Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Hz. Peygamber Devri”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Hazreti Ayşe'nin nişan, evlenme ve zifafa girme yaşları için kitaplardaki kaviller nedir?
    Cevab: Kaynaklar 6 yaşında nikâhlandığını, 9 yaşında iken zifafa girdiğini söylüyor. Bu yaşın daha yukarı olduğunu bildirenler de vardır. Arap memleketlerinde 9 yaş umumiyetle kızlar için bülûğa erme yaşıdır. Arap cemiyetinde genç kız-yaşlı erkek veya tersi izdivaçlar, dul kadınla genç erkeğin evlenmesi veya tersi normal karşılanmaktadır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Bir kitapta eski İstanbul’daki düğün merasimi anlatılırken, ‘Gelin başında taç, göğsü ve bileğinde mücevherat ile, duvaklar içinde koltuk merasiminde bulunuyordu. Yüzlerce çeyrek altınlar etrafa serpildi, herkes kapışan kapışana’ diyor. Bu altın atma merasimi nedir ? Altınları tam olarak kimler atardı, kimler toplardı ? Bu merasim, daha eski ve mecazi bir anlamı olan başka bir merasimin devamı mıdır, yoksa amacı sadece para dağıtmak mıydı ? Amacı bu değil ise, merasimin amacı ne idi ?
    Cevab: Osmanlı düğünleri birkaç gün sürerdi. Son gün (umumiyetle Perşembe, bazen Pazar) gelin alma ve koltuk merasimi yapılır. Gelin, baba evinden alınıp, koca evine getirilir. Kadınların içinde gelinliği ile oturur. Kadınlar eğlenir. Öğleden sonra damat gelir. Kadınlar örtünür. Damat içeri girer. Kolunu geline uzatır. Gelin naz eder. Bahşiş vermek suretiyle gelini razı eder. Sonra koluna takıp (koltuğuna alıp) yukarıya odalarına götürür. Gelinin diğer koluna da gelinin sağdıcı olan kadın girer. Gelin ile damat odalarında orada birbirlerini görüp kısaca sohbet ederler. Meyve yer, şerbet içerler. Gelinin yüzünü açıp yüz görümlüğü denen mücevheri takar. Sonra gece zifafta buluşmak üzere ayrılırlar. Buna koltuk merasimi denir. Damat gelini koluna takıp odasına götürürken kadınlar damadı görmek için hınca hınç ortalığı doldurur. Damat elini cebine atar. Önceden hazırladığı altın, gümüş veya bakır paraları serper (saçar). Bu paraları toplamak için insanlar ortalığa üşüşür. Çünki gelin parası almak bereket sayılır. Bu Hazreti Peygamber zamanından gelen bir âdettir. Parası olmayanlar kuru yemiş serper.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in anne, baba, dede ve amcasının Hanîf dininde olduğu ve Hazret-i İbrahim’in şeriatına uyduğu bilinmektedir. Her peygamberin şeriatı kendisinden önceki peygamberlerin şeriatını nesh ettiğine göre, bunların Hazret-i Peygamber’den önceki son peygamber Hazret-i İsa’nın dininde olmaları gerekmez meydi?
    Cevab:

    Yaygın kanaat, Hazret-i Muhammed’in kendisine peygamberlik bildirilmeden önce eski şeriatların hükümleriyle amel etmediği istikametindedir. Hanefî ve Şâfi’îlerin bir kısmı bu görüştedir. Buna göre, Hazret-i Peygamber, eski şeriatlarda da bulunduğu bilinen Kâbe’yi tavaf, leş yememek gibi bir takım işleri, maslahat sebebiyle ya da teberrüken (bereketlenmek için) veya kendi aklıyla güzel bulduğu için yapmıştı. Hazret-i Peygamber’den önceki devir fetret devri idi ve önceki şeriatların hükümlerinin kendisine ulaştığına dâir bir bilgi de yoktur. Eski peygamberlerin şeriatlarının unutulduğu ve uzun süre peygamber gönderilmeyen zaman aralığına fetret devri denir. Bu devirde yaşayan insanlar prensip itibariyle dinî emirlerle mükellef tutulamazlar. Hazret-i İsa ile Hazret-i Muhammed’in arası bir fetret devridir. Bir başka deyişle Hazret-i İsa’nın getirdiği şeriat unutulmuş, hatta mukaddes kitabı İncil bile tahrife uğramıştır. Tevrat için de aynı şey söylenebilir.

    Peygamberler, umumiyetle şeriatların unutulduğu zamanlarda gönderilirler. Dolayısıyla Hazret-i Peygamber’in eski şeriatlarla amel etmesi mümkün değildir. Çünki peygamber gönderilmeden dinin füruu, yani şeriatla mükellefiyetten bahsedilemez. Ancak dinin aslı, yani iman bahse konu olabilir. Hazret-i Muhammed’in bi’setten (peygamberliği kendisine bildirilmeden) önceki hâli bilinmektedir. Kendisinden böyle başka bir şeriatla amel ettiği hususunda bir nakil, bir söz bize gelmemiştir. Kaldı ki böyle bir şey olsaydı, bu şeriatların bağlıları, mesela Yahudi veya Hıristiyanlar, bi’setten sonra O’nun kendilerine ve kendi şeriatlarına nisbetini iftiharla bildirirlerdi ki, böyle bir şey de bahis mevzuu değildir. (Serahsî, Usul, II/100-101; Âmidî, Usul, IV/121-123; Gazâlî, Mustasfa, I/132;  Hâdimî, Mecami, 211; Keşfü’l-Esrârı Pezdevî, III/932 vd; İbnü’l-Hümâm, Tahrir, 359.)

    Hazret-i Muhammed’in annesi, babası, dedesi ve amcası Hazret-i İbrahim’in inancında birer mümin idi. Bu dinden kendilerine intikal eden bazı amel esaslarına göre de ibâdet ederlerdi. Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa daha sonra geldiği halde, bunlar Yahudi veya Hıristiyan dinine girmiş değillerdi. Çünki bu dinler Arabistan’da doğru bir şekilde tebliğ edilmiş değildi. Bir dinin hükümleri doğru bir şekilde tebliğ edilmemişse, bu hükümlerin insanları bağlamayacağı açıktır. Böyle bir zamanda insanlar sadece iman ile mükelleftir. Fetret devri prensibi bunu gerektirir.

    Hazret-i İsa’nın gelişinin üzerinden uzun asırlar geçmiş, bu dinin esasları unutulmuştu. Arabistan’da tek tük Hıristiyanlar vardı. Hazret-i Muhammed’in peygamberliğine ilk inananlardan ve Hazret-i Hadice’nin amcası oğlu Varaka bin Nevfel bu dindendi. Bu da bir arayışın neticesidir. Medine’de üç Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. Bunların inanç esaslarının da orijinal olduğu söylenemez. Bunun dışındakiler ya müşrik veya Hazret-i İbrahim’in dinine inananlardı. Hazret-i Muhammed, peygamberliğini açıklamadan evvel Arabistan’da az da olsa tevhid inancını benimseyen ve eski peygamberlerin, bilhassa Hazret-i İbrahim’in şeriatından geldiği zannedilen bazı esaslarla amel eden kimseler vardı. Ümeyye bin Ebî Salt ile meşhur hatib ve şâir Kus bin Sa’îde ile Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Hazret-i Said’in babası Zeyd bin Amr bunlardandır. Hazret-i Muhammed bunlar için “Kıyâmet günü tek başına bir ümmet olarak haşrolunacaktır” buyuruyor.

    Hazret-i Muhammed’in dedeleri, bu arada Abdülmuttalib, babası Abdullah, annesi Âmine ve amcası Ebû Tâlib de Hazret-i İbrâhîm’in inancındaydı. Nitekim Kur’an’da “Sen, yani senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır” buyurulmaktadır (Şuarâ: 219). Bu inanca Hanîf inancı, bunlara da Hanîfler (Hunefâ) denir. Hanîf, hanef masdarından sıfat-ı müşebbehedir. Yanlış ve sapık olan şeye hiç dalmadan doğruya meyleden mânâsınadır. İslâmiyetten önce putlara tapınmayan, hacc yapan, sünnet olan, kısacası Hazret-i İbrahim’in dininden o zamana intikal etmiş esaslara tâbi bulunanlar için (Sâbiî’nin zıddı olarak) bu isim kullanılmıştır. Hanîf kelimesi Kur’an’da da müteaddit defalar geçer. Müslim kelimesiyle kullanıldığında hacceden; tek başına kullanıldığında ise Müslüman olan, tevhid inancında olan mânâsı kasdedilmiştir. Kur’an-ı kerimde Hazret-i İbrahim için bu sıfat kullanılmaktadır. Pek çok âyet-i kerimede Hazret-i İbrahim’in hanîf olarak vasıflandırılması da boşuna değildir. Çünki zamanında kendisinden başka tevhid inancını taşıyan kimse kalmamıştı. Etrafında hemen herkes putlara tapınırken, o tek tanrıya ibadet etmekteydi. Keldanîler gibi bâtıl yolda değil; Hakka yönelmişti (Bakara: 112, 135, Ahkâf: 13). Hazret-i İbrahim, Kur’an ve hadîslerde başka birçok hasletleriyle de övülmüş büyük bir peygamberdir. Allahın kendisini bütün insanlara ve inananlara imam, önder yaptığı bildirilmektedir (Bakara: 124, Nahl: 120). Tevhid inancı sonraki nesillere bu peygamberden intikal etmiş; şeriatı yayılmıştı. İslâm coğrafyasında bilinen peygamberlerden kendisinden sonrakilerin hepsi O’nun soyundandır. Semâvî dinlere mensup insanların hepsi kendisini büyük bilir ve inanırlar. Bütün dinlerdeki itikadî ve ahlâkî prensipler hep O’ndan intikal etmiştir. Bundan dolayıdır ki İslâm akâidinde, Müslümanlar -Kur’an’ın tâbiriyle- Hazret-i Muhammed’in ümmeti ve Hazret-i İbrâhîm’in milleti olarak tavsif edilmektedir. Millet aynı inancı benimseyen insanların hepsine denir. Osmanlı Devleti’nde gayrımüslim teb’a dinlerine göre gruplandırılmış ve hepsine dinî/hukukî imtiyazlar tanınmıştı. Buna “millet sistemi” denir: İslâm milleti (millet-i İslâm), Rum (Ortodoks) milleti, Ermeni (Gregoryen) milleti, Yahudi milleti gibi. Eski ilmihal kitaplarında, mesela Sultan Fâtih devri ulemâsından Mehmed bin Kutbüddin İznikî’nin Mızraklı İlmihal diye bilinen Miftahü’l-Cenne’de “Din ve millet, ikisi birdir”, diye yazar (s. 64).

    Görülüyor ki hanîflik Hazret-i İbrahim’in dininin esas vasfıdır; ama sadece bu dine mahsus değildir. Bu bakımdan hanîf, tevhid inancına çağıran peygamberlere uyan kimseye denir (Beyyine: 5, Hacc: 30, 31). İşte hanîflik olarak bilinen Hazret-i İbrahim’in şeriatine âit hükümlerin bazıları Arabistan’da da câriydi. Hanîf dininin esasları olan bu hükümleri, Hazret-i Muhammed de kabul ve tatbik etmiştir.

    24 Eylül 2011 Cumartesi
  • Sual: Pirinç pilavı yerken, gül koklarken salavat-ı şerife okumanın sünnet olduğu kaynaklarda geçiyor mu?
    Cevab: Şir’atü’l-İslâm’da diyor ki: Pilav yerken, gül koklarken, Resulullah aleyhisselâma çok salavat getirmelidir. Çünki her ikisi de içinde Resulullah efendimizin nuru bulunan birer cevherdir. Nur, Âdem aleyhisselâmın alnına gitmek için o cevher yarılmış; parça parça olmuştur. Bu parçalara pirinç denir. Hadis-i şerifde geldi ki, “Ben Arşı tavaf eden bir latif cevher idim. Allahü teâlâ bana nazar etti. Utandım, terledim. O sırada benden yedi damla damladı. Allahü teâlâ ilk dördünden Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali’yi, beşinciden gülü, altıncıdan pirinci, yedinciden kabağı yarattı.”
    21 Kasım 2011 Pazartesi
  • Sual: Peygamberimizin hususî hayatını anlatan hangi kitabı tavsiye edersiniz?
    Cevab: İmam Kastalânî’nin Mevahib-i Ledünniyye, İmam Süyutî’nin Hasâsisü'l-Kübrâ, İbnü'l-Cevzî'nin el-Vefâ, Abdülhak Dehlevî'nin Medâric-i Nübüvve, Nişancızâde’nin Mir'at-ı Kainat, Hirevî’nin Meâricü’n-Nübüvve (Altıparmak tarihi), Kettânî’nin et-Terâtib ve bir de Âsım Köksal'ın İslâm Tarihi bu hususta kâfi olur.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Mekke'nin fethinde Bilâl-i Habeşî hazretleri ilk ezanı Kâbe'nin neresinde okumuştur?
    Cevab: Kâbe’nin üzerinde okuduğu Vâkıdî ve Ezrakî'de yazılıdır.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Sahabe-i kiramın hayatını hangi kitaplardan okuyabiliriz?
    Cevab: Türkiye Gazetesi’nin neşrettiği Eshab-ı Kiram ile Abdurrahman Neşet'in Sahabe Hayatından Tablolar ve Abdülaziz Şennavi'nin Hanım Sahabiler okunabilir.
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Hazret-i Muhammed’in diğer devlet reislerine yazdığı bütün tebliğ mektupları nerededir? Doğu Roma İmparatoru Heraklius’a yolladığı heyet ile alâkalı Bizans kaynaklarında bilgi var mıdır?
    Cevab: Hazret-i Peygamber hakkında muasırı tarihçi ve yazarların neler bahsettiği hakkında bir tetkikatım maalesef yoktur. Hazret-i Peygamber’in mektuplarından bazısı günümüze intikal etmiştir. Bunlardan Mukavkıs’a yazdığı mektup Topkapı Sarayı’ndadır. Faslı âlim Kettanî, Terâtib adlı eserinde Heraklius’a yazılan mektubun serüvenini uzun anlatır. “Bu mektup İspanya krallarına intikal etmişti. Bu mektubu itina ile saklarlardı. O zamanki Araplara da gösterdiler” diyor. 1922 senesinde bu mektubu çok araştırıp sormasına rağmen bulamadığını, muhtemelen Endülüs’te müslüman hâkimiyeti yıkıldıktan sonraki taassup devrinde yok edildiğini bildiriyor. Bu mektup ve elçilerin ziyareti hakkında Bizans tarihçilerinin bir şey söyleyip söylemediğini maalesef tetkik edemedim.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber niçin çok evlilik yapmıştır?
    Cevab: Hazret-i Peygamberin hanımları (zevcât-ı tâhirât), keskin zekâları, derin firâsetleri ile Hazret-i Peygamberin ibâdetleri ve ev içindeki hareketlerini haber vermenin yanında; bilhassa âile ve miras hukukunun teşekkülünde çok mühim bir rol oynamışlardır. Hazret-i Âişe, en çok hadîs rivayet edenlerin neredeyse başında gelmektedir. Bazı ahkâm âyetleri, Hazret-i Peygamber’in ev yaşantısı ve hanımları ile alâkalı olarak nâzil olmuştur. Hazret-i Peygamber’in müteaddid hanımlarla evlenmesinin bir hikmeti budur. Nitekim henüz hukukî hükümlerin mevzubahis olmadığı Mekke devrinde, daha genç olmasına rağmen, bir erkeğin en güçlü ve en çok kadına ihtiyaç duyduğu bir zamanda, Hazret-i Peygamber Hazret-i Hadîce’den başka hanımla evlenmemiştir. Evliliklerinin hemen hepsi Medine’ye hicretten sonradır. Bu hanımların çoğu yaşlı, dul ve ihtiyaçlı hanımlardı. Hazret-i Peygamber hepsini bir maslahat sebebiyle nikâhlamıştı. Hassaten hicretin altıncı yılında hicâb âyetinin (Ahzâb: 53) gelip kadınlarla yabancı erkeklerin bir arada bulunmaları yasaklanınca, Hazret-i Peygamber, hanımlara tebliğ vazifesini, zevceleri vâsıtasıyla yerine getirmeye başlamıştır. Böylece Hazret-i Peygamber’in çok evlenmesinin bir hikmeti daha zâhir olmuştur. Nitekim hanımlar Hazret-i Peygamber’in zevcelerine gelerek sual sorarlar; zevcât-ı tâhirât da Hazret-i Peygamber’e tavassut edip verdikleri cevabı bu hanımlara bildirirlerdi.

    Bu evliliklerden bir kısmı, Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer gibi İslâmiyete çok hizmet etmiş zâtların taltifini temin etmiş; bir kısmı da mühim şahısların veya kabîlelerin müslüman olmasına sebebiyet vermiştir. Nitekim Ebû Süfyan ve oğlu Muâviye’nin müslüman olmasında Hazret-i Ümmü Habîbe’nin tesiri olmuştur. Ümmü Habîbe, Ebû Süfyân’ın kızı ve Muâviye’nin kızkardeşidir. Hazret-i Cüveyriyye, harbde esir alınan Benî Müstalık kabîlesinin tamamının müslümanlığına ve âzâd edilmesine vesile olmuştur. Hazret-i Peygamber’in kendi hissesine düşen Cüveyriyye’yi âzâd edip nikâhladığını gören Sahâbe-i kiram, kendi hisselerine düşen Benî Müstalik esirlerini de âzâdlamışlardı.

    Evlenilecek kadınların sayısının dörtle tahdid edildiği sırada, Hazret-i Peygamber’in dokuz hanımı vardı. Âyet-i kerime bunları boşama, bunlardan başka da evlenme buyurdu. Bu zevceler, ayet-i kerime gereği müminlerin anneleridir. Hazret-i Peygamber, bunları boşasa, başkasıyla evlenemezlerdi. Mağdur olurlardı. Halbuki evliliklerinin bir sebebi de mağduriyetlerinin önlenmesidir.
    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Kur'an-ı Kerim'de Hazret-i Peygamber'e atfen söylenen "Allah seni affetsin" sözünü nasıl anlamalıyız?
    Cevab: Afallahü anke sözü, Allah bu yaptığından dolayı seni mesul tutmadı demektir. Nitekim Kur’an-ı kerimde afallahü amma selef, önceki yaptıklarınızdan Allah sizi mesul tutmadı sözü de bu mânâya gelir. Yoksa peygamberler masumdur; günah işlemekten korunmuştur. Ancak iki doğru ile karşılaştıklarında insan olmak hasebiyle en doğruyu seçme hususunda yanılabilirler. Bu ise hata veya kabahat değil, zelle (sürçme) olarak isimlendirilmiştir.
    27 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Gül kokusu, Peygamber efendimizin mübarek terinin kokusu mudur?
    Cevab: Hazret-i Peygamber’in terinin gül gibi koktuğu, siyer kitaplarında geçer. Hadis-i şerifte "Ben bir latif cevher idim, arş-ı alayı tavaf eder idim; Allahü teala bana nazar eyledi, utandım, terledim; yeryüzüne düşen yedi damladan, Dört halife, gül, kabak ve pirinç yaratıldı" buyurulmuştur. (Şir'atü'l-İslâm)
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Zekât emrine karşı çıktığı için tardedilen Sa’lebe, sahâbî midir? Böyle ise, fenâ makamına kavuşan imansız ölmez buyrulduğuna göre, sahâbî mürted olur mu?
    Cevab:

    Beydâvî, Râzî, Kurtubî gibi muteber tefsirlerde anlatıldığına göre, ibâdete olan düşkünlüğü sebebiyle "Mescid Güvercini" diye anılan Sa’lebe, malının artması için Resulullah aleyhisselâmdan dua etmesini istedi. Hazret-i Peygamber kanaat etmesini tavsiye buyurdu ise de ısrarcı oldu. Bu duanın bereketiyle çok zengin oldu. Malların idaresi sebebiyle önce mescidden kesildi. Zekât emri geldikten sonra, “benimle mi kazandınız” diyerek karşı çıktığı için mürted oldu. Bazı âlimlere göre Sa’lebe baştan beri münafık idi. Kendisi için Tevbe suresinin 76. âyet-i kerimesi nâzil oldu. Sebeb-i nüzûlünün başka başka olduğu da bildirilen bu âyet-i kerimenin gelişinden, Salebe’nin münâfık olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Bu âyeti işitince zekâtını getirip yalvardı ise de Resulullah almadı ve “Sa’lebeye yazıklar olsun!” buyurdu.

    Sahabe arasında başka Sa’lebe de vardır. Bunlardan birisi Salebe ibni Ebî Hâtıb Ehl-i Bedr’dendir ve Uhud’da şehid düşmüştür. Münâfık olan Sa’lebe, Hazret-i Osman zamanında vefat etti. (el-İsâbe)

    Mektubat-ı İmam-ı Rabbânî’de geçen ve “Allah, imanlarını geri almaz” meâlindeki âyet-i kerimeye (Bakara: 143) dayanan yukarıdaki söz, “Fena makamına kavuşanın, imansız ölmemek ihtimali yüksektir” demektir. Hiç kimse için imansız ölmemesi kat’idir denemez. Allah’ın, Sahâbe-i kirâmın hepsinden râzı olduğu Kur’an-ı kerimde bildirildiğinden ve ilahî sıfatların, ezcümle rızâ sıfatının ezelî ve ebedî olması iktizâ ettiğinden sahâbenin hepsinin Cennetlik olduğu söylenebilir. Fakat aşere-i mübeşşereden başkasının iman ile öleceği önceden bilinemezdi. Çünki, sahâbenin aralarına karışmış olan münâfıkları Resûlullah’dan başka kimse bilmezdi. Bu münâfıkların imansız gittiği, Resûlullahın vefatından sonra, sahâbe-i kirâmdan hiçbirinin mürted olmadığı, yani mürted olarak ölmediği tefsir ve tarih kitaplarında yazılıdır. Tek tek isim vererek şu cennettedir denemez. Bazı sahâbîler hakkında vârid olan hadîs-i şerifler ahad (tek kişinin bildirdiği) hadîs olduğundan, ulemâ bunlar zan ve temenni bildirir demiştir.

    23 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Demokratik memleketlerde, en dindar gözüken siyasî parti bile, şer’î hukuka aykırı kanunlar üzerine yemin etmekte ve memleketi gayrı islâmî hükümlerle idare ettikleri için,yaptıkları câiz olur mu? Mekke’de henüz müslümanlar güçsüz iken bile müşriklerin “Bir sene sizin dediğinizi yapalım, bir sene de bizim dediklerimiz olsun” teklifini Hazret-i Peygamber reddettiğine göre bunlara rey verenlerin vaziyeti nedir?
    Cevab: Müslümanların hâkim olduğu bir memlekette zaten böyle bir şey mevzu bahis olamaz. Böyle olmayan bir yerde Müslümanların sözünün geçmeyeceği, şer’î hukukun resmiyette tatbik olunamayacağı açıktır. Burada siyasî parti eğer insanlara, Müslümanlığa hizmet etmek maksadıyla hareket ediyorsa, bu şekilde yemin etmesi düşmana karşı hüd'a (hile) olur. Harb hiledir. Şeriata aykırı kanun ve icraatlarda da bunlara inanarak yapmadığı müddetçe ikrah bahis mevzuu olur. Bahsettiğiniz hadiseyi işitmedim. Peygamber aleyhisselamın her hali bugünki insanlara uymaz. O peygamber idi. Kaldı ki meselâ Hudeybiye'de Medine’ye sığınan müslümanları mekke’ye iade etmek hususunda müşriklerin sözüne uymuştur.
    31 Temmuz 2012 Salı
  • Sual: Hazret-i Peygamber, şalvar giymiş midir?
    Cevab: Şalvar, İbrahim aleyhisselâmın sünnetidir. Şalvar, entarinin altına don, pantolon gibi avret yerinin açılmasını önleyen bir şey giymek demektir. Hazret-i Peygamber şalvar giymiş; hatta “Ayakta şalvarını giymek fakirliğe sebep olur” buyurmuştur. Sahabilerden şalvarı olan giymiş, olmayan giymemiş, entari veya peştemal ile örtünmüştür. Hazret-i Ali’nin fitne zamanında “Koyun sürüsünü kesmedim yani aralarından geçmedim, şalvarımı ayakta giymedim. Bu hüzün nereden geldi, anlamadım” buyurduğu meşhurdur. Pantolon, İtalya menşeli olmakla beraber, şalvarın şekil değiştirmiş hâlidir. Ata binmekte kolaylık temin etmesi sebebiyle Türkler arasında tutulmuş ve bu vâsıtayla Avrupa’da tanınmıştır. Âdetlerde, Müslüman olmayanlara uymak câiz görülmüştür.
    12 Ağustos 2012 Pazar
  • Sual: Zaman yolculuğu mümkün olsa, asr-ı saadette gidilirdi. Şu halde imkânsız denebilir mi?
    Cevab: Bu bir fen meselesidir. Maneviyatı yüksek olan zâtların, zaman yolculuğuna ihtiyaç duymaksızın, başka usullere müracaat ederek eskiler ile görüştüğü yaygın bir rivayettir. İmam-ı Rabbani, Mektubat’ta Reşehat'ta anlatılan bir hâdise münasebetiyle tayy-ı mekânın mümkün, ama tayy-ı zamanın mümkün olamayacağını ima ediyor.
    3 Eylül 2012 Pazartesi
  • Sual: İslâmiyet köleliği niçin kaldırmamıştır?
    Cevab: İslâmiyette kölelik mevzubahis edildiğinde, müslümanlar bir nevi suçlu imiş gibi müdafaa psikolojisine geçmekte; asıl gayenin köleliği kaldırmak olduğunu söylemektedir. Buna delil olarak da neredeyse her işlenen suçtan sonra köle azadının arandığını vermektedir. İslâmiyet köleliği kaldırmak istememiştir. İsteseydi hemen veya içki gibi tedricen kaldırırdı. Kölelik harb hukukunun neticesidir Harb bâki kaldığı müddetçe, kölelik bâkidir. Herşey köleliğe tek taraflı bakıştan kaynaklanıyor. Köleliğin iyi tarafları, kötü taraflarından fazladır. Bu bir insanlık gerçeğidir. Şâri (hukuk koyucu) insanların yaradılışını iyi bildiği için, cemiyette en mühim ilerden biri olan çöpçülüğü yasaklamadığı gibi, köleliği de kaldırmamıştır. Medeniyetin beşiği olarak alkışlanan Antik yunan filozofları, meselâ Aristo, köleliği lüzumlu bir müessese olarak lanse eder; bazı insanların, kendi imkânları ile asgari refah seviyesine ancak bu yolla erişebileceğini söyleyerek köleliği faydalı bile bulur. Kur’an-ı kerimde insanların arasında eşitlik olmadığı; bazısının bazısına hizmet etmek üzere yaratıldığı söylenir. İslâmiyet eşitliği değil, adaleti emreder. Adalet herkesin hakkını vermek demektir. Evet, Allah huzurunda herkes eşittir ama bu mükellefiyetler bakımından insanların farkı yoktur demektir. Bunda bile farklılıklar gözetilmiştir. köle ile hür, erkek ile kadın, çocuk ile büyük, fakir ile zengin aynı mükellefiyetlere tâbi tutulmamıştır. Kötü olan kölelik değil, kölelerin haklarının olmaması veya bunların yerine getirilmemesidir. İslâmiyet kölelerin haklarını etraflı tanzim etmiş ve bunların ihlâli hâlinde ağır mükellefiyetler getirmiştir. Böylece insanlığın en eski müesseselerinden birisi olan kölelik, statü olarak iyileştirilmiştir.
    6 Eylül 2012 Perşembe
  • Sual: Gadîr-i Hûm hutbesi ile alâkalı olarak Ehl-i sünnet kaynakları ne söylemektedir?
    Cevab: Vâli olarak gittiği Yemen’den dönen Hazret-i Ali’nin bir muamelesinden dolayı halk arasında dedikodu çıktı. Bu dedikodu, kendisini kötülemeye kadar vardı. Vaziyete muttali olan Resulullah, Mekke ile Medine arasında Gadîr-i Hûm denilen mevkide “Ali benim dostumdur, ben onun dostuyum” mealindeki sözü söyledi ve Ehl-i beytine riayeti tavsiye buyurdu. Bu hadis-i şerifte geçen ve dost manasına gelen mevlâ kelimesi, aynı zamanda vâris, veli gibi ma’nâlara da geldiğinden, Şiîler bu sözün halifelik için olduğunu iddia ettiler. Bu sebeple Hazret-i Ali'nin yerine Hazret-i Ebu Bekr'i halife yapıkları için kendisine biat eden sahabilerin imanını kaybettiğini söylediler.
    31 Ekim 2012 Çarşamba
  • Sual: İman etmeyenlerle iman etmiş kadınların evlenmesi caiz olmadığına göre, iman etmemiş olan Ebu Tâlib'in Müslüman olan zevcesi Fâtıma binti Esed ile evli kalışını nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: Şeriatin hükümleri tedricen gelmektedir. Bu evlilik o hükmün gelişinden evvel olup bitmiş idi. Ebu Tâlib'in öldükten sonra diriltilip iman ettiğine dair bir haber-i vâhid de vardır.
    17 Şubat 2013 Pazar
  • Sual: Bir siyer kitabında “Resulullah aleyhisselâm dünyayı teşriflerinden sonra şeytanlar haber getiremez ve kâhinler konuşamaz olmuştur” diyor. Fakat daha sonra Hazret-i Osman’ın halasının kâhin olduğunu yazıyor. Bunda tezat yok mudur?
    Cevab: Şeytanlar, gökten haber getiremez; kâhinler de buna dayanarak konuşamaz oldu. Kâhinin manası çok geniştir. Yıldızlara, aya, güneşe, burca, tabiat hadiselerine, ele, yüze, kumdaki işaretlere vs bakarak gelecekten haber verenlere de kâhin deniyor.
    5 Mart 2013 Salı
  • Sual: Müslümanların Medine’deki Beni Kurayza Yahudîlerinin erkeklerini öldürdüğü, kadınlarını savaş ganimeti yaptığı doğru mudur?
    Cevab: Hazreti Muhammed, Medinelilerin daveti üzerine bu şehre gelip, bir İslâm site devleti kurulduğunda, burada yaşayan Müslüman Araplar, Müşrik Araplar, Yahudiler ve Hıristiyanlarla bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre adı geçen topluluklar bir arada müttefik olarak yaşayacak, birbirlerine yardım edecek, can, mal ve din hürriyeti teminat altına alınacak, aradaki ihtilaflarda Hazreti Peygamber hâkim sıfatıyla hükmedecekti. Medine Sözleşmesi’ni, hukukçular, tarihin bilinen en eski yazılı anayasal metni kabul ederler.
    Ancak bu sözleşmenin ömrü uzun olmadı. Birinci sebebi Medine’deki Müşrik Arapların Müslüman olmasıydı. İkincisi ise Yahudilerin ahdini bozması oldu.
    Medine’de şehrin içinde az bir Yahudi topluluğu yaşardı. Şehrin yakınında Beni Kaynuka, Beni Nadîr ve Beni Kurayza adlı üç Yahudi topluluğu vardı. Medine’nin köyü mesabesindeki Hayber’de de Yahudiler yaşardı. Medine’ye ayrım konak (takriben 15 km) mevkide müstahkem bir kalede yaşayan Beni Kurayza Yahudileri, Hendek Savaşı’ndan önce bu sözleşmeyi ihlal ederek Mekkelilere yardım ettiler. Bu sebeple Hendek Savaşı kazanıldıktan sonra Beni Kurayza üzerine sefer yapıldı. Kale düştü. Beni Kurayza erkek ve kadınları esir oldu. Kendilerine bir hakem seçmeleri teklif edildi. Onlar, eskiden beri dostları olan Medineli Sad bin Muaz’ı hakem seçti. Sa’d, Tevrat’ı iyi bilirdi. Bunlara Tevrat’a göre hükmetti. Bu hüküm gereği erkekler idam edildi. Kadınlar esir yapıldı. Öldürülenler şehir halkından değildi.
    Bütün savaşlarda yenilen esir edilir ve esirlere yapılan muamele tarih içinde çeşitli yerlere göre değişir. Ortaçağ, esirlerin tamamen öldürüldüğü bir devirdir. İslâm hukuku bu hususta devlet başkanına üçlü bir obsiyon tanımıştır: Esirleri öldürmek, esirleri köle yapmak, esirleri fidye karşılığı serbest bırakmak. Bunların daha insanî olduğunu takdir edersiniz.
    Müslümanlar Yahudilere karşı böyle bir tavır takınsaydı, Beni Kaynuka, Beni Nadîr ve Hayber Yahudilerine de aynısını yapardı. Beni Nadîr Yahudileri, kendileriyle görüşmek üzere gelen Hazreti Muhammed’e suikast tertipledikleri için bulundukları yerden Şam’a göçmeye zorlandılar. Hiç biri öldürülmedi. Halbuki yakın tarihimizde devlet başkanlarına suikast teşebbüsünün bile idamla cezalandırıldığını bilirsiniz.
    Beni Kaynuka Yahudileri ise Bedir galibiyetinin ardından Müslümanlara taarruz ettiler. Yapılan muharebede yenildiler. Hiç birisi öldürülmedi. Hepsi Şam havalisindeki Ezriat’a göçtüler. İslâm dini müşriklere karşı, Yahudi ve Hıristiyanlara dikkate değer bir yakınlık gösterir. Ehl-i kitap adı verilen bu topluluk, hukuk önünde Müslümanlarla eşittir. Can ve mal emniyeti, din ve vicdan hürriyeti güvence altındadır. Kestikleri yenebilir, kadınları ile evlenilebilir.
    16 Mayıs 2013 Perşembe
  • Sual: Piyasada dolaşan ve Sakal-ı şerif denen hatıraların ziyareti ve öpülmesi meşru mudur? Bunların hakikaten Hazret-i Peygamber’e ait olduğu nereden bellidir?
    Cevab: Hazret-i Peygamber traş olduğunda, Sahabiler saç ve sakal kıllarını paylaşır; hatıra olarak saklarlardı. Hasta oldukları zaman bu kılı suya koyup bu suyu içerlerdi. Vefat ettiklerinde gözlerinin üzerine konmasını vasiyet ederlerdi. Sahabe-i kiramın tatbikatı delildir. Bu bakımdan sakal-ı şerif ziyareti meşrudur. Resulullah aleyhisselâmı hatırlamaya ve kalbin rikkatine vesile olur. Bugün elde bulunan sakal-ı şeriflerin bazısının şeceresi vardır. Hepsine hüsn-i zan etmek lâzımdır. Maksat Resulullah’ı hatırlamaktır, sakal değildir. Öpmek lâzım değildir. Hatta sırayla öpülürse, sıhhî bakımdan muvafık olmayabilir. Önüne gelip hürmetle bakar, salavat getirir.
    19 Mayıs 2013 Pazar
  • Sual: Resulullah aleyhisselâmın sır kâtibi kâfir miydi?
    Cevab: Resulullah aleyhisselâmın çok vahy kâtibi vardı. Bunlar hem gelen vahyi yazar; hem de Resulullahın mektuplarını kaleme alırdı. Bunlardan biri, Abdullah ibni Ebi Serh, sonradan mürted oldu ise de; tekrar tövbe edip imana geldi.
    20 Haziran 2013 Perşembe
  • Sual: Resûlullah aleyhisselâmın günde 70 ve 100 defa istiğfar etmesinin sebebi nedir? 
    Cevab: Peygamberler masumdur. Günah işlemezler. İstiğfar ve tevbe etmeleri de icab etmez. Şu kadar ki, istiğfar zikrdir; peygamberler de insanlık itibariyle manevi derecelerinin yükselmesi için istiğfar ederler. Resulullah aleyhisselâm, “Kalbimde envâr-ı ilâhiyyenin gelmesine engel olan perde hâsıl oluyor. Bunun için her gün, yetmiş kere istigfâr ediyorum” buyurdu. Mektubat-ı Rabbânî’de böyle geçiyor. Veya ümmetin günahları için istiğfar eder. Nitekim Taberânî’nin bildirdiği hadîs-i şerifte buyruldu ki: “Kimseden bir şey isteme, sana Cennet var. Kızma, gene Cenneti hak edersin. Güneş batmadan günde yetmiş kere istiğfar et. Allah senin yetmiş senelik günâhını affeder. Dedi ki, "Benim yetmiş senelik günâhım yok. Buyurdu ki, baban için! Dedi ki, babamın da yetmiş senelik günâhı yoksa? Buyurdu ki, ev halkın için. Dedi ki, ev halkımın da yoksa? Buyurdu ki, komşuların için”. Bu da gösteriyor ki, bir kişinin istiğfar etmesi, yalnız kendisine değil, başkalarına da fayda temin etmektedir.
    21 Haziran 2013 Cuma
  • Sual: Annesi seyyide veya şerîfe olan bir kimse Resulullah’ın soyundan sayılır mı?
    Cevab: Seyyide ve şerife tabirleri dinî değildir. Memlûkler ve bunları takip eden Osmanlıların kullandığı örfî tabirlerdir. Hazret-i Fâtıma’nın erkek neslinden gelen bir erkeğin oğlu veya kızı için kullanılır. Minah’ta, babası Hâşimî olmayan kimse Hâşimî değildir, diyor. Kerderî ise, annesi seyyide olan kimse de seyyiddir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde Hazret-i İsa, İshak evladından sayılmıştır. Bu, meşhur kavlin hilâfına ise de, Bahrürrâık sahibi bununla fetva vermiştir. Surre’de de böyledir. Süyûtî, Begavî’den naklen, insanın kızının çocukları her ne kadar onun zürriyetinden ise de, nesebine dâhil değildir. Dolayısıyla bir kimse mesela falanın çocukları için vasiyette bulunsa, kızları dâhil olur; ama ölmüş kızının çocukları dâhil olmaz. Dolayısıyla annesi seyyide veya şerife olan, yani Hazret-i Fâtıma soyundan gelen kimse de Resulullah’ın zürriyetinden sayılır; bu şerefi taşır. Ama fıkıh bakımından, meselâ kendisine zekât almak gibi hususlarda seyyid ve şeriflerden farklıdır. Bir Hâşimî’nin oğlunun çocuklarını o şerefli zürriyetten sayıp; kızının çocukları saymamak olacak iş değildir. Nitekim Hazret-i Peygamber’in soyu, kızının oğullarından yürümüştür. (İbni Abidin, Akrabaya Vasiyyet; Berika, Âfâtü’l-Yed)
    20 Temmuz 2013 Cumartesi
  • Sual: İslâmiyet denilince akla neden hemen yeşil renk gelmektedir?
    Cevab: Yeşil renk, dinin şiarı olarak görülür. Resulullah’ın en çok giydiği ve sevdiği üç renkten biridir. Cenneti, sukûneti, istikrarı sembolize eder. Eskiler, pabuç, paspas, lazımlık gibi hakaret mahalli eşyanın yeşil olmamasına dikkat ederdi.
    26 Temmuz 2013 Cuma
  • Sual: Harem-i Şerif’e gayrı Müslimlerin girememesi hangi hükümden kaynaklanmaktadır?
    Cevab: Âyet-i kerimede (Tevbe: 28) mealen, “Bu yıldan sonra müşrikler Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar!” buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerime, hicretin 9. senesinde gelmiştir. İmam Ebu Hanife, bu yasağı ibadet için anlamış ve ibadet dışında gayrı müslimlerin Mescid-i Haram’a girmesine cevaz vermiştir. Eskiden müşrikler çıplak olarak Mescid-i Haram’a girer ve el çırparak Kâbe’yi tavaf ederlerdi. Âyet-i kerime bunu yasaklamıştır. Diğer mezheplerde farklı hükümler vardır. İmam Mâlik ve Şâfiî’ye göre ancak seyahat gibi bir ihtiyaç sebebiyle girebilir. Bazı âlimlere göre, âyet-i kerimenin öncesinde gelen müşrikler necistir (pistir) sözünden; bunların cünüplüğü sebebiyle girmesinin yasak olduğu neticesini çıkarmışlardır. Halbuki ekseri ulema, bu necisliğin itikat bakımından olduğunu, maddî değil, manevî pisliğin kast edildiğini söyler. İbni Abidin der ki: Zimmînin mescide, hangisi olursa olsun, girmesi câizdir. İmam Malik hangi mescide olursa olsun girmesi mekruhtur, demiştir. İmam Muhammed, İmam Şâfiî ve İmam Ahmed, Mescid-i Haram'a girmesi mekruhtur, demişlerdir. Âyet-i kerimedeki nehy (yasaklama) teklifî değil, tekvinîdir. Nitekim fakihler yolcunun cünüb olarak mescidden geçmesini câiz görmüşlerdir. Hal böyle iken ibarenin mânâsı, çıplak olarak, bu senenin haccından sonra hacca veya umreye gelmesin demektir. Bu sene hicretin 9. senesidir. Resul-i Ekrem, Hazret-i Ebû Bekr’i hac emiri kılmış ve Hazret-i Ali de hac ahkâmına dair Berâet (Tevbe) suresini ilan etmekle memur edilmiştir. Hazret-i Ali: “Dikkat edilsin, bu seneden sonra herhangi bir müşrik hacca gelemez; çıplak tavaf edemez” buyurmuştur. (Buhâri, Müslim) Resulullah aleyhisselâm, Sakif heyeti gibi gayrı müslim elçilerini mescidde kabul etmiştir. Müşrikler, zimmîler, Mekke ve Medine'de yerleşmekten de menedilirler. Çünkü Resulullah aleyhisselâm “Arab arazisinde iki din bir araya gelmez” buyurdu. Eğer gayrı müslim ticaret için Mekke ve Medine’ye gelirse câizdir. Fakat ikameti uzatamaz.
    28 Temmuz 2013 Pazar
  • Sual: Hazret-i Fâtıma’nın hiç âdet görmediği doğru mudur?
    Cevab: Âdet görmeyen kadının çocuk doğurması mümkün değildir. Hazret-i Fâtıma’nın beş çocuğu dünyaya gelmiştir. Şiî rivayeti olsa gerektir.
    9 Mart 2014 Pazar
  • Sual: Peygamber Efendimizin üvey çocukları hakkında malumat verebilir misiniz?
    Cevab: Hazret-i Hadice, daha evvel iki defa evlenmiş; iki kocası da vefat edince, çocuklarını büyütmek endişesiyle kendisine talib olanları reddetmişti. Atîk bin Hâlid el-Mahzûmî ile evliliğinden Hind adında bir kızı oldu. Sonra Ebû Hâle Zürâre bin Nebbâş et-Temîmî ile evlendi. Bundan da Hâle, Hind ve Tahir bin Ebî Hâle adında üç oğlu oldu. Bu evliliklerden birinin diğerinden önce olduğuna dair rivayetler de vardır. Bunları Hazret-i Peygamber büyüttü. Müslüman oldular. Hind bin Ebî Hâle, Mekke’nin fethinde Resulullah’ın devesinde yedekte idi. “Ben, hem baba, hem anne, hem de kardeş bakımından insanların en üstünüyüm. Babam Resulullah, annem Hadice, kardeşim Kâsım, Abdullah, Fâtıma vs dir” derdi. Cemel Vak’ası’nda veya Basra’da taundan vefat etti. Cenazesinde bütün şehir halkı hazır bulundu. Çok beliğ ve fasih konuşurdu. Resulullah’ı böyle medheden sözleri vardır. Hind’in yine aynı isimde bir oğlu oldu ve Carif vebâsında vefat etti. Tahir bin Ebî Hâle, Hazret-i Peygamber tarafından Yemen’deki Ak ve Eş’ar kabilelerine hâkim tayin edildi.
    24 Nisan 2014 Perşembe
  • Sual: Asr-ı saadette sabun var mıydı?
    Cevab: Serir adında sabun vazifesi gören bitki vardı.
    27 Mayıs 2014 Salı
  • Sual: Bir şahıs, Hazret-i Peygamber’in hükmünü duyduktan sonra bir de Hazret-i Ömer’e müracaat edip, Hazret-i Ömer’in de öldürmesinin sebebi nedir?
    Cevab: Bir müslüman için Peygamberin hükmüne râzı olmamak küfrdür. Hazret-i Ömer bunu, mürted olduğu için öldürmüştür. Ancak bu gibi menkıbelerin sıhhat derecesi mühimdir.
    20 Ekim 2014 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in üstün olduklarını söylediği, fazileti belli olan bazı sahabenin diğer sahabeden üstünlüğü var. Vahşi’nin faziletçe en düşük seviyede olduğuna dair cemiyetteki söz nereye dayanmaktadır?
    Cevab: Sahabenin üst derecelendirmesi vardır; ama alt derecelendirmesi yoktur. İmam Rabbanî, sahabînin, sahabi olmayan faziletli bir kimseye üstünlüğünü anlatırken, Vahşi’nin derecesi, Veysel karenî veya Ömer Mervânî’den yukarıdır buyuruyor. Nitekim 58.mektubunda diyor ki: “Bu büyüklerin yolu Eshâb-ı kirâmın aleyhimürrıdvân yoludur. Hayrü’l-beşer aleyhisselâmın sohbetinde bir kere bulunmakla, Eshâb-ı kirâmdan her biri öyle bir dereceye yükselirdi ki, onlardan sonra gelen evliyânın en büyüklerinden pek azı, en son olarak, bu dereceye yükselebilmişlerdir. Bundan dolayı, Uhud gazvesinde Hazret-i Hamza’nın şehîd olmasına sebep olan Vahşî, iman edip, bir kere Peygamber aleyhisselâmın huzurunda bulunduğu için, tâbiînin en üstünü olan Veysel Karanî’den efdal olmuşdur. Abdullah bin Mübârek’e, “Muâviye ile Ömer bin Abdül’azîzden hangisi efdaldir?” diye sorulduğunda, “Resûlullah aleyhisselâmın yanında giderken Muâviye radıyallahü anhün bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdül’azîz’den yüzlerce daha kıymetlidir” buyurdu.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Peygamber Efendimizin amcası hakkında nasıl bir zan içinde olmalıyız?
    Cevab: Ebu Leheb’in küfr üzre öldüğü sâbittir. Ebu Tâlib için de böyle ise de, İbni Hacer diriltilip iman ettiğine dair zayıf bir rivayeti bildiriyor. Bu hususta susmalı, Resulullah’ı üzecek şey konuşmamalıdır. Bilinmesi lâzım gelen hususlardan değildir.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Hırka-i şerif neden çok büyüktür?
    Cevab: Dış giysisi olduğu için. Zira bugünki palto ve pardesülerin muadilidir. Hırka denince, bugün giyilen yün kollu ve önü açık giysi anlaşılmamalıdır.
    30 Ağustos 2015 Pazar
  • Sual: Sahabe-i kiram arasında muhannesler varmış. Sayısı 6 kadarmış. Bazı kimseler bunları homoseksüel olarak vasıflandırıyor. Doğru mudur?
    Cevab: İkisi aynı şey değildir. Muhannes, kadınsı hareketler yapan efemine kimse demektir. Bu kişiler, doğuştan hormonal bozukluğu bulunan kimseler olabilir veya başka maksatlarla böyle davranıyor olabilirler. Sahabe devrindeki muhanneslerin böyle olduğu malum değildir.
    5 Eylül 2015 Cumartesi
  • Sual: Kimi tarih kitaplarında nakledilen ''Garanik Hadisesi'' uydurma mıdır?
    Cevab: Uydurma olduğunu söyleyenler vardır. Doğru bile olsa tefsiri farklıdır. Şeytan bu şekilde fısıldadı. Yani bu sözü Hazret-i Peygamber değil, şeytan tekrar etti. Cebrâil aleyhisselâm hemen bunu bildirdi. Hazret-i Peygamber de vaziyeti anlayınca men etti.
    5 Eylül 2015 Cumartesi
  • Sual: Kelb köpek demek olduğuna göre, eshab-ı kiramdan güzelliği ile meşhur Dıhye’ye niçin Kelbî deniyor?
    Cevab: Arabların meşhur Ben-i Kelb kabilesinden olduğu için bu lakapla anılmaktadır. Kureyş de köpekbalığı demektir.  Eski cemiyetlerde, kabilelerin vahşi hayvan adı almaları adetti.
    5 Eylül 2015 Cumartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber Cennet'te evlenecek midir? 
    Cevab: Zevcelerinin yanında olacağı; ayrıca Hazret-i Meryem ile Asiye’nin Cennet’te Hazret-i Peygamber ile evlendirilerek mükâfatlandırılacağı hadis kaynaklarında geçer. (İbni Asâkir)  
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in cenazesine kaç kişi katılmıştır?
    Cevab: Pazartesi vefat etmiş. Çarşamba günü defnedilmiştir. Cenaze namazını üç gün boyunca yüzlerce kişi münferiden kılmıştır. Defninde kaç kişinin bulunduğu malum değildir. Gaslinde 8-10 kişi bulunmuştur.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Garanik hâdisesinin mahiyeti ve sıhhati nedir?
    Cevab: Resûlullah Kur'an-ı kerim okurken, şeytan onun sesini taklit ederek putları övdü. Müşrikler bunu işitince sevindi veya böyle bir komplo kurdular.  Hazret-i Peygamber, Cebrail aleyhimesselâm vâsıtasıyla hâdiseye muttali olunca ikaz etti. Şeytan âyetleri diye mübalağa edilen mesele bundan ibarettir.
    28 Eylül 2015 Pazartesi
  • Sual: Peygamber efendimiz, vahiy çeşitlerinden biri veya ilham olmadan, kendi aklına istinaden dini bir hüküm vaz eder mi?
    Cevab: İctihad yoluyla edebilir ve etmiştir.
    26 Nisan 2016 Salı
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in cenaze namazını sadece 17 kişinin kıldığı doğru mudur?
    Cevab: Hazret-i  Peygamber Pazartesi günü vefat etti. Çarşamba günü defnedildi. Bu arada sahabiler parça parça gelip namazını kıldılar. Bu zaman zarfında yüzlerce, binlerce kişi ayrı ayrı cenaze namazı kıldılar.
    10 Haziran 2016 Cuma
  • Sual: Hudeybiye Anlaşmasında, Mekke’den esir alınanların iade edilmesi ve Medine’den esir alınanların geri iade edilmemesinin sebebi ve hikmeti nedir?
    Cevab: Esir değil, Müslüman olup gelenler kast ediliyor. Devlet reisi nasıl münasip görürse antlaşma öyle yapılır. Peygamber, vahye muhataptır. Anlaşmayı yaparken, elbette bir bildiği vardı. Kaldı ki bazı maslahat için tavizler verilir. Nitekim bu madde, müslümanlarin lehine netice doğurmuştur.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Resulullah aleyhisselâmın üvey oğlu ya da üvey kızı var mıydı?
    Cevab: Hazret-i Hadice'nin ilk iki evliliğinden bir kızı ve bir oğlu vardı. İkisinin de adı Hind idi. İkisi de Hazret-i Peygamber’in terbiyesinde yetiştiler. Müslüman oldular. Hazret-i Ümmü Seleme’nin ilk izdivacından Berre adında bir kızı vardı. Hazret-i Peygamber ismini Zeynep yaptı.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Hazret-i Aişe’nin sahabeye gusl gibi mahrem bir meseleyi rivayet etmesini nasıl değerlendirmek lazımdır?
    Cevab: Hazret-i Aişe müminlerin annesidir. Hazret-i Peygamberin hususi hayatına dair pek çok mesele onun vasıtasıyla öğrenilmiştir. “Dininizin üçte birini Hümeyradan alınız” hadis-i şerifi ile medhedilmiştir. Dini bilgileri öğrenmek ve öğretmekte utanma olmaz.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Ebu Talib’in aslında iman edip, takıyye yaptığı doğru mudur?
    Cevab: Ebu Talib müslüman olmadı. Diriltilip iman ettiğine dair zayıf da olsa bir haber vardır. Bu kadarı bile kafidir. Zira dinin esası değildir. Buna göre, Ebu Talib’in cehennemde olduğuna dair hadis, diriltilmeden evveline aittir. Peygamberi üzen şeyler üzerinde durmamalıdır.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Peygamber Efendimizin 300 tanesi bizzat kendi ile acve hurması ile alakalı söylenenler muteber midir?
    Cevab: Muteberdir. Bu ağaçların bugüne intikal ettiği de söyleniyor. Hazret-i Peygamber’in diktiği ağaçların fidelerinden veya meyvalarından üretilen ağaçlar olabilir. Acve hurması, iri kuru üzüme benzer koyu renkli buruşuk yuvarlak bir hurmadır. Lezzetlidir. Şifalıdır ve pahalıdır.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Peygamberimizin maneviyatını incitmemek için âriflerin Tebbet suresini okumayı men ettiği doğru mudur?
    Cevab: Bu sure, Hazret-i Peygamber’in imana gelmeyen amcası Ebu Leheb için nâzil olmuştur. Ebu Leheb’in kızı Dürre Müslüman olmuştu. Bazıları kendisinin yüzüne karşı alay veya incitmek niyetiyle bu sureyi okuyunca, üzülmüş; amcazadesi olan Resulullah’a şikâyette bulunmuştu. Resulullah da “Dürre bendendir; ben ondanım. Beni seven onu sever; onu üzen, beni üzer” buyurdu. Bunun üzerine sahabe-i kiram, peygamberimizi üzmemek endişesiyle bir müddet Tebbet suresini hiç okumadılar. Ehli beytten bir zâtın bulunduğu bir cemaatte, imam olun kimsenin, sırf bu zâtın üzülmemesi için Tebbet suresini okumaması belki bir incelik olarak görülebilir. Ama bunu âdet edinmek mahzurludur. Bugün bunun okunmaması gerektiği sözünün, Şiîler tarafından yayılması muhtemeldir.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Emir Timur’un Hazret-i Muaviye için zâlim dediği, sahabe saymadığı, Teftazânî'nin de böyle olduğu; hatta Yezid ve Velid'e laneti caiz gördüğü doğru mudur?
    Cevab: Sahabeyi sevmek, Ehl-i sünnetin kaidesidir. Emevî halifelerinin hiçbirinin İslâmiyete zararı olmamıştır. Mü’mine lanet edilmez. Ne büyük bir âlim olan Teftazânî’den, ne de dine hürmeti meşhur olan Timur’dan beklenecek bir harekettir. Teftâzânî Şerhu’l-Makâsıd’da hülâsaten der ki: “Sahabe´ye ta’zim göstermek ve onlara ta’n etmekten kaçınmak lâzımdır. Zâhiriyle onlara ta’n etmeyi icab ettiren hususları da güzelce te’vil etmek icabeder… Hazret-i Ali´ye muhalif olanlar, hak imama bir şüpheye –Hz. Osman´ın katillerine kısas yapılmamasın– istinaden başkaldırdıkları için bâğîdirler; fâsık, kâfir veya zâlim değildirler. Çünkü bir te’vilden hareket etmişlerdir. Eğer onların bu te’villeri bâtıl ise, olsa olsa, ictihadda hata ettikleri söylenebilir. Bu ise –tekfir şöyle dursun– onların fâsık olduklarını söylemeyi dahi icab ettirmez. Bu sebeple Hazret-i Ali, Şam ordusuna la’net okuyan arkadaşlarını men etmiş ve ‘Kardeşlerimiz bize karşı ayaklandı (bu onların lanetlenmesini gerektirmez)’ buyurmuştur.” Şerhu’l-Akâid’de de der ki: “Sahabe arasında cereyan eden anlaşmazlıklar ve harblerin hamledileceği mânâ ve te’viller vardır... Hâsılı müctehid seleften ve ulemâ-ı sâlihînden Muâviye ve yardımcılarına la’net ettikleri nakledilmemiştir. Çünkü onların yaptıkları son tahlilde hak imama itaatten çıkıp isyan etmekten ibarettir. Bu ise laneti gerektirmez”. Görülüyor ki zamanımızda Muâviye düşmanlarının Teftâzânî’yi delil göstermelerinin aslı yoktur. Timur ise âlim değildir. Memluk âlimlerinden İbn Şıhne’nin nakline göre, Timur Haleb’deyken “Ali, Muaviye ve Yezid hakkında ne dersiniz?” diye âlimlere soruyor. “Hepsi müctehiddir” cevabını alınca gazablanıp “Ali hakikaten öyledir. Muaviye ise zalim, Yezid ise fasıktır. Siz Halebliler Şamlıların yolundan gidiyorsunuz. Şamlılar ise Yezid taraftarlarıdır ve Hüseyn’i katl etmişlerdir”  diyor. Alimler itiraz edince “Ali haklıdır, Muaviye zalimdir deyin” deyince âlimler münakaşanın mahzurlu bir yere doğru gittiğini fark edip meseleyi kapatıyorlar. 
    27 Mart 2017 Pazartesi
  • Sual: Cebrâil aleyhisselâm, Peygamber efendimize ‘Oku’ emrini getirdiğinde, tâkati kesilinceye kadar neden sıktı? Bu, Peygamber efendimizi incitmek ve hakaret olmaz mı?
    Cevab: Bu kasıtla değildi. Peygamberlik tecellilerine tahammül edebilmesi içindi.
    21 Nisan 2017 Cuma
  • Sual: Peygamberimizin Medine’de kurduğu devlete Medine Devleti demek mahzurlu mudur?
    Cevab: İlk ve ortaçağda devletlerin adı yoktur. Başkaları bunlara birer isim vermiştir. Osmanlı Devleti’nin de adı yoktu. Devlet-i Aliyye olarak anılırdı. Avrupalılar Osmanlı Devleti demişlerdir. Resulullah aleyhisselamın kurduğu devlet, diğerleriyle mukayese edilemez ki bir ismi olsun. Devlet-i Muhammediyye gibi bir tabir kullanılmış değildir. Devlet-i İslâmiyye olur. Şer’î hukuka göre idare olunan bütün devletlere bu isim ıtlak olunur. Medine Devleti demenin de mahzuru yoktur. Melmeketlerin coğrafyaya göre ayrı ismi olması tabiidir.
    29 Mayıs 2017 Pazartesi
  • Sual: Asr-ı Saadet’te Hicaz’da hangi paralar kullanılıyordu?
    Cevab: Hazret-i Peygamber zamanında Bizans, İran ve eski Arap altın ve gümüş paraları tedavül ederdi. Altın paraya dinar; gümüş paraya dirhem adı verilmiştir. Meskukat denen bu basılı paralar yanında, basılmamış altın ve gümüş parçaları da tartarak kullanılırdı. Hazret-i Ömer ortalama ağırlıkta tek bir dirhem kabul etti ve önceleri çekirdek şeklinde çıkan dirhemlerin de, bilinen şekilde ilk yuvarlak baskısını yaptırdı. Hazret-i Osman, hicretin 28. senesinde Taberistan’ın Hertek şehrinde bu hesap üzere ilk altın ve gümüş İslâm parasını bastırdı. Üzerinde bastıranın ismi yazan ilk parayı, Emevi halifesi Abdülmelik kestirtti.
    29 Mayıs 2017 Pazartesi
  • Sual: Peygamber efendimizin yazdığı mektuplarda imzası vardır. Vefatından evvel kâğıt istemişti. Şu halde okuma-yazma bilmediği nasıl söylenebilir?
    Cevab: Resulullah aleyhisselâmın Kur’an-ı kerim kendisine geldiğinde okuyup yazan bir zât olmadığı; aksi takdirde, Kur’an-ı kerimi sen yazdın diyecekleri, nass ile sabittir. Ancak peygamberler, Cenab-ı Hak dilerse her türlü ihsana kavuşarak, her çeşit ilim, sanat ve fende zamanın en mahiri olabilir. Okuma-yazma bilmek başkadır; okuyup yazmak başkadır. Resulullah inayet-i rabbaniyye olarak bunu bilirdi; ama bilfiil okuyup yazdığı sabit değildir. Kaldı ki o devir için bu bir eksiklik veya üstünlük değildir. Okuyup yazmak, para karşılığı yaptırılan bir zanaat idi. Okuyup yazmayanlar, bunu sanat edinmiş birine yazdırır. Peygamber efendimizin de kâtibleri vardı. Okuyup yazmayan birinin imzasını öğrenip atması mümkündür. Kâğıt istediğinde, Eshab-ı Kiram’ın şaşırması bundandır. ‘Şimdiye kadar okuyup yazmayan biri, nasıl olur da kâğıt ister” deyip şaşırdılar. ‘Resulullah yazdı’ demek; ‘Resulullah yazdırdı’ veya ‘yazılmasını emretti’ demektir. Hiç bir eserde Resulullah aleyhisselâmın imzası dışında bir yazı yazdığı sabit değildir. Ümmî peygamber sıfatı okuma-yazma bilmediğine değil; kimseden ilim okumayıp, Cenab-ı Hak tarafından yetiştirildiğini, yani ilminin kesbî değil; vehbî olduğunu ifade eder.
    12 Haziran 2017 Pazartesi
  • Sual: Sakal-ı şerifin ehemmiyeti nedir? Neden 40 kat beze sarılmaktadır?
    Cevab: Resulullah aleyhisselâmın eşyası, hatta kestiği tırnak ve saçlar, arkadaşları Sahâbe-i kiram tarafından teberrük edilmek (bereketlenmek) üzere toplanırdı. Nitekim Hazret-i Peygamber’in sakalından Amr bin Âs’ın nezdinde saklanan birkaç taneyi vefatında gözlerinin üzerine konmasını vasiyet etmişti. Kur’an-ı kerimde, Hazret-i Yakub’un görmeyen gözlerinin, Hazret-i Yusuf’un gömleği sürülerek açılması hâdisesine kıyasen, Müslümanlar Hazret-i Peygamber’in eşyasına şifa ve sair maksatlarla müracaat etmiştir. Hastalananlar, Hazret-i Ayşe’deki gömleği öper; Ümmü Seleme’deki bir tutam saçın konduğu suyu içerdi. Hâlid bin Velid, bütün muvaffakiyetlerinin başında taşıdığı bir sakal-ı şerîf sâyesinde olduğunu söylemiştir. Her asırdaki Müslümanlar, bu eşyayı ibâdet edilecek değil, teberrük olunacak, yani bereketlenecek, peygamberi hatırlatacak, zikir ve salavat söylenecek vesileler olarak görmüştür. Bu sayede Hazret-i Peygamber’e ait eşya titizlikle saklanarak sonraki nesillere intikal etmiştir. Bu sakalın kimden kime intikal ettiğini gösteren silsilenâmeler de beraberinde hıfz edilmiştir. Bu gibi mukaddes eşyanın muhafazasına da itina edilmiştir. Hürmeten ziynetli kutular içinde muhafaza edilmiş; kat kat süslü bezler içine sarılmıştır. Bu âdetin nereden geldiği bizce malum değildir. Ama her açılışı, ziyaret için bekleyenlerin ruhen hazırlanmasına, bu arada salavat getirmesine sebebiyet verdiği için makbuldür. İslâmiyette 3, 7, 8, 12, 40 gibi bazı sayılara ehemmiyet verilmiştir. Âyet-i kerimelerde ve hadîs-i şeriflerde bazı hayırlı ameller için bu sayılar zikredilmektedir.
    21 Haziran 2017 Çarşamba
  • Sual: Ebû Tâlib icin Allah’tan rahmet istemenin itikadî cihetten bir mahzuru var mıdır?
    Cevab: Mahzurludur. Vefatına kadar iman etmediği sâbittir. Vefat ettiğinde, Resulullah aleyhisselâm, Hazret-i Ali’ye “Git babanı gasledip kefenle ve defnet; ben rabbimden istiğfar edeceğim” buyurunca, “Müminlere, müşriklerin affı için Allah'a yakarması yakışmaz” meâlindeki âyet-i kerîme (Tevbe: 113) nâzil oldu. Resulullah aleyhisselâm sonradan “Ateştekilerin azabı en hafif olanı Ebû Talibdir. Ayağına ateşten ayakkabı giydirilecek, dimâğı kaynayacak”  buyurdu. Ancak sonradan diriltilip, iman ettiğine dair bir rivayet de vardır. Ahkâmdan olmadığına nazaran bununla amel etmeye beis yoktur demişlerdir. Resulullah’ı üzecek hususlarda konuşmamak en iyisidir.
    2 Temmuz 2017 Pazar
  • Sual: Osmanlı devri Arap yarımadasını anlamak için kitap tavsiye eder misiniz?
    Cevab: Eyyüb Sabri Paşa’nın Mir’at-i Harameyn kitabı münasibdir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Hazreti Ömer'in “hasbuna kitabullah” (Bize kitap yeter!) sözünü nasıl anlamalıyız?
    Cevab: Resulullah Aleyhisselam hastalığı esnasında “Bana kâğıt getirin, size vasiyet yazayım da benden sonra yoldan çıkmayın” buyurup kâğıt istediğinde Eshab-ı kiram şaşırdılar. O zamana kadar yazı yazmamıştı. Tereddüt ettiler. Hazreti Ömer de o sırada “Bize Kur’an-ı Kerim ve peygamber efendimizin sünneti yeter” buyurdu. Bundan kasıt, dinin iki kaynağıdır. Zira sünnetin meşruluğu da Kur’an-ı kerimden gelir.  Bunun sebebi, Peygamber Efendimizin bu sözü hastalığın şiddeti ile söylediğine zâhip olmalarıydı. Onu üzüp yormak istemediler. O da zaten vazgeçti. Lazım olsa, muhakkak isterdi. O zaman getirirlerdi. İmam-ı Rabbânî Hazretleri, Mektubat’ında bu kırtas hâdisesini güzel anlatıyor.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Peygamberimiz sünnetli mi doğmuştur?
    Cevab: Sünnetli doğduğu görülmüştür. Muhtemelen melekler doğar doğmaz sünnet etmişlerdir.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Bir kitapta Muhammed Aleyhisselam için “Veber ve meder ahalisinin en iyisi” diye geçiyor. Veber ve meder ne demektir?
    Cevab: Köy ve şehir.
    23 Kasım 2017 Perşembe
  • Sual: Resulullah aleyhisselamın anne, baba, dede ve ninesi cennetlik midir?
    Cevab: Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, Resulullahın aba ve ecdadının hepsinin imanlı ve ahlâklı şahsiyetler olduğu bildirilmektedir.
    28 Aralık 2017 Perşembe
  • Sual: Kitaplarda, Resulullah aleyhisselâm, 571 senesinde doğmuş; 632 senesinde 63 yaşında vefat etmiştir yazıyor. Fakat 571+63 = 634 yapar. 2 yıl eksik olmasının sebebi nedir?
    Cevab: Ay takvimiyle 63 yaşındadır.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Resulullah aleyhisselam ile evlendiğinde Hazret-i Âişe kaç yaşında idi?
    Cevab: Yaygın rivayete göre nikâh, 6 yaşında kıyıldı; düğün 9 yaşında bulûğa erince oldu. Ondan sonra evlilik neticesini doğurdu. Arab memleketlerinde çocuklar erken yaşta bulûğa ererler. Bulûğ evliliğin tabiî şartıdır.  Bu gibi evlilikler bazı beldelerde o gün de, hatta bugün de gayet tabii karşılanmaktadır. Bazı rivayetler, Hazret-i Âişe’nin evlendiği zaman 16, hatta 18 yaşında olduğunu göstermektedir. Hazret-i Ebu Bekr ve Resulullah aleyhisselam âhiret kardeşi  idi. Biraz da bunun evlenme mânisi olmadığını göstermek için evlenmiştir.
    5 Nisan 2018 Perşembe
  • Sual: Hazret-i Hadice ticaret yapar; erkek ve kadın herkesle irtibat halinde iken, Peygamberimiz kendisiyle evlenmiştir. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Hazret-i Hadice ile bi’setten çok evvel evlenmiştir.  O zaman İslâm şeriatı gelmemişti. Şeriatın pekçok hükümleri, Hadice validemizin vefatından sonra gelmiştir. Bu bir. İkincisi, Hazret-i Hadice’nin ticaret hayatı yaparken, erkeklerle görüştüğünü nereden çıkardınız? Kendi kölesi Meysere vâsıtasıyla yapar; yabancı erkeklerle asla görünmez ve konuşmazdı. Tesettüre dikkat ederdi. Zaten bi’setin başında, gelenin Cebrail aleyhisselâm olup olmadığını da böyle anlamıştır. Melek geldiği zaman başörtüsünü indirmiş; melekler avret yeri açık olanların bulunduğu yere gelmeyeceği için, melek kaybolmuştur. Hazret-i Hadice, gelenin Cebrail aleyhisselam olduğunu kati olarak anlamıştır.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Hazret-i Hadice ticaret yapar; erkek ve kadın herkesle irtibat halinde iken, Peygamberimiz kendisiyle evlenmiştir. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Hazret-i Hadice ile bi’setten çok evvel evlenmiştir.  O zaman İslâm şeriatı gelmemişti. Şeriatın pekçok hükümleri, Hadice validemizin vefatından sonra gelmiştir. Bu bir. İkincisi, Hazret-i Hadice’nin ticaret hayatı yaparken, erkeklerle görüştüğünü nereden çıkardınız? Kendi kölesi Meysere vâsıtasıyla yapar; yabancı erkeklerle asla görünmez ve konuşmazdı. Tesettüre dikkat ederdi. Zaten bi’setin başında, gelenin Cebrail aleyhisselâm olup olmadığını da böyle anlamıştır. Melek geldiği zaman başörtüsünü indirmiş; melekler avret yeri açık olanların bulunduğu yere gelmeyeceği için, melek kaybolmuştur. Hazret-i Hadice, gelenin Cebrail aleyhisselam olduğunu kati olarak anlamıştır.
  • Sual: Kırtas Vakası’nda Hazret-i Ömer, acaba sayıklıyor dedi mi?
    Cevab: Resulullah aleyhisselâm vefat hastalığında, “Kâğıt getirin, size bir şey yazayım da benden sonra doğru yoldan ayrılmayasınız” buyurdu. Sahabe şaşırdı. Hazret-i Ömer, “Acaba sayıklıyor olmasın, zira şimdiye kadar hiç yazı yazmış değildir?” buyurdu. Bunun üzerine Resulullah aleyhisselam “Peygamberin huzurunda münakaşa olmaz” deyip dışarı çıkmalarını istedi. Bunda bir şey yoktur. Peygamberler de insanlık hallerinden uzak değildir. Sonra zaten Resulullah aleyhisselam tekrar emir buyurmamıştır. Lazım olsa, tekrar emrederdi. İmam-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât’ında bu mevzu, güzel anlatılıyor.
  • Sual: Gadir-i Hum meselesi hakkında bilgi verir misiniz?
    Cevab: Bazıları Hazret-i Ali'nin bazı icraatları hakkında dedikodu yaptılar. Peygamber Efendimiz bunu duyunca Gadir-i Hum denilen mevkide “Ali benim mevlâmdır; ben onu mevlâsıyım. Yani Ali benim dostumdur; ben onun dostuyum” buyurdu. Mevlâ kelimesi, Arapçada vâris manasını da geldiği için Şiîler bu kelimeyi öyle tefsir ettiler ve kendisinden sonra onun halife olacağına işaret ettiğine inandılar.
  • Sual: Mekke’nin fethindeki umumi afta müslüman olma şartı var mıydı? Yani birisi Haremeyn’de müşrik olarak hayatını devam ettirebilir mi?
    Cevab: Müşrik kalmak isteyenler zaten Mekke'yi terk ettiler. Hayatta kalmak isteyenler Müslüman olmak mecburiyetinde idiler. Zaten hepsi kendi gönül rızalarıyla Müslüman oldular. Zira “Arabistan'da 2 din bir arada olmaz” hadis-i şeriftir.
    26 Temmuz 2018 Perşembe
  • Sual: Yazınızda “Peygamberler masumdur; günah işlemedikleri gibi, hatada sâbit kalmaları da caiz değildir” diye yazmışsınız. Bedir’deki esirler hususunda hata etmemiş midir? Niye Ömer’i değil de, Ebu Bekr’i dinledi?
    Cevab: Yazıda zaten anlatılıyor. Hazret-i Peygamber, burada kendince daha doğru olan görüşü seçti. O da esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılmasıydı. Fakat o zaman için  bundan daha doğrusu, öldürülmesi idi. Hazret-i Peygamberin içtihadı yanlış değildi ama ondan daha doğrusu vardı. Kastettiği ceza işte bu daha doğruyu seçememenin mukabili olarak gördüğü husustur. Bundan sonra pek çok harpte esirleri fidye karşılığı serbest bırakmış ve bundan dolayı ikaz edilmemiştir. Böyle yapmak halifenin ihtiyarındadır.
    26 Temmuz 2018 Perşembe
  • Sual: Romalılar Kudüs’ü aldıkları zaman Mescid-i Aksâ’yı harap ettilerse, Peygamber efendimiz İsrâ ve Mi’rac gecesi nerede namaz kıldı?
    Cevab: Yahudiler Roma hâkimiyetine başkaldırdılar. Milâdın 66. yılında Romalı kumandan Titus, Kudüs’ü tamamen yakıp yıktı. Şehri viraneye çevirdi. Bu arada Beyt-i Makdis de yandı. Sadece Ağlama Duvarı diye bilinen batı duvarı kaldı. Romalılar Kudüs'ü tamir ettiler. Fakat Mescid-i Aksa harap vaziyette kaldı. Hadrianus zamanında (117-138) yeniden imar edilirken Beytülmakdis’in yerine Jüpiter Capitolinus Mabedi yapılmıştır. Kostantinos’un Hıristiyanlığı kabulünden sonra bu tapınağın yıkıldığı sanılmaktadır. Resulullah aleyhisselam İsra gecesi buraya geldiler. Bugün hâlâ mevcut alt kattaki mescidde namaz kıldılar. Hazret-i Ömer, Kudüs’ün anahtarını teslim aldığında kendisi de bizzat çalışarak Mescid-i Aksâ’nın Hıristiyanlık devrinde molozlar altında kalmış olan yerini temizletip Sahra’nın, yani Hacer-i Muallak’ın güneyindeki düzlükte cemaate namaz kıldırmış, daha sonra da buraya bir mescid yaptırmıştır.
    15 Nisan 2018 Pazar
  • Sual: Hayatü’s-Sahabe’de şöyle deniyor: Sa’d göründüğünde Hazret-i Peygamber Ensar'a hitâben (Efendinizin yanına gidiniz ve onu merkepten indiriniz) buyurdular. Hazreti Ömer ise (Bizim efendimiz ancak Allah'tır) dedikten sonra da Resulullah, «Haydi onu indiriniz» dedi. Böylece Sa'd b Muaz merkepten indirildi. Başka yerde görmediğim Hazret-i Ömer’e atfedilen bu ifade doğru mudur?
    Cevab: Kureyza hâdisesiyle alakalı bu söz, Müsned’in çeşitli rivayetlerinden birinde geçiyor. Ömer radiyallahu anh celalli idi. Haksızlığa dayanamazdı. Doğru bildiğini açıkça söylerdi. Peygamberimiz kendisini kınamazdı. Çünkü kalbi Allah ve Resul'ünün aşkıyla dopdoluydu. Buna benzer başka sözleri de vardır. Söz, bu işin hakikatini anlamak için sual tarikiyle de sorulmuş olabilir. Yoksa Hazret-i Peygamber’e muaraza veya ikaz için söylendiğini düşünmek çok yanlıştır. Arabî lisanının hususiyetlerini ve bilhassa o zamanki konuşma üslubunu bilmeden hadîs-i şeriflere mana vermek doğru olmuyor.
    12 Ağustos 2018 Pazar
  • Sual: Peygamber efendimizin ömrünün sonuna doğru münafıkların ayırt edildiği ve Medine’nin insanların iyisiyle kötüsünü ayırt ettiği kitaplarda yazıyor. Bu nasıl olmuştur?
    Cevab: Münafıkların kimler olduğu vahy ile bildirildi. Peygamber efendimiz cenaze namazlarını kılmaktan men edildi. Bazılarının kim olduğunu da Huzeyfe’ye söyledi. İslamiyet güçlü olduktan sonra münafıklar ortadan kalktı.
    14 Eylül 2018 Cuma
  • Sual: Abdullah bin Sad bin Ebi Serh, tevbe edip Peygamber efendimizin yanına geldiğinde efendimiz ilk başta onun biatını almamış; aldıktan sonra da “içinizden birinizin onun boynunu vurmasını bekledim” buyurmuş. İzahı nasıldır?
    Cevab: Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh mürted olmuştu. Resulullah aleyhisselam aleyhinde çok kötü sözler söylemişti. Peygamber aleyhisselam da tövbesi kabul edilmeden önce boynunun vurulmasını arzu ettiğini beyan buyurdu. Tevbe edince zahiren kabul lazım gelir. Mürtedin tevbesinin kabul edilip edilmeyeceği, ihtilaflı bir meseledir.
    14 Eylül 2018 Cuma
  • Sual: “Medine Vesikası”nın ikinci maddesinde, kendisiyle sözleşme imzalanan Yahudi ve müşrikleri de “ümmet” diye anıyor. Bu doğru mudur?
    Cevab: Ümmet iki sınıftır: Müslümanlar, ümmet-i icabet; gayrı müslimler ise ümmet-i davet sayılır. Ümmet aynı zamanda halk, millet, topluluk demektir.
    17 Eylül 2018 Pazartesi
  • Sual: Bazı siyer kaynaklarında Mu'te Gazası için üç bin kişilik Müslüman ordusunun yüz bin kişilik Bizans ordusunu yendiği ve İslâm ordusunun on beş şehid verdiği yazıyor. Bu rakamlar doğru mudur?
    Cevab: Müsâdeme esnasında 100.000 kişinin tamamı hazır bulunmamış olabilir, ama ordunun sayısı hep böyle veriliyor. Mu'te Gazası’nda Müslümanların serdarları şehid olup, ordu bozulmuş iken, Hâlid bin Velid büyük bir maharetle düşmanı bozdu. Ancak düşmanın gerisi çok olduğu için, İslâm askerini ustaca geri çekerek Medine’ye döndü. Bu da gösteriyor ki, düşman ordusunun tamamı muharebeye katılmış değildir. Kısas-ı Enbiya’da aded vermiyor; ama büyük bir ordu olduğunu söylüyor. Mu’te, galibiyet değilse de, hezimet de değildir.
    19 Ekim 2018 Cuma
  • Sual: Ümmü Eymen peygamberimizin dadısı mı, kölesi miydi?
    Cevab: Annesinden kalma köleydi; hem de dadısıydı. Sonra azat edip evlendirdi.
    16 Aralık 2018 Pazar
  • Sual: Akşam, yatsı ve sabah farz namazlarını cemaatle kılarken sesli okunmasının, gündüz farz namazlarının ise sessiz okunmasının sebebi nedir?
    Cevab: Asr-ı saadette Mekke’de namaz farz olmuştu. Müşriklerden saklanma ihtiyacından dolayı, gündüz namazları hafi (sessiz); ama sokaklardan el ayak çekildiği gece namazları cehri (sesli) okunmuştur.
    1 Ocak 2019 Salı
  • Sual: Hazret-i Ebu Bekr, Hazret-i Fâtıma’ya miras hakkını neden vermemiştir?
    Cevab: Çünki Hazret-i Peygamber buyurdu ki “Peygamberler miras bırakmayız, mallarımız fakirlere sadaka olur.” Bu sebeple Halife, Fâtma’yı ve Resulullah’ın zevcelerini maaşa bağladı.
    25 Mayıs 2019 Cumartesi
  • Sual: Peygamberlerin ismet sıfatına mekruhlar da dâhil midir?
    Cevab: Bir şeyin haram ve mekruh olması peygamberin sözü ve hareketi ile anlaşılır. Hazret-i Peygamber kendi haram ettiği bir şeyi yapmaz. Mekruh olan bir şeyi yapabilir. Çünki bir şeyi men edip de yapmışsa, bunun mekruh olduğu, haram olmadığı anlaşılır. Mesela namazda çocuk taşımak mekruhtur. Hazret-i Peygamber’in torunlarını namazda sırtına alıp sonra yere indirdiğine dair rivayet vardır. Bu, o hareketin namazı bozmadığını gösterir. Ama mekruh olmasına mani değildir.
    8 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: Allah resulünün peygamberlik ile müjdelendiği zaman Mekke’nin nüfusu hakkında bilginiz var mıdır?
    Cevab: Mekke ve çevresinde o zaman 10.000 kişinin yaşadığı tahmin ediliyor.
    8 Haziran 2019 Cumartesi
  • Sual: Muhtelif siyer kitaplarında Peygamber efendimizin tepesinde daima ona mahsus bir bulut olduğu yazıyor. Bazı ilahiyatçılar ise “Böyle bir bulut olsaydı müşrikler bunu görüp iman ederdi” diyor. Ne denir?
    Cevab: Bu mucize çok meşhurdur. Allah onlara göstermedi veya görseler de sihir dediler.
    1 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Ümmü Kirfe adında bir kadının iki deve ile ortadan ikiye ayrılarak parçalandığı doğru mudur?
    Cevab: Allah’ın âyeti ve Peygamberi ile alay edip tevbe etmeyenin cezası idamdır. Bu kadın hakkında çeşitli rivayetler vardır. Beni Fezâreden idi. Bu hâdise tarihçi Vâkidî’de geçiyor. Zayıf bir hadistir. Rivayetler de mütenakızdır. Kadın mürted olduğu için ya da harbde düşmanlar arasında olduğu için öldürülmüştür.
    22 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Peygamber efendimizin çocuklarının yaş olarak büyükten küçüğe sıralaması nasıldır?
    Cevab: Kâsım,  Zeyneb,  Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma, Abdullah ve İbrahim.
    22 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Cahiliye devri Araplarında kızların yaşlarının buluğdan sonra sayıldığı doğru mudur?
    Cevab: Hiçbir yerde okumadım. Milletin yanlış anlamasından korkarak hakikatleri zorlama tevile tâbi tutmak doğru değildir.
    30 Temmuz 2019 Salı
  • Sual: Hazret-i Mâriye Peygamber efendimizle evlendi mi, yoksa sadece cariyesi olarak mı kaldı?
    Cevab: Bazı kitaplarda doğum yaptıktan sonra evlendiği, bazılarında ise cariyesi olarak kaldığı geçiyor. İhtilaflıdır. Bir müddet cariye olarak kaldığı; sonra nikâhlandığı anlaşılıyor.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Peygamber Efendimiz’in Esma binti Numan isimli bir hanım ile nikah kıyıp, zifaftan evvel ayrıldığı doğru mudur?
    Cevab: Doğrudur. Bir hükümdar kızıydı. Kendine göre bir gururu vardı. Diğer hanımların sözlerine aldanarak, peygambere layık olan hürmeti gösteremedi.
    10 Kasım 2019 Pazar
  • Sual: Bir harbde Peygamber efendimiz Müslümanların safında çarpışan biri için “cehennemlik görmek isteyen buna baksın” demiş. O adam az sonra yaraların acısına dayanamayıp intihar etmiş. Sahabenin hepsinin cennetlik olduğunu söyleyen nasslar çerçevesinde, intihar da insanı dinden çıkarmadığına göre, bu hadis-i şerifi nasıl anlamak gerekir?
    Cevab: Bu kişinin sahabi olmadığı, münafık olduğu anlaşılıyor veya hareketin kötü olduğunu, cehennemlik bir iş olduğunu göstermek için söylenmiştir.
    4 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Annesi babası Budist olan biri onların cenaze törenine katılabilir mi?
    Cevab: Caizdir. Peygamber Efendimiz anne babası Müslüman olmayan sahabilerin onların cenaze işlerini görmelerine, diğerlerinin de cenazeye iştirakine izin vermiştir. Ebu Talib öldüğünde, Hazreti Ali’ye yıkayıp kefenleyip defnetmesini emir buyurmuştur. Hâris bin Rebia’nın Hıristiyan annesi ölünce cenaze işlerini gördü; bir grup sahabi de cenazesine katıldı.
    12 Ocak 2020 Pazar
  • Sual: Kısas, diyet, hırsızın elinin kesilmesi gibi cezalarının hepsi cahiliye devrinde de vardı. Kur’an sadece Arap zihniyetine göre şekillenmiştir. Bu iddiaya ne cevap verilir?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber, İslâmiyetten önce cari olan âdetlerin çoğunu kaldırmış, bazısını yerinde bırakmıştır. Hırsızın elinin kesilmesi ve benzeri cezalar sadece Arabistan’da değil, diğer bazı cemiyetlerde de vardı. İslâm Hukuku ve Önceki Şeriatler kitabıma bakınız.
    22 Şubat 2020 Cumartesi
  • Sual: Peygamber efendimiz baston kullandı mı?
    Cevab: Evet. Zübeyr bin Avvam’a Habeş hükümdarı Necaşi asâ hediye etmişti. O da Peygamberimize takdim etti. Hutbe okurken dayanır, namaz kılarken önüne sütre olarak dikerdi. Bu sebeple hilafet alameti olarak görülmüştür. Bu sebeple baston taşımak sünnettir. Halk arasında “40 yaşına kadar baston taşımak, 40 yaşından sonra ise taşımamak, kibir alametidir” sözü meşhurdur.
    13 Mart 2020 Cuma
  • Sual: Hazret-i Hasan, üvey dayısı Hind bin Ebi Hale’ye Peygamber Efendimizin şemâilini sorduğu Tirmizî’de geçiyor. Yani Peygamber Efendimizi tam hatırlamıyorsa, o zaman nasıl sahabe oluyor?
    Cevab: Hazret-i Hasen, hicretin üçüncü senesinde dünyaya geldi. Dedesinin vefatında yedi yaşında idi; her şeyi ile hatırlaması beklenmez. Kaldı ki bir de başkasının tasvirini bilmek ister. Sinn-i simâ, ayni bir kimsenin sahabi sayılması için asgari yaş 5’tir. Dolayısıyla bu yaşta olup Peygamber’den bir şey hatırlayan, sahabi sayılır.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Hazret-i Ali’ye neden Ebu Türab denmiştir?
    Cevab: Peygamber Efendimiz bir gün onu aradı. Hurma bahçesinde uzanmış yatıyor gördü. Sağa sola dönmekten dolayı bütün üstü başı toprak olmuştu. “Kalk ya Eba Türab” buyurdu. Ebu Türab, toprak babası, yani topraklı, toprağa bulanmış demektir. Hazret-i Ali sonradan hep bu isimle anılmayı sevmiştir.
    1 Nisan 2020 Çarşamba
  • Sual: Osman bin Talha Türk müdür?
    Cevab: Hayır. Kureyş’in Abdüddar kolundandır. Kâbe’nin anahtarları hep bu ailede dururdu. Resulullah yine onlarda bıraktı.
    27 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: Ashabımı kötülemeyin hadisini peygamber efendimiz kime hitaben söylemiştir? Zira yanında bulunanların hepsi zaten sahabe idi?
    Cevab: Onların da birbirlerine karşı kötü konuşmasını istemedi. Böylece sonra gelecek olanlara da ikazda bulundu.
    3 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Peygamber Efendimiz zamanında Medine’de Hıristiyan var mıydı?
    Cevab: Çok az miktarda vardı. Mesela Evs kabilesinden Ebû Amir vardı. Keşiş idi. oğlu Hanzala Müslüman olmuş; Uhud Savaşı’nda şehid düşerek Gasîlü’l-Melâike -Melekler tarafından yıkanmış- unvanını almıştır. Ebû Amir, Hicret üzerine Mekke’ye göçmüştü. Sonradan Bizans’a gidip orada öldü.
    17 Mayıs 2020 Pazar
  • Sual: Ahmed Cevdet Paşa, Peygamberimize nübüvvetten üç sene sonra risâlet geldiğini söylüyor. Kur'an-ı Kerim Hira'da nâzil olmaya başlamadı mı?
    Cevab: Önce peygamberliği müjdelendi. Sonra devamlı vahye kalbi dayanamayacağı cihetiyle üç yıl kadar vahy gelmedi. Bu zaman zarfında İsrafil aleyhisselâm gelip, bazı şeyler öğretti. Ondan sonra Kur’an-ı kerim nazil olmaya başladı. İbadetler sonra geldi. Nübüvvet, peygamberlik; risâlet ise şeriat sahibi peygamberlik demektir.
    21 Haziran 2020 Pazar
  • Sual: Namaz daha evvel farz olmasına rağmen Akabe biatlarında Hz. Peygamber Medineli müslümanlara neden namazı emretmedi?
    Cevab: Biat, namazın farz olduğu esnada cereyan etti. Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye muallim olarak gönderdi.
    23 Haziran 2020 Salı
  • Sual: Cenab-ı Peygamber, hiç gayrı müslim mabedini camiye çevirmiş midir?
    Cevab: Kâbe’yi putlardan temizleyip camiye çevirdi. Taif fethedilince puthane camiye çevrildi. Bunun dışında bütün beldeler sulh ile fethedildi. 
    21 Temmuz 2020 Salı
  • Sual: Eshab-ı kiramın işlediği günahlar sebebiyle adalet sıfatı zail olmuyor mu?
    Cevab: Eshab-ı kiramın işlediği günahlar, şeriatin vaz’ı için işlenmesine müsaade edilen günahlardır. Bunlarla adalet sıfatı zâil olmaz. Zira Kur’an-ı kerimde Allahü tealanın bunlardan razı olduğu beyan ediliyor ki, rıza sıfatı daimidir. Hadis-i şerifler de sahabenin hasbelbeşer işlediği günahlardan affedildiğini beyan buyuruyor.
    8 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Hadis-i şerifte “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız, kurtulursunuz” buyruluyor. Lakin ashabtan “Ya Resulullah ben zina ettim” diye gelip ikrar eden veya başka suçları veya günahları işleyen şahıslar vardır. Bunlar başka insanları nasıl doğru yola götürebilir?
    Cevab: Ashab-ı kiramın hepsinin işledikleri günahların meşiyet-i ilahiyye dairesinde elbette bir hikmeti vardı. Bunlar, şeriatın hükümlerinin belli olması için işlenmişti. Ayrıca peygamberlerden başka kimsenin masum olmadığının bilinmesi lazımdı. Günahsız insan zaten yoktur. Hepsi günahlarına tövbe ettiler. Allah da onların hepsinin günahlarını affetti. Bunu âyet-i kerime ve hadis-i şerifler beyan buyuruyor. Allah, onları, sevgili peygamberine arkadaş olsun diye, yüksek meziyetlerle hususen yaratmıştır. Tâbi olmak demek, yanlışlara tâbi olmak demek değildir. İlmî olarak tâbi olmak; onların rivayet ettiği hadis-i şeriflere ve fetvalarına tâbi olmak demektir.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: “Ben âdil bir hükümdar zamanında geldim” hadis-i şerifi kimin için söylenmiştir? 
    Cevab: İran’daki Sasani hükümdarı Nuşirevan için söylenmiştir.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber zamanında helak olan İran kisrası kimdi?
    Cevab: Hüsrev Perviz idi. kendisine gönderilen name-i nebeviyi yırttı, elçi sahabiyi hakaret ederek kovdu. Bunun üzerine Cenab-ı Peygamber, “Allah da mülkünü yırtsın” buyurdu. Nitekim oğlu Şiruye kendisini öldürdü. Az zaman sonra da devleti yıkıldı.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Tebük Gazvesi’ne çıkarken Cenab-ı Peygamber Medine’de kimi vekil bırakmıştır?
    Cevab: Bir rivayette Hazret-i Ali'yi vekil bıraktı. Bir başka rivayette kendi aile ferdleri üzerine vekil bıraktı. Hazret-i Ali harbe gitmediği için mahzun oldu. Halbuki geride kalsa bile, harbe iştirak etmiş sayılırdı. Bu da bir resmi vazife idi. “Benim yanımda senin yerin, Musa’nın yanında Harun gibidir” buyurarak teselli etti. Nitekim Tur’a giderken yerine kardeşi Harun’u bırakmıştı. Bundan halifeliğe dair derin manalar çıkarmak abestir. Böyle her sefere gittiğinde arkada bir vekil bırakırdı. Hazret-i Ali de onlardan biridir.
    12 Ekim 2020 Pazartesi
  • Sual: Cenab-ı Peygamber’in evlatlığı olan Zeyd’in zevcesi ile evlenmesini nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Hadisede yadırganacak hiçbir husus yoktur. Resulullah, halasının kızı Zeyneb’i, evlatlığı Zeyd ile evlendirdi. Geçinemediler. Zeyd, boşayacağını söyledi. Boşama diye tavsiyede bulundu ise de, Allahü teâlâ, Resulünün buna mâni olmamasını istedi. Hazret-i Zeyd boşayınca, Allahü teâlâ, Resulüne onu nikâh eyledi. Evliliği Cenab-ı Peygamber kurduğu için, geçimsizliğe varmasına üzüldü. Zeyneb’in gönlünü hoş etmek lazım geliyordu. Bu ise ancak bu yolla olabilirdi. Bu hadisede nice dini ve ahlaki hikmetler vardır. Evlatlığın gerçek evlat gibi olmadığı, onun karısının ise gelin sayılmayacağını insanlara beyan etmek için bu hadise kaderi ilahi tarafından icra edilmiştir. Aynı zamanda karı koca arasında sosyal denkliğin ne kadar mühim olduğu da bu hadiseden anlaşılmaktadır.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Resulullahın hanımları ve Fatıma validemiz dışındaki diğer kızları da Ehli Beyte dâhil midir?
    Cevab: Elbette. Hatta torunları, hısımları ve kıyamete kadar gelecek zürriyetini de ehl-i beyte dâhil edenler vardır.
    22 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Miraç hakkında Hazret-i Aişe’nin bunun bedenen olmadığını ileri sürdüğü ve namazın 50 vakitten 5 vakte indirilme hadisesinin de uydurma olduğu iddiasına ne dersiniz?
    Cevab: İsra gecesi yaşanan miraç, beden ve ruh ile beraber olmuştur. Bunda evvelce ihtilaf var ise de, sonradan ehl-i sünnet ulemasının ittifak hâsıl olmuştur. Buna inanmayan ehl-i sünnetten çıkar. Hazret-i Aişe'nin ruh ile olmuştur dediği miraç, Resulullah’ın başka miraçlarından biri olsa gerektir. Çünki miraç Mekke’de olmuştur. Hazret-i Aişe, o zaman bunu bilemeyecek kadar küçüktü. Namazın evvela 50 vakit olarak farz kılınması, sonradan 5 vakte indirilmesi, sembolik manalar taşır. Mümin 5 vakit kılınca, 50 vakit kılmış gibi sevap kazanacaktır. Nitekim bütün sevaplar 1’e 10’dur.
    29 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Altıparmak Peygamberler Tarihi’nde Efendimiz Aleyhisselam amcası Ebu Talib’i dine davet ederken, Ebu Talib “Abdulmuttalib'in dininden dönmem” şeklinde karşılık veriyor. Efendimizin tüm soyunun mümin olduğunu biliyoruz. Bu ne manaya geliyor?
    Cevab: Abdülmuttalib’in mensubu olduğu İbrahim dinini, yani Hanif dinini kast ediyor. Halbuki bunun hükmü bitmiş; yeni bir din gelmişti. Bunu idrak edemedi.
    29 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Ayın yarılma mucizesinde ay bizatihi yarılmış mıdır yoksa insanlara öyle mi gösterilmiştir?
    Cevab: Bizatihi yarılmıştır. Aksi takdirde mucize olmaz, göz boyamak olur. Bu ise, bir peygamber için tasavvur edilemez. Öyle olsa, Kur’an-ı kerim bunu mühim bir hadise olarak anlatmazdı.
    29 Ekim 2020 Perşembe
  • Sual: Sahabe, Cenab-ı Peygamber’den nasihat istediğinde, mesela cennete nasıl gidilir diye sorduklarında, edilen nasihatlerin hep farklı olmasının sebebi nedir?
    Cevab: Herkesin anlayışı farklıdır. Zamana, zemine ve kişiye göre ihtiyaçlar değişir. Bu nasihatlerin hepsi sonradan toplanmış ve toplu bir nasihat haline gelmiştir.
    6 Kasım 2020 Cuma
  • Sual: Ayın yarılması hadisesi görünüşte midir?
    Cevab: Görünüşte olsa idi, mucize olmazdı.
    10 Kasım 2020 Salı
  • Sual: Peygamberimiz aleyhisselamın önlerinden bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalktığı doğru mudur?
    Cevab: Bu hadis-i şeriftir. Sahih-i Müslim’deki rivayette ölüm korkunç bir şeydir, yine aynı yerdeki bir rivayette o da bir insandır, Ahmed bin Hanbel’deki bir rivayette ölü için değil, ruhları kabzeden Allahı tazim için; Hâkim'deki rivayette ise melekler için ayağa kalkılır, buyuruldu.
    24 Kasım 2020 Salı
  • Sual: Cenab-ı Peygamber yemeği elleriyle yiyorsa, sulu bir şeyi, mesela çorbayı nasıl içerdi?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber elle yerdi; ama kaşık ve çatalı da vardı.
    3 Aralık 2020 Perşembe
  • Sual: Babasının soyuyla böbürlenip ırkçılık yapan birine Cenab-ı Peygamber’in “babanın şeyini ısır” dendiği doğru mudur?
    Cevab: Müsned’de geçen bir hadis-i şerifte, “Bir kimsenin cahiliye âdetince kavim ve kabilesine intisap ederek ve onlarla şereflendiğini duyacak olursanız ona: ‘Babanın bilmem nesini ısır!’ deyiniz” buyuruldu. Bu, Araplarda bir tabirdir. Hadis-i şerifte, elhenu geçer. Bilmem neresi demektir ve cinsi uzuvdan kinayedir. Âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde, söylenmesi hoş olmayan müstehcen şeylerin kinaye yoluyla söylendiği vakidir. Bu, insana bir edep dersidir.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Çağrı filmi İslamiyete uygun mudur, izlenmesinde mahzur var mıdır?
    Cevab: Dinini bilene, itikadı düzgün olana zararı yoktur. Hafif de olsa, istemeyerek de olsa Şii mesajları hâkimdir.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Peygamberimize mukaddes kitap dışında yapması gereken şeyler hakkında da vahiy gelir miydi?
    Cevab: Peygambere gelen vahy iki türlüdür: Vahy-i metlû, Kur’an-ı kerimdir. Vahy-i gayrı metlû, hadis-i şeriflerde ifadesini bulur. Cenab-ı Peygamber’in her sözü veya işi vahy ile değildir. İctihad ile de olabilir. Ancak bunda yanılsa bile, yaptığı meşrudur; hatada sabit kalması mevzubahis değildir. Zelle olsa bile vahy ile düzeltilir.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Vahye mazhar olmuş, her fırsatta ilim ve irfanı övmüş bir Peygamber’in ömrü boyunca ümmi kalıp okuma yazma öğrenmemesini nasıl tefsir etmelidir?
    Cevab: Ümmi, ilmi kendi öğrenerek değil, Allah öğreterek öğrenen demektir. Şimdi okuma yazma bilmeyen cahiller için kullanılıyor. Cenab-ı Peygamber’in okuma yazma bilmemesinde çok hikmetler vardır. Aksi takdirde sen kendin yazdın derlerdi. İkinci bir husus, okuma yazma bilmek o zaman bir meziyet değil, sanat idi. Şimdi gibi düşünmeyin. Yakın zamana kadar şanlı hükümdarlar, parlak kumandanlar bile yazı yazmayı bilmezdi. Çünki bu işi yapan adamları vardı.
    15 Aralık 2020 Salı
  • Sual: Salebe’nin mürted olduğu söyleniyor. Halbuki Bedir savaşına katılanlar Cennetlik değil miydi?
    Cevab: Tefsirlerde yazdığına göre, Salebe, sahabe arasında çok zahid idi. Çok ibadet ederdi. Camiden çıkmazdı. Mescid Güvercini adı takılmıştı. Malının çok olması için dua istedi. Resulullah , “Kanaat et!” buyurdu. Dua için, tekrar tekrar ısrar etti. Dua buyurunca malı, hayvanları çoğaldı. Onlarla uğraşıp namaza gelmez oldu. Resulullah’ın gönderdiği zekât toplama memurlarına zekât vermedi. Hakkında Tevbe suresinin 76. ayet-i kerimesi nazil oldu. Bunu işitince, zekâtını getirip yalvardı ise de, kabul buyurulmadı. Peygamber efendimize onun için dua etmemesi emir olundu. “Salebe'ye yazıklar olsun!” hadisi şerifine hedef olmak felaketine duçar oldu. Bu âyet-i kerimenin çeşitli kimseler hakkında geldiği ve bunlardan Salebe bin Ebi Hatıb'ın meşhur olduğu Tibyan, Hüseyni, Ebussuud ve Razi tefsirlerinde uzun yazılıdır. Hz. Osman zamanında vefat etti. Resulullah , “Bedr gazasında ve Hudeybiyede bulunanların hiçbiri Cehenneme girmez!” buyurdu. Tefsir-i Mazhari’de, Nisa suresinin 65. Ayetinin tefsirinde diyor ki, “Hatıb ibni Ebi Beltea muhacirinden idi. Bedr gazasında bulundu. 30 senesinde vefat etti. İkincisi, Hatıb ibni Beltea, Ensarın arasında bir münafık idi.”

    El-İsâbe fi-temyizis-sahabe'de birinci cüz, 198. sayfada diyor ki, "Münafık olan Salebe, Bedr gazasında bulunan Salebe değildir. Çünkü, Bedr gazasında bulunan Salebe'nin Uhud gazasında şehit olduğunu İbni Kelbi bildirmektedir. Bundan başka, Ahmed bin Musa ibni Merdeveyh tefsirinde yazdığı üzere, İbni Abbas, Salebe'nin zekat vermediğini anlatırken, Salebe bin Ebi Hatıb demektedir. Bedr gazasında bulunan ise Salebe bin Hatıbdır.”

    Bir zatın sahabi olduğu sabit ise, günahları affedilip cennete gideceği bildirilmiştir. Değilse, münafıktır. Salebe’nin de münafık olduğu anlaşılmaktadır. Eshab-ı kiramın hepsinin Cennete gireceği müjdelenmiştir. Çünki Kur’an-ı kerimde Allah’ın hepsinden razı olduğunu bildirmiştir. Bu müjde, hepsinin iman ile öleceklerini haber vermektedir. Çünki rıza sıfatı ezeli ve ebedidir. Fakat Aşere-i mübeşşereden başkasının iman ile öleceği kati bilinemez. Çünki aralarına karışmış olan münafıklar vardır.

    17 Aralık 2020 Perşembe
  • Sual: Veysel Karani hazretlerinin, Peygamber efendimizi görmeye gidip evde bulamayınca görmeden geri döndüğü doğru mudur?
    Cevab: Hayır. Rivayete göre annesi izin vermediği için Medine’ye hiç gelmemiştir. Ancak Cenab-ı Peygamber, hâlinden haberdar olup, vefatından sonra kendisine verilmek üzere hırkasını vasiyet etmiş ve hacca geldiğinde verilmiştir.
    21 Ocak 2021 Perşembe
  • Sual: Cenab-ı Peygamber’in, Hazret-i Ali için söylediği, “Sen bana; Harun’un Musa’ya olan mevkii mesabesindesin” sözü ne manaya geliyor?
    Cevab: Bir gazaya giderken geride Hazret-i Ali’yi vekil bıraktı. O ise buna memnun olmadı. Onun üzerine bu sözü söyledi. Tur dağına giderken Musa da kardeşi Harun’u bırakmıştı, demek istedi. Bunun başka manası olamaz. Hele halifeliğe hiç hamledilemez. Harun, Musa’nın halifesi değildi. Peygamberdi. Daha evvel vefat etti.
    7 Şubat 2021 Pazar
  • Sual: Peygamber Efendimizin kendi annesi varken neden sütanneye verilmiştir?
    Cevab: Annesinin sütü azdı. Mekke’nin havası da yeni doğanlar için müsait değildi. Çocukları taşraya sütanneye vermek âdetti.
    7 Şubat 2021 Pazar
  • Sual: İslam dininde belli aylarda harb yapılamamasının sebebi nedir?
    Cevab: Haram aylar denilen Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında harb etmemek eski bir Arap âdeti idi. Bu aylarda Araplar emniyetli bir şekilde seyahat eder ve sair işlerine bakardı. Milletlerarası bir konsensüse dayanıyordu. İslamiyet bunu kaldırmıştır.
    28 Şubat 2021 Pazar
  • Sual: Cenab-ı Peygamber kaç yaşında vefat etti?
    Cevab: Şemsi (güneş) takvime göre 61, kameri (ay) takvime göre 63 yaşında vefat etti.
    13 Mart 2021 Cumartesi
  • Sual: Kitaplarda Cenab-ı Peygamber’in fakirliği anlatılıyor. Şu halde fakir olmak sünnet midir?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber, dünyanın en zengin insanı idi. Çünkü ganimetin beşte biri onundu. Fakat hepsini hayır yolunda dağıtıp mütevazı yaşantıyı tercih etti. Onun hâli kendi tercihi ile idi. Nitekim Kur’an-ı kerimde bu beyan ediliyor. Peygamberlerin çoğu zengin idi. İbrahim aleyhisselâmın koyunları vadileri doldururdu. Davud ve Süleyman aleyhimesselâmın zenginliği dillere destandır. Mesele zengin veya fakir olmak değil, dünya malını kalbinde değil, cebinde tutmaktır. Bu zamanda zengin olmak müslüman için hayırlıdır. Hadis-i şerifte, "Ahir zamanda müslüman dinini ancak mal ile ayakta tutar” buyuruldu. Zengin daha çok hayır hasenat yapabilir. Ama imtihanı da daha zordur.
    29 Mart 2021 Pazartesi
  • Sual: Çakı taşımak sünnet mi?
    Cevab: Çakı, ayna, iğne iplik ve misvak taşımak sünnettir.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: İbnü Ömer’den babasının zevcesini boşamasını istemesi, ama sevdiği için İbn Ömer’in bunu kabul etmemesi, Resulullah’ın tavsiyesi üzerine boşadığı doğru mudur?
    Cevab: Evet. Ebu Davud ve Tirmizî’de geçiyor. Hazret-i Ömer’in bildiği ve metinde bildirilmeyen bir sebep olduğu anlaşılıyor. Anne babanın keyfi olmayan meşru emrine itaat vaciptir.
    22 Nisan 2021 Perşembe
  • Sual: Hazreti Peygamberin bi’setten (peygamberliğin bildirilmesinden) evvelki hayatına dair rivayetler niçin azdır?
    Cevab: Bunun bir sebebi cahiliye devrinde yaşandığı için, bunu rivayet edeceklerin sayısı ve rivayet salahiyetinin azlığıdır. Hadîs-i şeriflerde kendi hayatlarından değil, daha ziyade dinin hükümlerinden bahsediliyor. İnsanlara istikamet vermek gayesi taşıyor. İslâm âlimleri de hususi sohbetlerinde kendi hayatlarından fazla bahsetmemeyi tercih etmişlerdir. Biyografi yazarları bunu iyi bilir.
    31 Mayıs 2021 Pazartesi
  • Sual: Ümmühan ismindeki han kelimesi hangi harfle yazılır?
    Cevab: He ile yazılır. Hânî mutlu demektir. Ümm anne demektir. Ebu Talib’in kızı olup, esas adı Fahite idi. Mekke’nin fethinde Müslüman olmuştur.
    5 Temmuz 2021 Pazartesi
  • Sual: Resulullah aleyhisselam, Hazreti Hadice ile evleneceği zaman, velisinin kabul etmesi için sarhoş edildiği rivayeti doğru mudur?
    Cevab: Hazret-i Hadice’nin babası vefat etmişti. Amcazadesi velisi idi. Onun düğün sırasında sarhoş olduğuna dair bir rivayet vardır. Hazreti Hadice dul kadındı. Kendi iradesine sahipti. İzne ihtiyacı yoktu.
    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Cenab-ı Peygamber’e Mustafa ismi nerden veriliyor?
    Cevab: Mustafa isim değil sıfattır. Istıfa edilmiş, seçilmiş, kötü vasıflardan ayıklanmış demektir. Böyle sıfatları çoktur.
    14 Eylül 2021 Salı
  • Sual: Teheccüd namazı Peygamberimize farz mıydı?
    Cevab: Evet. Ona farz kılınan hasaistendir.
    28 Ekim 2021 Perşembe
  • Sual: Peygamber efendimizin pazarlık yaptığının misali var mıdır?
    Cevab: Halk arasında, pazarlık sünnettir, diye bir tabir vardır; bundan anladığı da, alıcı ve satıcının fiyatı indirmesi ve yükseltmesi, neticede ikisine de münasip gelen bir fiyatta anlaşmasıdır. Cenab-ı Peygamber’in böyle yaptığına dair bir bilgi elde yoktur. Pazarlık kelimesinin Arapçası “müsaveme”dir. Satıcının, malı alış fiyatını ve kârın miktarını söylemeden satmasıdır. Serbest pazarlık suretiyle yapılan bir satıştır. Ekseriya satışlar böyledir. Yani malın fiyatının söylenmesi ve alıcının da bunu kabul etmesidir. Cenab-ı Peygamber böyle alışveriş yapmıştır. Pazarlık sünnettir tabirinin manası da budur. Burada kast edilen fiyat konuşarak akit yapmaktır. Satıcı 6 lira dedi, Peygamberimiz 4 lira olmaz mı dedi. Adam 5 olsun dedi, o da peki dedi, böyle bir misal yoktur. Nitekim Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai’de geçen bir hadis-i şerife göre, Resulullah, Süveyd bin Kays ve Mahreme el-Abdî’den şalvar pazarlık edip (müsaveme yoluyla) satın almıştır. Kütüb-i sittede geçtiği üzere, Medine’de üzerine Mescid-i Nebi’nin yapıldığı arsayı sahipleri olan Beni Neccar’dan satın almak üzere pazarlık yapmayı teklif etmiş; ama onlar hediye etmiştir. Ama akitten evvel malın fiyatını alıcı ve satıcının karşılıklı konuşarak tespit etmelerinde bir beis yoktur. Bir köleyi satın almak için peyderpey fiyatı yükselttiği bilinir; ama satıcının söylediği fiyattan indirdiği bilinmez. Mamafih bunun, tenzilat talebine de delil olmaması için bir sebep yoktur. Kimya’da anlatılıyor ki: İmam Hasen ve Hüseyin, her aldıklarında pazarlık eder, ucuz almağa uğraşırlardı. Kendilerine: “Bir günde binlerle dirhem sadaka veriyorsunuz da, bir şey satın alırken niçin uzun pazarlık ederek yoruluyorsunuz?” dediklerinde, “Verdiklerimizi Allah rızası için veriyoruz. Ne kadar çok versek yine azdır. Fakat alışverişte aldanmak, aklın ve malın noksan olmasıdır” buyururlardı.
    7 Ocak 2022 Cuma
  • Sual: Peygamber efendimiz hayatı boyunca hangi ticaretleri yaptı?
    Cevab: Kendisine peygamberliği bildirilmeden evvel zaman zaman Şam, Yemen, Bahreyn, Necran taraflarına mal götürüp satar ve mal getirip Mekke'de satardı. Bu mallar zamanın revacındaki mallar olurdu. Bunu daha ziyade müdarib (ortak) veya ticaret müdürü gibi yaptığı anlaşılıyor. Peygamberliği kendisine bildirildikten sonraki ticareti münferit ticaretlerdir. Kumaş, elbise, hayvan alımı ve satımına inhisar eder. Hicretten sonra artık devlet reisi olduğu için, cihad ile hayatını kazanmıştır. Geliri umumiyetle ganimetlere inhisar eder.
    19 Ocak 2022 Çarşamba
  • Sual: Peygamber efendimizin cenaze namazı neden tek cemaatle kılınmadı?
    Cevab: Cenab-ı Peygamber Hazret-i Aişe’nin küçük odasında vefat etti. Buraya da defnedilecekti. Bu küçük odada kalabalık cemaatle topluca namaz kılınamayacağı âşikârdır.
    13 Mart 2022 Pazar
  • Sual: Hudeybiye seferinde, müşrikler haram aylar olmasına rağmen silahlanmıştı. Halbuki herkesin o aylarda umre hakkı vardır. Bunun sebebi nedir?
    Cevab: Haram aylarda savaşmak caiz değildi. Onlar Müslümanların savaşmak için geldiğini düşündü ve telaşlandı. Nihayet ertesi sene umre yapmalarına izin verdiler. Haram aylarda savaşma yasağı daha sonra kaldırıldı.
    8 Mayıs 2022 Pazar
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in bir iki hurmayla günü geçirdiği rivayeti doğru mudur?
    Cevab: Resulullah zamanının en zengin insanıydı. Kur’an-ı kerim bunu teyid eder. Ancak servet biriktirmez, dağıtırdı. Harb, kıtlık, hicret gibi sebeplerle aç kaldığı, karnına taş bağladığı olmuşsa da, bunu bütün hayatına teşmil etmek doğru değildir. İslamiyette bir lokma bir hırka felsefesi olmadığı gibi, çalışmadan, para kazanmadan aç gezmeyi fazilet gibi anlatmak, dinin hakikatine aykırıdır. Bu gibi rivayetleri çokça anlatmak, insanlarda hatalı bir tasavvurun doğmasına sebebiyet verdiği gibi, Peygamber hakkında da yanlış bir kanaatin hasıl olmasına yol açar. Cenab-ı Peygamber güzel giyinir, güzel yer, güzel yaşar; ama bunları asla kalbine sokmazdı. Allah bir kuluna nimet verdi mi, onu kullanmasını görmeyi sever. Halifeler ve sahabiler de böyle yapmıştır. Mal ve para kötü değildir; bunu kalbe koymak kötülenmiştir. Mal için Kur’an-ı kerimde hayır tabiri kullanılır.
    24 Mayıs 2022 Salı
  • Sual: Resulullah, “Allahım bu dini iki Amr’dan (Amr bin Hişam yahud Ömer bin Hattâb) biri ile kuvvetlendir” diye duada bulunmuştur. Neden ikisiyle demedi?
    Cevab: Hiç değilse biriyle kuvvetlendir demektir.
    20 Haziran 2022 Pazartesi
  • Sual: Asr-ı saadette kadınların harbe iştirak ettiğini okuyoruz. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Hastabakıcılık gibi kadınlara düşen vazifeleri, ordunun geri hizmetlerini yaparlar. Ellerinde kılıç erkeklerin arasında muharebe etmezler.
    14 Temmuz 2022 Perşembe
  • Sual: İçki yasağının Hazret-i Ömer’in arzusu üzerine geldiği doğru mudur?
    Cevab: Ömer ve Muaz’ın, radıyallahü anhüma, içki ve kumarın hükmünü sorması üzerine, Bakara suresinin 219’ncu ayet-i kerimesi nazil oldu. Alkollü içkiler evvelce haram değildi. Sonra, insanlara zararı da faydası da vardır, zararı faydasından çoktur mealinde ayet-i kerime geldi. Bu ayet-i kerimenin nüzulünden sonra, sahabe-i kiramın bazısı içkiyi terk etti. Bazısı insanlara faydası vardır buyurulduğu için terk etmedi. O sırada bir içkili ziyafetten sonra akşam namazını kılarken imam şaşırdı. Kafirun suresinin ikinci ayet-i kerimesindeki “La” lafzını okumadı. Bunun üzerine meali “Ey iman edenler! Ne söylediğinizi bilene kadar sarhoş iken namaza yaklaşmayınız” olan Nisa suresinin 42. ayet-i kerimesi geldi. Bu ayet-i kerime nazil olunca, bir kısmı namaza mani olan şeyde hayır yoktur diyerek terk etti. Bir kısmı da namaz vaktinin haricinde içti. Yatsıyı eda ettikten sonra içse, sabaha, sabah namazını kıldıktan sonra içse öğleye sarhoşluğu giderdi. Bir içkili ziyafette içki içtikten sonra neseplerle övünmeye başlayıp kavga çıkınca, oradaki Sa’d bunu Resulullah aleyhisselama anlattı. Ömer de orada hazır idi (radıyallahü anhüma). “Ya Rabbi, bize içki hakkında kati emrini bildir” dedi. Hemen meal-i şerifi, “Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, kumar okları, pistir, şeytan işidir. Bunlardan sakınınız ki, felah bulasınız. Şeytan içki ve kumar ile aranızda düşmanlık, buğz meydana getirmek ister. Böylece Allaha ibadetten ve bilhassa namazdan alıkoyar. O halde onlara artık son vermez misiniz?” olan Maide suresinin 90-91’nci ayet-i kerimeleri nazil oldu. Ömer “Vazgeçtik ya Rabbi” dedi. Peygamber aleyhisselam, “Allah doğruyu Ömer’in diline koymuştur” buyurdu. Yani hakkın açığa çıkması ve yayılması, onun lisanı ve kalbi üzerinde sabittir, ondan zuhur eder. Ali radıyallahü anh der ki, “Ömer bir şey söyleyince herkesin kalbine bir sükûnet gelirdi.” Her şeyi sebeplerle yaratmak Allah’ın âdetidir. Evvela Ömer’e söyletip, sonra o istikamette ilahi emrin gönderilmesi, aynı zamanda Ömer'in faziletini göstermek içindir. Kaldı ki dinin emir ve yasakları, zaten selim aklın da beğeneceği şeylerdir.
    1 Kasım 2022 Salı
  • Sual: Peygamberlerimizin eşlerinden ticaret ile uğraşan yok muydu?
    Cevab: Hayır. Hazret-i Hadice, cahiliye devrinde kölesi vasıtasıyla ve müdarebe (emek-sermaye) şirketi şeklinde ticaretle meşgul olurdu. Erkeklerle muhatap olmazdı. Kaldı ki o zaman daha şeriat gelmemişti. Bu, sonrakilere misal teşkil etmez.
    1 Kasım 2022 Salı
  • Sual: Peygamberimize ayetler indirilirken, ona bu hadisenin peygamberlik emaresi olduğunu açıklayan veya ayetleri tefsir eden, ona bilgi veren akıl hocaları var mıydı?
    Cevab: Peygamberler her asırda her kavmin en müstesna ve mutena şahsiyetleridir. Seçilmiş insanlar oldukları için akıl hocasına ihtiyaç duymazlar. İlmi ve feyzi ancak Allahtan alırlar. Cenab-ı Peygamber için de, anlattıklarını Varaka bin Nevfel’den ya da rastladığı hristiyan ve yahudilerden öğrendiğini iddia edenler olmuş ise de, bu iddianın tutarsızlığı ve yavanlığı çok açıktır. Ciddiye alınacak şeyler değildir. bunları çürüten çok sayıda eser yazılmıştır.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: Hendek Savaşı sırasında Amr müslümanlara meydan okuduğunda sahabelerin korkup karşısına çıkamadığı, sadece Hz Ali'nin buna cesaret edebildiği doğru mudur? Sahabenin ölümden korktuğunu söylemek insanı Ehli Sünnet itikadından çıkarmaz mı?
    Cevab: Bunlar zayıf ve noksan rivayetlerdir. Sünni literatürde Hazret-i Ali’nin kahramanlığına dair haberler umumiyetle Şii kaynaklıdır. İtikada zararı olmadığı için alınmıştır. İhtiyatlı olmalıdır. Korkmak, insanî bir şeydir. Kimse bundan dolayı kınanamaz. Kur’an-ı kerimde Cenab-ı Peygamber, peygamberlerden sonra insanların en şereflisi olan mağaradaki arkadaşına “Korkma, Allah bizimledir” diye teselli verdi.
    20 Kasım 2022 Pazar
  • Sual: Peygamber efendimiz çok uğraşmasına rağmen yıllarca bir türlü Mekkelileri Müslüman edemedi. Musab bin Umeyr ise Medine’de akın akın insanları Müslüman yaptı. Bu nasıl oluyor?
    Cevab: Mekke’de az kişinin müslüman olduğu doğru değildir. Mekkeliler, Muhammed aleyhisselamı peygamber değil, Abdullah’ın yetimi olarak görüyordu. Musab ise peygamberden duyduklarını anlattı ve muhatapları ondan peygamberin tebliğatını dinlediler. Dolayısıyla Musab değil, peygamber müslümanlığa vesile olmuş oldu. Müslüman yapan insan değil Allahtır.
    9 Aralık 2022 Cuma
  • Sual: Rum suresindeki mucize nedir?
    Cevab: Rumlarla Farslar bir zamandır hasım idi. Orta Doğu’daki iktidar mücadelesinden ibaret bir husumet idi. 602-628 arası devam eden harbler, en şiddetli muharebelere sahne olmuştur. Farslar, İstanbul’u almak üzere harekete geçtiler, ama Suriye civarında yenildiler. Rum imparatoru Heraklios, Fars topraklarını işgal etti.

    Rum suresinin bir, iki, üç ve dördüncü ayetlerinde mealen: “Rum, [Arablara] en yakın olan bir yerde mağlub oldu. Mağlubiyetten sonra, üç yıl ile dokuz yıl arasında burada hasımlarına galib olacaklardır. Yenmek ve yenilmek önde ve sonda Allahü tealanın emrindedir. Rumların İranlılara galib olduğu günde müminler sevineceklerdir” buyuruldu.

    Müslümanlar, Rumlarla, yani Romalılarla Farslar arasındaki mücadelelerde, semavi bir dine ve tek ilaha inandıkları için Romalıları tutardı. Rumlar yenilince müşrikler müslümanlara gözdağı vererek, sizin gibi tek tanrıya inananların, iki tanrıya inananlar karşısındaki sonu bu. Bizim çok ilahlarımız var. Biz de sizi yeneceğiz dediler.

    Bu ayet-i kerime Rumların mağlubiyetten sonra Farslara galib olacaklarının haber vererek müslümanları teselli etmektedir. Bu, aynen vuku buldu. Hatta, bu ayet-i kerime nazil olduğu zaman müşriklerin ileri gelenlerinden Ubeyy bin Halef inkar etti. Hazret-i Ebu Bekr ile yaptığı konuşmada; ona dil uzatarak onların galib geleceğini inkarında ısrar etti. Bunun üzerine üç sene kadar beklemek ve taraflardan kimin dediği çıkmazsa, diğerine onbeş dişi deve vermek üzere mukavele yaptılar. Hazret-i Ebu Bekr, Resulullah’a gelerek bunu arz etti. Resulullah ayet-i kerimede geçen “bıd” kelimesinin üçten dokuza kadar olan sayılara şamil olduğunu beyan buyurdu ve Ebu Bekr’e, ona gidip, hem müddeti, hem de deve adedini arttırmasını söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Ebu Bekr yaptıkları mukaveleyi yenileyerek, müddeti dokuz seneye ve deve adedini yüze çıkardı.

    Hicretin altıncı senesinde Hudeybiyede iken, Rumların İran üzerine galebe ettiği haberi kendilerine ulaştı. Fakat Ubeyy bin Halef, Uhud gazasında Resulullahın yerden alarak ona attığı bir süngü ile katl edilmiş olduğundan, Hazret-i Ebu Bekr Mekke’nin fethinden sonra onun varislerinden zikredilen yüz deveyi aldı. Bu hadise kumar haram edilmeden evvel ve darülharbde cereyan etmişti. Onun için caiz görülmüştür.

    Bu ayet-i kerime Rumların mağlubiyetten sonra Farslara galib olacaklarının haber vererek müslümanları teselli etmektedir. Bu, aynen vuku buldu.

    Rumların yenildiği ve sonra yendiği yerin neresi olduğu ihtilaflıdır. Ezriat’ta ise, Arap topraklarına en yakın yerdir. Cezire’de ise Fars topraklarına en yakın yerdir. Ürdün ise Roma topraklarına en yakın yerdir. Tarih kaynakları Ezriat’ı verir.

    627’de Rumlar, Farsları Ninova’da ağır bir bozguna uğrattı. Bu mağlubiyet İran’ı kargaşaya soktu ve kısa bir müddet sonra Müslüman Araplar tarafından yenilip istila edildi. Harbin galipleri Romalılar ve ülkeleri ise ekonomik ve siyasi olarak bu muharebelerden dolayı çok sarsıldı. Topraklarının çoğunu Gotlara, Avarlara ve Müslüman Araplara kaptırdı.

    12 Aralık 2022 Pazartesi
  • Sual: Hazret-i Peygamber’in resmi Müslümanlar tarafından hiç çizilmiş midir?
    Cevab: Canlı resim çizmek dinen yasak edildiği için tarihte böyle bir teşebbüs olmamıştır. Ancak bazı heretik gruplarda peygambere ait olduğu söylenen uydurma resimler çizilmiş ve yayılmıştır.
    18 Aralık 2022 Pazar
  • Sual: İfk hadisesi hususunda malumat verir misiniz?
    Cevab: Bir sefere Resulullah, Hazret-i Aişe’yi götürmüştü. Devenin üzerindeki mahfelde idi. Bir defasında abdest için mahfelden ayrıldı. Geri döndüğünde gerdanlığını düşürdüğünü anladı. Tekrar çıktı, aramaya gitti. Mahfele girdiğini gördüler, ama çıktığını görmeyip hareket ettiler. Dönüşünde kimseyi bulamadı. Resulullah’ın artçı bıraktığı Safvan’a rast geldi. Safvan, Hazretii Aişe’yi Medine’ye getirdi. Münafıklar bunu fırsat bilip kendisine iftira etti. Bazı müslümanlar da buna kandı. İfk, iftira demektir. İfk ayeti nazil olup Hazret-i Aişe’nin masumiyetini beyan etti. İftira atanlara kazf cezası verildi.
    25 Ocak 2023 Çarşamba
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder