bunu, mürted olduğu için öldürmüştür. Ancak bu gibi menkıbelerin sıhhat derecesi mühimdir.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: İslâm hukukunda tecavüzün cezası nedir? Bu davada kadınlar şahitlik edebilir mi?
    Cevab: Erkek muhsan, yani başından zifafla neticelenmiş sahih bir nikâh geçmiş ise, zina haddi vurulur. Kadın şahidlik edemez. Zina haddi tahakkuk etmezse, tazir cezası verilir ki ölüm cezasına kadar yolu vardır.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Bir kimse, eşiyle ya da kızı veya annesiyle  yatakta yakaladığı başka bir adamı katledebilir mi?
    Cevab: İslâm hukukuna göre bu kimseye kısas tatbik edilmez. Ancak bunu iki şâhid ile isbat etmesi lâzımdır. Bu ise çok zordur. Aksi takdirde ceza alır. Suçluya ceza vermek, ferdlerin değil, hükümetin işidir. Şu halde, fıkıh kitapları, câiz olsa bile, kaçınmayı tavsiye eder. Modern hukukta da haksız tahrik, cezanın tenzil edilmesine sebeptir.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Fıkıh kitaplarında geçen "Acemin, yani arabî olmayanların âkılesi olmaz" sözündeki Acem, ne ma’nâya gelmektedir?
    Cevab: Arab olmayan müslümanlar demektir. Âkılesi olmayanların diyetini, kâtil bizzat öder. Bugün için âkile sisteminin câri olduğu çok mahdut cemiyetler vardır.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Namuslu bir kimseye livâta iftirasında bulunsa, hadd-i kazf gerekir mi?
    Cevab: Livâta zinâ değildir. Binaenaleyh bir kimseye livata iftirasında bulunana hadd-i kazf lâzım gelmez; ta’zir edilir. (İbni Âbidin, Kazf bahsi)
    20 Aralık 2014 Cumartesi
  • Sual: Bir şahsı taammüden katl eden, katl kasdıyla yapmadım dese, kavedden kurtulur mu?
    Cevab: Burada söze bakılmaz. Âlet-i câriha (bıçak, tabanca gibi öldürücü bir silahla) vücudun öldürücü nahiyesinden vurmuş ise taammüden sayılır. Ama taammüdün hilafına delil varsa, mesela av zannedip vurmuşsa, mahkeme burada takdir eder.
    28 Aralık 2014 Pazar
  • Sual: Kitap çalmak sirkat suçu teşkil etmezse, kitapçıdan kitap saçmak hırsızlık değil midir?
    Cevab: Kitap çalmak, had suç olan hırsızlığa girmez. Tazir suçu olan hırsızlığa girer ve ayrıca günahtır.
    12 Mart 2015 Perşembe
  • Sual: Hazret-i Ömer’in recm âyeti olarak okuduğu eş-şeyhu veş-şeyhatu ile başlayan ibarenin az veya çok farklı lafızlarla hadis kaynaklarında geçtiği söyleniyor. Bu ibare âyet ise, farklı hadis kaynaklarında lafızları nasıl değişebiliyor?
    Cevab: Sahih görüşe göre bu bir âyet değildir. Recm, hadis-i şerif ve sahabenin icma’ı ile sabittir. Bu ibarenin, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerden olduğunu söyleyen âlimler de vardır. Hadis-i şerifleri farklı lafızlarla rivayet etmek caizdir.
    29 Mayıs 2015 Cuma
  • Sual: Evlilerin zinasında recm cezasını emreden âyetin olduğu, fakat bunun yazılı olduğu kağıdı bunu keçi yemesi hâdisesi doğru mudur?
    Cevab: Recm, Hazret-i Peygamber’in sözü ve tatbikatı ile sabittir. İslâm hukukunda bir farzın illa âyet-i kerime ile emredilmesi gerekmez. Bazı âyet-i kerimedeki hükümler vâcib, hatta müsethab olarak tefsir edilmiştir. sünnet ile de farzlar konabilir. Recm meselesinin yazılı olduğu kâğıt veya yazı malzemesinin, bir keçi tarafından yendiği, bundan dolayı kaybolduğu rivayeti vardır. Bunu keçinin yemiş olması, ne recmi iptal eder; ne de recm taraftarlarının sözünü çürütür. Bazı âlimler, Kur’an-ı kerimde böyle bir âyetin olduğunu, kıraatinin nesh, ancak hükmünün baki kılındığını söyler.
    8 Temmuz 2015 Çarşamba
  • Sual: Recm cezası Kur'an-ı kerimde var mıdır?
    Cevab: Muhsan olmayan, yani bekâr veya gayrımüslim veya hür olmayan zaninin cezası 100 değnektir (Nur: 2) Muhsanın cezası, suç sabit olmuşsa, recmdir. Bu da, Hazret-i Peygamber’in sünnetine ve Kur’an-ı kerimin önceki şeriatlerdeki recmin tatbikini emreden örtülü âyetine istinad eder. Bazı müellifler, “Mümin cariyeler evlendikten sonra zina ederlerse, onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir… Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizden öncekilerin yolunu göstermek istiyor” meâlindeki âyet-i kerimelerden (Nisâ: 25-26) recm cezasına şer’î mesned bulmaktadır. Burada öncekilerin yolundan maksat Tevrat’tır. Köleye hüre verilen cezanın yarısı tatbik olunacağından, recm de bölünemeyeceğinden önce evli kölenin zinasındaki cezayı; sonra da evli hürlerin zinasının cezasının bildirildiğini söyler. Kur’an-ı kerimin alâkalı hükümleri Tevrat’takilere benzediği halde; bekârın zinâsındaki 100 değnek cezası Tevrat’ta olmadığı için âyet-i kerimede açıkça zikredildiği; recm hususunda ise Tevrat’a dolaylı yoldan atıf yapıldığı; sünnetin de bu atfı beyan ettiği anlaşılmaktadır.
    1 Eylül 2015 Salı
  • Sual: Bir şer’î devlette, suçluların cezalandırılmasında teknoloji kullanılabilir mi? Mesela şâhidin olmadığı yerde, kamera olsa, buna istinaden had ve kısas cezası tatbik edilebilir mi?
    Cevab: İslâm ceza hukukunda bir kanunî, bir de takdirî deliller vardır. Zina, zina iftirası, hırsızlık, şarap içme ve yol kesme gibi had suçlarında kanunî delil aranır. Bu da usulüne uygun şahid ve ikrardır. Bunlar bulunmazsa, had suçu sabit olmaz. Başka bir suça dönüşür. Bunlarda ve had dışındaki bütün suçlarda takdirî delil nazara alınır. Yani hâkimin kanaatini teşkil edecek delillere bakılır. Teknoloji de takdirî deliller şümulüne girer ve itibar edilir.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Evlilerin zinasında recm cezasının tatbik edileceğini söylüyorsunuz. "(Cariyeler) evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa, onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısını uygulayın." (Nisa Sûresi , 26. Âyet). Bu âyete göre sözünüzü izah eder misiniz? Hadi, taşlayarak öldürmenin yarı cezasını bulun da, uygulayın!.. Var mı öyle birşey?
    Cevab: Sualinizden mevzuyu bilmediğiniz anlaşılıyor. Recm, muhsan kişinin işlediği zinânın cezasıdır. Muhsan, hür, müslüman ve başından zifafla neticelenmiş bir evlilik geçen kişiye denir. Bu, Peygamber tatbikatıyla sâbittir. Köle, zimmî (gayrımüslim vatandaş) ve bekâr müslüman muhsan değildir.
    28 Eylül 2015 Pazartesi
  • Sual: Haram para olduğu bilinen bir şey, zorla o kişinin elinden alınırsa caiz olur mu?
    Cevab: Mesela hırsızın çaldığını başka birisi zorla alamaz. Hırsızın hakkı geçmez. Ama bu malı aslî sahibine iade etmek için almışsa caiz olur.
    22 Aralık 2015 Salı
  • Sual: Nisa suresi 34.âyetin bir kısmında kadınlarınızı hafifçe dövebilirsiniz diyor. Bunu nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: Nüşûz eden ahlaksız kadına nasihat edilir. Dinlemezse darılınır. Anlamazsa iş mahkemeye düşmesin ve aile sırları fâş olmasın diye edeplendirmek için hafifçe dövmek caizdir. İslâmiyette suç işleyen herkes gerekirse dövülür. Erkek de dövülür, ama bunu mahkeme yapar.
    12 Ocak 2016 Salı
  • Sual: İslâm ceza hukukunda, suç ile ceza arasında nisbet bulunması gerektiği halde, hırsızlığın cezası ile suç arasında bu nisbet nasıl temin edilmiştir?
    Cevab: Nisbet, hususi hakları ihlâl eden suçlar içindir. Meselâ kasten adam öldüren öldürülür. Cana, can kısastır. Had suçlarında, bu nisbeti Şâri-i teâlâ tesbit eder. Bu suçu işlemek bir hastalık ise, bunun ilacı da bu ceza olarak görülmüştür. Bunun dışındaki suçların cezalarını, hükümet zamana ve zemine göre tesbit eder.
    13 Ocak 2016 Çarşamba
  • Sual: İslâm hukukunda tecâvüzün cezası nedir?
    Cevab: Şartları tahakkuk etmişse, yani 4 hür, erkek, müslüman ve âdil şahid görmüş ve mahkemede şâhidlik yapmışsa had cezası verilir. Bu ise bekârsa 100 sopa, evliyse recmdir. Şartlar tahakkuk etmemişse, ta’zir cezası verilir. Bu ise hâdisenin vahametine ve suçlu ile mağdurun şahsiyetine göre mahkeme tarafından tesbit edilir. Eğer hükümdar bu hususta bir kanunname neşretmişse, kanunname hükmü tatbik edilir.
    22 Ocak 2016 Cuma
  • Sual: İslâm hukukuna göre, çocuğuna eziyet eden, döven anne veya babanın cezası nedir?
    Cevab: Burada kadı, varsa kanunnâme mucibince, yoksa kendi takdirine göre ceza verir. 
    15 Şubat 2016 Pazartesi
  • Sual: Kur’an-ı kerimde niçin bir erkeğin şahidliği, iki kadının şahidliğine denk tutulmuştur?
    Cevab: Şâhidlik nisâbı, çeşitli ihtimallere göre bizzat Kur’an-ı kerîmde tanzim olunmuştur. Zinâ haddinde dört, diğer haddler ve kısas için iki erkek şâhid gerekir. Mâlî haklarla nikâhta iki erkek veya bir erkek ile iki kadın aranır. Taraflardan birisi zimmî ise, şâhidler de zimmî olabilir. Bu nisâbın aranması, erkekle kadın arasında eşitsizlik olduğu için değildir. Nitekim kadınlar arasında işlenen cinâyetlerde; doğumun zamanı ve bekâretle alâkalı sadece kadınların bilebileceği hususlarda; ayrıca şâhidlerin tezkiyesinde, suların temizliği, kıblenin istikameti, kesilmiş hayvanın leş olup olmadığı gibi (nassların çok daha ehemmiyet atfettiği) dinî mevzularda tek kadının bile şâhidliği kabul edilmektedir. İnsanların birbirine üstünlüğünün ancak takvâ, ilim ve cihad ile olduğunu Kur’an-ı kerîm bildirmektedir. Bir kadının şâhidliği, ancak kendisini teyid eden bir başka kadının beyânıyla uyuşması hâlinde makbul olur, demektir. Böylece kadınlar, külfetli bir iş olan şâhidlikten korunmuştur. Zira istendiği zaman şâhidlik yapmak dinî ve hukukî bir vecibedir. Bunun bir sebebini de o zamanlar İslâm cemiyetinde kadınlarla erkeklerin birbirinden ayrı mekânlarda yaşamakta oluşunda aramalıdır. Bir kadının, erkekler arasında cereyan eden hukukî muameleler ve hâdiselerden haberdar olması kolay değildir.
    16 Şubat 2016 Salı
  • Sual: Tarihçiler, Osmanlı padişahlarının ani kararlarla kişilerin infazına hükmettiklerini anlatıyor. Padişahların hakikaten böyle salahiyetleri var mı?
    Cevab: İslâm hukukunda, hükümdarların siyaseten katl salahiyeti vardır. Din, millet ve vatan için zararlı olan kimseleri cezalandırabilir; hatta öldürebilir. Buna ta’zir bi’l-katl de denir. Osmanlı padişahları da bu salahiyeti kullanmıştır. Bunu kullanırken zaman zaman ölçü kaçmış, meşru dairenin sınırından çıkılmış, yani hak ettiğinden fazla ceza verilmiş olabilir. Ama zamanımızda bu gibi hadiseler sebeplerinden ayrılarak ve mübalağa edilerek anlatılmaktadır.
    20 Şubat 2016 Cumartesi
  • Sual: İslâm hukukunda mâlike karşı hüsnüniyetli zilyedin korunmamasının bir istisnası var mı?
    Cevab: Zararını suiniyetliden tazmin ettiriyor. Meselâ bilmeden gasp veya hırsızlık malı alan kimse, bunu mâlike geri verir. Ödediği parayı, satandan alır.
    7 Nisan 2016 Perşembe
  • Sual: İslâm hukukuna göre kimlerin cenaze namazı kılınmaz?
    Cevab: Na’şının çoğu mevcut olan Müslümanın cenaze namazı kılınır. Ana babasını öldüren kimse, kısasen öldürülürse, cenaze namazı kılınmaz. Eşkıya, çatışmada öldürülürse yine cenaze namazı kılınmaz. İntihar edenin cenaze namazı esah kavle göre kılınır.
    18 Nisan 2016 Pazartesi
  • Sual: İkrah (zorlama ve tehdid) halinde katl ve zina fiileri işlenebilir mi?
    Cevab: Katl işlenemez. Ama işlenirse, katile değil, tehdid edene kısas cezası verilir. İkrah halinde zina kadına caizdir.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Dinden dönen kişi iyi biri bile olsa öldürülür mü? Dinden dönmek suç bile olsa sonuçta dinde zorlama yoktur neden ölümle cezalandırılması gerekir?
    Cevab: İslâmiyet, dinden dönen kişiyi iyi birisi olarak görmez. Dinden dönen kişi (mürted) İslâmî esaslara göre idare edilen bir devlete ve cemiyete karşı suç işlemiş demektir. Ya inancını saklayacak ya da o cemiyeti terk edecektir. ‘Dinde zorlama yoktur’ demek, Müslüman olmayan birisi zorla Müslüman yapılmaz ve dinine müdahale edilmez, demektir. Hazret-i Peygamber, dininden döneni öldürün, buyurmuştur. Ancak mürtedin şüphelerini giderecek din âlimleriyle görüşmesi temin edilir ve kendisine tevbe teklif edilir; tevbe ederse, ceza verilmez. Kadın ise mürted olursa ölümle cezalandırılmaz. Mürtedin öldürülmeyeceğini, tövbe edene kadar hapse gireceğini söyleyen fakihler de vardır.
    28 Ağustos 2016 Pazar
  • Sual: İslâm hukukunda hükümdara verilen, suçluyu muhakeme edip ceza infaz etme, yani siyaseten katl salahiyeti;  o devirde Avrupa monarşilerinde de mevcut muydu?
    Cevab: Evet. Üstelik pozitif hukukun bir hükmü olarak değil; ‘an’anevî hükümdarlık hakları’ çerçevesinde sıkça tatbik edilmiştir.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: İslam hukukunda gayrimüslimler neye göre muhakeme edilir ve cezalar neye göre verilir?
    Cevab: Ceza hukukunda, İslâm fıkhına tâbidirler. İslâm mahkemesine giderler. Ancak içki içmekten dolayı ceza verilmez. Ceza dışındaki davalarını kendi mahkemelerine, yani ruhani reislerine götürebilirler. Burada kendi dinlerinin hukuku tatbik edilir.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde gayrimuslimlerin içkisine karışılmıyor da, neden zinadan dolayı cezalandırılıyor?
    Cevab: İçki, onların dininde haram değildir. Zina ise her dinde suçtur.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Sultan Abdülhamid devrinde yaşayan bir Rumelilinin hatıralarında, babasının öldürüldüğünü, katillere ise 15 yıl hapis cezası verildiğini anlatıyor. Niçin kısas cezası verilmemiştir?
    Cevab: Kısas veya diyet cezası verilebilmesi için, maktulün vârislerinin şer’î mahkemede, yani kadı huzurunda dava açmaları icab eder. Dava açmışlar ve katilin diyet ödemesine razı olmuşlarsa veya kâtili affetmişlerse, kadı suçluya ceza vermez. Ancak Tanzimattan sonra şer’î mahkeme yanında kurulan nizamiye mahkemesi suçluya herhangi bir ta’zir cezası verebilir. Eğer şer’iyye mahkemesinde kısasen idam edilmiş ise, artık iş nizamiye mahkemesine gitmez. Vârisler, kadı huzurunda dava açmamış iseler, nizamiye mahkemesi davaya bakar ve kâtile Ceza Kanunnamesi’ne göre bir ta’zir cezası verir.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Çocuk düşürmenin cezası ne kadardır?
    Cevab: Darülislamda uzuvları belli çocuğu düşürmenin cezası, gurre, yani 500 dirhem gümüştür. 1 yıl içinde kendisi ceninin velisine öder.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Anne karnında üçüz varsa, gurre cezası 3 ile mi çarpılır?
    Cevab: Evet.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Gurrede kız ya da erkek cenin için ceza aynı mıdır?
    Cevab: Evet.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Gâsıbın veya hırsızın, gasp veya sirkat ettiği malı değiştirmesi ile ona mâlik olması, gasp ve hırsızlığa davetiye çıkarmak değil midir?
    Cevab: Gâsıp veya hırsız o malı değiştirirse, mesela kumaşı elbise diktirirse, mâlik olur; ama sahibine tazmin borcunu yüklenir. Ayrıca ceza da alır. Malı değiştirdiği için aynen iade etse, eski mâliki bunu ne yapsın?
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Bir yakını kasten öldürülen kimse, kâtile kısas yapabilir mi?
    Cevab: Kısas cezasını dârülislâmdaki kadı verir ve infaz eder. Dârulharbde kısas yoktur. Buna kalkışmak tehlikelidir ve caiz değildir.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Müslümanlar ve gayrı müslimler, İslâmiyetin giyim kuşam için getirdiği tahditlere uymasa ne lâzım gelir?
    Cevab: Müslümanların nasıl giyinmesi gerektiği fıkıh kitaplarında uzun yazılıdır. Uymadıkları takdirde bunu aleni yaparlarsa, amme nizamını bozacak şekilde hareket ederlerse, zabıta marifetiyle engellenir; icab ederse cezalandırılır. Gayrımüslimlerin bu kaidelere uyma mecburiyeti olmamakla beraber, amme nizamını bozacak şekilde giyinirlerse, şer’î bir devlette zabıta bunlara da tedbir tatbik edebilir. Avret yeri açık gezmek, gayrımüslimlerin dinine mahsus şeyleri giymek gibi hususlardır.
    21 Haziran 2017 Çarşamba
  • Sual: Müslüman kendisine sözlü ya da fizikî tecavüz olduğunda kavga etmesi caiz mi?
    Cevab: Şartları varsa, meşru müdafaa caizdir. Gücü yetmeli; başka türlü def edememeli, tecavüz ile nisbetli olmalıdır.
    2 Temmuz 2017 Pazar
  • Sual: Livata yapanların muayyen bir cezası var mıdır?
    Cevab: Livata büyük günahlardan olmakla beraber, cezası âlimler arasına ihtilaflıdır.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Kardeş katli meselesinde zamanın âlimlerinin padişahdan çekinerek tesir altında fetvâ vermiş olması beklenmez mi?
    Cevab: Teorik olarak mümkündür. Ancak bu fetvanın dayandığı esasları biliyoruz. Bu sebeple tesir altında kalarak verilmiş bir hüküm olduğunu söyleyemeyiz. Kaldı ki Osmanlı uleması, muayyen bir sınıf dayanışması içindedir. Bürokratlara benzemezler. Umumiyetle hep adaleti ve ilmin haysiyetini gözetmiş; hükümdarlara bile doğruyu söylemekten çekinmemiştir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Mecelle, ceza hukukunda da kabil-i tatbik bir kanun mudur?
    Cevab: Mecelle, borçlar, eşya ve usul hukukuna dair hükümler ihtiva eder. Osmanlı Ceza Kanunnamesi ayrıdır. Ancak Mecelle’nin ilk 100 maddesi, küllî kaideler, yani İslâm hukukunun umumi prensipleri olup, bunların bazısı, ceza hukukunda da kabil-i tatbiktir. “Beraet-i zimmet asıldır” gibi.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Bir kimse, bir başkasına, "Ey zâninin oğlu!" veya "Ey babası belli olmayan" yahud “O.. çocuğu” diye hitap ederse, bu kişiye hadd-i kazf lâzım gelir mi?
    Cevab: Dârülislâmda ise gelir. Namuslu kadına zina iftirası yapmak had suçudur. 80 değnek cezası vardır. ebediyyen de şahidliği kabul edilmez.
    2 Ağustos 2017 Çarşamba
  • Sual: İslam devletinde idam cezası, devletin aldığı bir karar ile kaldırılabilir mi?
    Cevab: Had sebebiyle, mesela eşkıyalık veya irtidad gibi, verilmiş idam cezalarını kimse affedemez. Kısas sebebiyle verilmiş idam cezalarını mağdur veya mağdurun yakınları affedebilir; devlet affedemez. Bunun dışında kalan idam cezalarını hükümdar affedebilir.
    2 Ağustos 2017 Çarşamba
  • Sual: Eski Türkler'den gelen ve Osmanlı’da da devam eden hanedan kanının akıtılmasının uğursuzluk olarak görülmesi, İslamiyet'le imtizaç eder mi?
    Cevab: Bir kere bu dini bir mesele değildir. Eski Türk ve Moğollarda bulunan kan tabusu denen âdetin devamıdır. Hanedan mensuplarından birisi idam edileceği zaman, kanı yere akıtılmaz. Bunun felaket getireceği düşünülür. Bu sebeple umumiyetle boğularak öldürülür.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: İslâm hukukundaki hükümleri parça parça bir devlette icra ettirmek caiz midir?
    Cevab: İslâm hukukunu parça parça icra etmenin zararı yoktur. Ama bununla dârülharb, dârülislâma dönüşmez. İslâm şahıslar, aile, miras, borçlar hukukunun isteyenlere tatbik edilmesi, yani çok hukukluluk, insan haklarının ve üniversel demokarsinin icabıdır.  İslâm ceza hukuku böyle değildir. Dârülharbde tatbike dilemez. İdam cezası tek başına İslami bir ceza değildir. Taammüden adam öldürene, kısas cezası verilmesi, şer’î hukukun kaidesidir. Bunun da şartları vardır.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Bir kimse birini öldürürse, eceli kesilmiş olur mu?
    Cevab: Ecel kesilmez. Yani o kimse öldürülmemiş olsaydı da, o tarihte ölecektir. Ancak öldüren mes’ul olur.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Bir kişi haksız yere birini öldürse, müracaat ettiği avukat bunu müdafaa edebilir mi?
    Cevab: Mahkemede hüküm verilene kadar kişi masum sayılır. Suçlu da olsa insanların kanunî ve şer’î hakları vardır. Avukat bunları müdafaa eder. Caiz ve lazımdır.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Hadis-i şerifte, idam cezasının 3 şey için verilebileceği beyan ediliyor. Fakat Hazret-i Peygamber’in siyaseten katl olarak 2 şairin öldürülmesini emrettiği malumdur. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: İdam cezası 3 ile sınırlı değildir. Hükümdarın, siyaseten katl (ta’zir bi’l-katl) salahiyeti vardır.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Bazı şer’i hükümler, mesela hırsızın elinin kesilmesi, kimisine biraz sert geliyor. Bu hükmün dayandığı âyetteki "elini kesiniz" ifadesini hırsızlığa sebep olan vaziyetin ortadan kaldırılması şeklinde tefsir edip yaşadığımız çağa tatbikimiz mümkün müdür?
    Cevab: Kur’an-ı kerimde mealen bu suçu işleyenlere ceza verirken sakın acımayın diye yazıyor. Bu bir hastalıktır; bunun ilacını da Kur’an-ı kerim böyle tayin etmiştir. Tıpkı kangren olmuş uzvun kesilip atılması gibidir. Allahü tealadan daha merhametli kimse olamaz. Şer’î hükümler, maslahata bakarak zamana tatbik edilemez. Bu, ilhad ve zındıklık olur. Ancak hırsızlık cezasının tatbiki için bazı şartlar vardır. Bunların tahakkuku çok zordur. Bu gibi sert cezalar, daha ziyade suçun işlenmesini önlemek ve cemiyeti himaye etmek maksadına matuftur. Darülharbde zaten tatbik edilemez.
    1 Şubat 2018 Perşembe
  • Sual: İmam Ebu Hanife ye göre hırsızın çaldığı mal çabuk bozulan meyve türünden ise ona hadd-i sirkat tatbik edilmediğinden, günümüzde gelişen teknoloji ile meyveler hemen toparlanıp dondurucuda saklanabilir olduğu için, hırsıza hadd-i sirkat lazım gelir mi?
    Cevab: Lazım gelmez. Zamanımızda hadd-i sirkat tatbiki mümkün değildir. Zira had cezaları darülislâmdae ve kadı tarafından verilip tatbik edilir.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Tecavüzcünün hadım edilmesi caiz midir?
    Cevab: Tecavüz suçlusu, dârülislâmda zina haddine veya ağır ta’zir cezasına çarptırılır. İcab ederse öldürülür. Ama hadım etme olmaz. Zira insanların ve hayvanların iğdiş edilmesi caiz değildir.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Bir doktor tıbbî ihmal veya kusurla bir hastanın ölümüne sebep olsa ne lazım gelir?
    Cevab: Tövbe ve helalleşmekten başka, doğrudan öldürmüşse, yani ölüm bizzat doktorun fiilinden ileri gelmişse, mesela hataen kestiği damar sebebiyle kan kaybından ölse, 60 gün keffaret orucu tutması gerekir. Kısas veya diyet, dârülharbde mevzubahis değildir.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Tecavüzcünün hadım edilmesi caiz midir?
    Cevab: Tecavüz suçlusu, dârülislâmda zina haddine veya ağır ta’zir cezasına çarptırılır. İcab ederse öldürülür. Ama hadım etme olmaz. Zira insanların ve hayvanların iğdiş edilmesi caiz değildir.
  • Sual: İslam Devleti’nin kurulmasından evvel mürted olan bir kimseye, İslâm Devleti kurulunca irtidad cezası tatbik edilir mi?
    Cevab: Kanunlar geriye yürümez; binaenaleyh ceza verilmez. Bu gibi cezalar ancak dârülislâmda ve kadı hükmettikten sonra tatbik edilir.
  • Sual: Karısının aldattığından şüphelenen bir müslüman nasıl hareket eder? Emin olursa öldürmesi caiz olur mu?
    Cevab: Şüpheye itibar edilmez. Eğer kati ise ayrılır; öldürmesi caiz değildir. İşittiğiniz hadis-i şerifteki hâlin tatbiki için, dârülislâmda ikisini zina halinde yakalaması, ikaz ettiği halde vazgeçmemeleri ve iki şahidin hazır bulunması lazımdır.
  • Sual: Şeriattaki sopa cezalarında vurma sertliği tayin edilmiş midir?
    Cevab: Suçluyu helak etmeyecek şiddette vurulur. Yüzüne ve avret yerine vurulmaz. Devamlı aynı yere vurulmaz. Parmak kalınlığında budaksız bir sopayla vurulur. Sopa omuz hizasında kaldırılır.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: Hanefî’de livataya ceza olarak tercih edilen görüş nedir?
    Cevab: İmam-ı A’zam’a göre şiddetli ta’zir; İmameyn’e göre haddir. İbni Abidin’de tercih edilen görüş bildirilmiyor. Muhtemelen İmam-ı A’zam Hazretleri'nin kavli tatbik edilmiştir. İhtilafın sebebi, cezası hakkında icma hasıl olmadığı içindir.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: İslâm Hukukunda zina işledikleri düşünülen insanları basmak caiz midir?
    Cevab: Hayır, tecessüs haramdır.
    29 Haziran 2018 Cuma
  • Sual: İslâm Ceza Hukukunda istismar mefhumu hangi mânâları şâmildir ve çocuğa karşı işlenen cinsî istismarın cezası nedir?
    Cevab: İstismar, lisanımızda kötüye kullanmak demektir. Zamanımızda kullanılan bir tabirdir. İslâm hukukunda böyle bir suçtan bahsedilmiyor. Bir çocuğun vasi veya velisi, hocası, bu makamını istismar ederek çocuğa kötü muamelede bulunmuş ve onu bu pozisyonunu kullanarak tehdit etmiş ise bu bir suç teşkil eder. Sübut bulursa ta’zir cezası verilir. Bunun dışında her hangi bir şekilde çocuğa fizikî, cinsî veya manevî bir tecavüz, taciz vs olursa, bu da ta’zir cezalarına girer. Kanunnâmelerde ceza tesbit edilmemişse, cezayı, suçun ve suçlunun vasfına göre mahkeme tayin eder. Ceza hukuku dışında da, vasinin, velinin, mütevellinin, memurun makam ve pozisyonunu kullanarak zarara sebebiyet vermesi manasına da gelir.
    12 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Kocasının zoruyla fuhşa zorlanan kadınların İslam hukukundaki yeri nedir?
    Cevab: Zina büyük günahtır. Kimsenin emri ile günah işlenmez. Bu kadınların kocalarını terk etmeleri icab eder. Mahkeme bu kişileri cezalandırılır ve icab ederse karılarını boşamaları emredilir veya evlilik feshedilir.
    13 Ekim 2018 Cumartesi
  • Sual: Padişahın verdiği işi yerine getirmedi diye devlet adamlarını idam ettirmesi İslâm hukukuna uygun mudur?
    Cevab: Suç işleyenlere padişahın ceza verme salahiyeti vardır. Bu ceza ölüm de olabilir. Buna ta’zir bi’l-katil veya siyaseten katl derler. Bütün suçluları muhakeme edip ceza vermek de hükümdarın salahiyetindedir. Bunu kadılar vasıtasıyla kullanır. Dilerse kendisi bizzat muhakeme yapıp ceza verebilir. Devlet adamlarına verilen cezalar, hükümdarın yaptığı tahkikat ve muhakemenin neticesinde verilmiş sayılır. Müşahhas hadiselerde bu ceza haksızdır, değildir, o başka meseledir.
    2 Kasım 2018 Cuma
  • Sual: Bir mezhebden diğer bir mezhebe geçmenin ta’zir cezası gerektiğini okudum. Bunun sebebi ne olabilir?
    Cevab: Bir mezhebden başka bir mezhebe geçmek dünya menfaati için olursa, bu dini hafife almak manasına geleceğinden ta’zir cezasını icab ettirir. Yoksa bir zaruret sebebiyle mezhebini değiştirmek suç değildir.
    2 Kasım 2018 Cuma
  • Sual: Bir insan bir adam öldürdüğünde kısas tatbiki için sebepsiz yere mi öldürmüş olması lazım?
    Cevab: Kısas, taammüden adam öldürme suçlarında tatbik edilen bir cezadır. Kısasın şartları vardır. Bazı hallerde haksız tahrik suçu kaldırır veya değiştirir. Hakaret böyle değildir. Taammüden öldürmüş ise kısas, değilse şibh-i amd (kısas benzeri öldürme) sayılır ve cezası diyettir.
    16 Aralık 2018 Pazar
  • Sual: Osmanlı Hukuku kitabınızda, “babasını öldüren ve suçu sabit olarak kısas cezasına çarptırılan katili öldüren oğul ta’zir cezasına çarptırılır” diyor. Oğulun kısas olarak öldürülmesi gerekmez mi?
    Cevab: Çünkü cezalandırma hakkı devlete aittir; kendisi bizzat cezayı verdiği için ta’zir cezası alıyor. Öldürülenin kanı hederdir; masumü’d-dem değildir. Zaten öldürülmesi icab eden ve bu hukuken sabit olmuş bir kimsedir. Bu sebeple onu öldüren kısas edilmez.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Peygambere söven bir kimse, tövbesi kabul olunmadan idam edilir. Ahkâm-ı İslâmiyenin tatbik edilmediği bir yerde böyle söyleyen bir kimse, tövbe etse, tövbesi kabul olur mu?
    Cevab: Her günahın tövbesi kabul olur. Mürted bile tövbe etse, tekrar Müslüman olur. Hazret-i Peygamber’e sövenin tövbesinin kabul olmaması, dârülislâmda cezadan kurtulamaz manasına gelir. Yoksa dinen tövbesi makbuldür.
    28 Ocak 2019 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı kadısı bir suça hüküm verip de cezanın infaz edilmemesi mümkün müdür?
    Cevab: Mümkündür. Zira mahkemenin vermiş olduğu bedeni cezaların infazı için halifenin tasdiki lazımdır. Hüküm verildikten sonra bile cezanın infazını engelleyen haller ortaya çıkmış olabilir. Kadı, muhakemeyi yapıp, hükmün infazı için dosyayı Dersaadet’e gönderebilir.
    28 Ocak 2019 Pazartesi
  • Sual: Bir adam evinde gizli kamera yerleştirip ve orda kadının zina ettiğini görse ne olur?
    Cevab: Kendisi bilir. İsterse boşanır; isterse sineye çekip devam eder. Bu, ceza için şer’î bir delil sayılmaz.
    28 Ocak 2019 Pazartesi
  • Sual: Bir kimse suç işlese, ama delil olmasa, kanun bu hakkı verdiği için mahkemede inkâr etmesi caiz midir?
    Cevab: Yalan söylemek her yerde günahtır. Ancak bir haksızlığa veya zulme uğrayacağını biliyorsa o zaman caizdir.
    22 Şubat 2019 Cuma
  • Sual: Suç işleyen kimsenin avukatı, suçlu olduğunu bildiği halde müdafaa edebilir mi?
    Cevab: Avukat, müvekkilinin aleyhine söz söyleyemez. Müvekkili ne derse, avukat onu doğru kabul eder. Müvekkili müdafaa etmek, yalanı müdafaa etmek demek değildir. Suçlu bile olsa insanların şer’î ve kanunî hakları vardır. Bunu elde etmesine yardımcı olmak için avukatlığını yapmak caizdir. Mahkemede pek çok usul meselesi vardır. Bunu normal insanların bilmesi mümkün değildir. Onun için avukata ihtiyaç vardır.
    22 Şubat 2019 Cuma
  • Sual: Ta’zir cezası olarak idam verilebilir mi?
    Cevab: Had suçunun şartları teşekkül etmemişse, bu suça verilen ceza had cezasından fazla olamaz. Ama bunun haricindeki suçlarda, maslahat icabı idam cezası verilebilir. Buna ta’zir bi’l-katl denir.
    14 Nisan 2019 Pazar
  • Sual: İslâm Hukuku kitabınızda “Mahkeme kısasa karar verdikten sonra, kâtili, maktulün velîsi veya vekil ettiği birisi öldürür” yazıyor. Fertler ceza veremez diye biliyorum. Kısası devlet yapmıyor muydu?
    Cevab: Mahkeme kısas hükmünü verdikten sonra velisi veya vekil ettiği birisi yahud devletin tayin ettiği biri kısas cezasını infaz edebilir.
    25 Mayıs 2019 Cumartesi
  • Sual: İddet içinde yapılan evililik zina haddi gerektirir mi?
    Cevab: İddet içinde yapılan nikâh fâsiddir. Ancak şüphe sebebiyle had icab ettirmez. Dârülharpte zaten zina haddi olmaz. Tövbe edip nikâh tazelemek lâzımdır.
    8 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: İslam hukukuna göre bağy suçu işleyenlerin cenaze namazı kılınmaz iken, isyan eden şehzadelerin cenaze namazı niçin kılınıyor? 
    Cevab: Cenaze namazının kılınmaması hükmü, muharebe esnasında öldürülürse caridir. Teslim olup veya yakalandıktan sonra idam edilse, cenaze namazı kılınır.
    15 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: 3 talâkla boşanan çiftler yeniden evlenirse had cezası verilir mi?
    Cevab: Şüphe olduğu için zina haddi yoktur. Ta’zir verilir. Hemen ayrılıp tövbe ederler.
    15 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: Video kaydı zina, kısas ya da hırsızlıkta delil olarak kullanabilir mi?
    Cevab: Had suçları için kanunî delil sistemi vardır. Bunun dışında hiçbir şey delil olamaz. Video kayıtları ceza hukukunda asla tek başına delil değildir, karine olabilir.
    15 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: Şeriatla idare edilen bir yerde bir kimse had suçu işlese, bunu kimse görmese, itiraf edip ceza alması mı gizlemesi mi efdaldir?
    Cevab: Gizlemek efdaldir. Zira bu suçlar ammenin selâmeti için getirilmiş tedbirlerdir. Bir şeyin şüyuu, duyulması, vukuundan, olmasından beterdir.
    1 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Sultan Hamid’e 1905 yılındaki suikastte Edward Jorris planlayıcı olarak yakalanıp mahkûm olduğu halde, cezası müebbed hapse çevrilip, sonra da istihbarat yapma kaydıyla Avrupa’ya gönderilmişti. O günün şartlarında hayranlık uyandıracak siyasi bir hamle olarak görülse de adam öldürme gibi, kişilerin zarar gördüğü suçlarda suçluyu devletin affedemeyeceğini nazara alırsak, bu hadiseyi nasıl değerlendirmelidir?
    Cevab: Kısas suçunun cezasını devlet affedemez. Bu hadisedeki öldürme suçları kısas şümulüne girmiyor, ta’zire giriyor. Bunlar ceza kanununa tabidir. Burada da halifenin af ve tebdil salahiyeti vardır.
    25 Temmuz 2019 Perşembe
  • Sual: İslâm hukukuna göre vatana hıyanet suçunun cezası nedir?
    Cevab: İslâmî esaslara göre idare olunan bir devlette, meşru hükümete isyan edenler, muharebe esnasında öldürülürler; muharebeden sonra cezaları halifenin obsiyonuna bırakılmıştır. İdam da edebilir, sürgün de.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: Revan seferinde affedilip Yusuf Paşa adıyla vezir yapılan Emir Gûneoğlu’nun, beylerbeyi olarak tayin edildiği Haleb’e giderken sarhoş olarak Murad Paşa’yı öldürdüğü, bundan 2 ay sonra İstanbul’a çağırılarak padişahın nedimi olduğu doğru mudur? Doğruysa sarhoş olan ve adam öldüren birine cezası neden verilmedi?
    Cevab: Bunlar dedikodudur. Sarhoş olma cezası verebilmek için belli şartlar vardır. Bu şartlar tahakkuk etmeden ceza verilmez. Adam öldürmenin cezasını ise vârisler dava açarsa mahkeme kısas ahkâmına göre verir; değilse halife takdir eder.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: Sultan Fatih’in Fahreddin-i Acemi’nin fetvasıyla Hurufîler’i yaktırdığı doğru mu? 
    Cevab: İslâmiyette yakarak idam caiz değildir. Buradaki ihrak-ı binnar (ateşle yakma) tabiri mecazdır. Mülhid olduğu için, ölünce, doğrudan cehenneme gideceği inancını ifade eder .
    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Abbasi Devleti’nin, ateistliği açık ve ortada olanlara ilişmediğini yazıyorsunuz. Bu ateizm propagandası yapmak mıdır? Yoksa ateist olduğunu açıkça söyleyebilmek midir? Bir de, mürted olanlar için de hüküm böyle mi idi?
    Cevab: Herkes şer’î devlette istediği gibi inanabilir, inancının icaplarını yerine getirebilir. Ancak müslümanlığa hakaret etmek ve Müslümanlar arasında misyonerlik yapmak yasaktır. Mürted böyle değildir, o suç işlemiştir. 
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: İslam Hukuku’nda büyü yaptıranlar cezalandırılır mıydı?  
    Cevab: Büyü yapmak günahtır ve suçtur. Büyücülük yaptığı sabit olan cezalandırılır. 
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Ta’zir cezası had cezasından daha ağır olabilir mi?
    Cevab: Bir had suçunun unsurları gerçekleşmezse, buna verilen ta’zir cezası had cezasından daha ağır olamaz. Ama bunun dışındaki ta’zir cezaları ağır olabilir. Mesela şarap içme suçunun cezası seksen sopadır. Şarap değil de başka alkollü içki içse, bu had suçu değildir; hâkim buna ta’zir cezası verebilir ve bu ceza seksen sopadan fazla olamaz. Bazı âlimlere göre en fazla 79, bazı âlimlere göre en fazla 39 olabilir. Zira şarap içen kölenin had cezası 40 sopadır. Gasp ile sirkat birbirinden farklı suçlardır. Sirkat, Hanefi mezhebinde had suçudur; gasb şehir içinde yapılmışsa değildir, şehir dışında yapılmışsa hirabe suçudur. Diğer üç mezhepte gasp nerde olsa had  suçları içine girer.
    22 Ekim 2019 Salı
  • Sual: İslâm hukukunda şahsa karşı işlenen suçları devlet affedemediğine göre, Osmanlı topraklarını işgal edip yağmalayan, insanları öldüren ve sonra mağlup olan Karamanoğlu Alaaddin Bey’in affedilmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Bu, harbdir. Siyaset ve diplomasi icabı memleket ve milletin âli menfaatleri çerçevesinde hareket edilir. Ceza, vatandaşa verilir. 
    31 Ekim 2019 Perşembe
  • Sual: Bazıları sahabenin recm cezası üzerinde ihtilaf ettiğini söylüyor. Doğru mudur?
    Cevab: Muhsanın (evli hür müslümanın) zinasında recm cezasının varlığında tereddüt olmadı. Bunun ayet-i kerime ile mi, hadis-i şerif ile mi sabit olduğu hususunda ihtilaf olundu.
    22 Kasım 2019 Cuma
  • Sual: Tehlike hâlinde bir kadın tecavüze uğramamak için intihar etse hükmü nedir?
    Cevab: Zinaya zorlanan bir kimse zina etse, günah olmaz. Etmeyip öldürülse şehit olur. İntihar etmesi veya yakınları tarafından öldürülmesi caiz değildir.
    4 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Bir kimse, mahkemelik olduğu birine, şu fakire sadaka verirsen veya bir çeşme yaptırırsan şikâyetimi geri alırım diyebilir mi?
    Cevab: Bir haktan bedeli mukabilinde vazgeçmek caizdir. Nitekim kısas hakkından diyet, nikâh hakkından hul bedeli (Anlaşarak boşanmada kadının ödediği bedel) mukabili feragat ediliyor.
    11 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: İslâm hukukunda evladını öldüren babaya kısas gerekmez ise, hiç ceza verilmez mi?
    Cevab: Kısas cezası verilmez; ama tazir edilir. Yani ceza kanunnamesinde adam öldürme için tertip edilmiş cezaya çarptırılır.
    17 Ocak 2020 Cuma
  • Sual: Kuran’ı kerim toplanırken recm âyeti niçin içine alınmamıştır?
    Cevab: Recm âyeti diye bir âyet yoktur. Sünnetle sabittir.
    7 Şubat 2020 Cuma
  • Sual: Kısas, diyet, hırsızın elinin kesilmesi gibi cezalarının hepsi cahiliye devrinde de vardı. Kur’an sadece Arap zihniyetine göre şekillenmiştir. Bu iddiaya ne cevap verilir?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber, İslâmiyetten önce cari olan âdetlerin çoğunu kaldırmış, bazısını yerinde bırakmıştır. Hırsızın elinin kesilmesi ve benzeri cezalar sadece Arabistan’da değil, diğer bazı cemiyetlerde de vardı. İslâm Hukuku ve Önceki Şeriatler kitabıma bakınız.
    22 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: Celladın, maktulün üstündekileri alması caiz midir?
    Cevab: Avrupa’da adettir; şer’î bir âdet değildir. Maktulün eşyası, vârislerine aittir. 
    22 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: Salgın hastalık sebebiyle cenaze namazında kişiler arasında boşluklar bırakılabilir mi?
    Cevab: Mekruh ise de, kasıt olmadığından caizdir.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Osmanlılar zamanında ateistler hangi mahkemeye gidiyordu?
    Cevab: Osmanlı ülkesindeki her çeşit davaya Osmanlı mahkemesi İslâm-Osmanlı hukukuna göre bakar. Hıristiyan ve Yahudiler (Brehmenler, Budistler, Hindular vs), muayyen davalarda kendi ruhanilerine gidebilir. Bunun haricinde herkes ceza davaları haricinde, davasını hakeme götürebilir.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: İslâm ceza hukukunda video ve ses kaydı delil olabilir mi?
    Cevab: Hayır. Bunlar karine teşkil edebilir. Zaten had cezaları, kanuni delil sistemine tâbidir. Mesela bir video kaydı, zina suçunda delil teşkil etmez. Hâkime yol göstericidir.
    6 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Siyaseten katl edilen bir kimsenin malının hazineye aktarılması Fatih kanunu icabı mıdır?
    Cevab: Böyle bir kanun yoktur. Rüşvet, ihtilas ve saire ile müttehem ise, mallarına el konur. Köle asıllı ise, serveti vârisi olan devlete veya padişaha döner.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: “Hadd suçlarında -kazf müstesna- zamanaşımı muteberdir. İkrar her zaman kabul edilir” ibaresindeki ikrar, kimin ikrarıdır? İkrar her zaman kabul ediliyorsa; zamanaşımının muteberliği nerede?
    Cevab: İkrar failin ikrarıdır. Mürurızaman, şahitle sabit olduğu zamandır.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: İmam Ebu Yusuf devrinde kabak sevmediğini söyleyen adam için "kılıç getirin" hadisesinde, mürtedin 3 gün tövbeye davet edilmesi kaidesi niçin tatbik edilmemiştir? Muhakemesiz ceza meşru mudur?
    Cevab: Bu, Resulullah’ın sünnetine hürmete dikkat çeken bir menkıbedir. Mürtede tevbe teklifi şart değildir. İmam Ebu Yusuf kadıyülkudattır, başhakimdir. Muhakeme olmuş sayılır. Kalabalık bir mecliste suçüstü vardır. Adam, kastı bu olmadığını söyleyince, suç ve ceza düşmüştür.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Bir İslâm devletinde bir kişi devlete isyan etme planı yapsa, fiilen isyanı başlatamadan öğrenilip yakalansa idam edilebilir mi?
    Cevab: Hanefî’de evet. Bağy (isyan) hazırlığı, isyan ile bir değerlendirilir. Yani teşebbüs ile fiil aynıdır.
    16 Nisan 2020 Perşembe
  • Sual: Ta’zir cezası tatbik edilen suçların, had cezası tatbik edilen suçlardan daha hafif olmasına dair bir kaide var mıdır? Bazı kimseler buradan hareketle "Şeriata göre tazir cezası had cezasını aşamaz. Cezayı daha da ağırlaştırmanın Kuran ve Sünnette delili yok" diyerek güya şeriatta açık bulduklarını, oysa had suçlarından daha ağır suçlar da olduğunu ve bunların cezası naslarla belirlenmediği için had sınırının aşılamayacağını iddia ediyorlar. Buna ne cevap verilmeli?
    Cevab: Had suçlarının şartları tahakkuk  etmezse, bu fiil had olmaktan çıkar; ta’zir suçuna dönüşür. Buna verilecek ta’zir cezası, had cezasından daha ağır olamaz. Ama bunlar dışındaki ta’zir cezalarında böyle bir kaide yoktur. İdam bile olabilir. Mesela zina cezasında 4 erkek hür adil Müslüman şahidin o işi yaparken görmesi lazımdır. 4 değil de 3 şahit görmüşse, bu had olmaktan çıkar; ta’zir olur. Bir rivayette en fazla 99, bir rivayette en fazla 49 celde vurulur. Bu sayıyı kadı tayin eder.
    17 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: İslâm memleketlerinde ifade hürriyetinin sınırı neydi?
    Cevab: Dine, cemiyet nizamına ve şahıs haklarına zarar vermeyen herşey ifade hürriyetine girer.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: İslâmî bir devlette kısas hükmünü maktulün yakınları tatbik edebilir mi?
    Cevab: Bu işi biliyorsa evet. Ama tarihte hep bu işi cellad adında hususi vazifeliler yapmıştır.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Fatih Kanunnamesi’nde el kesme cezasının diyete tebdil edildiği iddiası doğru mudur?
    Cevab: Padişah had ve kısas cezalarını kaldıramaz. Kanunnameler bunları değil, tazir suç ve cezalarını tanzim eder. Had ve kısas suçlarında şer’î şartlar tahakkuk etmezse, fiilin cezasız kalmaması için hüküm getirir. Bir had veya kısas suçundan dolayı şartlar teşekkül etmediği için faile ceza verilemezse, bu suç başka bir suça dönüşür. Buna kanunnameye göre ceza verilir. Mesela 4 adil, hür, erkek müslümanın şahitliği ile sabit olan zina suçu, 3 şahidin varlığı halinde had suçu olmaktan çıkar. Başka ceza verilir.
    24 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: İslâmî bir devlette livata yapan birine ceza verilmesi için hangi şartların bulunması icap eder?
    Cevab: Livata ve zinayı aynı mütalaa eden âlimler, zinanın ispat şartlarını arar. Yani 4 hür erkek âdil Müslüman şahit lazımdır. Livatayı zina suçu olarak görmeyenler, normal takdiri delilleri arar. Bu da hâkimin takdirine kalmıştır. En az 2 kişinin bu halde görmesi lazımdır. “Lut kavminin amelini yapanları suçüstü görürseniz ikisini de öldürün” hadis-i şerifi, şahıslara değil, hükümete hitaptır.
    30 Mayıs 2020 Cumartesi
  • Sual: Darağacında idam edilecek kişi kendisi sandalyeyi devirirse intihar sayılır mı?
    Cevab: Evet.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlı’da kadına şiddetin cezası var mıdır?
    Cevab: Herkese şiddetin cezası vardır.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gıyabında verilen idam hükmünün altında "ele geçirildiklerinde tekrar muhakeme edilmek üzere tasdik olunur" deniyor. Gıyapta verilen bütün idam hükümlerinde muhakkak bu kayıt konur muydu?
    Cevab: İslâm hukukunda gıyabi muhakeme yoktur. Gıyapta muhakeme yapıldığı zaman, gaip taraf bulunduğu/ele geçtiği zaman muhakeme tekrarlanır. Usul budur.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Kanuni devrinde hiçbir suçları olmadığı halde işsiz güçsüz takımından 800 kişinin öldürüldüğü doğru mudur? Doğru ise meşru mudur?
    Cevab: Peçevi, Müneccimbaşı, Solakzade tarihlerinde geçtiği üzere, Sultan Selim Camii yakınlarındaki bir eve hırsız girip, ev halkını öldürmesi üzerine, failler bulunamıyor. Bu hadise büyük infial uyandırıyor. Şehirde asayişin temini zımnında 800 kişi öldürülüyor. Kronikler yazmış olsa bile, 800 az bir rakam değildir. Kroniklerde mübalağa çok olur. Burada yazanlarla hüküm vermek, tarihin en mühim kaidesi olan espri kritike, yani tenkit fikrine uymaz. Mühimme ve ahkâm defterlerine bakmak lazımdır. Kaldı ki boynu vuruldu her zaman idam manasına gelmez; cezalandırma manasına da gelir. İkincisi şer’en bir suçları olmadığı sözü yanlış anlaşılıyor. Yani şer’î hukuka göre ceza icap eden kısas, had gibi bir suçları olmayabilir; ama ta’ziren cezalandırılmasına mani değildir. Bir başka deyişle şer’î hukukun da tatbikine izin verdiği örfî hukuka göre cezalandırılmaları, hatta idam edilmeleri mümkündür. Kroniklerde geçen cümleyi böyle anlamak lazımdır. Serseri takımının cezalandırılması her zaman ve zeminde caridir. Cumhuriyet devrinde buna dair müstakil bir kanun vardı. Hatta serseriler manda derisinden yapılma kamçı ile kırbaçlanırdı; halbuki Osmanlı devrinde kırbaç cezası yoktur.
    5 Haziran 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlı kanunnameleri ve İslâm hukukunca şahsa hakaretten dolayı ceza verilir miydi?
    Cevab: Mağdur dava açarsa, faile kanunname hükmüne göre ceza verilir. Kanunnamede hüküm yoksa, cezayı kadı takdir eder. Hukukta helalleşme diye bir şey yoktur. Sulh olabilir; yani davacı davasını para karşılığı veya meccanen geri çekebilir.
    20 Haziran 2020 Cumartesi
  • Sual: Sultan II. Bayezid'in Kanunnamesi’nin 32. maddesini delil göstererek Osmanlılarda işkence yapıldığını söyleyenlere ne denir?
    Cevab: İslâm-Osmanlı hukukunda işkence yasaktır ve suçtur. Ancak bir suçu işlemiş olan kimseye, suç ile alakalı tafsilatı, (mesela hırsıza, malı nereye sakladığı; katile, suç ortağının kim olduğu gibi) söyletmek için dayakla işkence yapılır. Yoksa itiraf elde etmek için işkence yapılamaz. Böyle elde edilen itiraf da makbul değildir. Bahsettiğiniz maddede, elinde hırsızlık malı olan kimseye, bunu kimden ve nasıl aldığını söylemezse, işkence ile itiraf alınması hükme bağlanıyor. Bunda bir tuhaflık yoktur.
    21 Haziran 2020 Pazar
  • Sual: Suç işleyen köleye ceza verilir mi?
    Cevab: Elbette. Ceza hukuku cihetiyle hür insan gibidir. Ancak bazı muafiyetleri vardır.
    9 Temmuz 2020 Perşembe
  • Sual: Bir suç için bir mezhepte ölüm cezası var iken, diğer bir mezhepte yoktur. Böyle şiddetli bir meselede neden içtihat ile yola çıkılıyor?
    Cevab: Her şey Kur’an ve sünnette açıkça yazmaz. Müctehidler, bunlardaki açık olmayan hükümleri izah ederler; hükmü bildirilmemiş olanı hükmü bildirilmiş olana kıyas ederler. Hükümet, hangisiyle amel edilmesini emrederse, mahkeme bununla hüküm verir. Bugünki hukuk da böyledir.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Şer’î devletteki bir ateistin; başka bir ateistle, bir müslümanla veya bir hristiyanla nizası olduğunda hangi mahkeme ve hukuk sistemine tabidir?
    Cevab: Şer’î mahkemede, şer’î hukuka göre çözülür.
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Bir kadına tecavüz edenin cezası nedir?
    Cevab: Şartları varsa, had cezası verilir. Yoksa ağır ta’zir edilir. Ayrıca kadına ukr adıyla tazminat öder.
    20 Ağustos 2020 Perşembe
  • Sual: Kadı tarafların rızası olmadan kısas cezası yerine diyete hükmedebilir mi?
    Cevab: Kısas istemek veya istemeyip diyetle sulh olmak maktulün velisinin hakkıdır. Kadı’nın burada söz hakkı yoktur.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Bir adam karısını zina ederken görürse, onu ve adamı öldürse, bunu nasıl ispatlar?
    Cevab: İhtilaflıdır. Bazı âlimlere göre had beyyinesi olan 4 Müslüman hür erkek adil şahitle, bazı âlimlere göre bu tazir olduğu için 2 erkek Müslüman hür adil şahitle ispatlar.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Osmanlılarda sahte ferman hazırlayan kişiye, idam, kürek gibi cezaların verilmesi şer’î hukuka aykırı düşmez mi?
    Cevab: Aykırı düşmez. Bunlar tazir cezalarıdır. Şer’î cezaların dışında, hükümet maslahat sebebiyle suç ve ceza ihdas edebilir.
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: İslâm hukukunda had cezası tatbik edilen kişiye, hadde ilaveten  (mesela maslahat için)  para ya da hapis cezası verilebilir mi?
    Cevab: Had cezası verilmiş ise, başka ceza verilemez.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Bir kimse eşini başka biri ile zina ederken yakalasa ve öldürse dinen mesul müdür?
    Cevab: Şer’î hukukta bir kimse zevcesi, annesi, kızı gibi mahrem akrabasını bir erkekle zina ederken görürken, ikisini de öldürebilir ise de, bunu ispatlayamaz ise, kendisi cezalandırılır. Bu sebeple ulema, bunu tavsiye etmemiştir.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Bir adam iki kişiyi öldürse, bunların birinin velisi affedip, diğerinin velisi kısas istese, netice ne olur?
    Cevab: Her vak’a ayrı değerlendirilir, şartları varsa, yani cinayet taammüden ise, katil kısas edilir. Aynı maktulün 2 vârisinden biri kısas istese, diğeri diyet istese ve affetse kısas düşer; diyete hükmedilir.
    29 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Osmanlılarda tatbik edilen tek recm cezası niçin ulema arasında münakaşalı olmuştur?
    Cevab: Zina suçunun sabit olması için gayrimeşru delile tevessül edilemez. Aleni yapılırsa ceza vardır. Bu meselede ev baskını olduğu için ulemanın çoğu bu cezaya karşı çıkmıştır.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Tazir cezalarında zaman aşımı var mıdır?
    Cevab: Hükümet koyabilir.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: İslâmiyete göre idam cezası aleni mi icra edilir?
    Cevab: Sadece recmde ve eşkıyalık suçunun cezası olan idam ibret için aleni icra edilir.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Şeriatle verilmiş bir hüküm mutlak adalet midir?
    Cevab: Mutlak adalet, Allah’a aittir. Çünki gaybı bilen odur. Kul, gücüne göre dine uymakla mükellef tutulmuştur. Usulüne göre, deliller çerçevesinde verilmiş bir hüküm adil sayılır. Buna da mecazen mutlak adalet denir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Halifenin cezaları affetme salahiyeti var mıydı?
    Cevab: Halife, ammeye karşı işlenen suçların, mesela had suçlarının cezalarını affedemez. Hukuk-ı şahsiyye, yani şahsa karşı işlenen cinayet, hakaret gibi suçların cezalarını da affedemez. Had ve cinayet haricinde kalan ve şahsa karşı işlenmiş olmayan tazir suçlarının cezalarını affedebilir veya hafifletebilir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: İslam hukukunun cari olmadığı bir memlekette idam cezasını müdafaa etmek doğru mudur?
    Cevab: Doğru değildir. Zulüm olabilir. Çünki hangi esaslara göre tatbik edileceği meçhuldür. İdam yalnızca taammüden adam öldürmede maktulün varislerinin talebiyle kadı tarafından verilen hüküm üzerine infaz edilir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Şer’î devlette bir ateistin; başka bir ateistle veya bir müslümanla veya bir hristiyanla nizası olduğunda hangi mahkeme ve hukuk sistemine tabidir?
    Cevab: Şer’î mahkemede, şer’î hukuka göre çözülür.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Osmanlı Devleti’nde gayrimuslimlerin içkisine karışılmıyor da, neden zinadan dolayı cezalandırılıyor?
    Cevab: İçki, onların dininde haram değildir. Zina ise her dinde günahtır.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Zina ve livata bütün dinlerde haram. Ancak ateistler, deistler buna inanmıyor. Böyle iken bu suçlar için şeriate göre muhakeme olunmaları nasıl izah edilir?
    Cevab: Günah başka, suç başkadır. Ceza hukuku, amme nizamındadır. Şahısların dinine göre değişmez. Sadece içki içmekte bir istisna tanınmıştır. Hristiyanlıkta kısas ve diyet yoktur ama, bir Hristiyan bir Müslümanı öldürse veya tersi olsa kısas veya diyet cezası verilir.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Had ve kısas cezalarında kadının şahitliği kabul edilmiyor. Ama bir cinayeti sadece kadınlar görmüşse ne olacak?
    Cevab: Had ve kısas cezası değil, başka ceza verilir. Kadının, hatta gayrı müslimin şahitliğinin suçun tesbitine zararı yoktur; ancak suçun vasfını değiştirir. Suç, had veya kısastan, tazire döner. Çünki bu suçlarda kanuni delil sistemi kabul edilmiştir.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: Osmanlı kanunnamelerinde bazı suçlara ceza olarak cinsi uzvun kesilmesi, dağlanması geçiyor. “İçmek/ emcek kesilmesi veya dağlanması” gibi ifadelere rastladım. Bunlar doğru mudur?
    Cevab: Böyle bir şeyin olma ihtimali yoktur. Kanunname metni sahih olmayabilir. Metinlerin ve o günki tabirlerin bugünki lisana tam tatbik edilememesinden kaynaklanan yanlışlardır. Zira buna dair bir tane misal yoktur.
    16 Şubat 2021 Salı
  • Sual: İslam Hukuku kitabınızda, darülharbde bir müslümanı veya zimmiyi öldürmenin cezası yoktur demişsiniz. Daha sonra yine darülharbde bir müslümanı veya zimmiyi öldürmenin cezası sadece kefarettir demişsiniz. Sonra da dava ikame olduğu zaman diyet ve keffaret verir demişsiniz. Yardımcı olabilir misiniz?
    Cevab: Darülharbde, darülharb vatandaşı bir müslümanı veya zimmiyi öldürürse, bunun cezası darülislamda veya darülharbde sadece kefarettir. Darülharbde, bir darülislam vatandaşını öldürürse, bunun cezası darülislamda diyettir, kısas değildir.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Vaktiyle anasını babasını ve ağabeyini öldüren birinin cenaze namazı kılınır mı?
    Cevab: Kılınır. Anne ve babasını taammüden öldüren ve bunun cezası olarak kısas ile öldürülen kimsenin cenaze namazı kılınmaz.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Sultan Vahideddin Han’ın ben kısas dışında idam cezasına karşıyım demesi şeriata muhalif değil midir?
    Cevab: Bir kere Sultan Vahideddin gibi halife-i müslimîn ve fıkıh âlimi bir zât için böyle bir şey tasavvur olunamaz. Sözü, elhak doğrudur. Şer’î hukukta kısas haricinde idam yoktur. Bu da velinin talebine bağlıdır. Recm ve kat-ı tarikin idamı ve mürtedin katli çok istisnaidir.
    29 Mart 2021 Pazartesi
  • Sual: İslâm devleti olmayan bir zamanda idam cezası icap eden suç işleyene ne olur?
    Cevab: Şer’î hukuk, İslâm devletinde caridir. Ne İslâm devletinde ne de laik devlette şahıslar ceza veremez.
    29 Mart 2021 Pazartesi
  • Sual: Birisini öldüren kimse ailesine diyet ödedikten sonra elini kolunu sallayarak geziyor mu?
    Cevab: Devlet icab ederse ona taziren de ilave ceza verebilir.
    3 Nisan 2021 Cumartesi
  • Sual: Hırabe (yol kesme) haddinde nisab miktarı kadar mal almayan, öldürmeyen ve yaralamayan kişiye hangi ceza tatbik edilir?
    Cevab: Ta’zir.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Gözlere mil çekmek caiz midir?
    Cevab: Mil, bir kimsenin iki göz kapağının birleştirilip üzerine kızgın demir tutmak demektir. Böylece göze yapışır ve göremez. Bizanslıların siyasi mahkûmlara tatbik ettiği söylenir. Kısas için caizdir. Yani birinin gözünü taammüden çıkaran kimsenin gözü kısasen çıkarılır. Tazir için mil çekmek hususunu fıkıh kitaplarında görmedik. Tarihi metinlerde anlatılan mil çekme hadiseleri doğru ise, bugün anlaşılan şekilde olup olmadığı belli değildir. Muhtemeldir ki, gözleri kör etmek değil, zindana atarak gün ışığından mahrum etmek olsa gerektir. Eski metinlerde böyle mecazi ifadeler çok geçer.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Zina suçu 2 şahid ile sabit olan kişilerde tam manasıyla hadd suçu değilse neden tazir veriliyor?
    Cevab: Hadlerde şartlar tahakkuk etmezse, fiil başka suça dönüşür ve tazir cezası verilir. Zina, bir mecliste zina lafzıyla dört erkeğin şahitliği ile sabit olur. Şahitler bir mecliste olmayarak birer birer şahitlik yapsalar, kendilerine kazf (iftira) haddi vurulur.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Kadın, şayet kocasını zina halinde görse ne olur?
    Cevab: Lian, çocuğun reddi için getirilmiş bir müessesedir. Kadın lian isteyemez. Karısının zina ettiğini bilen ama ispat edemeyen erkek, şer’î mahkemeye müracaat eder. Karşılıklı olarak 4 defa lanetleşirler. Erkek zevcem zina etti, çocuk benden değil, yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun der. Kadın da ben zina etmedim, yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun der. Sonra taraflar ayrılırlar. Çocuğun nesebi adamdan düşer. Bu da çocuk doğduktan sonra 40 gün içinde yapılabilir. Erkek zina etmişse, bu ceza hukukunun mevzuudur. Boşanma sebebi değildir. Kadın zina etmişse, erkek boşayabilir.
    30 Nisan 2021 Cuma
  • Sual: Bekârların zinasının cezası evlenmeleri ile düşer mi?
    Cevab: Hayır.
    4 Mayıs 2021 Salı
  • Sual: Mahkemenin yanlış karar verdiği ortaya çıkarsa ne olur?
    Cevab: Hüküm bozulur. Eski hale iade edilir. Suçlu ise hâkim veya taraflar veya şahitler cezalandırılır. İcap ederse tazminat verirler.
    4 Mayıs 2021 Salı
  • Sual: Osmanlılarda içki içene verilen ceza nedir?
    Cevab: Had suçu teşekkül etmemişse, kanunnameye veya kadının tercihine göre değişir.
    28 Mayıs 2021 Cuma
  • Sual: Amme haklarını ihlal eden suçlar, hadd suçu ise bu suçu hükümet bile affedemiyorsa, Sultan Abdülhamid’in böyle birçok insanı affetmesini, bilhassa kendisine bombalı suikast tertipleyen çete liderini kendi istihbaratında kullanmak şartıyla affetmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: İslâm hukukunda had suçları ile şahsi hakları ihlal eden kısas ve diyet suçlarını hükümetin affetme salahiyeti yoktur. Adam öldürme suçunun bir şahsi hak ve bir de ta’zir tarafı vardır. Şahsi hak (kısas ve diyet) talebinde bulunabilmenin de şartları vardır. Eğer suçun mağduru dava açmazsa veya şartlar teşekkül etmediği için açamazsa, fiil ta’zir suçuna döner. Bu takdirde devlet isterse bu suçu takip edebilir veya takip etmeyebilir veya cezasını affedebilir. Hırsızlık da böyledir. Takibi şikâyete bağlıdır. Mağdurunun dava açmadığı hırsızlık suçu, ta’zir suçuna dönüşür. İslâm ceza hukuku hükümleri göründüğü gibi değildir.
    31 Mayıs 2021 Pazartesi
  • Sual: İnternet üzerinden bir kimsenin programını çalan kimseye had cezası tatbik edilir mi?
    Cevab: Had suçu olan hırsızlıktan ceza verilmesinin şartları vardır. Birincisi o beldenin darülislam olmasıdır. Darülharbde had cezası tatbik edilemez. İkincisi çalınan şeyin mal olması lazımdır. Program mal değildir. Başka ceza verilir.
    31 Mayıs 2021 Pazartesi
  • Sual: Veda hutbesinde ‘zina eden kimse için mahrumiyet vardır’ buyuruyor. Burada mahrumiyet ile ne kast ediliyor?
    Cevab: Çocuk onun olmaz. Çocuğun nesebini iddia edemez.
    4 Haziran 2021 Cuma
  • Sual: Taciz gibi hallerde çocukların şahitliği muteber midir?
    Cevab: Çocuğun ve akıl hastasının şahitliği makbul değildir. Ancak mahkemede kanaat ve karine hâsıl edebilir.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Kâtilin diyetini neden kendi değil de âkılesi (yani erkek akrabası) ödüyor?
    Cevab: Taammüden olmayan adam öldürmede lazım gelen nezareti yapmadığı için. Ayrıca bu örftür.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Arap olmayanların neden âkılesi (diyet ödemekle mükellef kabile mensupları) yoktur?
    Cevab: Kabile asabiyeti yalnızca Araplarda vardır. Şimdi onlarda da yoktur. Binaenaleyh şer’î düzende diyeti âkıle değil, katilin kendisi öder.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Bir insana dünyada günahının cezası tatbik edilmese, fakat tövbe etse âhirette affedilir mi?
    Cevab: Evet. Şu anda zaten ceza tatbik edecek makam yoktur.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Tecavüz ile zina suçunun cezası aynı mıdır?
    Cevab: Müşahhas (somut) hâdisede hâkim karar verir.
    8 Temmuz 2021 Perşembe
  • Sual: Tazir suçunun cezasının, had ve kısas suçunun cezasından fazla olması mümkün müdür?
    Cevab: Mümkündür. Ancak had suçunun şartları sabit olmadığı zaman, verilecek tazir cezası, had cezasından ağır olamaz. Mesela 4 şahit yerine, 3 şahitin gördüğü zina cezasında had cezası olan 100 değnek vurulamaz. Daha az olması icap eder. Bu mikdarda ulema ihtilaf etmiştir.
    20 Temmuz 2021 Salı
  • Sual: Siyaseten katl cezası verebilmek için suçun kaç defa tekerrür etmesi lazımdır?
    Cevab: Müşahhas hadiseye göre kadı karar verir.
    28 Temmuz 2021 Çarşamba
  • Sual: Kasten öldürmede ödenecek diyet günümüz parasıyla kaç liradır?
    Cevab: Taammüden (kasten) adam öldürmedeki diyet, tarafların anlaştığı miktardır. Taammüden katl haricinde ödenecek diyetlerden en ağırı 100 deve, yani 1000 dinar olup, Osmanlı Devleti’nde ağır diyet, gümüş para ile ödenmekte olup, bir tam diyet, 1166.66 mecidiyye (23336 kuruş, 12 para, 1 pul) idi ki beheri 7.2 gr olan 233.66 Osmanlı altını ederdi. Diyeti bizzat cani üç senede öder.
    28 Temmuz 2021 Çarşamba
  • Sual: Osmanlı kanunnamelerinde şartları tahakkuk etmemiş zina suçuna para cezası verilmesi meşru mudur? “Had suçunun şartları sabit olmadığı zaman, verilecek ta’zir cezası, had cezasından ağır olamaz” hükmü gereğince, azami 99 sopa ya da 49 sopa vurulması gerekmiyor mu? Para cezası, cezayı değiştirmek manasına gelmez mi?
    Cevab: Bir suça had cezası verilebilmesi için aranan şartların tahakkuk etmemesi hâlinde, bu fiile verilecek ceza had cezasını geçemez. Kölenin hadd-i zinası, 50 celde olduğuna göre, azami 49 celde verilebilir. fazla olamaz. Ama az olabilir. Bu hükümdarın veya kâdının takdirindedir.
    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Hukuki ve adli kelimelerinin farkı nedir?
    Cevab: Adlî, mahkeme ile alakalı demektir. Hukuki ise, hukuk kelimesinin manasına göre farklı manalar alabilir ki, meşru veya kanunla alakalı veya hukuk ilmine dair manasında kullanılır.
    29 Ağustos 2021 Pazar
  • Sual: İslamiyette ifade hürriyetinin sınırı nedir?
    Cevab: Allah’ın sınırları.
    28 Ocak 2022 Cuma
  • Sual: Meşru hükümete isyan edenlerin idam edilmesi ne cins bir cezadır?
    Cevab: Bâgilere, yani meşru hükümete isyan edenlere, yakalandığında, hükümet istediği cezayı verebilir. İdam edebilir. Bazılarına göre bu ta’zir bi’l-katl, yani siyaseten katldir. Bazılarına göre haddir.
    28 Ocak 2022 Cuma
  • Sual: Yanında bir işçi olarak çalıştığı adamın karısıyla zina eden adama 100 sopa cezası verilmiş. Peygamber efendimiz, kadına git, sor, suçunu itiraf ederse recm et, demiş. Burada kadının zinadan dolayı sorgulanması doğru mudur?
    Cevab: Adamın cezası sabit olduğu için soruluyor. Hükûmetin salahiyetindedir.
    19 Mayıs 2022 Perşembe
  • Sual: Namuslu kadına iftira haddi var. Bir kadına küfreden iftirayı değil de sövmeyi kastetse şeriatta ceza alıyor mu?
    Cevab: Niyete değil söze bakılır.
    19 Mayıs 2022 Perşembe
  • Sual: Geçici ya da ebedi evlenme yasağı olan kişilerin evlenmeleri durumunda bu kişilere recm cezası tatbik edilir mi?
    Cevab: Batıl nikahta, mesela mahremiyle evlilikte İmameyne göre had var; İmam Ebu Hanife’ye göre yoktur. Fasid nikahta, mesela şahitsiz nikahta, had hiç yoktur, çünki şüphe vardır.
    4 Haziran 2022 Cumartesi
  • Sual: Diyet ödeyecek parası olmayan kimsenin diyeti beytülmaldan mı ödenirdi?
    Cevab: Hayır, fail çalışıp öder.
    8 Haziran 2022 Çarşamba
  • Sual: Bir gayri müslim, müslüman hakkında şahidlik yapabilir mi?
    Cevab: Muamelatta, yani ailevi ve mali hususlarda, gayrı müslim, müslüman aleyhinde şahidlik yapamaz. Bunun dışındaki bütün davalarda her çeşit şahidlik yapabilir.
    20 Haziran 2022 Pazartesi
  • Sual: İslam ceza hukukunda tahkikat safhasında suçu mahkemece sabit oluncaya kadar delilleri karartmasının ve saklanmasının önlenmesi, tahkikatın sağlama alınması veya diğer maksadlarla zanlının tevkifi caiz mi?
    Cevab: Had ve cinayet suçlarında caizdir. Tazir suçlarında değildir. Ama hükümet maslahat varsa tevkif edebilir.
    20 Haziran 2022 Pazartesi
  • Sual: Osmanlı ceza kanunnamelerinde had cezalarından bahsedilmemesinin sebebi nedir?
    Cevab: Kanunnameler tazir cezalarını tanzim eden metinlerdir. Had ve kısas suç ve cezaları zaten fıkıh kitaplarında tanzim edilmiştir.
    13 Temmuz 2022 Çarşamba
  • Sual: Bir Müslümana veled-i zina, cibilliyetsiz, münafık ve ajan diyene şer’en ne lazım gelir?
    Cevab: Fıkıh kitaplarındaki malumata nazaran, hepsi büyük günahtır. Dârülislamda, yani İslâm hukukunun tatbik edildiği yerlerde, veled-i zina demenin cezası 80 sopadır. Çünki bu kazf haddidir (İbn Abidin, Hadd-i Kazf bahsi). Cibilliyetsiz ve hain (ajan) demenin cezası ise ta’zir-i şediddir. (İbn Abidin, Ta’zir bahsi). Bunun da cezası alimlerin çoğuna göre 39 sopadır. Bu üçünün cezası toplanır, 158 sopa eder. Bir Müslümana münafık diyen ise mürted olur, yani dinden çıkar. Bunun cezası idamdır. (İbn Abidin, Mürted bahsi) Dolayısıyla ilk üç suçun cezası tatbik edilmeden idam edilir. Ayrıca helalleşmesi de lazımdır. Ebediyyen cehennemin en alt tabakasında azap görür. Çünki mürtedlerin yeri burasıdır. Dârülharbde, yani İslâm hukukunun tatbik edilmediği yerlerde, cezaların hepsi ahirete kalır.
    21 Ağustos 2022 Pazar
  • Sual: Hükümdarın maiyetindekilerin işlediği suçları cezasız bırakmasının hükmü nedir?
    Cevab: Cezalandırmak hükümdarın salahiyetindedir. Kul hakkı bulunmayan suçlara ceza verir veya maslahat icabı ceza vermez. Cezayı da kendisi takdir eder.
    6 Eylül 2022 Salı
  • Sual: Mahkemede uzlaşmak için iki taraftan birinin diğerinden para taleb etmesinin dini hükmü nedir?
    Cevab: Haklı ise caizdir. Buna sulh denir. Hakimin bunu teklif etmesi lazımdır. Haksız ise rüşvettir, haramdır.
    6 Eylül 2022 Salı
  • Sual: Akıl hastası cinayet işlese ne olur?
    Cevab: Malından diyet öder. Kendisi de mesela tımarhanede müşahade ve kontrol altına alınır. Salınmaz.
    1 Ekim 2022 Cumartesi
  • Sual: Dersini yapmayan talebeye para cezası verilebilir mi?
    Cevab: Hayır. Buluğa ermemiş çocuk, kendi parasında tasarruf edemez.
    18 Ekim 2022 Salı
  • Sual: Şer’î olmayan mahkemelerde bir sözlü kavga için şahitlik istenirse yapmak mecburi midir?
    Cevab: Kur’an-ı kerimde yapılması emredilen şahitlik, kul hakkı olan muameleler içindir. Ceza ve idare davaları için değildir.
    1 Kasım 2022 Salı
  • Sual: Cezaların şeriata göre olmadığı bir yerde kendisine karşı işlenen bir suç sebebiyle şikayetçi/davacı olmak caiz midir?
    Cevab: Evet. Ceza hukuku, amme nizamındandır. Darülharbde zaten tatbik edilemez.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklı hareketlerden kişi mesul olur mu?
    Cevab: Psikolojik hastalıklar çeşit çeşittir. Şuuru devamlı örten ve muhakemeyi devamlı bozan hastalıklar (cünun-i mutbık), dini ve hukuki ehliyet ile mesuliyeti kaldırır. Bunun haricinde kalanlarda, dini ve hukuki meselelerde şuur örtülü değil iken yaptığından mesul olur. Cezai meselelerde hiç mesul olmaz.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: İslam hukukunda zina suçunda muhsan olanlara recm cezası vermişken, muhsan olmayanlara neden verilmemiştir?
    Cevab: Sebebini Allah bilir. Muhsan olan (hür, müslüman ve evli) kişiler, bu işten daha çok sakınması gereken kişilerdir.
    9 Aralık 2022 Cuma
  • Sual: İşveren işçiyi 12 saat çalıştırıp 8 saat üzerinden puantaj imzalatsa, mahkeme kamera kayıtları istese, işveren bahane uydurup (bozuk, kayıtlar silindi gibi) bunları vermeyebilir. Ama işçi savcılığa sahte bir hırsızlık iddiasında bulunsa, bu kayıtlar alınır. Böyle yapmak caiz midir?
    Cevab:

    Hakkını almak için (fazlası için değil) caizdir. Bunu yaparken işverene veya başkasına zarar veremez.

    4 Mart 2023 Cumartesi
  • Sual: Elinde silahla dükkana giren hırsıza karşı, eli çabuk davranıp hırsızı kendi silahıyla öldüren dükkan sahibinin suçu var mıdır?
    Cevab:

    Büyük ihtimalle meşru müdafaaya girer. 

    18 Mart 2023 Cumartesi
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder