Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • Aktüel
    • Akademik
    • English
    • Arabic
    • Diğer Diller
  • Programlar
    • Televizyon
    • Radyo
    • Youtube
  • Yazışmalar
    • Tüm Sualler
    • Sual Başlıkları
    • Sual Gönder
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder

Sual Başlıkları

“Mezhep Taklidi”

için arama neticeleri gösteriliyor
  • Sual: Hâmiline çek yazmak câiz midir?
    Cevab: Çek yazan kimse, bankayı, borçlu olduğu kimseye borcunu ödemek üzere vekil etmiş oluyor. Dolayısıyla hâmiline çek yazıldığı zaman, bunun yazılıp verildiği ilk şahsın gidip bankadan alacağını alması câizdir. Ancak hâmiline çeki alan kimse, bunu borçlu olduğu bir başkasına veremez. Çünki alacak, yalnızca borçluya satılır veya bağışlanır. Ancak ihtiyaç olduğunda, İmam Züfer veya Mâlikî yahud Şâfiî mezhebi taklid edilerek, hâmiline çekin, bir başkasına da satılması, verilmesi câiz oluyor.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Ödeme tarihi konulmuş bir borç senedi uyarınca, alacağı takip etmek câiz olur mu?
    Cevab: Olur. Hanefî mezhebinde karz senedine tarih koymak câiz değil ise de, konması, akdi ifsad etmez. Alacaklının talep hakkını da ertelemez. Mâlikî mezhebinde böyle bir tarih konması meşrudur.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, namazda selâm verdikten sonra secde-i sehv yapabilir mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde selâm rükündür. Ama secde-i sehve mâni değildir. Sehven selâm verdikten sonra aklına gelse secde-i sehv yapar. Namazı eksik kılmışsa da kalkıp tamamlar. Bir rüknü terk ettiğini hatırlamayıp da namazı tamamladığına inanarak selâm verdiği takdirde, aradan örfe göre uzun bir zaman geçerse kişinin namazı bozulur. Namazı tam olarak kıldığına inanıp, selâm verdikten sonra aradan az bir zaman geçince hatırlayacak olursa, bu durumda noksan kıldığı rek'ati lağveder. Yerine bir başka rek'ati kılarak eksikliği tamamlarsa namazı sahih olur. Eğer namazı tam olarak kıldığına inanarak değil de, yanlışlıkla selâm verirse veya hiç selâm vermezse; terk edilen rükün son rek'atte ise onu yerine getirerek namazını tamamlar. Fakat terk edilen rükün son rek'atten başka rek'atlerde ise ve son rek'atin rükûuna da varmamışsa, eksik kalan rek'ati tamamlar. Son rek'atin rükü’una varmışsa eksik kalan rek'ati lağveder, terk edilen rüknü de yerine getirmez. Rükü’un yerine getirilmesi, başın rükü’dan mutmain ve itidalli olarak kaldırılmasıyla olur. Yalnız rükü’un terkinde böyle değildir. Son rek'atin rükü’una gitmek, başı sadece eğmekle yerini bulur. (el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi Erbaa, Namazı bozan şeyler.)
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Hâmile kadında devamlı kanama varsa ve Mâlikî mezhebini taklid ediyorsa ne yapar?
    Cevab: Âdetini hatırlıyorsa, buna göre davranır. Hatırlamıyorsa ve kan devamlı geliyorsa, hâmileliğin ilk iki ayında 15 gün hayız, 15 gün temiz kabul eder. İkinci aydan itibaren 20, altıncı aydan itibaren 30 gün hayız kabul eder. Kan gelen günlerde namazı bırakır. Sonra kaza eder. Kocasına kan gelmediği günlerde yakın olabilir.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Birisinden şöyle işittim: “Yatsıyı kıldıktan sonra vitri başka elbise ile kılan, yatsıyı kıldığı elbisenin necis olduğunu görse, vitri de iade eder. Çünkü vitrin vakti, yatsı namazından sonra başlar, sabaha kadar devam eder. Ancak, ben o namazı yani necasetli elbise ile kıldığım yatsı namazını Mâlikî mezhebine göre kıldım diye niyet ederse, iki namazı da iade etmesi gerekmez. Çünkü Mâlikî’de necis elbise namaza mani değildir.” Vitir namazının vakti yatsı namazını kıldıktan sonra mı başlar; yoksa yatsıdan sonra kılınması sadece efdal midir? Önce vitir, sonra yatsı kılınabilir mi?
    Cevab: Vitir namazı yatsıdan sonra ve yatsı vaktinde kılınır. Önce kılınırsa, iade lazımdır. Burada Mâlikî mezhebini taklid için bir ihtiyaç olmadığı gibi, necâsetin namaza mâni olmaması bu mezhebdeki bir kavildir. Her meselede mezhep taklidi gösterilecek olursa, Hanefî fıkıh kitaplarındaki Mâlikî mezhebinden ağır hükümleri kaldırmak lâzım olurdu. Eskilerin yapmadığını yapmamalıdır. Taklid için mutlaka ihtiyaç olması lâzımdır.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinde abdest ve gusülde niyet farz olduğuna göre, bu mezhebi taklit eden Hanefîler sadece gusle niyet etse, cünüplükten kurtulmaya niyet etmese gusül sahih olur mu? Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklide niyet etmek, gusle niyet etmek Sonradan niyet etmediğini hatırlasa, niyet etse, kurtarır mı?
    Cevab:

    Hazret-i Peygamber, “Ameller niyyetlere göredir” buyurarak ibâdetlerde niyyetin ehemmiyetine işaret etmiştir. Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetler niyyetsiz sahih olmaz. Kur’an-ı kerîm okumak, vakıf kurmak, yemek yedirmek gibi mübahlar da niyyet ile ibâdet olur. niyyet edilmemişse ibâdet olmaz. Çünki bunları müslüman olmayanlar da yapabilir.

    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden bir kimsenin, secde-i sehv yapması gerekirken, unutur; fakat sağ tarafına selâm verdiği esnâda hatırlarsa, ne yapması lazımdır?
    Cevab: Secde-i sehv yapar. Mâlikî mezhebinde selâm rükün ve namazdan çıkmaya sebeptir. Ama secde-i sehve mâni değildir. Yani secde-i sehv selâmdan sonra da yapılabilir.
    21 Haziran 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebinde yatsı namazını vaktin üçte birinden sonraya geciktirmek günah olduğu için vakit girer girmez hemen yatsının farzına duruyorum. Sonra ilk ve son sünneti kılıyorum. Böyle yapmak doğru oluyor mu?
    Cevab: Yatsının önce sünneti, sonra farzı kılınır. Yatsının vakti dört mezhepte de imsake kadardır. Vaktin ilk üçte birinde kılmamak Mâlikî mezhebinde günah ise de, namazın şartı değildir. Başka mezhebi taklid eden kimse, yalnızca bu mezhebin o amel için aradığı şart ve müfsidlere uyacağı için, gusl, abdest veya namaz için Mâlikîyi taklid eden Hanefî mutlaka gecenin ilk üçte birinde kılmalıdır denemez. Ama mezheplerin ihtilâflı hükümlerine uymak iyi olur. Müstehap olur.

    Mâlikîler, vakti, ihtiyarî ve zarurî olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. İhtiyarî vakit, mükellefin o vakit içinde edâ etme serbestisine sahib olduğu bir zamandır. Zarurî vakit de bundan sonra gelir. Zarurî denmesinin sebebi, bu vaktin; dalgınlık, hayız görme, bayılma, delirme ve benzeri zaruret hallerine benzemesinden ileri gelmektedir. Bu saydığımız zaruretlere mâruz kimselerin, namazlarını zarurî vakit içinde kılmaları günahkâr olmalarına neden olmaz. Ama bunlardan başka hiçbir özrü olmayan kişilerin bu vakitte namaz kılmaları, günaha girmelerine neden olur. Ancak ihtiyarî vakit içinde bir rek'at namaz kılmış olurlar da namazın geri kalan kısmı zarurî vakte aşacak olursa bundan ötürü günahkâr olmazlar.

    Sabah namazının ihtiyarî vakti, fecr-i sâdığın doğmasından itibaren, açık bir aydınlığın meydana gelmesine kadar devam eder. Açık aydınlık, açık havada normal gözün yüzleri görebileceği ve seçebileceği bir aydınlıktır. Sabah namazının zarurî vakti ise bu ihtiyarî vaktin ardı sıra başlayıp güneşin doğuşuna kadar devam eder.

    Öğle namazının vakti, güneşin zeval noktasına varmasından hemen sonra başlar. Yani bu vakit, güneşin tam tepeden batıya doğru meyletmesi anında başlayıp her şeyin gölgesinin kendi misline varmasına kadar devam eder. Bu, öğle namazının ihtiyarî vaktidir. Zarurî vaktine gelince bu, ikindinin ihtiyarî vaktinin girmesinden, ikindi namazı sığacak kadar bir zaman müstesna olarak günbatımına kadar devam eder.

    İkindi namazının vakti, her şeyin gölgesinin zeval anındaki gölgesine ek olarak kendi mislini aşması anında başlar. Bu ihtiyarî vakittir. Güneşin sararıp batmaya yüz tutmasından batışına kadar da zarurî vakittir.

    Akşam namazının vakti, güneş kursunun ufukta kaybolmasıyla başlayıp kırmızı şafağın yine ufukta kaybolmasıyla sona erer. Akşam namazının ihtiyarî vakti, abdest alıp, varsa necâsetten temizlenmek, avret yerini örtmek, ezan okuyup kaamet getirmek gibi şartları ifa edip namazı kılabilecek kadar zamandır. Şu halde bahsi geçen şartları daha önceden yerine getiren kimse, akşam namazını, vaktin başlamasından itibaren bu şartlan ifa etmeye yetecek kadar bir zaman geciktirebilir. Bu geciktirme, mezkûr şartların normal olarak yerine getirilebileceği kadar bir müddetle takdir edilmelidir. Vesveseli bir kişinin uzatmasına itibar yoktur. Zarurî vakit, bu ihtiyarî vaktin peşi sıra başlar ve ufuktaki aydınlığın kayboluşuna kadar devam eder.

    Yatsı namazının ihtiyarî vakti, batı ufkundaki kırmızı şafağın kaybolmasıyla başlayıp gecenin ilk üçte birinin sona ermesine kadar devam eder. Zarurî vakti de ihtiyarî vaktin hemen ardı sıra başlayıp fecrin doğuşuna kadar devam eder. Kişi özürlü olmadıkça yatsı namazını zarurî vakte bırakmakla günahkâr olur.

    Görülüyor ki, Mâlikî mezhebinde sadece yatsı namazında değil, bütün namazlarda namazın muayyen bir zaman içinde kılınmaması hâlinde günah oluyor. Mâlikîlere göre namazı ihtiyarî vaktinde kılmayan günahkâr oluyor; ancak namazı kazâya kalmış olmuyor. Nitekim Hanefî mezhebinde de ikindi namazını güneş batarken kılmak tahrimen mekruhtur. Akşam namazını da yıldızlar çoğaldıktan sonraya bırakmak böyledir. Ancak hiç birinde namaz kazâya kalmış değildir. Bu vakitlere riayet namazın sıhhat şartı değildir. Namazı ihtiyarî vaktinden sonra kılan kimse Mâlikî mezhebinin şart ve müfsidlerine uymuş demektir.

    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklit eden bir kadının 15 gün temizlik, 9 gün hayz ve 21,5 gün temiz, 15 gün hayz sürse ne yapması gerekir?
    Cevab: 15 günlük kandan âdet yerine rastlayan gün sayısı 3 günden az olduğu için, hayzın azamî müddeti olan 10 günün tamamlanmasını bekler. Şayet kan 10 günü aşarsa -ki bu durumda aşmıştır-, âdetinden sonraki günler istihaza olacağından bu günlerde kılmadığı namazları kaza eder.
    Mâlikî mezhebinde  hayzın azamî müddeti  mübtedi (ilk defa hayz görecek) için 15 gün, mutade (âdeti olan kadın) için ise 15 günü aşmamak kaydıyla âdetinin 3 gün fazlasıdır.
    Mâlikî mezhebinde bu kadının  azamî  hayz süresi 12 gün olur. Kan 12 güne kadar devam ettiğinden, bu günlerde namaz kılmaz. 12 günden sonra gelen kan Hanefî ve Mâlikî mezheblerine göre istihaza olduğundan namazlarını kılmaya başlar, Ramazan ise orucunu tutar. Mâlikî mezhebine göre hayz olan 10., 11. ve 12. günler, Hanefî'de istihaza olduğundan bu günlerde kılmadığı namazları kaza eder. Çünki bu günlerde Hanefî mezhebine göre namaz kılması gerekiyordu.
    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklit eden bir kadının hayz hususunda şöyle bir durumu var: Âdeti 8-9 gün sürüyor. Ama 9 günden sonra ara ara koyu sarı lekeler geliyor. Normalde bu kadının her zaman sarı bir akıntısı var. Ama umumiyetle koyu sarı değil. Bu 9 gün âdetten sonra gelen koyu sarı lekeleri de normal sarı renge dönene kadar âdet olarak mı kabul edecek? Fakat âdetli olmayan temiz günlerinde de bazen böyle koyu sarı leke oluyor. Bu kadın nasıl davranacaktır?
    Cevab: Kadınlarda hayz dışında sarı su gelmesi normaldir. Abdesti bozar. Gusle zarar vermez. Ama koyu sarı ise kan olsa gerektir. Az kan çok akıntı ile karışır, koyu sarı gözükür. Bu takdirde hayz devam ediyor demektir. Bunu kadınlar tecrübe ile anlar.
    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Hanefî mezhebindeki bir kadın gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid ediyorsa, hayz gördüğü zaman 10 günden sonra kan gelse bile bu halde öğrenmek veya öğretmek niyetiyle Kur’an-ı kerim okuyabilir mi?
    Cevab: Hanefî mezhebinde hayzın en çoğu 10 gündür. Mâlikî mezhebinde ise  mübtedi (ilk defa hayz görecek) için 15 gün, mutade (âdeti olan kadın) için ise 15 günü aşmamak kaydıyla âdetinin 3 gün fazlasıdır. Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî kadından 10 günden sonra gelen ve âdetinin 3 gün fazlası kadar devam eden kan hayız sayılır. Namazı bırakır. Ancak Hanefî mezhebinden çıkmadığı için sonra bu günleri 10 günden sonraya denk geliyorsa, bu günlerdeki namazlarını kaza eder. Oruç böyle değildir. Çünki gusl ile alâkası yoktur. Gusl orucun şartı değildir. Bu sebeple 10. Günden sonra orucunu tutar. Cünüp ve hayızlı Kur’an-ı kerimi ezberden bile okuyamaz. 10. günden sonra gelen kan Hanefî’de hayız sayılmamakla beraber, Mâlikî’de hayız sayıldığı için bu kadın gusletmiş olmaz. Dolayısıyla hadesten taharet etmiş olmaz. Mâlikî mezhebinde hayızlı kadın talim niyetiyle Kur’an-ı kerim okuyabilir ise de, bunda zaruret olmadığı için Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî kadın âdetinin 3 gün fazlasına kadar gelen kan zamanlarında Kur’an-ı kerim okuyamaz. Mezhep taklidi ancak ihtiyaç için olur.
    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklit eden Hanefî mezhebindeki bir kadının hayzı 6. gün bitse, 10. gün oruca niyetlense ve 10 gün tamamlandıktan sonra bir leke gelse bu orucu bozar mı?
    Cevab: Hanefî mezhebinde hayzın azamî müddeti 10 gün; Mâlikî mezhebinde ise  mübtedi (ilk defa hayz görecek) için 15 gün, mutade (âdeti olan kadın) için ise 15 günü aşmamak kaydıyla âdetinin 3 gün fazlasıdır. Kan 10 günü geçmeden kesilirse âdeti değişir. Kan 10 günden sonra devam ediyorsa Hanefî’de istihaza olduğundan namaza devam eder. Bu kadın Mâlikî mezhebini taklid ediyor ve âdetinin 3 gün fazlası 10 günden fazlaysa, namazı bırakır. Âdetinin 3 gün fazlasına kadar böyle yapar. Sonra âdeti bitiminden itibaren 3 gün fazlasına kadar kan gelen günlerdeki namazlarını kazâ eder. Çünki Hanefî mezhebinden çıkmış değildir. 10. günden sonra gelen leke Hanefî’de istihazadır. Mâlikî’de şayet âdetinin 3 gün fazlası 10 günü aşıyorsa, hayz devam ediyor sayılır. Binaenaleyh namazı bırakır, kesilince de gusleder. Ancak gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid eden bir Hanefî, oruç hususunda kendi mezhebine tâbi olur. Dolayısıyla bozmaz.
    22 Temmuz 2010 Perşembe
  • Sual: Bir kimsenin namazdan önce bir yeri kanasa ve kanamanın durmasını beklese; durunca namaza başlasa, namazda ya tekrar kanadıysa diye bir şüphe gelse, namazı bitirip selam vererek baktığında kanamadığını görse, bu şüphe hâli Mâlikî veya Hanefî mezhebinde abdesti, dolayısıyla namazı bozar mı?
    Cevab: Her iki mezhebe göre de abdesti ve namazı bozulmamıştır. Hanefî mezhebinde abdest aldığını hatırlasa, fakat bozduğunda şüphe etse, abdesti var kabul edilir. Abdest bozduğunu hatırlasa, ama abdest aldığında şüphe etse, abdesti yok kabul edilir. Mâlikî mezhebinde her iki halde de abdesti yok kabul edilir. Ama abdest aldığını hatırlıyor, bozulduğunu hatırlamıyorsa, Mâlikî mezhebinde de abdesti var kabul edilir. Bir yerinin kanadığında şüphe etmesi, baktığında kanamadığını görse bile şüphe değildir. Bu husus yanlış anlaşılmaktadır. Abdestli olup olmadığını hatırlamak bakımından şüphe abdesti bozar veya bozmaz.
    13 Aralık 2010 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden bir Hanefî, zaruret halinde öğle namazını İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretlerinin kavline göre asr-ı sâni vaktinde kılabilir mi?
    Cevab: Üç mezhepte ve İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed Şeybani hazretlerinin kavillerine göre öğle vakti asr-ı evvel vaktinde çıkar. Bu vakit bugün ikindi ezanlarının okunduğu vakittir. Ancak İmam Ebu Hanife’ye göre ikindi namazının vakti asr-ı sani denilen vakitte girer. Bu vakit kışın (21 Aralık) 36, yazın (21 Haziran) 72 dakikadır. Her ay buna göre 6 dakika uzar veya kısalır. Hanefîler öğle namazını dilerse asr-ı evvel vakti girmeden kılar; dilerse asr-ı saniye kadar geciktirir. Ama öğleyi asr-ı evvel girmeden, ikindiyi de asr-ı sani girdikten sonra kılmak iyi olur. Diğer üç mezhepten birini taklid eden Hanefî, öğle namazını keyfi olarak geciktirip de bu vakitte kılamaz. Ama bir özür ve ihtiyaç varsa, kılabilir. Zarurî telfik olur.
    23 Mart 2011 Çarşamba
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden bir Hanefî, zaruret halinde öğle namazını İmam Ebu Hanife hazretlerinin kavline göre asr-ı sâni vaktine kadar kılabilir mi? Yoksa Hanbelî mezhebine göre mukimken öğle ve ikindiyi cem mi etmelidir?
    Cevab: Her ikisi de câizdir. Ancak cem edecekse Hanbelî mezhebinin şartlarına uyar. Bu da kolay değildir. O halde  Hanefî mezhebinin asr-ı sani ihtilafından istifade etmesi daha iyi olur.
    23 Mart 2011 Çarşamba
  • Sual: Bir arkadaşım, şiddetli bir münakaşa neticesinde hanımına iki kere aynı mecliste açıkça boşadığını söylemiş. Sonra da pişman olmuş. Ama hanımı üç talâk verdiğini söylemiş. Kendisi ise iki olduğundan emin. Nasıl hareket edilir?
    Cevab: Talâkta kadının sözü nazara hiç alınmaz. Aksi takdirde kendi ikrarıyla kendi lehine, başkası aleyhine netice doğurmuş olur. Talâk münhasıran erkeğin bileceği bir şeydir. İki şahit işitip, üç talâk olduğu hususunda kadı önünde şahitlik yaparsa, kadı kazaen ayrılmalarına karar verir. Şahitler yok ise veya iş kadıya intikal etmemişse, söz yemin ile beraber erkeğindir. Erkek isterse zevcesine ric’at eder (döner). Bu takdirde eğer kadının sözü doğru ise, günah erkeğindir. (İbni Âbidin, Ric’at bâbı.)
    23 Ağustos 2011 Salı
  • Sual: Hacda Arafat’tan Müzdelife’ye geldik. Başımızdaki memurlar gece vakfe yaptırıp bizi Mina’ya götürdüler. Vakfemiz sahih midir?
    Cevab: Hanefî mezhebinde Müzdelife vakfesi vâcib olduğu gibi, vakfeyi fecr doğduktan sonra yapmak da vâcibdir. Diğer üç mezhebde gece de yapılabilir. Ancak bir Hanefî zaruret olmadan bu mezhebleri taklid edemez. Üstelik taklid edebilmek için haccın şart v emüfsidlerinde de bu mezhebe uymuş olamsı gerekir. Bu bakımdan ceza olarak haremde bir koyun veya keçi kurban kesmek gerekir.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Abdest aldıktan sonra, bir yerin kuru kaldığı farkedilirse, Mâlikî mezhebini taklid eden birisi hemen aceleyle lavaboya gidip orayı yıkasa, bu abdestle namaz kılabili mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde muvâlat, yani uzuvları peş peşe yıkamak farzdır. Ancak unutmak özürdür. Hatırlayınca hemen yıkanır. İmkân olduğu halde hatırladığı zaman yıkamazsa abdesti bâtıl olur.
    16 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: Abdestte ve gusülde 3 kere yıkamak her mezhepte sünnet midir? Mâlikî mezhebinde bu 3 sefer yıkamanın sadece ilkinde mi muvâlât farzdır? Meselâ gusülde ilk yıkayışta ovaladık, diğerlerinde ovalamadan su dökmek kâfi midir?  Eğer 3 yıkayışta da ovalasak, mekruh olur mu, ya da ovalayabilir miyiz?
    Cevab: Üç defa yıkamak her mezhebde sünnettir. Muvâlât ovalamak değil, peşpeşe yapmaktır; elbette bütün uzuvlarda lâzımdır. Ovmak (delk), hilallemek gibi bir defa olur. Suyu vücûda dökerken ovmak şart değildir. Su vücûda dökülüp yere damladıktan sonra da bu ovma yapılabilir. Yeter ki vücûda dökülen su kurumamış olsun. Ovmanın elle yapılması da şart değildir. Vücûdunun bir kısmını kolu ile veya ayaklarından birini diğerinin üstüne koyarak da ovarsa yeterli olur. Mendil, havlu ve benzeri şeylerle ovmak da kâfidir. Meselâ havlunun bir ucunu sağ eline, diğer ucunu sol eline alır ve böylece sırtını ve vücudunun diğer taraflarını ovarsa, eliyle ovmaya gücü yetse bile yine de yeterli olur. Kendi eliyle veya bir bez parçasıyla vücûdunun tümünü veya bir kısmını ovmaktan âciz olan bir kişiden ovma mükellefiyeti düşer. Böyle birinin vücûdunu başkasına ovdurması gerekmez. (Kitabü’l-Fıkh ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa)
    20 Kasım 2011 Pazar
  • Sual: Hemoroid sebebiyle sık sık akıntı geliyor. Bu sebeple Mâlikî mezhebini taklit ediyorum. Evde hanımıma imam olabilir miyim?
    Cevab: Hanefî mezhebinde özürlü özürsüzlere imam olamaz. Mâlikî’de olabilir. Kendi mezhebinizi gözeterek dışarıda imam olmamak; evde başka çare bulunmadığı için imam olmak uygundur.
    23 Kasım 2011 Çarşamba
  • Sual: İdrar yoluna koyulan, dışarı taşmayan pamuk kuruduktan sonra düşerse abdesti bozar mı? Mâlikî mezhebini taklit eden Hanefi, bunun farkına varmazsa bozulur mu?
    Cevab: Pamuk, kuru olarak çıkarsa, abdest bozulmaz. Islanıp da kurumuşsa bozulur. Bu da ancak kuvvetli zan ile anlaşılır. Bunu bilmek de çok zordur.
    29 Kasım 2011 Salı
  • Sual: Hanefi mezhebinde olup, bir özürle Mâlikî mezhebini taklid eden birisi, abdeste niyeti elleri yıkarken yapmanın farz olduğunu sonradan öğrense, namazlarını iade mi etmelidir?
    Cevab: Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinde gusl ve abdestte niyet farz olduğundan, bunu unutan veya terkeden kimse, yeniden gusl veya abdest alıp, bununla kıldığı namazı iade eder. Niyeti unutmak veya terketmek umumiyetle guslde bahis mevzuu olabilir. İnsan cünüp olduğunu unutur; sabah kalktığı zaman serinlemek için veya âdeti üzere duş alır. Gusle niyet etmeyi unutur. O zaman cünüplükten kurtulmuş olmaz. Ama abdestte bu pek muhtemel değildir. Çünki abdest almak demek, zaten abdeste niyet etmek demektir. Hiç kimse abdest almak üzere kollarını paçalarını sıvayıp lavabo önüne geldiği zaman, ben abdeste niyeti unutmuştum diyemez. Onun için vesvese etmemelidir.
    29 Kasım 2011 Salı
  • Sual: Mâlikî mezhebinde namazda Fâtiha okumayı unutan kimse nasıl hareket eder?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde Fâtiha'yı namazın her rek'atinde okumak farzdır. Fâtiha’yı sehven terk eden kişi, rükûa varıncaya kadar hatırlamadığı takdirde, meşhur kavle göre namazına devam eder. Selâmdan önce de sehiv secdesi yapar.
    Namazın bir rek’atinde de olsa okuduktan sonra Fâtiha’yı geri kalan rek’atlerin birinde veya daha fazlasında terk etme arasında herhangi bir fark yoktur. Şu yüzden ki: Bu mezhebin mutemed görüşüne göre, Fâtiha’nın, namazın bütün rek’atlerinde okunması gerekli ise de bunu bir rek’atte okuyup diğerlerinde unutarak terk eden kişinin namazı sahîh olur. Fâtiha’nın bir rek’atte vâcib olduğu görüşüne uyarak bu eksiklik, sehiv secdesiyle telâfi edilir. Bu durumdaki bir kişinin, namazını vakit içinde veya dışında iade etmesi ihtiyat gereğidir.
    Fâtiha’yı okumamış olmaktan ötürü sehiv secdesini kasıtlı olarak terk eden kişinin namazı batıl olur. Unutarak yapmayan kişi, eğer aradan örfe göre uzun bir zaman geçmemişse, sehiv secdesini yine de yapmalıdır. Aksi takdirde namazı batıl olur.
    Kasıtlı olarak veya unutarak Fâtiha’yı terk eden kişi, rükûdan önce hatırlar da okumazsa, Fatiha her rek’atte vâcib olduğu için namazı batıl olur ki, bu da meşhur bir görüştür. (el-Fıkhu ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa)
    3 Aralık 2011 Cumartesi
  • Sual: Kadınlar uzun saçlı ise kaplama mesh nasıl yapılır?
    Cevab: Başlarını hafifçe eğerek saçlarını bir tarafta toplar; sonra iki eliyle saçı kavrayıp yukarıdan aşağı sığar.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden kimsenin vücudundan kan, cerahat veya benzeri sıvılar çıksa, fakat etrafına yayılmasa, abdesti bozulmuş olur mu?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde olan bir kimsenin vücudu kanasa, yayılsa bile abdesti bozulmaz. Bir özür sebebiyle Mâliki mezhebini taklid eden Hanefî’nin abdesti bozulur. Çünki kendi mezhebinden çıkmış değildir. Ama Mâlikî mezhebini, durmayan kanaması sebebiyle taklid ediyorsa, abdesti bozulmaz ve namazını öylece kılabilir.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Şâfiî mezhebini taklid ediyorum. Bevl ettikten sonra, zekerin üzerinde kalan bevl (idrar), tuvalet kâğıdıyla temizlense, böylece namaz kılınabilir mi? Yoksa mutlaka su ile temizlenip kurutulmalı mıdır?
    Cevab: Zekerin ucundaki bevli yıkamak gerekir. Bez veya kâğıtla silmek kâfi gelmez. Ancak toprağa sürtmek olur. Makadda necaset her zaman olmayabilir veya az olabilir. Bu takdirde yıkamayıp silerek namaz kılınabilir. Temizlemek sünnet olur. Ancak necâset fazla ise yıkamak gerekir. Şâfiî mezhebinde az necâset namaza mânidir.
    8 Aralık 2011 Perşembe
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden kimse, boy abdesti alırken, namaz abdestini bozacak bir hal meydana gelirse, namaz kılabilmesi için baştan boy abdesti alıp namaz kılabilir mi?
    Cevab: Yeni baştan abdest alması gerekir. Boy abdesti almasına gerek yoktur.
    23 Aralık 2011 Cuma
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden kimse, abdestli olduğunu sanarak namaz kılsa, daha sonra abdestini bozduğunu hatırlasa, abdestsiz namaz kıldığı için o namazı kazâ etmesi gerekir mi?
    Cevab: Vakit içinde anlarsa iade eder. Vakit çıktıktan sonra anlarsa kaza etmesi gerekmez.
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden kimse namaz kılarken ikinci rek’ata oturmayı unutursa secde-i sehv yapar mı? Dördüncü rek’atta tahiyyata oturmayı unutan kimse ne yapar? Namazı bozulur mu?
    Cevab: İlk oturmayı unutarak terkeden sehv secdesi yapar. Çünki bu oturuş vâcibdir. Son oturmayı unutarak terkedip ayağa kalkan, secde etmeden evvel hatırlarsa geri dönüp oturur, sonra sehv secdesi yapar. Secde ettikten sonra hatırlarsa bir rek’at daha kılar. Sehv secdesi yapar. Kıldığı nafile olur. Farzı tekrar kılar. Çünki son oturuş farzdır.
    9 Şubat 2012 Perşembe
  • Sual: Hanefîyim ve bir özür sebebiyle Mâlikî’yi taklit ediyorum. Göğsümden çok sıklıkla sarı su geliyor. Ne zaman geldiğini bilemiyorum, daha sonra giysimde görüyorum. Bu gelen sarı su Hanefî ve Mâlikî’de abdestimi bozar mı? Başka özür hâlim için Mâlikîyi taklit ediyordum; bu gelen sarı su için de taklid etsem Mâlikî’ye göre abdestim olur mu?
    Cevab: Bu sarı su acıyla, sızıyla çıkıyorsa, abdesti bozar. Aksi takdirde bozmaz (İbni Abidin). Acıyla geliyor ve abdest almak imkânı olmuyorsa, bütün şart ve müfsidlerine uymak şartıyla Mâlikî mezhebi taklid edilebilir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Âdetimin 10 günü geçtiği aylar oluyor. Meselâ 11 gün sürüyor, sonra 1 gün temiz oluyor, sonra 13. gün yine geliyor. Hanefî’ye göre önceki ay ile karşılaştırma yaparken, 11 gün üzerinden mi yoksa 13 gün üzerinden mi hesap yapacağım? Aradaki 1 temiz gün ve 13. gün Hanefî ve Mâlikî mezhebine göre temiz mi sayılır, kirli mi? Mâlikî’ye göre âdetim 13 gün mü olur?
    Cevab: Âdetin ne kadar olduğu söylenmeliydi. 10 güne kadar namazı bırakır. 10 günden önce kesilirse âdeti değişir. Kan 10 günü geçince, gusledip namaza başlar. Âdetinden sonra gelen kanlar hayız olmaz. Kılmadığı namazları kazâ eder. Âdeti 6 gün ise, 4 günün namazını kazâ eder. Kan 10 günü geçerse, Mâlikî’yi taklit ediyorsa, âdetine 3 gün ekler. Âdeti 6 gün ise, 9 gün olur. Sonra gusledip namaza başlar. 15 güne kadar böyle devam eder. Hanefî mezhebinden çıkmadığı için 6 günden sonra kılmadığı namazları kazâ eder. Mâlikî’de kanın kesildiği zamanlar gusleder. Temiz kabul edilir. Tekrar gelirse devam ediyor demektir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden kimse Mâlikî’de vâcib olan bir şey kendi mezhebinde mekruh ise vâcib olanı yapar mı?
    Cevab: Mezheb taklidinde şart ve müfsidlere uyulur. Sünnet ve mekruhlara uymak gerekmez. Mâlikî’de vâcib yoktur. Farz ve sünnet vardır. Farza uyulur, sünnete uymak şart değildir. Uyulursa iyi olur.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Mezheplerin telfiki niçin caiz değildir? Herhangi bir ehl-i sünnet âliminin herhangi bir husustaki ictihadını (meselâ abdestte) sistem halinde taklid etmenin gerekliliği nedir?
    Cevab: Mezheblerin telfiki icma ile yasaklanmıştır. Mezheblerin ihtilaf ettiği hususlarda bunların hiç birisine uymayan beşinci bir görüş bildirmek icma’ya aykırı olur. Usul kitaplarında böyle yazar. Bu naklî delildir. Aklî delile gelince: Bir ibâdet veya amelin bütün şart ve unsurlarıyla yapılması halinde o ibadet veya amelden söz edilebilir. Aksi takdirde kerpiç, tuğla, ahşap karışımı bir duvar örülmüş gibi olur. Benim İslâm Hukuku kitabımda tafsilat vardır. Oraya müracaatınızı tavsiye ederim.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: "Mâlikî mezhebinde mestin deriden olması şarttır" deniyor. Mâlikî mezhebini taklid eden bir Hanefî, deri olmayan şeye, meselâ asker botuna mesh edebilir mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde mestin deriden olması; bu derinin eti yenen hayvanların derisi olması ve tutkalla değil, dikişle imal edilmiş bulunması şarttır. Deri dışındaki keten, keçe, pamuk; yünden ve lastik, kauçuk, kalın çorap, hatta piyasada “dört mezhebe uygun mest çorabı” diye satılan mamullerden mest olmaz. Asker botu deridir. İçi de deridir. Yalnızca altı lastiktir. Buna meshetmek Mâlikî mezhebinde câizdir. Zira mestin üzerine meshetmek şarttır. Altını meshetmek ise müstehabdır. Bazılarına göre vâcibdir. Mestin elle meshedilmesi müstehabdır. Binaenaleyh asker botunu suya tutsa, mesh için kâfi gelir. (el-Muhtasar li-Halîl, Mevâhibü’l-Celîl, et-Tâc ve’l-Iklîl (üçü beraber) I/466; Tenûhî ve Zerrûk’un İbnü Ebî Zeyd’in Risâlesine şerhleri; el-Fıkhu ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa).
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebinde elde olmadan bevl, gaz çıkması gibi hallerde abdestin bozulmadığını işittim. Hanefî bir imam, imamette iken, benzer sebeplerle abdesti bozulsa ve abdest almak güç olsa bu kavli taklid edebilir mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebindeki bu kavil zaten abdest alması zor olan yaşlı ve hastalarla, câmi imamları gibi abdestinin bozulması fitneye veya dedikoduya sebebiyet verecek olanlar yahud yolcu, talebe gibi abdest alma imkânı bulunmayanlar içindir. Mâlikî mezhebinin namaz için aradığı şart ve müfsidlere riayet etmek suretiyle, yani bu mezhebe göre gusl ve abdesti varsa, bu mezhebde namazın şartlarına uymak şartıyla taklid edebilir.
    13 Şubat 2012 Pazartesi
  • Sual: Hanefî ve Şâfiî mezhebinde, vedi ve mezy çıkınca cünüb olunmuyor. Peki Mâlikî mezhebini taklid eden kimsenin, vedi ve mezy çıkınca gusl etmesi gerekir mi
    Cevab: Vedi ve mezi Mâlikide guslü gerektirmez. Sadece vedi, Hanbelî mezhebinde guslü gerektirir.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Bazen namazımız bazı zaruretlerden dolayı son dakikaya kalıyor. Mâlikî mezhebinde bir namazın sahih olması için, bir rek’atinin namaz vakti içinde kılınmış olması gerekiyormuş. Vakit çıkmadan namaza durduk ve namaz bittiğinde vaktin çıkmış olduğunu gördük. Geçen dakikayı rek’at sayısına böldük. Meselâ bir rek’ati vakit içinde kılmış olduğumuzu anladık. O zaman namaz sahih midir?
    Cevab: Namaz vakitleri takvimde yazan dakikada girip çıkmaz. Takvimde yazan dakikada çoğu zaman vakit çoktan çıkmıştır. Takvimlerde o beldedeki en yüksek yere göre en ihtiyatlı namaz vaktinin girişi yazılır. Bu sebeple son dakikada kılınan namaz, büyük ihtimalle kazâ olur.
    23 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Abdest sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid eden bir kimse, sağ ayağını ayakkabısından çıkarıp çorabını çıkardıktan sonra ayağını yıkasa sonra kurulasa ve daha sonra ayakkabısını giyip sol ayağına geçse muvâlâta uymuş olur mu?
    Cevab: Çorap giymek muvâlâta mani değildir.
    25 Mart 2012 Pazar
  • Sual: Kadınlarda hayzın dışında her gün gelen beyaz renkteki akıntı Hanefî mezhebinde abdesti bozduğu için Mâlikî mezhebini taklid ediyorum. Mâlikî mezhebini taklid ettiğim için vakit çıktıktan sonra tekrar abdest almam gerekiyor mu? Yani öğle vaktinde aldığım abdest ile ikindi namazını kılabilir miyim? Tabiî ki öğle vaktinde akıntım gelmiş oluyor. Abdestimi bozan başka bir sebep de olmuyor. Bir de kadınlardaki bu akıntı Mâlikî mezhebinde de özür müdür, yoksa kan gibi abdesti bozmuyor mu? Mâlikî mezhebinde olanlar, özürlü oldukları bir halde, her vakit çıktığında bu özür sebebi ile tekrar abdest alıyorlar mı?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde ön ve arkadan dışkı, idrar, yel gibi alışagelmiş şeyler dışında gelenler abdesti bozmaz. Hanefîde bozar. Mâlikîyi taklid eden Hanefî’nin bu hallerde abdest alması gerekir. Mâlikîler, özürlü kimsenin, vaktin girişinden önce ve sonra aldığı abdestler sahihtir demişlerdir. Hanefiye göre özürlü olamayan ve bundan dolayı her namaz vaktinde abdesti bozan şeyin gelmesini beklemesi zor olan kimseler Mâlikî mezhebini taklid ederek bu mezhebe göre özürlü olabilir.
    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Bildiğim kadarıyla Mâlikî mezhebinde rükû ve secdede tümânînet farzdır. Rükû’da bir yerimizi kaşısak ya da sağa sola, öne arkaya doğru dengemizi tam kuramadığımız zaman sallansak, secdede biraz hareket etsek, bunlar namazı bozar mı? Hiç hareket etmemek mi gerekiyor?
    Cevab:

    Bunların tümânînet ile alâkası yoktur. Tümânînet, kıyam, rükü, kavme, celse ve teşehhüdde uzuvların hareketsiz hâle gelmesi demektir. Böylece önceki rükünden bu rükne intikal edildiği anlaşılmış ve böylece rükünler karışmamış olur. Ta’dil-i erkân ise, hiç değilse bir sübhanallah diyecek kadar sâkin durmaktır. Bu ikisinin hükmü ihtilaflı olmakla beraber, vâcibdir. Yoksa o rükün yapılmamış gibi olur.

    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Dişlerimizin arasına sıkışan bir yiyecek oluyor ve çıkaramadığımız zaman namazda üç kere bu yiyeceği dişlerimizin arasında kaldığı için çiğnemiş olsak namaz bozulur mu? Mâlikî mezhebinde hüküm değişir mi?
    Cevab: Nohuttan az ise, bozmaz. Mâlikî’de herhangi bir tane kadar yiyeceği çiğneyerek dahi yutsa namaz bozulmaz. Bir lokma ise bozar.
    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Kızımın yel sıkıştırma problemi var. Hemen hemen her namazda yel sıkıştırıyor. Hanefî mezhebinde ama gusl sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid ediyor. Bazen tutamayıp namazda kaçtığı oluyormuş. Bu hal namazını ve abdestini bozar mı?
    Cevab: Gusl sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid etse bile bozar. Ancak bu kişinin abdest alması çok zor veya alsa bile yeniden kaçıp bir namazı doğru dürüst kılamıyorsa, o zaman bu bakımdan da Mâlikî mezhebini taklid edebilir. Gerçi Mâlikî mezhebinde de yel abdesti bozar. Ama eğer elinde olmadan kaçırıyorsa, özürlü sayılacağını söyleyen zayıf bir kavil vardır. Bu kavle göre, istenmeden yel kaçırma, namazda bile olsa, abdesti bozmaz. Tedavi olmak lazımdır. Yemeklerde kimyon yemelidir.
    26 Mart 2012 Pazartesi
  • Sual: Benim gaz problemim vardı. Abdestte Mâlikî mezhebini taklid etmemi tavsiye ettiler. Bir iki sene böyle yaptım. Ama ben Mâlikî mezhebinin abdestteki farzlarını yapmadım. Meselâ başın tamamını meshetmeyi ve gusülde vücudun tamamını ovalamayı bilmiyordum. Hanefî mezhebine göre abdest aldım. Şimdi ne yapmam gerekir?
    Cevab: Bu kılınan namazlar, dört mezhebden birine göre sahih değilse, kazâ etmek lazımdır.
    30 Mart 2012 Cuma
  • Sual: Şâfiî mezhebindeki bir talebe, mektebinde izin verilmediğinden dolayı kılamadığı öğle namazını nasıl kılabilir?
    Cevab: Öğle ile ikindiyi öğle tatilinde cem-i takdim ile birleştirir. Veya eve gelince ikindi vaktinde cem-i tehir ile birleştirir. Bu ikincide öğle vakti çıkmadan birleştirmeye niyet etmelidir.
    3 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Gusl bahsinde Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, sehv secdesi yapacağında salli barik okuduktan sonra mı sehv secdesi yapmalıdır, yoksa ettahiyyatüden hemen sonra mı?
    Cevab: Ettehiyatüyü okuyup sağa selam vererek sehiv secdesi yapar. Ettehiyatüden sonra salli barik okuması zarar vermez. Hatta Şâfiî’nin hilafından çıktığı için belki müstehab olur.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Mâlikîyi taklid eden Hanefî, sabah namazında vakit çıkmak üzere ise, kıyamda fatihadan birkaç ayet okuyup rükû ve secde yapıp, tehiyyatta ettahiyyatüyü okuyup selâm verirse namazı sahih olur mu?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde her rek’atte fâtiha okumak farzdır. Bu sebeple fatihayı süratle okumalıdır. Buna da imkân yoksa, Hanefî gibi davranır. Fakat süratle okunması ile okunmaması birkaç saniye farkeder.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, dört rek’atlik farz namazda ka’de-yi âhireden sonra yanılıp kalksa ve secde etmeden hatırlamasa, son iki rek’ati nafile olarak farz eda edilmiş oluyor. Mâlikî mezhebinde selâm farz olduğuna göre, son verilen selâm iki namaz için de sahih oluyor mu?
    Cevab: Selâmın farz olmasının bununla alâkası yoktur. Altınca rek’atin sonunda zaten selâm verecektir. Bu tek bir namazdır, son iki rek’ati nâfileye sayılır.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Hanefî mezhebindeyim. Şâfiî mezhebini taklid ediyorum. Seferde namazımı kısaltıp iki rek’at olarak kıldım. Ancak teşehhüdde sadece ettehıyyatüyü okuyup selâm verdim. Şâfiî mezhebini taklid ederek kıldığım bu farzı eda etmiş oldum mu?
    Cevab: Son oturuşta salavat okunması gerektiği için kerahatle sahih olur.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Seferî imam iki rek’at kılması gerekirken farzı dört kılarsa ona uyup dört rek’at kılan mukimlerin, namazı sahih olmuyor. Seferî olan imam yanılıp üçüncü rek’ate kalktığında [veya dördüncü rek’atte] bu hatasını anlarsa, mukim cemaatin namazını kurtarmak için namaz içinde mukim olmaya niyet etse ve namazını dörde tamamlasa; hâlbuki o beldeye, şehre mukim olmak için gelmemiş olsa [hatta birazdan o şehirden ayrılacağını bilse] mukim cemaatin namazını kurtarmak için namaz içinde mukim olmaya niyet etmesi caiz olur mu?
    Cevab: Caiz olmaz. Mukim imamdan ayrılmaya niyet ederek namazını müstakil tamamlar. İmama uyarsa namazı fâsid olur.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Bir ilmihalde Mâlikî ve Şâfiî de sadece seferde değil mukimken, hastalıkta ve ihtiyarlık sebebiyle iki namaz cem edilebilir, diye yazıyor. Dinimizde kime ihtiyar denir? Belli bir yaşı var mıdır? İhtiyarın açık bir hastalığı görülmesi gerekir mi ki bu hükümden istifade etsin? Bu hükme göre genç veya ihtiyar hasta kimsenin her namaz için ayrı ayrı abdest alıp ayakta durması zor oluyorsa, meselâ karın ağrısı, diş ağrısı, böbrek ağrısı, sinüzit, migren gibi rahatsızlıkları varsa bu rahatsızlıklar sebebiyle ayakta durması zor oluyorsa, Hanbelî, Şâfiî veya Mâlikî mezhebini taklid ederek mukimken iki namazını cem edebilir mi?
    Cevab: Abdest alması, necaset temizlemesi, namaza kalkması ağır hareketleri gerektiren, zorlanan, düşme tehlikesi olan, zor yürüyen, ağrısı olan veya artan ihtiyar veya hasta mukimken de namazını cem edebilir.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Şâfiî mezhebinde bir kavle göre mukimken de bir korku sebebiyle veya mühim ihtiyaç hâlinde cem etmek câizdir deniyor. İhtiyaç herkese göre değişiklilik gösterebilir. Birinin korktuğundan bir başkası korkmayabilir. Buradaki ihtiyacın ve korkunun ölçüsü nedir? Hanefî mezhebindeki bir Müslüman, böyle hallerde bir ihtiyaç olunca Şâfiî mezhebini mukimken taklit edilip namazları cem edebilir mi?
    Cevab: Canına, malına, ırzına, dinine bir zarar geleceğinden korkan kimsedir. Meselâ namaz kıldığını görseler, işten atacakları kat’i olan kimsedir.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Mâlikî mezhebinde seferde cem caizdir. Fakat deniz seferinde cem caiz değildir. Cem için ihtiyaç hâsıl olursa diğer üç mezhepten birisi taklid edilir. Hanefî mezhebindeyim. Feribot, gemi, tekne, yat veya herhangi deniz vasıtası ile deniz seyahati yaparken, bu vasıtaların içerisinde Mâlikî mezhebine uyarak cem edilemez mi?
    Cevab: Hayır. Şâfiî veya Hanbelî taklid edilebilir.
    4 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Uyku sebebiyle veya tembellik sebebiyle bir namazın vakti daralır da abdest alıp namaz kılmaya kâfi olmazsa, namazı kazaya bırakmamak için, öğleyi asr-ı evvelde kılarım diye düşünmek ve yatsıyı işâ-i sâni de kılarım diye düşünmek cem etmekten önce mi gelir?
    Cevab: Bir Hanefî hiç özür olmaksızın akşamı işâ-i sâniye kadar geciktirse, sahihtir. Asr-ı sani de böyledir. Diğer mezheplerde ve bu mezheplerden birini taklid eden Hanefi için bu tehir mümkün değildir. çünki üç mezhebde öğle ve akşamın vakti asr-ı sâni ve işâ-ı sânî girmeden biter. Böyle bir Hanefî ancak bir özür sebebiyle asr-ı sâni veya işâ-yı sâniye kadar öğle veya akşamı geciktirebilir. Çünki taklid ettiği mezhebin de şart ve müfsidlerine uyacaktır. Buna da muvaffak olamazsa cem eder.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Hanefî mezhebindeyim. İhtiyaç halinde mukimken Hanbelî mezhebini, seferde iken Mâlikî mezhebini taklid ederek namazlarımı cem ediyorum. Her iki mezhebi de ihtiyaç halinde taklid eden bir kimse, su olmadığı zaman, öğle namazını teyemmümle kılmış olsa, ikindiyi de cem ederek kılmak için yeni bir teyemmüm yapacak mı? Velev ki teyemmüm gusül için veya abdest için alınmış olsun. İki namazı bir teyemmümle cem edip kılmak caiz olur mu?
    Cevab: Teyemmüm Mâlikî mezhebinde vakit çıkınca bozulur.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: İhtiyaç hâlinde namazlarımızı cem ediyoruz. Cem ederken [kamet ve allahümme entesselâm... dan başka] iki namazın farzını arada fâsıla vermeden peş peşe kılmak lâzım geldiği kitaplarda bildiriliyor. Mâlikî veya Şâfiî veya Hanbelî mezhebini bu mevzuda taklid eden bir kimse, iki farz arasında bilmeden veya unutarak sünnet namaz kılmış olsa, telefonla konuşsa veya sorulan suale uzun veya kısa cevap verse, bir ihtiyaç hâlinde yiyip içse veya baş dönmesi ve benzeri bir rahatsızlık sebebiyle bir müddet ara verip dinlense cem sahih olur mu?
    Cevab: Bunların cem’e zararı yoktur. Mekruh olur. Abdesti bozulunca su aramak, necâseti temizlemek gibi meşguliyetler mekruh da olmaz.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Mukimken veya seferde Hanbelî veya Mâlikî mezhebini taklid ederek öğle namazını ikindi namazı vaktine tehir ederek cem eden bir kimse, ikindi vakti girince önce ikindiyi sonra öğleyi kılmış olsa, yani tertibe riayet edilmemişse, cem sahih olur mu? Böyle kılan biri vaziyeti nasıl telâfi etmesi lâzımdır? İadesi veya kazâsı lâzım gelir mi?
    Cevab: Cem-i tehirde tertip lâzım değildir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Mukimken veya seferde Hanbelî veya Mâlikî mezhebini taklid ederek ikindi namazını öğle vaktine çekip [takdim ederek] cem eden bir kimse öğle vakti girince önce ikindiyi kılsa, sonra öğleyi kılsa yani tertibe riayet edilmemişse cem sahih olur mu? Böyle kılan biri vaziyeti nasıl telâfi etmesi lâzımdı? İadesi ve kazâsı lâzım gelir mi?
    Cevab: Cem-i takdimde tertip lâzımdır. İade veya kazâ lâzımdır.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Kitaplarda Hanbelî mezhebini cem etmek için özürler anlatılırken buyuruluyor ki: “Abdesti bozan bir özrü olan mesela ishalini veya idrarını tutamayan, çıbanından yarasından kan akan, basurdan kan, fistüllerinden göbekten akıntı çıkan, elde olmadan gelen yeli tutamayan, ağız dolusu kusan bunlar gibi abdesti bozan bir özrü olan kimsenin iki namazı cem etmesi caizdir”. Bu özürler için Mâlikî mezhebi taklid edilip namazı vaktinde kılma imkânı varken Hanbelî’yi taklid edip iki namazı cem etmek câiz olur mu? Hanbelî mezhebini abdesti bozan mezkûr özürlerden dolayı taklid eden bir kimsenin Hanbelî’de necasetin zerresi namaza mâni olduğundan; necâsete dikkat etmesi ve çamaşırını değiştirmesi gerekmiyor mu? Bu da meşakkat olacağından Mâlikî mezhebini taklid etmesi daha kolay olmaz mı? Hanefî mezhebinde olup da abdesti bozan özürlerden dolayı ihtiyaç hâlinde iki namazı cem etmek üzere Hanbelî mezhebini taklid eden bir kimse, Hanbelî’de necâsetin zerresini temizlemek lâzım olduğundan ve her namaz vakti necasetli çamaşırı değiştirmek meşakkat olacağından necaset için ayrıca ikinci mezhebi yani Mâlikî mezhebini taklid edebilir mi?
    Cevab: Her ikisi de câizdir. Mâlikî’yi taklid etmek efdaldir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Hanefî mezhebindeyim Mâlikî mezhebini taklid ediyorum. Ayağım alçıdan yeni alındı. Ayağımı hareket ettirmekde zorlanıyorum. Mesela lavaboda abdest alırken ağrı yaptığından dolayı ayağımı yukarıya kaldıramıyorum. Evimde olunca leğende falan ayağımı kaldırmadan ayağımı yıkıyorum ama ev haricî durumlarda buna imkân olmuyor. Lavaboda abdest alıp ayağımı lavaboya kadar kaldırmakta bana sıkıntı veriyor. Bu gibi hallerde yani evimde değilken dışardayken, “Mâlikî’de hastalıkta cem caizdir” kavli gereğince ayağı yıkama meşakkatinden dolayı İki namazı Mâlikî mezhebini taklid ederek cem edebilir miyim? Cem’i tercih etmeyip ârızalı ayağı yıkamayı terk etsem ve namazı vaktinde kılsam câiz olur mu? Arızalı ayağın üstüne [çıplak ayağın üstüne] mesh etsem ve namazı vaktinde kılsam câiz olur mu? Yukarıda ifade ettiğim kolaylıklar arasında bir tercih sırası var mıdır?
    Cevab: Mâlikî’de namazı zamanında kılmaya meşakkat veren hastalık, namazın cem’i için özürdür.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Bir meselede kafam çok karıştı. Kitaplar da hastanın abdesti babında “Yıkaması farz olan dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı yerleri mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Abdest uzuvlarının yarıdan çoğu yaralı ise teyemmüm eder” buyuruluyor. Kitaplarda bildirilen iki namazı cem etme bahsinde bildirilen başka bir kavil daha var. O kavilde de “Hanbelî mezhebinde hatta Mâlikî mezhebinde hastalıkta mukimken de cem caizdir” ve “Hanbelî mezhebinde abdest ve teyemmüm için zorluk varsa iki namazı cem caiz olur” buyuruluyor. Hanefî mezhebinde olan bir kimse abdest alma ile alâkalı sıkıntısı yukarıda bildirilen ilk kavil de gideriliyorsa yine de cem etmesi caiz olur mu? Abdest uzuvlarının ikisi sağlam olup abdest alıp sağlam uzuvları yıkamak ve yaralı yerleri mesh etmek yerine bunları yapmayıp hastalıkta cem caiz diye cem edebilir mi? Abdest uzuvlarının yarıdan çoğu yaralı ise teyemmüm eder buyuruluyor. Teyemmüm etmeyip, hastalıkta cem caizdir diyen Hanbelî veya Mâlikî mezhebine uyarak cem edebilir mi? Bu mevzuda bana yardımcı olabilir misiniz?
    Cevab: Kişi kendi mezhebinde sahih veya zayıf kavillerde bir çıkış yolu olmadığı zaman başka mezhebi taklid edebilir.
    6 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Çalışma şartlarından dolayı namaz kazaya bırakılır mı? Her gün kazasını yapmak kabul olmaz mı?
    Cevab: Namaz kılmaya imkân veren iş aramalıdır. Aksi takdirde öğle tatilinde öğle ile ikindiyi, eve gelince de akşam ile yatsıyı Mâlikî, Şâfiî veya Hanbelî mezhebine göre cem etmelidir. Bunu da yapamıyorsa, uygun iş bulana kadar akşam hepsini kazâ etmelidir.
    10 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Uzun ameliyatlara giren bir doktorun, nöbet bekleyen polis ve askerin namazlarını kaçırmasının hükmü nedir? Kazaya bırakma ruhsatı var mıdır? Cem etmesi mümkün müdür?
    Cevab: Vaktinde kılamıyorsa, Hanefî dışındaki üç mezhebe göre cem etmesi gerekir.
    10 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Bütün yolculuklarda namazları cem-i takdim ve cem-i tehir yaparak kılmak gerekir mi?
    Cevab: Namazı vaktinde kılmak mümkün değil ise, cem edilir. İhtiyaten cem-i takdim etmeli; ikinci vakit içinde imkân olursa ikinci namazı vaktinde kılmalıdır.
    10 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Midye satmak caiz midir? Hanefi mezhebine göre midye yemek caiz değildir. Buna göre Hanefi mezhebinden birinin restoranında midye satması caiz midir?
    Cevab: Midye ve benzeri deniz mahsulleri (balık dışındaki) yenilmez ve satılmaz. Satmakta bir ihtiyaç varsa (meselâ Çin’de veya Şâfiîlerin yaygın yaşadığı Malezya gibi yerlerde ise) Şâfiî mezhebini taklid ederek satabilir.
    10 Nisan 2012 Salı
  • Sual: Spiral kullandığı için veya başka sebeple âdeti 10 günü geçen ve gusl sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid eden bir kadın, on günden sonra namazını kılabilir mi?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde hayzın azamî müddeti, âdete 3 gün eklenerek bulunur. 15 güne kadar böyle yapılır. Âdetine 3 gün eklendiğinde, 10 günü aşıyorsa, bu aşan günlerde kan gelmesi hâlinde, hayz kabül edilir [Hanefî mezhebinde hayzın azamî müddeti 10 gündür]. Sonra mutlaka namazlarını kılar.
    11 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Sabah 8:30’dan itibaren, akşam 20:00’ye kadar mesaideyim. Öğle, ikindi ve akşam namazları iş zamanına rast geliyor. Benim çalıştığım yerde namaz kılanların hepsine Vehhabî gözüyle bakıyorlar. Benim namazlarım kazâ olmaması için, iş yerinde ön tarafa küçücük sandalye koyarak, ayaklarımı sallatmadan imâ ile kılmam câiz midir?
    Cevab: Öğle ve ikindiyi öğle tatilinde cem-i takdim ile, akşam ve yatsıyı da eve gidince cem-i tehir ile cem etmelidir. Kıyama kadir olmayan, oturarak kılar. Bu da mümkün olmazsa namazı kazaya kalır. Namaza mâni işten hayır gelmez.
    11 Nisan 2012 Çarşamba
  • Sual: Bir rahatsızlığım sebebiyle başımı sağa sola çeviremiyorum. Maliki ve Şafii mezhebini taklid edenler bir rahatsızlık sebebiyle başlarını sağa sola çeviremeden kıldığı namazları sahih oldu mu?
    Cevab: Başını sağa ve sola çevirmek namazın şartlarından değildir. Selâmın sünnetidir.
    13 Nisan 2012 Cuma
  • Sual: Bir Şâfiî, uyku,ders gibi bir sebeple öğle namazını İmam-ı Azam Hazretlerinin kavline uyarak asr-ı evvelde kılabilir mi? Bu tembellikle olursa da kılınabilir mi?
    Cevab: Bir Hanefi dilerse öğleyi asr-ı saniye kadar geciktirebilir. Ama başka mezheblerde ikindinin vakti asr-ı evvelde girdiği için, bu mezheblerde olanlar özürsüz öğleyi asr-ı saniye kadar geciktiremez. Özür varsa asr-ı evvelde Hanefiyi takliden ve şartlarına uyarak öğleyi kılar. Uyku kendi mezhebinde namazın kazaya kalmasında bir özürdür. Hanefiyi taklide lüzum yoktur. Ders, seyahat özür olabilir.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Hanefî mezhebinde ikindi namazının ikinci vakti olan asr-ı sani’ye de çeşitli sebeplerle (toplantı vb.) yetişemeyeceğini anlayan mukim bir kimse, öğle namazını sadece kaza mı eder, yoksa Hanbelî mezhebini taklid ederek cem edebilir mi?
    Cevab: Bir mezhebde çıkış yolu olduğu için Hanbelî mezhebini taklid ederek, asr-ı evvel vakti çıkmadan cem’e niyet eder. Hanbelî mezhebine göre namazı kılar. Bunu da yapamazsa, kaza eder. Elverir ki özrü, kazaya bırakmaya elverişli olsun. Aksi takdirde günaha girmiş olur.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid ederken, gusülde vücudu ovmak gerekiyormuş. Bu elle mi, herhangi bir bezle mi olmalı? Yoksa vücudumuz ıslakken havluyla ovmak yetişir mi?
    Cevab: Erkek için elinin içini avret yerine değdirmemek kaydıyla havlu, bez, lif vs her şeyle ovulabilir.
    14 Nisan 2012 Cumartesi
  • Sual: Hanefî mezhebindeki bir kimse 15 günden az bir sefere çıksa, vardığı yerde herhangi bir akıntıdan dolayı veya başka bir ihtiyaçtan dolayı [mesela cem etmek gibi] Mâlikî mezhebini taklid etmesi gerekse, Hanefî mezhebine göre olan seferîlik müddeti devam eder mi? Yoksa Mâlikîyi taklid ettiği için seferîlik müddeti bu mezhebe göre değişmiş mi olur?
    Cevab: Mâlikî mezhebine göre seferî sayılmadığı için, Mâlikî mezhebine göre aldığı abdest ile namazı kasredemez (kısaltamaz); tam kılar. Özrü bitince Hanefî gibi davranır, namazı kasreder (kısaltır). Çünki Mâlikî mezhebinde seferîlik, giriş-çıkış günleri hariç 3 gündür.
    16 Nisan 2012 Pazartesi
  • Sual: Bir özür sebebiyle gusl abdesti meselesinde Mâlikî mezhebini taklid eden kimse için, namazda yellenmek ile abdest bozulur mu?
    Cevab: Namazda yellenmek her mezhebde abdesti bozar. Tekrar abdest alıp namaz tamamlanır. Mâlikî mezhebinin zayıf bir kavlinde, hasta ve ihtiyarlar namazda istemeden yellenirse veya idrar kaçırırsa, abdestleri bozulmaz. Zaruret olursa, abdesti Mâlikî mezhebine uygun olan başka mezhebdeki bir kimse, Mâlikî mezhebini taklid edebilir ve böylece abdesti bozulmaz. Namaz için bu mezhebin aradığı şartlara da uyması gerekir.
    16 Nisan 2012 Pazartesi
  • Sual: Gusl abdesti sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, sehv secdesi gerekip gerekmediğine karar veremeyip, gerekmediği halde secde-i sehv yaparsa, selâmı çıkmak niyetiyle vermemiş ve Mâlikî’de farz olan selâmı geciktirmiş oluyor. Namaz sahih oluyor mu? Böyle karar veremediğimiz zaman secde-i sehv yapmak mı, yapmamak mı daha ihtiyatlı olur? Eğer yapmak ihtiyatlı ise kaç tane selamdan sonra sehv secdesine gitmek en ihtiyatlı olur?
    Cevab: Secde-i sehv için teyakkun lâzımdır. Vehm ile secde-i sehv lâzım olmaz. İhtiyat için secde-i sehv yapılmaz. Sehv secdesinin gerektiğine karar veremeyen, secde etmez. Etmişse, namazdan kendi sun’uyla çıkmayı geciktirdiği için mekruh olur. Ancak böyle yapan kişinin namazı Mâlikî’yi taklid ediyorsa bile sahihtir.
    16 Nisan 2012 Pazartesi
  • Sual: Bir fıkıh kitabında Mîzânü’l-kübrâ adlı kitaptan naklen diyor ki: “Bütün mezheblerde, yapılması kolay işler (ruhsat) bulunduğu gibi, yapılması güç (azîmet) olan işler de vardır. Azîmet olan işi yapabilecek kimsenin, kolay işi yapmağa kalkışması, din ile oynamak olur. Azîmeti yapmaktan âciz olan, özürlü olan kimsenin ruhsat olanı yapması câiz olur. Böyle kimsenin ruhsat olanı yapması, azîmet yapmış gibi çok sevap olur. Âciz olmayanın, kendi mezhebindeki ruhsatları yapmaması, azîmetleri yapması vâcibdir. Hattâ, kendi mezhebinde yalnız ruhsatı bulunan işin, başka mezhebde azîmeti varsa, o azîmeti yapması vâcib olur.” Şu halde, Hanefî mezhebindeki bir kimse elbisesindeki dirhemden az necâseti, Şâfii mezhebi buna ruhsat vermediği için temizlemeye mecbur mudur?
    Cevab: Bir mezhebin ahkâmına uyan kimsenin, başka mezheblerin şartlarını gözetmesi müstehab olduğu bütün usul kitaplarında yazar. Hilâfı, yani mezhebler arasındaki ihtilâfları gözetmek müstehabdır. Bu sebeple Hanefî’nin dirhemden az necâseti yıkaması; Şâfiî’nin (kendi mezhebinde ruhsat olduğu halde, Hanefî’de vâcib olduğu için) seferde namazları kısaltması müstehabdır. Mizanü’l-Kübrâ’de geçen vâcibden kasıt, vecibe olsa gerektir. Nitekim müellif İmam Şa’rânî insanları ruhsata sevkettiği anlaşılır endişesini bildirdikten sonra diyor ki: “Her mukallidin insaf edip mezheb imamının ruhsat dediği ile amel etmemesi lâzımdır. Ancak tabiî ehli ise. Ehli olana, gücü yetiyorsa imamından başkasının dediği azîmetle amel etmek vâcib olur. Bilhassa başka müctehid imamın delili kuvvetli ise”. Görülüyor ki İmam Şa’rânî bu sözü ehli olup gücü yetenlere söylüyor. Biraz da ruhsatları emrediyormuş intibaını vermemek için böyle yazıyor. Dolayısıyla bu kelimeleri insanların şer’î (fıkhî) vâcib olarak anlamamaları için vâcibdir ve vâcib olur yerine gerekir veya vecibedir diye anlamak yerinde olur kanaatindeyim.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: İftitah tekbirini yanlış alan yani allahü ekber dışında mesela ( La ilahe illallah ) ( Sübhanallah ) ( Ya Allah ) gibi allahü ekber lafzından gayri alan bir kimse namazın herhangi rekâtında bunu hatırlarsa ne yapması lazım? Secde-i sehv lazım gelir mi? Maliki mezhebini taklid eden ne yapması gerekir?
    Cevab: Namaza besmeleden ayrı Arapça bir zikir cümlesi ile başlamak gerekir. Bu da Allahü ekber ve emsâlidir. Zâhir rivâyeye göre bu iki kelimeden yalnız biriyle namaza başlamış olmaz. Allahümmağfirli gibi istiğfar cümlesi ile namaza başlamak sahih değildir. Esah kavle göre sadece Allahümme diyerek başlamak sahihdir. Ya Allah diye başlamak da sahihdir. Sırf besmele ile ve kezâ eûzû çekmekle havkale (lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah) ile namaza başlamak sahih kavle göre câiz değildir. Üç mezhebde Allahü ekber ile başlamak farzdır.
    22 Nisan 2012 Pazar
  • Sual: Teyemmüm ve iki namazı cem etme imkânı olmayan kimse, Hanbelî mezhebini taklid ederek teyemmümsüz olarak namazını kılabilir mi?
    Cevab: Teyemmüm imkânı bulamayan namazı terk eder. Sonra kazâ eder. İhtiyaç olmadığı için mezheb taklidine gerek yoktur. Çünki mezheb bunu özür saymıştır. Ederse de zararı olmaz; namaz borcu düşer. Burada abdest ve namazda Hanbelî mezhebine riayet eder.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Yara iyi olduktan sonra, sargıyı çıkartmak şart mıdır?
    Cevab: Hanefî mezhebinde bir yara iyi olduktan sonra, üzerindeki ilaca, merheme, sargıya mesh etmek caiz olmaz, bunları çıkarıp altını yıkamak lazımdır. Diğer üç mezhepte gerekmez. Eğer bunları kaldırmakta zorluk varsa, diğer üç mezhepten birisi taklid edilebilir.
    8 Mayıs 2012 Salı
  • Sual: Hanefî mezhebinde tek tarafa es-selâmu demek vâcibdir. Mâlikî mezhebini taklid edenler için bundan fazla bir şey var mı?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde esselâmü aleyküm demek gerekir.
    13 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: 19 yaşındaki erkek kardeşim, ergenlik başlarında 12 yaşındayken annemizle yan yana televizyon seyredenken kazara hürmet-i musahere olduğunu söyledi. Bunu anne babamıza asla söyleyemeyiz. Anne babamız, fıkıh bilgileri az, ama inançlı ve onurlu insanlardır. Söylemesek bir mesuliyet doğar mı? Alo Fetva hattını aradım. “Şâfiî ile amel edin. Kaldı ki anne ve baba ile kesinlikle hürmeti müsahere olmaz” dediler. Ama aralarındaki nikâh Şâfiî’ye göre değil.
    Cevab: 12 yaşında bir çocuğun annesinin çıplak tenine şehvet ile dokunduğuna inanmak çok zordur. Bir kere hürmet-i musahere, bir kadının çıplak tenine şehvet ile dokunmakla olur. Bu da âletinin dokunduktan sonra sertleşmesi ile anlaşılır. Hürmet-i musahere, hele anne ile, kolay kolay hâsıl olacak bir şey değildir. Vesvese veya mevzuyu iyi bilmemekle alakalı olabilir.

    Üçüncü bir şahsın şehvetle dokundum demesiyle, eşlerin ayrılması gerekmez. Kadının bunu tasdik etmesi ve erkeğin de kabul etmesi gerekir. Ama o anda eğer aleti kalkık halde kadına sarılmış ise, veya ağzından öpüyorsa, yahud kadının göğsünü sıkıyorsa, o zaman şehvetli olduğu anlaşılır ve kocanın itirazına mahal kalmaz. Üçüncü şahıs hakikaten şehvet ile dokunmuş olsa bile, bunu ikrar etmesi de gerekmez. Böylece eşlerin ayrılmasına hacet kalmaz. Yoksa üvey annesine kızan her oğul, gidip sarılır, sonra da babasına bu kadını boşa, hürmet-i musahere oldu der.

    Oğlun, (babanın karısına) dokunma nedeniyle lezzet duyduğunu haber vermesi halinde, baba, onun doğru söylediğini kuvvetle zannetmelidir. Aksi takdirde hürmet-i musahere hâsıl olmaz.

    Mülkü (yani evlilik gibi bir hukukî statüyü) giderecek haberin ya tarafların (karı veya kocanın) ikrarı, yahud iki kişinin şahitliği ile gelmesi gerekir.

    Hürmet-i musaherenin şehvetli dokunuşla da oluşu Hanefî mezheplerinde sabittir. Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde başka yollarla sabit olur. Âyet veya hadis olmaması ölçü değildir. İmam Ebu Hanife bir hadis görmüş, ama bu hadis bugüne intikal etmemiş olabilir.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: Fıkıh kitaplarında özürleri birbirine benzeyenler birbirlerine ve bir özürlü olan iki özürlü olana imam olabilir dedikten sonra, her hangi bir sebeple başka mezhebi taklid eden Hanefiler özürlü sayılmaz deniyor. Şu halde, başka mezhebi taklid eden bir kimsenin imam olması câiz midir?
    Cevab: Özürlü diye, idrar, gaita, yel veya kan gibi abdesti bozan bir şey elinde olmayarak devamlı akan kimseye denir. Kendi mezhebine uymakta meşakkat bulunan bir meselede başka mezhebi taklid eden (meselâ eli kanayıp abdest alma imkânı bulamadığı için Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid eden) Hanefî, özürlü gibi değildir. Binaenaleyh böyle taklid etmeyen bir Hanefî’ye imam olabilir. Ama bu kişi fıkhî mânâda özürlü ise (mesela idrar kaçırıyorsa), özürlü olmayana imam olamaz. İdrar vs kaçırıp, bu özrü bir namaz vakti devamlı gelmediği için Hanefî mezhebine göre özürlü olamayan bir kimse, bu meşakkatten kurtulmak için, bir kavlinde abdesti bozan şeyin bir defa bile gelmesini özür sayan Mâlikî mezhebini taklit etse, bu kişinin özrü bulunmayan Hanefî’ye imam olmaması esastır. Çünki farklı mezhepte olmak veya imamın namazının taklit ettiği mezhebe göre sahih olması, arkasındakilerin namazına tesir etmez, yani sahihtir. Ama özürlünün özürsüze imam olması Hanefî’de câiz olmadığından, bu kişi de mezhebinden çıkmadığı için, özürlü olmayan Hanefî’ye imam olmamalıdır.
    20 Mayıs 2012 Pazar
  • Sual: İşlerinden ayrılmaları mümkün olmayan kimselerin mukimken Mâlikî veya Şâfiî mezhebine göre namazlarını cem edebilirler mi?
    Cevab: Hanbelî mezhebine göre cem edilir. Mâlikî veya Şâfiî mezheblerinde de cevaz vardır.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: Mahremi olmadan tek başına üç günlük yola çıkan bir kadın, yolda namazlarını cem edebilir mi?
    Cevab: Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebinde günah olan seferde, namazı kısaltmak ve cem etmek câiz değildir.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: İki namazı cem etmeden evvel tecrübe edilmesi gereken imkânlar nelerdir?
    Cevab: Önce kendi mezhebine göre namazı vaktinde kılmak için bütün imkânlar araştırılır. Hatta helâda bile kılınır. Bugünkü helâlarda necaset görülmediği için, bir naylon poşet serilip sadece farzı kılınır. İş yerlerinde verilen yemek izinlerinde veya helâya gidilmek için kullanılan müddet içinde hemen o vaktin farzı kılınabilir. Çok zaruri hallerde alafranga helâların kapağı kapatılıp üstüne diz üstü oturmak suretiyle ima ile kılınabilir. Oturulamıyorsa, ayakta ima edilir. Asr-ı evvel ve işâ-i evvel vakitlerinde kılınabilir. Bütün bunlar netice vermezse iki namaz cem edilir.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: Namazı işinin başından ayrılamaması sebebiyle kıyam, rükû ve secdeleriyle kılamayan kimsenin, ima ile kılması mı, yoksa üç mezhebe göre cem etmesi mi efdaldir?
    Cevab: Usule göre önce kendi mezhebinin zayıf kavillerine uyması, sonra mezheb taklidi gerekir. Fakat bazı âlimler, muhtemelen kıyam, rükû ve secdeye imkân verdiğinden dolayı, oturarak ima ile kılmaktansa, diğer mezhebleri takliden cem edilmesini tercih buyurmuştur.
    4 Haziran 2012 Pazartesi
  • Sual: Herhangi bir özürle, meselâ idrar kaçırdığı için Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, başka hususlarda, meselâ eli kanadığı zaman “Benim abdestim Mâlikî’ye göre bozulmamıştır” veya elbisesine necâset bulaştığı zaman “Mâlikî’de necâset namaza mâni değil” deyip böylece namaz kılabilir mi?
    Cevab: Mezheb taklidi ihtiyaç olunca yapılır. İhtiyaç olmadan, mecbur kalmadan sırf kolaylık için mezheb taklidi yapmak uygun değildir. Taklid ederken de o mezhebin şart ve müfsidlerine uyulur. İdrarını tutamama sebebiyle Mâlikî’yi taklid eden Hanefî, kendi mezhebinden çıkmadığı için, meselâ kan gelirse, tekrar abdest alır. Necâsetin namaza mâni olmaması Mâlikî’de de zayıf bir kavildir. Yeniden abdest alması veya necâseti temizlemesi çok zor veya imkânsız ise, bu sebep ile de taklid eder ve abdest almadan veya necâseti temizlemen kılabilir. Zorluk olmadan taklid ederse, şart ve müfsidlerine uyduğu takdirde telfik olmaz ise de, kendi mezhebini hakkı olmadan hafife aldığı ve hatalı olduğuna itikad ettiği ictihadı tatbik ettiği için mekruh işlemiş olur.
    23 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Menî Şâfiî mezhebinde de necis midir?
    Cevab: Menî Şâfiî mezhebinde necis değil temizdir. Menînin gelmesi de guslü icab ettirse bile, abdesti bozmaz (Mizânü’l-Kübrâ-Tahâret bahsi). Abdesti başka bir sebeple bozulmadıysa, guslederken abdest alamasa da olur. Ama gusl etmeden namaz kılamaz.
    29 Haziran 2012 Cuma
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklit eden Hanefî bir kadının hayzı 15 temiz gün geçmeden olsa, 15. gün saat 9’da tam 15. günü ise, bu kadın bu günün namazlarını kılacak mıdır?
    Cevab:

    Mâliki mezhebinde hayzın azamî müddeti mutlak olarak 15 gün değildir. Mâlikî mezhebinde mübtedi (ilk defa hayz görecek) için 15 gün, mutâde (âdeti olan kadın) için ise 15 günü aşmamak kaydıyla âdetinin 3 gün fazlasıdır. Kan 10 günden sonra devam ediyorsa Hanefî’de istihaza olduğundan namaza devam eder. Bu kadın Mâlikî mezhebini taklid ediyor ve âdetinin 3 gün fazlası 10 günden fazlaysa, namazı bırakır. Âdetinin 3 gün fazlasına kadar böyle yapar. Sonra âdeti bitiminden itibaren 3 gün fazlasına kadar kan gelen günlerdeki namazlarını kazâ eder. Çünki Hanefî mezhebinden çıkmış değildir. 10. günden sonra gelen leke Hanefî’de istihazadır. Mâlikî’de şayet âdetinin 3 gün fazlası 10 günü aşıyorsa, hayz devam ediyor sayılır. Binaenaleyh namazı bırakır, kesilince de gusleder. Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî kadın, Mâlikî'ye göre de âdet değişimini takip etmelidir.

    Hanefi mezhebine göre kan 10 günü aştığından, âdeti kadarı hayz olur. Âdetinden sonra gelen kanlar istihaza olacağından, bu günlerde kılmadığı namazları kaza eder. Temizlik müddeti de  âdetinden sonra başlar. Bu temizliğe kan karıştığından fâsiddir. Böyle bir temizlik, temizlik âdetini değiştirmez. Meselâ hayz âdeti 5 gün ise, ilk 5 gün hayzdır ve  bundan sonraki kanlı 12 gün ise istihazadır. 5. günden 10. güne kadar kılınmayan namazlar kaza edilir. Temizlik hayz âdeti olan 5. günden itibaren başlar.

    30 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî vitir namazı yokmuş. Şu halde bu mezheblerden birini taklid eden Hanefî vitir kılacak mıdır?
    Cevab: Bu mezheblerde vitir namazı yok değildir, vardır. Ama hükmü vâcib değil, sünnet-i müekkededir. Bu mezhebleri taklid eden bir Hanefî, kendi mezhebinden çıkmadığı için vitri vâcib olarak kılacaktır.
    30 Haziran 2012 Cumartesi
  • Sual: Diş dolgusu veya diş kaplamasının gusl abdesti bakımından hükmü nedir?
    Cevab:

    Hanefî ve Hanbelî mezhebinde gusl abdestinde ağzın içini yıkamak farz ise de, Mâlikî ve Şâfiî mezhebinde farz değildir. Bir kimsenin bir ameli, bir ibâdeti dört mezhebden birine göre sahih ise, tamamdır, bir şey lâzım gelmez. Hele bu iki mezhepten birini taklit ederse hiç mesele kalmaz. Gusl abdesti alıp, namaz kılan birine, ağzında diş dolgusu veya kaplaması olduğu için gusl abdestinin ve namazlarının sahih olmayacağını söylemek yerine, kurtuluş yolu bildirmek gerekir. Kaplama ve dolgusu olan Hanefîler böylece, “Ümmetimin müctehidleri arasındaki ayrılık, rahmet-i ilahiyyedir” hadîs-i şerifindeki rahmete kavuşurlar inşallah. İbâdet yapmakta veya haramdan sakınmakta harac (zorluk) olunca, harac bulunmayan başka bir mezhebi taklid etmek usul-i fıkh kâidesidir.

    Bazı âlimler diş dolgusu ve kaplamayı sıhhati muhafaza çerçevesinde câiz görür; ama dişe yapışıp altına su geçmeyen hamurun gusle mâni olduğu istikametindeki Hanefî kavline kıyasen, bu kişinin guslünün Hanefî mezhebine göre câiz olmayacağından, Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid etmesi gerektiğini söyler. Nitekim bir talebesi Abdülhakîm Arvâsî’ye gelip “Ben bugün Bayezid Câmii’nde bir vâiz dinledim. Ağzında kaplama dişi olanların guslü sahih olmaz. Binaenaleyh cünüplükten kurtulmazlar” dediğini nakletmiş. Abdülhakîm Efendi ise, “Doğru söylemiş, ama noksan söylemiş. Eğer Şâfiî mezhebini taklid ederse cünüplükten kurtulur” buyurmuş. Abdülhakîm Efendi’nin talebelerinden Hüseyn Hilmi Işık Efendi de hocasının bu fetvâsını nakleder. Deriye yapışan mumun ve ağza yapışan hamurun altına su geçirmediği için gusle mâni olduğu hükmüne dayandırarak müdafaa eder.

    Seyyid Abdülhakîm Efendi, gayrı matbu Namaz Risâlesi’nde buyuruyor ki: “Ağzın ve burnun içini yıkamak, ya’ni buralara suyu îsâl etmek Şâfiî’de farz değildir. Hanefî mezhebinde ise, buralara suyu îsâl etmek farzdır. Bunun içindir ki, Hanefî mezhebinde olanlar, dişlerini kaplatamazlar ve doldurtamazlar. Çünki buralara su isabet etmez. Dişini kaplatan veya doldurtan, Şâfiî mezhebini taklid eder.” Gusl abdestinde, Hanefî mezhebine göre ağzın içini yıkamak farz olduğundan, diş dolduran veya kaplatanların Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid etmeleri lâzımdır. Zira bu iki mezhebde guslederken ağzın içini yıkamak farz değildir. Hilmi Işık, Seâdet-i Ebediyye, s.132-136.

    Diş dolgusu ve kaplaması son zamanlarda ortaya çıkmış bir meseledir. Osmanlı ulemâsından Bolvadinli müderris Yunuszâde Vehbi Efendi gibi zâtlar da diş kaplaması ve dolgusunun, gusül abdesitine mani olduğu yolunda fetvâ vermiştir. (İctihada Dair, Sırat-ı Müstekim, Cilt: 3, Aded: 57, 24 Eylül 1325, Sahife: 74) Ömer Nasuhi Bilmen’in de son günlerinde bu fetvâyı kabul ettiğini kendisinden bizzat nakleden -Prof. Dr. Zeki Çıkman, Prof. Dr. Mustafa Çetin Varlık, Süleyman Kuku gibi- bazı zâtlardan işittik.

    Bazıları ise cebîre ve örgülü saça kıyasen diş dolgusunun gusle mâni olmadığını söylemiştir. Diyânet de buna itibar etmiştir. Çoklarının delil getirdiği üzere Said Nursî, 1932 senesinde kendisine sorulan bir sual üzerine “Bu bir ictihadî mesele olduğu ve ben de müctehid olmadığım halde..” diyerek başladığı cevabda, diş dolgusunu yaranın sargısına benzetip, umumî belvâ olarak görüyor ve kendi mezhebi olan Şâfiî ictihadına uygun olarak cevaz veriyor. Mamafih Said Nursî'nin nin son zamanlarında kendisini ziyarete gelen bazı talebelerine [yanlış hatırlamıyorsam Hulusi Yahyagil’e], diş kaplatmanın Hanefîler için zor olacağını söylediğini; bunu işitenlerin kaplama dişlerini söktürdüklerini talebesinden hemşehrimiz merhum Hamza Emek'ten bizzat dinledik.

    Osmanlılar zamanında önceleri diş kaplamasının gusle mâni olduğuna dair fetvânın câri olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Şeyhülislamlık diş doldurtanın gusül abdestinin sahih olmadığına 1918'de fetva vermiştir. Fetvâ sûreti: “Boş dişlerini doldurma ve kaplamada cevâz-ı şer’î var mıdır? Yoktur. (25 Eylül 1334/m.1918)” İstanbul Müftülüğü, Fetvâhâne-i Âli Defterleri, 400 Numaralı Defter, No: 950. Bu tarihte Musa Kâzım Efendi şeyhülislâmlık makamındadır. Bazılarının iddia ettiği ve Mecmua-ı Cedide adlı fetva kitabında neşrettiği cevaz fetvasının doğru olmadığı anlaşılmaktadır.

    Tek Parti devrinde Maarif Vekâleti tarafından çıkartılan "Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine - Nasıldı Nasıl Oldu?" adlı kitapta, Osmanlı Müslümanları, diş dolgusunun Hanefî mezhebinde gusle mâni olduğuna inandıkları için alaya alınır. İttihat ve Terakki devrinde, modernistlerin neşr vasıtası hükmündeki Sebilürreşâd mecmuasında yazı yazan İzmirli İsmail Hakkı tarafından mesele mugâlata mevzuu hâline getirilmiş; sonra da bir cevaz fetvâsı elde edilmiştir. Bu fetvâ, şeyhülislâmlıkta fetvâ müsevvidi Ali Murtedâ tarafından Mecmua-i Cedîde adlı fetvâ mecmuasının yeni baskısında neşredilmiştir. Sonradan diş dolgu ve kaplamasının gusle mâni olmadığını söyleyenler de, hep bu fetvâ denilen söze dayanmışlardır. Fetvânın altına da önce Hasen Hayrullah, sonra Hasen Fehmi Efendilerin ismi yazılmıştır. Halbuki bu iki isim, Mecmua-i Cedide’nin ilk baskısı sırasında şeyhülislâm idiler. O baskıda ise bu fetvâ yoktur. İkinci baskısı yapılırken eklenmiştir. Bu zamanda da şeyhülislâmlık makamında -masonlukla da itham edilmiş olan- Musa Kâzım Efendi oturmakta idi. Öyleyse burada da bir ilmî sahtekârlık mevzubahistir. Zira Muallim Cevdet, şeyhülislâmlığın, diş dolgusunun gusle mâni olduğu fetvâsından bahsediyor. (1920 tarihli bu makale, Mektep ve Medrese adlı kitapta vardır.) Demek ki şeyhülislâmlığın, diş dolgusunun gusle mâni olduğuna fetvâ verdiği; İttihatçılar zamanında, bu fetvânın değiştirildiği anlaşılmaktadır

    Şurası bir hakikattir ki, Hanefî mezhebi ihtiyat üzerine kuruludur. İki kavil ile karşılaşınca, ahzü bi’l-ehvat (ihtiyatlı olanı almak) mezhebin kaidesidir. Meselâ İmam Ebu Hanife, seferîlik için bildirilen muhtelif mesafelerden en uzun olanına itibar etmiştir. Zira üç günlük seferde namaz kısaltıldığı için uzun olanı almayı ihtiyatlı görmüştür. Mehrin asgari mikdarında, hırsızlık haddinde cezanın infazı için malın taşıması gereken kıymette de ihtiyatlı olanı esas almıştır. Diş dolgusu ve kaplaması hususunda adem-i cevaz fetvası verilirse, bu fetvâ doğru olmasa bile, mükellefin kaybedeceği bir şey olmadığı gibi, mezheblerin hilafından çıktığı için müstehab sevabı alır. Ama eğer adem-i cevâz fetvâsı doğru ise, mükellefin guslü, binaenaleyh namazı sahih olmamak tehlikesi vardır.

    13 Temmuz 2012 Cuma
  • Sual: Toz, krem, jel gibi yapıştırıcı olarak kullanılan maddeler, tükürük kıvamını koyulaştırıp, yapışkan hale getirerek protezin damaktan çabuk düşmemesini, biraz daha uzun dayanmasını sağlıyor. Abdestte ve gusülde bu protezi çıkarmak gerekiyor mu?
    Cevab: Hanefî ve Hanbelî mezhebinde gusl abdesti alırken ağzın içini yıkamak farzdır. Kolayca çıkarılabilen protezler çıkarılır. Kolayca çıkmıyorsa guslde ağzın içini yıkamayı şart görmeyen Mâlikî veya Şâfiî mezhebi taklid edilir.
    12 Ağustos 2012 Pazar
  • Sual: Mâlikî mezhebinde bilmeyerek veya unutarak muvâlâtı terk eden kimsenin abdesti sahih olur mu?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde muvâlât, yani abdest uzuvlarını mutedil iklim ve mevsimde önceki uzvun kuruyacağı kadar bir zaman geçmeden (mütevâliyen) yıkamak farzdır. Hanefî’de sünnettir. Muvâlâtı bilerek veya unutarak terk eden kimsenin abdesti Mâlikî mezhebinde sahih olmaz. İade gerekir. Ancak abdest uzuvlarından birini yıkamadığını sonradan hatırlasa, imkân içinde hemen orasını yıkarsa muvâlâta uymuş olur. Aksi takdirde abdesti bâtıl olur.
    30 Eylül 2012 Pazar
  • Sual: Gusl için Mâlikî mezhebini taklid eden bir kadın, Hanefî mezhebine göre istihaza, ama Mâlikî mezhebine göre hayz sayılan günlerde cima yapabilir mi?
    Cevab: Cimâ edemez. Ancak bu günlerde kanın kesildiği zamanlarda Hanefî mezhebindeki hükümden farklı olarak Mâlikî mezhebinde cimâ câizdir.
    20 Ekim 2012 Cumartesi
  • Sual: Abdestte Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid eden birisi, 90 km uzağa 4 günden az kalma niyeti ile gitse, namazlarını nasıl kılar?
    Cevab: Hanefî’ye göre seferî olmadığı için kısaltmaz, tam kılar. Zira Mâlikî veya Şâfiî mezheblerinde seferde namazı kısaltmak sünnettir.
    17 Şubat 2013 Pazar
  • Sual: Abdestte Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid eden birisi, 104 km uzağa gidip 10 gün kalmaya niyet etse, namazlarını nasıl kılar?
    Cevab: Taklid ettiği mezheblere göre seferî sayılmadığı için namazlarını kısaltmaz, tam kılar. Hanefî mezhebinde kısaltmak vâcibdir; ama bu mezheblere göre kısaltmak haramdır. Ağır olan hüküm tercih edilir.
    17 Şubat 2013 Pazar
  • Sual: Bir talebe yoklama alınmayan derse girerse, öğle namazını kaçıracaksa nasıl davranması gerekir?
    Cevab: Asr-ı sânide, yani ikindi ezanı okunduktan sonra yazın 72, kışın 36 dakika içinde öğle namazını kılabilir. Bu vakitte de kılınamıyorsa Hanefî dışındaki üç mezhebden birine uyarak öğle ile ikindi namazları ikindi vaktinde cem edilebilir.
    22 Şubat 2013 Cuma
  • Sual: Bir kadının kocası evden ayrılsa ve bir daha kendisinden haber alınamazsa, kadın tekrar başka birisi ile evlenebilir mi?
    Cevab: Erkeğin ölümüne hükmedilmesi lâzımdır. Bu da o beldedeki emsallerinin hepsinin ölmesi; bu tesbit edilemiyorsa 90 yaşını doldurmuş olması ile tahakkuk eder. Kadın müşkil vaziyette ise Mâlikî mezhebi taklid edilir. Harb, yangın, salgın hastalık, uçak kazası gibi bir tehlikede kaybolmuşsa 1, normal bir şekilde kaybolmuşsa 4 sene geçtikten sonra, kadın mahkeme huzurunda kendisini boşar. Mahkeme yok ise, kadı olabilecek vasıflara sahip (Müslüman, erkek, duyu organları sağlam, âdil ve âlim) bir kimse huzurunda vaziyeti ispat eder; sonra kendisini boşar. Bu bir bâin talâk sayılır. Iddet bekledikten sonra, başkasıyla evlenebilir. Kocası çıkıp gelirse, kadını geri alamaz.
    21 Haziran 2013 Cuma
  • Sual: Hemoroid problemi olan bir kimse namazı nasıl kılar?
    Cevab: Kan bir namaz vakti devamlı akıyorsa, Hanefî’de özür sahibi olunur. Bunun için ilk geldiğinde vaktin sonuna kadar beklenir; kan kesilmezse o halde abdest alınıp namaz kılınır. Sonra bir namaz vakti içinde devamlı gelmişse, artık namaz vaktinin başında çamaşırınızı temizleyip abdest alınır. Devamlı gelmiyorsa, çamaşır temizlenir; kan kesildiği zaman abdest alınıp namaz kılınır. Bu zor geliyorsa, Mâlikî mezhebi taklid edilir. Bu mezhebde kan abdesti bozmaz. Ancak bu sebeple Mâlikî’yi taklid eden kimse, gusl, abdest ve namazın şart ve müfsidlerinde Mâlikî’ye uyar.
    21 Haziran 2013 Cuma
  • Sual: İsviçre’de yatsı namazının vakti çok geç olduğu için, hastalığım sebebiyle bekleyemiyorum. Yapabileceğim bir şey var mıdır?
    Cevab: Hastalık ve ihtiyarlık, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, iki namazı bir arada kılmak (cem’ etmek) için özürdür. Akşam vaktinde, cem etmeye niyet edip, akşamın farzından hemen sonra yatsının farzı kılınır. Vitri, yatsı vaktinde kılmak lâzımdır. Kılınamıyorsa, İmameyn’in sünnettir kavline niyet edilebilir, sonra kaza edilir. Avrupa’nın bazı yerlerinde bazı zamanlarda yatsı vakti zaten girmemektedir. Girmiyorsa, yatsı namazı farz olmaz. Vitr de yatsı namazına ve geceye tâbi olduğu için vâcib olmaz.
    21 Haziran 2013 Cuma
  • Sual: Şâfiî mezhebindeki bir kadının, Hanefî mezhebini taklid ederek yüzünü örtmemesi özür olur mu?
    Cevab: Bu zamanda Şâfiî mezhebindeki kadınların, yüz örtmenin âdet olmadığı yerlerde Hanefî'ye uyarak el ve yüzlerini örtmemesi iyi olur. Kıyafetlerde bulunduğu yerin âdetine uymak, fitne çıkarmamak sünnet icabıdır.
    21 Haziran 2013 Cuma
  • Sual: Harac veya meşakkatten dolayı bir başka mezhebi taklid eden kimse, bu meşakkatli amel ile alakalı işlerin hepsinde kendi mezhebini terk edip, sadece o mezhebe göre amel etse, daha faziletli olmaz mı?
    Cevab: Mezheb taklidi iki şekilde olabilir: 1-Meşakkatli meselede taklid ettiği mezhebin yalnızca şart ve müfsidlerine uyar. 2-Bu meselede tamamen o mezhebe uyar. Birincisi daha münasibdir. Zira kendi mezhebinin bütün hükümlerini öğrenmekte zorluk çeken insanların, bir başka mezhebin hükümlerini müstehablarına kadar öğrenmesi çok zordur.
    24 Haziran 2013 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebinde seferî ile mukîmin birbirlerine imam olması câiz midir?
    Cevab: Mekruhtur. Çok iseler, mukimler kendi arasında, seferîler kendi arasında cemaat ile kılabilir. Mâlikî’yi taklid eden Hanefî, kendi mezhebine uyar. Yani onun için böyle bir cemaat mekruh değildir.
    24 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Fıkıh kitaplarında şöyle bir ifade geçiyor: “Başka mezhebi taklid ederken, o işin o mezhebde sahih olmasına mâni olan, fakat kendi mezhebinde veya diğer bir üçüncü mezhebde mâni olmayan ikinci bir harac hâsıl olursa, bu işi her üç mezhebe göre yapmağa devam eder.” Bu ifadeyi anlatan bir misal verebilir misiniz?
    Cevab: Abdestte bir sebepten Şâfiî mezhebini taklid eden Hanefî, tavafta kadına değip de abdesti bozulmasın diye bu hususta Hanefî’yi taklid edebilir. Bir özür sebebiyle Mâlikî mezhebini taklid eden Hanefî, mukim iken (seferî olmadığı halde) namazı cem etmek (birleştirmek) gerekirse, Hanbelî mezhebine göre abdest alması da mümkün değilse bile, namazı bu mezhebe uyarak cem edebilir.
    24 Ağustos 2013 Cumartesi
  • Sual: Sinüzit sebebiyle zarar verdiği için başımın tamamını değil de, birkaç kılını meshetsem olur mu?
    Cevab: Evet. Hastalık özürdür. Gerekirse mesh sâkıt olur. Şâfiî mezhebi taklit edilirse, iyi olur. Bu mezhebde başın birkaç kılının ıslatılması mesh için kâfidir.
    8 Aralık 2013 Pazar
  • Sual: Dişlerime tel taktırdım. Dişlerimin altına su gitmediği için gusl abdesti sahih olur mu?
    Cevab: Ağzın içini yıkamak Hanefî mezhebinde farz olduğundan, altına su geçirmeyen tel taktıran kimse, Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid ederse, guslü sahih olur.
    12 Haziran 2014 Perşembe
  • Sual: Mâlikî mezhebinde semavî özürle, yani elde olmayarak gelen kan, idrar gibi şeyler abdesti bozar mı?
    Cevab: Mâlikî mezhebinde, vücudun normal mahreçlerinden (çıkış yerlerinden), yani ön ve arkadan gelen idrar, gâita, yel, meni, mezi, vedi, istihaza kanı abdesti bozar; kan, irin, taş, solucan vs bozmaz. Deriden çıkan kan, irin gibi şeyler ile lezzetsiz kendiliğinden çıkan meni abdesti bozmaz. Abdesti bozan idrar, yel gibi şeyler, bir namaz vaktinin yarısından fazla elde olmayarak gelirse, o kişi özürlü olur ve abdesti bozulmaz. Eğer namaz vaktinin yarısından azda geliyorsa özürlü olmaz. Mâlikî’nin meşhur kavli budur. Bu halde özürlü olmak için bazı şartlar vardır: Bu da istihaza kanı dışındaki abdesti bozan hâlin ne zaman kesileceğinin bilinemez ve tedavi edilemez olmasıdır. Meselâ her zaman belli bir vakitte kesiliyorsa veya tedavisi mümkün ise özür olmaz, abdesti bozar. Özürlü kişi aldığı abdest ile vakit çıksa bile, o özürden başka bir özürle abdesti bozuluncaya kadar namaz kılabilir.
    Bir de Mâlikî mezhebinde meşhur olmayan zayıf kavil vardır. Buna göre, abdesti bozan bir şey, elde olmayarak bir defa bile gelse, o kişi özürlü olur ve abdesti bozulmaz. Arada geliyorsa, abdest almak müstehab olur. Bu kavil, hasta ve yaşlılar için veya bunların vaziyetindekiler için bir kurtuluş yoludur. Hanefîler de, böyle bir musibete uğrarsa, Mâlikî mezhebini taklit eder. Gusl, abdest yahud namazda Mâlikî mezhebini taklit eden bir Hanefî, vücudundan her ne sebeple olursa olsun, yani semavi olsun, ihtiyarî olsun, kan geldiği zaman, Mâlikî’de abdest bozulmadığı halde, kendi mezhebinden çıkmış sayılmadığı için, abdest alacaktır. Yel, gâita, idrar kaçıran da böyledir. Yel, idrar, gâita kaçıran kimse de, Hanefî mezhebine göre özürlü olamıyorsa, zaruret varsa, Mâlikî’yi taklit edebilir.
    12 Ağustos 2014 Salı
  • Sual: “Eshâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidâyete ulaşırsınız” hadîsinin kaynağı nedir?
    Cevab: İmam Beyhekî rivayetidir. Dârimî ve İbni Adiyy de haber vermektedir. Münavî’nin Künûzü’d-Dekâikde, Tahtavî’nin İmdad haşiyesinde ve İbni Hacer’in Savâiku’l-Muhrika kitaplarında da yazılıdır. Taklidin en mühim delillerinden olduğu için, taklide karşı olan modernistler, bu hadîsin sahih olmadığını çok zikretmektedir. Mesela İzmirli İsmail Hakkı, herkesin serbestçe ictihad yapmasını savunurken, bunun uydurma olduğunu ispatlamak için müstakil bahis yazmıştır.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Öğle namazını kılmamış bir kimse, ikindi namazı vaktinin girdiğini görürse, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin kavline göre öğleyi asr-ı evvel denilen vakitte kılsa;  ikindi namazını da hemen ardından kılabilir mi? Yoksa mezheb içi telfik mi olur?
    Cevab: Öğle namazını İmam Ebu Hanife’ye uyarak asr-ı evvelde kılan, o günün ikindi namazını bu vakitte kılarsa, caiz olmaz; asr-ı sanide kılması gerekir. Telfik, birbirine uymayan iyi ayrı ictihadı, aynı meselede bir araya getirmek demektir. Mesela, eli kanayan, Şâfiî’ye göre abdestim bozulmadı deyip, sonra yabancı kadına eli değse, Hanefî’ye göre abdestim bozulmadı diyerek namaz kılsa, telfik olur, namazı sahih olmaz. Zira hiçbir mezhebe göre abdesti yoktur. Ancak Şâfiî’ye göre de abdesti olan bir Hanefî, eli kanadığında, abdest almak meşakkatli ise, namazı Şâfiî’ye göre kılabilir. Mezheb içi telfik, telfik sayılmaz. Yani İmam Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed’in kavillerini bir meselede bir araya getirmek, telfik değildir. Zira Hanefî mezhebi bunların hepsinin ictihadlarından teşekkül eder. Şu kadar ki, bir meselenin aynın rüknünde, mezheb içi de olsa iki farklı ictihadın bir araya gelmesi mümkün değildir. Asr-ı evvel meselesi bunun gibidir. Birbirini nakzeden mezheb içi iki ictihad ile amel etmek, bir meselenin aynı rüknünde olmamalıdır.
    23 Kasım 2014 Pazar
  • Sual: Gusl sebebiyle, başka mezhebi taklid edenin, namaz, seferîlik gibi hususlarda taklid etmesinin lâzım olmadığı, bunlarda kendi mezhebine tâbi olması gerektiğine dair ifade nasıl değerlendirilmelidir?
    Cevab: Gusl ve abdesti müstakil bir ibâdet sayan Şâfiî mezhebinde Râfiî gibi bazı âlimler böyle söylemiştir (Tuhfetü’l-Muhtaç). Ama Hanefî’de gusl ve abdest müstakil bir ibadet değil, namazın şartlarıdır ve hepsi bir bütündür. Şu halde, gusl veya abdest sebebiyle başka bir mezhebi taklide den Hanefî, bu ikisinin ve namazın şart ve müfsidleri hususunda o mezhebe uyacaktır.
    7 Şubat 2015 Cumartesi
  • Sual: Su altında dalgıç olarak çalışan bir kimsenin oruçlu iken sakınsa bile ağzına su kaçarsa ne yapmalıdır?
    Cevab: Su kaçarsa, oruç bozulur. Hanbelî mezhebinde hata ile su kaçarsa bozulmayacağına dair fetevâ vardır. Çalışmak mecburiyetinde ise taklid eder.
    6 Eylül 2015 Pazar
  • Sual: Bir özür sebebiyle gusl ve abdestte Mâlikî veya Şâfiî mezhebini taklid eden Hanefî’nin bir yeri kanasa, Mâlikî veya Şâfiî’de bozmadığı için abdest almadan namaz kılsa günah işlemiş olur mu?
    Cevab: Kendi mezhebinden çıkmadığı için, kanayınca abdest alması gerekir. Almasa da Mâlikî veya Şâfiî’ye göre namazı sahihtir.
    17 Eylül 2015 Perşembe
  • Sual: Hanefî bir hanım hangi şartlarda akıntıdan dolayı Mâlikî mezhebini taklit eder?
    Cevab: Akıntı arada bir gelse, devamlı olmasa bile, abdest almak mümkün değilse, Mâlikî mezhebindeki bir kavli taklit ederek özürlü sayılabilir. Bu kavle göre, abdesti bozan şey namaz vakti içinde bir defa da olsa o kişi özürlü sayılır. Başka bir sebeple bozulmadıkça o abdestle namaz kılabilir.
    17 Aralık 2015 Perşembe
  • Sual: 25 yaşında Şâfiî mezhebine bir kızım. Önümde evlenmemiş iki ablam olduğu için ailem istediğim kişiyle evlenmeme izin vermiyor. Onların izni olmadan evlenmem caiz mi?
    Cevab: Şâfiî'de velisiz nikâh olmaz. Veli baba, dede, kardeş, kardeş oğlu, amca, amca oğlu vs olur. Velinin sâlih (namaz kılan, büyük günah işlemeyen biri) olması da lâzımdır. Veli, kızın dengi ile ve kızın emsallerinin mehrinden aşağı olmamak üzere evlenmesini engelleyemez. İzin vermezse, sonraki veli nikâhı yapabilir. O da yapmazsa, kız birini veli tayin eder veya Hanefî’yi takliden velisiz evlenebilir.
    17 Aralık 2015 Perşembe
  • Sual: Dört hak mezhebi inkâr etmek küfr müdür?
    Cevab: Eğer bir delili varsa, küfr olmaz ise de, bid’at olur. Zira icma’ya muhalefet vardır.
    10 Haziran 2016 Cuma
  • Sual: Hanefi mezhebinde bir kişi, namaz kılarken rükûda ellerini kaldırarak kılıp diğer hususlarda Hanefiye göre hareket etse olur mu?
    Cevab: Böyle yapmak mekruhtur. Bu gibi hususlarda kendi mezhebine uyması lâzımdır.
    7 Aralık 2016 Çarşamba
  • Sual: Hanefî mezhebinden Şâfiî mezhebine geçen biri, Hanefî iken kılmadığı vitir namazlarını kazâ eder mi?
    Cevab: Hanefî iken kılamadığı için, üzerine vâcib olaraz yazılmıştır. Kazâ edecektir. Aksi olsaydı, yani Şâfiî iken, Hanefî mezhebine geçseydi, kazâ etmesi gerekmezdi. Çünkü vitir namazı Şâfiî mezhebinde farz veya vâcib değil, müekked sünnettir. Ancak kazâ etmesi münasiptir. Zira Şâfiî mezhebinde, kılınamayan sünnetler de kazâ edilir.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Gusl abdesti için Mâlikî mezhebini taklid eden bir Hanefî, sefer gidince Mâlikî mezhebindeki müddete mi riayet edecektir?
    Cevab: Evet. 15 gün yerine, giriş-çıkış günleri hariç 4 günden az kaldığı yerde seferî olur. Ancak mesafe olarak Hanefî’ye uyar. Hanefî’de 104; Mâlikî’de 80 km kadardır. Zira Hanefî’den çıkmamıştır; ağır olan hüküm tercih edilir.
    29 Ocak 2017 Pazar
  • Sual: Dişleri problemli ve görünüşü kötü olan birisinin, zikronyum yaptırması caiz midir? (Dişin üstüne dişe yakın element olarak dişin üstüne yapıştırılmaktadır.)
    Cevab: Zaruret olunca yaptırılabilir. Ağzın içi ıslanmadığı için gusl abdesti alırken ağzın içinin yıkanmasını aramayan Mâlikî veya Şâfiî mezhebi taklit edilir.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Kaynak olarak kullanabileceğim, Maliki fıkhını anlatan matbu Osmanlıca bir eser tavsiye edebilir misiniz?
    Cevab: Maalesef. Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı veya Mizanülkübra Türkçeye tercüme edilmiştir. Bidayetül-Müctehid de Türkçeye tercüme edildi, ama Malikî fıkhı için kullanışlı değildir.
    19 Şubat 2017 Pazar
  • Sual: Şafiî imam, Hanefi cemaate sabah namazını kıldırırken ikinci rek’atin rükuundan kalkınca kunut okuyor. Cemaat de kunut bitene kadar duruyor. Sonra imamla beraber secdeye gidiyorlar. Bu Hanefi cemaat, secdeyi geciktirdiği için sehiv secdesi yapar mı?
    Cevab: Hayır. Bekler. Bu secde-i sehvi gerektiren bir hal değildir. Zaten imamla kılan hata yapsa bile secde-i sehv yapmaz.
    19 Mart 2017 Pazar
  • Sual: Osmanlı hukukunda Mâlikî mezhebinin içtihatlarının umumiyetle kabul edilmesinin sebebi maslahat mıdır?
    Cevab: Buna dair bazı misaller vardır. İhtiyaç halinde başka mezheb taklid edilebilir. Umumi olarak Hanefi mezhebine en yakın mezhep olarak Maliki mezhebi görülür. Çünkü İmam Malik, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin talebesi mesabesindedir. İmam mâlik’in talebeleri de, İmam Ebu Hanife’nin talebelerinden ders alarak, Mâlikî mezhebi tedvin ederken Hanefî usul ve ictihadlarından istifade etmişlerdir. Bundan dolayı Hanefi mezhebinde bir meselenin halli yok ise, Maliki mezhebine bakılır. Böyle bir usul kaidesi mezheb içinde vardır.
    27 Mart 2017 Pazartesi
  • Sual: Müslüman Araplar, umumiyetle Ehli Sünnet midir, yoksa Vehhabi midir?
    Cevab: Arablar arasında Ehli sünnet mezhebleri ekseriyettedir. Arapların ekseriyeti Şâfiî, sonra Mâlikî (Kuzey Afrika), sonra Hanbelîdir. Suriye çevresinde Hanefî olanlar da vardır. Irak ve Lübnan’da Şiîlere; Umman ve Bingazi’de Hâricîlere de rastlanır. Arabistan’da Vehhabîler hâkim olmakla beraber, halk arasında hakiki Vehhabî azdır. Ama Vehhabî olmayanlarda da câhillik sebebiyle Vehhabî itikat ve amelleri görülmektedir.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: İslam tarihinde Arap olup Hanefi mezhebine uyan cemiyet ya da devletler olmuş mudur?
    Cevab: Hanefî mezhebinde Araplar vardır. Abbasî devletinin resmî mezhebi Hanefîlik idi. Sonra zaten Selçuklular tarih sahnesine çıktı. İslâm tarihinde resmî mezhebi Şâfiî olan Eyyübî ve Memlûk devletleri vardır. Endülüs’te ise kadılar Mâlikî mezhebinden tayin olunurdu.
    23 Mayıs 2017 Salı
  • Sual: Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri için Şâfiî mezhebli, Hanefî meşrebli ifadesi ne manaya geliyor?
    Cevab: Mezhebi Şâfiîdir; Hanefî’nin şartlarını da gözetir.
    2 Temmuz 2017 Pazar
  • Sual: Şâfiî imamın arkasında Hanefi namaz kılarken, imamın Şâfiî olduğunu bilmesi ve buna niyet etmesi şart mıdır?
    Cevab: İmamın mezhebini bilmek lazım değildir. İmamın namazı kendi mezhebine göre sahih ise, ona uyanın namazı da sahihtir.
    1 Ağustos 2017 Salı
  • Sual: Seferde Şâfiî mezhebini taklid ederek namazı cem eden Hanefi, namazı  hangi mezhebe göre kılacaktır?
    Cevab: Namazın şart ve müfsidlerinde Şâfiî mezhebine riayet etmesi şarttır. Yani abdesti, guslü vs bu mezhebe uygun olmalıdır.
    2 Ağustos 2017 Çarşamba
  • Sual: Dişinde dolgu olduğu için Mâlikî mezhebini taklid ederken, oruç, kurban gibi ibadetleri de alakadar eden seferîlikde neden Hanefî mezhebine değil de, Mâlikî mezhebine uyulmaktadır?
    Cevab: Abdest ve namazda bir mezhebi taklid eden kimse, o mezhebin şart ve müfsidlerine uyar. Gusl,  namazın şartıdır. Oruç ve kurbanın gusl ile alâkası yoktur. Onun bu meselelerde kendi mezhebine uyar.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Mâlikî mezhebini taklid ettiği halde, seferde 15 güne kadar kalacağı yerde namazlarını 2 rekat kılan kişiye ne lazım gelir?
    Cevab: Bu mezhebde giriş çıkış günleri hariç 4 günden az kaldığı yerde, 4 rek’atlik farzları 2 kılması müstehab olduğu için, bu müddetten sonra kasrettikleri sahih olmamıştır. Burada kıldığı 4 rek’atlik farzların hepsini kazâ etmesi gerekir.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Hanefî’de seferde hiçbir meşakkat çekmeyen bir kimse namazları 2 yerine 4 rek’at olarak kılabilir mi? Şâfiî mezhebi ile Hanefî mezhebi arasında bu hususta ihtilaf var mıdır?
    Cevab: Hanefî’de her halde mekruhtur. Diğer mezheblerde namazı kasretmemek hilaf-ı evlâdır. Hanefî’de vâcib olduğu için, bu üç mezhebde, namazları kasretmek münasiptir. Bu mezhebdekiler de kasrederler. Kasretmezlerse namaz kerahatsiz sahihtir. Görülüyor ki, dört mezheb, birbirinin farklı hükümlerine bile azami hürmet göstermekte ve imkân dâhilinde itibar etmektedir. Hatta bu üç mezhebde seferde namazı meşakkatsiz cem etmek caiz olduğu halde, Hanefî’de caiz olmadığı için, meşakkat olmadıkça cem etmemek müstehabdır.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Şâfiî mezhebini taklid eden bir Hanefî, seferîlik müddetinde kendi mezhebine mi, yoksa taklid ettiği mezhebin hükmüne mi tabii olur?
    Cevab: Hükmü ağır olan mezhebe uyar. Yani Şâfiî mezhebine. Zira Hanefî’de 2iriş çıkış günleri hariç 15 günden az kaldığı yerde seferî sayılır. Şâfiî ve diğer iki mezhebde, giriş çıkış günleri hariç 4 günden az kaldığı yerde seferîdir. Hanefî’de seferî olsa da, Şâfiîde olmadığı için, namazı kısaltamaz. Zira sahih olmaz. Farz (namazı tam kılmak), vâcibe (kısaltmaya) tercih edilir. Sefer mesafesinde ise Hanefî’ye uyar. Zira Hanefî’de sefer mesafesi 104 km, diğerlerinde 80 veya daha kısa mesafelerdir. 90 km giden bir Hanefî seferî olmadığı için, abdestte Şâfiî’yi taklit ediyor olsa bile, namazı kısaltamaz.
    14 Ağustos 2017 Pazartesi
  • Sual: Şâfiî mezhebindeki birinin, namazda Hanefî mezhebinde bildirilen namaz dualarını okumasında bir mahzur var mıdır?
    Cevab: Hayır, ama kendi mezhebine uyması evlâdır.
    2 Eylül 2017 Cumartesi
  • Sual: Bir Şiî, Ehl-i Sünnet olsa, namazlarını kaza eder mi?
    Cevab: Ayağını yıkamayıp meşhetmişse, bunları mutlaka kazâ eder; çünki abdesti sahih değildir. Ayrıca cem ederek kıldığı namazların, vakti girmeden kılınanları kazâ eder. Çünki sahih olmamıştır. Diğer namazları eğer şartlarına muvafık kılınmışsa kazâ gerekmez; borç düşmüş; ama itikadındaki bid’attan dolayı sevab hâsıl olmamıştır. Hepsini kazâ ederse iyi olur.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: İmamın dört mezhebi gözeterek abdest alıp namaz kıldırması şart mıdır?
    Cevab: Herkes için müstehabdır. İmam için daha lüzumludur.
    3 Ocak 2018 Çarşamba
  • Sual: Ölüye telkin verirken zaruret olmadan, halk dağılmadan önce Şafii mezhebini takliden telkin vermek telfik olur mu?
    Cevab: Taklid şart değildir. Verilebilir, hatta veriliyor ki daha iyidir.
    5 Ekim 2018 Cuma
  • Sual: Bir Hanefî, Şâfiî mezhebinin ictihadına uymak niyetiyle midye yerse caiz midir?
    Cevab: Bir Hanefî zaruret olmadan midye ve sair deniz mahsullerini yiyemez. Kolaylık için yerse, telfik yapmış, mezhepleri karıştırmış olur. Dinin kolaylıklarını toplamak caiz değildir. Midye yemek Hanefî’de günahtır. Dinini kayıran Şâfiîler bile Hanefî'de günah olduğu için deniz mahsulleri yemezler. Çin gibi memleketlerde yaşayan ve başka iyyecek bulamayan bir Hanefî için belki caiz olur. Orada yaşayan ve sayısı yüz milyonları bulan Çin Müslümanları bile Hanefî oldukları için balığa benzemeyen deniz mahsullerinden uzak durmaktadır.
    26 Ekim 2018 Cuma
  • Sual: Sıcak bir iklimde Şafii mezhebini taklid ederek çıplak ayakla namaz kılmanın hükmü nedir?
    Cevab: Caizdir.
    5 Nisan 2019 Cuma
  • Sual: Mevkufat’ta diyor ki, “İmam Ahmed, vaktin farzını cemaatle kılmanın farz olduğunu söylediler.” Şu halde Hanbelî’yi taklid eden Hanefî’nin bu şarta uyması lâzım mıdır?
    Cevab: Bu; namazın rüknü değildir. Yani sıhhatinin şartı değildir. Uyması lâzım gelmez ise de, cemaatle kılmak Hanefî’de müekked sünnettir.
    5 Nisan 2019 Cuma
  • Sual: Gece 1’de Çin’e gitmek üzere uçağa binen kimsenin seyahati 11 saat sürse, 5 saat zaman farkı olsa, saat 16.00 gibi inse, sabah ve öğle namazını nasıl kılacaktır?
    Cevab: Havada vakti takip edip kılacaktır. Gökyüzünde ilk ışık görününce sabah girer. Öğlen, güneş tepeye ulaşıp az geçince başlar. Gerekirse Mâlikî veya Şâfiî mezhebine göre cem-i tehire niyet edip ikindi vakti içinde öğleyi de kılabilir.
    19 Nisan 2019 Cuma
  • Sual: Kaza namazları kılan bir Hanefi, cemaatle teravih namazlarında mezheb taklid edebilir mi?
    Cevab: Kazası varsa, nafile kılması münasip olmayacağından, Şâfiî mezhebini takliden imama uyar. İmam 4 rek’at kıldırıyorsa 4 rek’atlik namazların kazasına niyet eder; 2 rek’at kıldırıyorsa sabah namazlarının kazasına niyet eder. Zira bu mezhebde imam ile muktedinin aynı namazı kılması şart değildir. Bunun için abdest ve sair hususlarda şart ve müfsidlerde Şâfiî mezhebine riayet etmesi lâzımdır.
    12 Mayıs 2019 Pazar
  • Sual: Bir teknede vazifeliyim. Şortla çalışmak mecburiyetindeyim. Namazlarımı nasıl kılacağım?
    Cevab: Malikî veya Hanbelî mezhebini taklid ederek, bu mezhebin namaz için aradığı şart ve müfsidleri gözetmek suretiyle namazlarınızı kılarsınız. Daha münasip bir iş buluncaya kadar böyle hareket eder; böyle bir iş nasib etmesi için Allah'a dua edersiniz.
  • Sual: Karı ve koca artık nikâh ve talak mevzularında Şâfiî mezhebine uyalım dedikten sonra uymasalar olur mu?
    Cevab: Zararı yoktur. Demekle olmaz. Taklit amel yapılırken mevzubahis olur.
    22 Temmuz 2019 Pazartesi
  • Sual: Bir özür sebebiyle Mâlikîyi taklid eden bir Hanefî, cemaat ile namaz kılarken imamın sessiz okuduğu rek’atlarda fatiha okur mu?
    Cevab: Okumaz. Çünkü Mâlikîde sünnettir, Hanefîde mekruhtur. Sadece taklid ettiği mezhebin şart ve müfsidlerine uyar.
    24 Ağustos 2019 Cumartesi
  • Sual: Bazı fıkıh kitaplarında da gusül, abdest ve namaz birbirinden ayrı ibadetler olduğu için, mesela guslü Şâfiîye göre alıp, namazı Hanefî’ye göre kılmanın telfik değil intikal olduğu yazıyor. Bunu nasıl anlamalıdır?
    Cevab: Abdest ve gusül, ayrı birer ibadet değil, namazın şartıdır. Bu sebeple gusül, abdest ve namaz en az bir mezhebe uygun olmalıdır Mâlikî ve Şâfiî mezhebinde abdest ve gusül aynı zamanda ayrı bir ibadet oldukları için, bazı Mâlikî ve Şâfiî âlimleri buna cevaz vermişlerdir. Ancak Hanefî’de vaziyet birincisi gibidir.
    14 Eylül 2019 Cumartesi
  • Sual: Maliki mezhebine geçmek istiyorum. Bu mezhebe göre yazılmış Türkçe bir ilmihal tavsiye der misiniz?
    Cevab: Türkiye'de Malikî olmadığı için bu mezhebi anlatan ne ilmihal ne fıkıh kitabı vardır. Bu sebeple tavsiye etmem. Ceziri’nin Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı Türkçeye tercüme edilmiştir. Malikî mezhebini anlatıyor. Bunun dışında Berekat Yayınevi’nin Mizan-ül-Kübra kitabında Maliki mezhebinin kavilleri diğer mezheplerle beraber anlatılır. İbni Rüşd'ün Bidayetü’l-Müctehid kitabı da Türkçe’ye tercüme edilmiş ise de, avama faydalı değildir. Vehbe Zuhayli’nin İslâm Fıkhı Ansiklopedisi var ise de, hem muhtevasında, hem de tercümesinde bazı sıkıntılar vardır. Bu sıkıntılar Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı için de caridir.
    8 Ekim 2019 Salı
  • Sual: Umrede Hanefi’yi taklit eden bir Şafiî, burnu kanasa, tavafın hükmü nedir?
    Cevab: Hanefî'ye göre abdestli olması lazımdır. Burnu kanarsa abdest bozulur; tavafın vacibi eksik kalır. Yeniden tavaf yapmalıdır. Yapmazsa, umresi tahrimî kerahatle sahih olur. Hiç sevap alamaz.
    4 Aralık 2019 Çarşamba
  • Sual: Farklı amellerde farklı mezhepleri taklit etmek caiz midir?
    Cevab: Bir ameli baştan sona bir mezhebe göre yapmak şarttır. Farklı amelleri farklı mezheplere göre yapmak caizdir. Mesela namazda, Hanefî’yi, oruçta Şâfiî’yi, zekâtta, Mâlikî’yi taklit edebilir. Veya sabah namazını bir mezhebe, öğle namazını başka bir mezhebe, ikindiyi diğer bir mezhebe göre kılabilir. Ancak bu neredeyse imkânsızdır. Zira bunları öğrenmek çok zordur. Bu sebeple tek mezhebi öğrenip amellerini buna göre yapmak idealdir. Tek bir amelde, mezheblerin birbirine zıt hükümlerini bir araya getirmek ise telfiktir. Caiz değildir. Eli kanasa Şâfiî’ye göre, kadınla tokalaşsa Hanefî’ye göre abdestim var dese, hiçbir mezhebe göre abdesti yoktur.
    27 Nisan 2020 Pazartesi
  • Sual: İbadet meselelerinde Hanefi; muamelatta ise Şâfiî mezhebi bana daha doğru geliyor. Bu şekilde tatbik etsem olur mu?
    Cevab: Böyle konuşmak sizin ve bizim haddimiz değildir. 
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Bir Hanefî, Eş’arî olabilir mi?
    Cevab: Olabilir. İtikatta mezhep ile amelde mezhep arasında zaruri irtibat yoktur. Meşâyihden Mevlana Hâlid, Şâfiî iken, itikatta Mâtürîdî idi.
    21 Ağustos 2020 Cuma
  • Sual: Para vakıfları meselesinde İmam Ebu Yusuf ve Züfer’in kavilleri arasındaki telfik nasıl cereyan ediyor?
    Cevab: Ebu Yusuf’a göre vakıf bağlayıcıdır; Züfer’e göre değildir. Ebu Yusuf’a göre menkul vakfı sahih değildir; Züfer’e göre sahihtir. Böylece Osmanlılarda mezhep içindeki iki imamın kavli birleştirilerek bağlayıcı para vakıfları kurulmuştur.
    8 Eylül 2020 Salı
  • Sual: Zaruret ve ihtiyaç yokken başka mezhebe uymak caiz midir?
    Cevab: Bir ihtiyaç olmadan keyfi sebeple başka mezhep taklit edilmez. Hele kolaylıkları araştırmak caiz değildir. Bilakis dört mezhebin hükümlerini de bir arada gözetmek müstehabdır.
    28 Eylül 2020 Pazartesi
  • Sual: Şafiî olup sonra Hanefî’ye mezhebine geçen birisinin yeniden gusl abdesti alması gerekir mi?
    Cevab: Ağzına burnuna su vermemiş ise Hanefî’ye göre guslü yoktur. Binaenaleyh bu mezhebe göre namazı olmaz.
    3 Nisan 2021 Cumartesi
  • Sual: Bir yeri kanayan Hanefi, Şafii mezhebini taklid ederek namazı kılabilir mi?
    Cevab: Kendisine kalmıştır. Özür sahibi olması zorsa, Şafii’ye göre namazını kılar. Bu mezhepte kan abdesti bozmaz. Ama Şafii mezhebine göre abdesti olması ve namazda da Şafii mezhebinin hükümlerine uyması (ve bunları biliyor olması) lazımdır.
    4 Mayıs 2021 Salı
  • Sual: Namaz hangi hallerde cem edilebilir?
    Cevab:
    Namaz günde beş vakit kılınır. Ancak bazı hallerde iki vaktin bir arada takdim veya tehir edilerek kıınlması meşru olmuştur.
    HANEFÎ MEZHEBİ: Yalnızca hac zamanı Arafatta öğle ile ikindi cem’-i takdîm; Müzdelife’de de akşam ile yatsı cem’-i te’hîr edilerek kılınır. Bunlardan birincisi sünnet; ikincisi ise vacibdir. Arafattaki cem’ sadece Arafat hutbesini okuyan imamın arkasında cemâ’atle kılanlar için mevzu bahistir. Çadırlarda cemâ’atle veya münferiden namaz kılanlar namazı cem’ edemez; İmam Ebu Yusuf’a ve diğer üç mezhebe göre edebilirler. Müzdelife’deki cem’ için cemâ’atle kılmak şart değildir; münferiden kılanlar da cem’ ederler. Akşam namazı ile yatsıyı Müzdelife’de cem’ etmeden, akşamı yolda kılanlar, Müzdelifeye geldikten sonra iade ederler. İmam Ebu Yusuf’a göre iade etmelerine gerek yoktur. (Hanefide, bunun dışında namazları cem etmek caiz değildir.)

    MALİKÎ MEZHEBİ Hac: Arafat ve Müzdelife’de namazları cem’ etmek sünnettir. Arafat’ta cem’, imamın arkasında namaz kılan içindir.

    Sefer: Sefer sebebiyle namazları cem’ etmek câizdir. Sefer ister uzun (80 km), isterse kısa (27 km) olsun, namazı cem’ etmek câizdir. Seferin karada olup, denizde olmaması lâzımdır. Sefere çıkmadan namaz cem’ edilemez. (Hanefî mezhebinde olup da ihtiyaç halinde Mâlikîyi taklid ederek namazlarını cem etmek durumunda kalan bir kimse, gerek bir günlük (27 km.lik) yola, gerekse 3 günlük (80 km.lik) yola gitmeye niyet etsin, takdim-tehir ederek namazlarını cem edebilir. Bu mesafeler, Mâlikî mezhebindeki sefer uzunluğu olduğu için, Hanefîler, bu mesafelerdeki seferlerinde namazlarını cem ederken, kısaltmadan 4 rekat olarak kılarlar. Şayet kendi mezheplerindeki sefer mesafesi olan 104 km.lik yola gitmeye niyet etmişlerse, 4 rekatlik namazlarını cem ederken de kısaltarak 2 rekat olarak kılarlar.) Seferin mübah bir sefer olması lâzımdır. Kölenin efendisinden kaçması, yol kesme veya şarap ticareti gibi bir sebeple seferde cem’ câiz değildir. Bu niyyetle sefere çıkıp yolda tevbe eden, bu andan itibaren namazlarını cem’ edebilir. Mübah bir sebeple sefere çıkıp, yolda niyyetini kötü yönde değiştiren kimse artık cem’ edemez.

    Yağmur: Yağmur ve karanlıkla beraber çamurda namazı cem’ etmek ancak câmi’de cemâ’atle olur ve sadece akşam namazı ile yatsı namazı cem’-i takdîm ile kılınır. (Öğle ile ikindi namazı cem edilemez.) Yağmur insana elbisesini başına büründürecek kadar; çamur da ayakkabıyla yürümeğe mani olacak kadar olmalıdır. İki namaz arasında nâfile kılınmaz. Evde veya mescidde münferiden kılan cem’ edemez. Ancak imam câmi’de yalnız başına kılsa bile, namazlarını cem’ edebilir; ancak imamete de niyyet etmesi gerekir. Birinci namaza başladıktan sonra yağmur kesilse, cem’e devam edebilir; birinciye başlamadan evvel yağmur kesilse artık cem’ câiz olmaz.

    Hastalık: Bayılmak, baş dönmesi, humma ve benzeri hastalıklarda namazlar cem’ edilerek kılınabilir. Ancak hastalık karın ağrısı gibi hafif ise namazları cem’ edemez; birleştirir. Yani, vaktin sonuna doğru mesela öğle namazını kılar, hemen ardından vaktinin başında da ikindi namazını peşpeşe kılar. Buna cem’-i sûrî; yani görünüşte cem’ denir.

    İhtiyaç ve Korku: Abdullah bin Abbas hazretleri, Basra’da bir kız isteme ve nişan sebebiyle önce öğle ve ikindiyi cem’-i takdim ile kılmış; kız isteme ve nişan merasiminden sonra da akşam ile yatsıyı cem’-i te’hîr ile kılmıştı. Bunun sebebini sordular. “Resulullah sefer, yağmur, hastalık ve korku olmaksızın bir meşguliyet sebebiyle öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem’ etti” buyurdu. “Bundan muradı ne idi?” diye sorulunca da “Ümmetine zorluk çıkarmamak için” cevabını verdi. bu hadîs-i şerîf Müslim, Ebû Davud ve Muvatta’da vardır. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebinden veya İbni Şübrime gibi mezhebi günümüze tam olarak ulaşmamış bazı âlimler âdet hâline getirmemek şartıyla, sefer, hastalık, yağmur, korku gibi bir özür olmadan da, ihtiyaç sebebiyle iki namazı cem etmeye delil olarak bu hadîs-i şerîfi almıştır. İmam Mâlik’in talebesinden Eşheb’in ictihâdına göre sefer, yağmur, hastalık ve korku sebebiyle namazları cem’ etmek câiz olduğu gibi; bunlar olmaksızın bir ihtiyaç sebebiyle (düğün gibi), âdet haline getirmeksizin, namazı mukîmken cem’ etmek câizdir. Mutlak müctehidlerden İbni Sîrîn ve İbni Şübrime de böyle ictihâd etmiştir. Mâlikî mezhebinde iki namazı cem’ etmenin sahih olması için cem’ etmeye niyyet etmek lâzımdır. İki namaz arasında nâfile kılınmaz; ancak kılınırsa cem’ bâtıl olmaz, mekruh olur. İki namaz arasında ikâmet okunur. (Bu durumda kalan sefere çıkacak bir Hanefî, yollarda namaz kılamamak korkusunu taşıyorsa veya başka bir ihtiyaç hâlinde, evinde Mâlikî mezhebini taklid etmek suretiyle, vaktin farz namazının peşinden bir sonraki namazı takdim ederek, namazlarını kısaltmadan 4 rekat olarak kılabilir. Yolda imkân olursa, birinci vakit çıktıktan sonra, cem’-i takdim ile kıldıkları ikinci vakti (duruma göre ikindi veya yatsıyı) tekrar kılar.)

    ŞAFİ’Î MEZHEBİ

    Hac: Hacda, Arafat ve Müzdelife’de namazları cem’ etmek sünnettir.

    Sefer: Seferde namazları cem’ etmek câizdir. Seferin günah için olmaması lâzımdır. 3 günlük yola (80 km) gidilmesi halinde cem’ câizdir. Sefere çıkmadan veya sefer bittikten sonra cem’ yapılamaz. Eğer cem’-i takdîm yapılıyorsa, ilk namazın vakti çıkmadan namazları cem’ etmeye niyyet etmek lâzımdır. İkinci namazı kılarken seferiliğin devam ediyor olması lâzımdır. Seferde, ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için günâha girmez. Namazları tertibe riâyet ederek, yani önce birinci namazı kılmak lâzımdır. Namazları peşpeşe kılmak lâzımdır.

    Yağmur: Yağmur sebebi ile ancak câmi’de cemâ’at ile cem’i takdîm câizdir. Öğle ile ikindi; akşam ile yatsı cem’-i takdîm ile kılınabilir. Cem’-i takdîm yapmışsa nâfileleri önce veya sonra kılar; iki farzın arasında kılmaz. Cem’-i te’hîr yapmışsa iki farzın arasında nâfileleri de kılabilir. İmam Şâfi’înin bir başka kavlinde, mescid haricinde de, münferiden kılana da cevaz verilmiştir.

    Hasta: Hasta, cem’-i takdîm veya te’hîr ile namazlarını kılabilir.

    İhtiyaç ve Korku: Buraya kadar anlatılan Şâfi’î mezhebinin meşhur kavlidir.

    Müteahhirin (sonra gelen) Şâfi’î fakihlerine göre, sefer, yağmur, hastalık ve korku sebebiyle namazları cem’ etmek câiz olduğu gibi; bunlar olmadan bir ihtiyaç sebebiyle adet haline getirmeksizin namazı mukimken cem’ etmek câizdir. Bunlar arasında İbni Münzir, Kaffâl eş-Şâşî, Ebû İshak Mervezî gibi fakihler vardır. İmam Nevevî, hastalık ve korku sebebiyle iki namazı cem’ etmenin cidden kuvvetli bir kavil olduğunu bildiriyor.

    Şâfi’îde namazı cem’ etmenin şartları: Cem’-i takdîmin şartları: namazlara cem’ etmeye niyyet etmelidir. Namazlarda tertibe riâyet etmelidir; yani önce birinci namazı, sonra ikincisini kılmalıdır. Namazları peşpeşe kılmalıdır. Ezân, ikâmet, tahâret için fâsıla câizdir. İkinci namaza başlarken özrün devam ediyor olması lâzımdır. İkinci namazın vakti girmeden özür ortadan kalkarsa bu ikinci namazı tekrar kılmalıdır. Birinci namaz sahih olmalıdır; sonradan sahih olmadığı anlaşılırsa, cem-i takdîm bâtıl olacağından her iki namazı da tekrar kılmak gerekir. Cem’-i te’hîrde ilaveten, birinci namazın vakti çıkmadan cem’e niyyet edilmelidir. Seferde, ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için günâha girmez.

    HANBELÎ MEZHEBİ

    Hac: Hacda, Arafat ve Müzdelife’de namazları cem’ etmek sünnettir.

    Sefer: Günah olmayan seferde namaz cem’ edilebilir. Hastalık: Namazları cem’ etmediği takdirde meşakkat çekecek olan hasta, iki namazı cem’ edebilir. İdrarını tutamayan, özür sahipleri iki namazı cem’ edebildiği gibi; çocuk emziren veya istihâzeli kadın da iki namazı cem’ edebilir. Su veya teyemmüm ile her namaz için abdest almaktan âciz olan da iki namazı cem’ edebilir. A’mâ veya yer altında yaşayanlar/çalışanlar gibi vakti bilmekten âciz olanlar da iki namazı cem’ ederek kılabilirler.

    Yağmur: Elbiseyi ıslatacak derecede yağmur, kar, şiddetli soğuk, karanlık, şiddetli soğuk rüzgar, sulu çamur halleri, namazı cem’ etmek için özürdür. Evinde veya mescidde kılmak arasında cem’ bakımından fark yoktur. Bulunduğu yerin çatısı örtülü bile olsa.

    Korku: Canına, malına, ma’îşetine ve ırzına zarar geleceğinden korkanlar da iki namazı cem’ ederek kılabilir.

    İhtiyaç Yukarıda sayılan sebeplerle ve namazı cem’ etmediği zaman meşakkate düşecek herkes için, sefer, korku ve yağmur olmaksızın iki namazı cem’ etmek câizdir.

    Hanbelîde namazı cem’ etmenin şartları: Cem’-i takdîmde şu şartlar vardır: Cem’e birinci namazın iftitah tekbirini alırken niyyet etmelidir. Tertibe riâyet edilmelidir; yani önce birinci, sonra ikinci namaz kılınmalıdır. İki namaz peşpeşe kılınmalıdır. Arada ikâmet ve çabucak abdest alma dışında fâsıla vermemelidir. Eğer nâfile kılarsa, cem’ bâtıl olur. İkinci namazı tamamlamadan seferîlik, hastalık, yağmur vs sona ererse; cem’ edilemez; bu ikinci namazı artık vaktinde kılmak gerekir. Cem’-i te’hîrde ise ayrıca ikinci namazın vakti girinceye kadar bu özürlerin devam etmesi gerekir. cem’-i te’hîrde namazları peşpeşe kılmak ve tertibe riâyet de şart değildir. Cem’-i te’hîrde ikinci namazın vakti girinceye kadar özrün devam etmesi lâzımdır. İkinci vakit girdikten sonra özür ortadan kalkmışsa, cem’in sıhhatine tesir etmez. Her iki cem’de de namazlar cemâ’atle kılınıyorsa, birinci namazı bir imamla, ikinciyi bir başka imamla kılmak câizdir.

    İki Namazı Cem’ (Özürlere göre)

    Hac zamanı Arafat ve Müzdelife’de cem’

    Arafatta öğle ile ikindi cem’-i takdîm; Müzdelife’de de akşam ile yatsı cem’-i te’hîr edilerek kılınır. Dört mezhebde de bu sünnettir. Arafattaki cem’ sadece Arafat hutbesini okuyan imamın arkasında cemaatle kılanlar için mevzu bahistir. Hanefî mezhebinde çadırlarda cemaatle veya münferiden namaz kılanlar namazı cem’ edemez; İmam Ebû Yûsuf’a ve diğer üç mezhebe göre edebilirler. Müzdelifedeki cem’ için cemaatle kılmak şart değildir; münferiden kılanlar da cem’ ederler. (Hanefide bunun dışında namazları cem etmek caiz değildir.)

    Sefer durumunda:

    Mâlikî mezhebinde; sefer sebebiyle namazları cem’ etmek câizdir. Sefer ister uzun (80 km), isterse kısa, yani bir günlük (27 km) olsun, namazı cem’ etmek câizdir. Seferin karada olması; denizde olmaması lâzımdır. Sefere çıkmadan namaz cem’ edilemez (Hanefî mezhebinde olup da ihtiyaç halinde Mâlikîyi taklid ederek namazlarını cem etmek durumunda kalan bir kimse, gerek bir günlük (27 km.lik) yola, gerekse üç günlük (80 km.lik) yola gitmeye niyet etsin, takdim-tehir ederek namazlarını cem edebilir. Bu mesafeler, Mâlikî mezhebindeki sefer uzunluğu olduğu için, Hanefîler, bu mesafelerdeki seferlerinde namazlarını cem ederken, kısaltmadan 4 rekat olarak kılarlar. Şayet kendi mezheplerindeki sefer mesafesi olan 104 km.lik yola gitmeye niyet etmişlerse, 4 rekatlik namazlarını cem ederken de kısaltarak 2 rekat olarak kılarlar.) Seferin mübah bir sefer olması lâzımdır. Kölenin efendisinden kaçması, yol kesme veya şarap ticareti gibi bir sebeple seferde cem’ câiz değildir. Bu niyetle sefere çıkıp yolda tevbe eden, bu andan itibaren namazlarını cem’ edebilir. Mübah bir sebeple sefere çıkıp, yolda niyetini kötü yönde değiştiren kimse artık cem’ edemez.

    Şâfi’î mezhebinde; seferde namazları cem’ etmek câizdir. Seferin günah için olmaması lâzımdır. Üç günlük yola (80 km) gidilmesi halinde cem’ câizdir. Sefere çıkmadan veya sefer bittikten sonra cem’ yapılamaz. Eğer cem’-i takdîm yapılıyorsa, ilk namazın vakti çıkmadan namazları cem’ etmeye niyet etmek lâzımdır. İkinci namazı kılarken seferîliğin devam ediyor olması lâzımdır. Seferde, ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için günâha girmez. Namazları tertibe riayet ederek, yani önce birinci namazı kılmak lâzımdır. Namazları peşpeşe kılmak lâzımdır.

    Hanbelî mezhebinde de günah olmayan seferde namaz cem’ edilebilir.

    Yağmur durumunda:

    Mâlikî mezhebinde, yağmur ve karanlıkla beraber çamurda namazı cem’ etmek ancak câmi’de cemâ’atle olur ve sadece akşam namazı ile yatsı namazı cem’-i takdîm ile kılınır. (Öğle ile ikindi namazı cem edilemez.) Yağmur insana elbisesini başına büründürecek kadar; çamur da ayakkabıyla yürümeğe mâni’ olacak kadar olmalıdır. İki namaz arasında nâfile kılınmaz. Evde veya mescidde münferiden kılan cem’ edemez. Ancak imam câmi’de yalnız başına kılsa bile, namazlarını cem’ edebilir; ancak imâmete de niyyet etmesi gerekir. Birinci namaza başladıktan sonra yağmur kesilse, cem’e devam edebilir; birinciye başlamadan evvel yağmur kesilse artık cem’ câiz olmaz.

    Şâfi’î mezhebinde; yağmur sebebi ile ancak câmi’de cemâ’at ile cem’i takdîm câizdir. Öğle ile ikindi; akşam ile yatsı cem’-i takdîm ile kılınabilir. Cem’-i takdîm yapmışsa nâfileleri önce veya sonra kılar; iki farzın arasında kılmaz. Cem’-i te’hîr yapmışsa iki farzın arasında nâfileleri de kılabilir. İmam Şâfi’înin bir başka kavlinde, mescid hâricinde de, münferiden kılana da cevaz verilmiştir.

    Hanbelî mezhebinde, elbiseyi ıslatacak derecede yağmur, kar, şiddetli soğuk, karanlık, şiddetli soğuk rüzgâr, sulu çamur namazı cem’ etmek için özürdür. Evinde veya mescidde kılmak arasında cem’ bakımından fark yoktur. Bulunduğu yerin çatısı örtülü bile olsa.

    Hastalık durumunda:

    Mâlikî mezhebinde, bayılmak, baş dönmesi, humma ve benzeri hastalıklarda namazlar cem’ edilerek kılınabilir. Ancak hastalık karın ağrısı gibi hafif ise namazları cem’ edemez; birleştirir. Yani, vaktin sonuna doğru mesela öğle namazını kılar, hemen ardından vaktinin başında da ikindi namazını peşpeşe kılar. Buna cem’-i sûrî; yani görünüşte cem’ denir.

    Şâfi’î mezhebinde, hasta cem’-i takdîm veya te’hîr ile namazlarını kılabilir.

    Hanbelî mezhebinde namazları cem’ etmediği takdirde meşakkat çekecek olan hasta, iki namazı cem’ edebilir. İdrarını tutamayan, özür sahipleri iki namazı cem’ edebildiği gibi; çocuk emziren veya istihâzeli kadın da iki namazı cem’ edebilir.

    İhtiyaç ve Korku halinde: Abdullah bin Abbas hazretleri, Basra’da bir kız isteme ve nişan sebebiyle önce öğle ve ikindiyi cem’-i takdim ile kılmış; kız isteme ve nişan merasiminden sonra da akşam ile yatsıyı cem’-i te’hîr ile kılmıştı. Bunun sebebini sordular. “Resulullah sefer, yağmur, hastalık ve korku olmaksızın bir meşguliyet sebebiyle öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı cem’ etti” buyurdu. “Bundan muradı ne idi?” diye sorulunca da “Ümmetine zorluk çıkarmamak için” cevabını verdi. Bu hadîs-i şerîf Müslim, Ebû Davud ve Muvatta’da vardır. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebinden veya İbni Şübrime gibi mezhebi günümüze tam olarak ulaşmamış bazı âlimler, âdet hâline getirmemek şartıyla, sefer, hastalık, yağmur, korku gibi bir özür olmadan da, ihtiyaç sebebiyle iki namazı cem etmeye delil olarak bu hadîs-i şerîfi almıştır.

    Mâlikî mezhebinde, İmam Mâlik’in talebesinden Eşheb’in ve İbni Münzir, Kaffâl eş-Şâşî, Ebû İshak Mervezî gibi müteahhir (sonra gelen) Şâfi’î fakihlerinin ictihadına göre sefer, bir ihtiyaç halinde veya yağmur, hastalık ve korku sebebiyle namazları cem’ etmek câiz olduğu gibi; bunlar olmaksızın, âdet hâline getirmeksizin namazı mukîmken cem’ etmek câizdir. Mutlak müctehidlerden İbni Sîrîn ve İbni Şübrime de böyle ictihâd etmiştir. (Bu durumda kalan sefere çıkacak bir Hanefî, yollarda namaz kılamamak korkusunu taşıyorsa veya başka bir ihtiyaç hâlinde, evinde Mâlikî mezhebini taklid etmek suretiyle, vaktin farz namazının peşinden bir sonraki namazı takdim ederek, namazlarını kısaltmadan 4 rek’at olarak kılabilir. Yolda ilk vakit çıktıktan sonra imkân olursa, cem’-i takdim ile kıldığı ikinci vakti (duruma göre ikindi veya yatsıyı) tekrar kılar.)

    Hanbelî mezhebinde, canına, malına, maîşetine ve ırzına zarar geleceğinden korkmak, namazları cem’ etmek için özürdür.

    Su veya teyemmüm ile her namaz için abdest almaktan âciz olmak Hanbelî mezhebinde namazları cem’ etmek için özürdür.

    A’mâ veya yer altında yaşayanlar gibi vakti bilmekten aciz olmak Hanbelî mezhebinde namazları cem’ etmek için özürdür.

    Cem’in diğer bazı şartları:

    Mâlikî mezhebinde iki namazı cem’ etmenin sahîh olması için cem’e niyyet etmek lâzımdır. İki namaz arasında nâfile kılınmaz; ancak kılınırsa cem’ bâtıl olmaz, mekruh olur. İki namaz arasında ikâmet okunur.

    Şâfi’î mezhebinde, cem’-i takdîmin şartları şunlardır: Namazları cem’ etmeye önceden niyyet etmelidir. Namazlarda tertibe riâyet etmelidir. Yani önce birinci namazı; sonra ikincisini kılmalıdır. Namazları peşpeşe kılmalıdır. Ezân, ikâmet, tahâret için fâsıla câizdir. İkinci namaza başlarken özrün devam ediyor olması lâzımdır. İkinci namazın vakti girmeden özür ortadan kalkarsa bu ikinci namazı tekrar kılmalıdır. Birinci namaz sahîh olmalıdır; sonradan sahîh olmadığı anlaşılırsa, cem-i takdîm bâtıl olacağından her iki namazı da tekrar kılmak gerekir. Cem’-i te’hîrde ilâveten, birinci namazın vakti çıkmadan cem’e niyyet edilmelidir. Seferde, ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıktıktan sonra, mukîm olsa, önce öğle namazını kazâ eder. Öğleyi kazâya bıraktığı için günâha girmez.

    Hanbelî mezhebinde, cem’-i takdîmde şu şartlar vardır: Cem’e birinci namazın iftitah tekbirini alırken niyyet etmelidir. Tertibe riâyet edilmelidir; yani önce birinci, sonra ikinci namaz kılınmalıdır. İki namaz peşpeşe kılınmalıdır. Arada ikâmet ve çabucak abdest alma dışında fâsıla vermemelidir. Eğer nâfile kılarsa, cem’ bâtıl olur. İkinci namazı tamamlamadan seferîlik, hastalık, yağmur vs. sona ererse; cem’ edilemez; bu ikinci namazı artık vaktinde kılmak gerekir. Cem’-i te’hîrde ise ayrıca ikinci namazın vakti girinceye kadar bu özürlerin devam etmesi gerekir. Cem’-i te’hîrde namazları peşpeşe kılmak ve tertibe riâyet de şart değildir. Cem’-i te’hîrde ikinci namazın vakti girinceye kadar özrün devam etmesi lâzımdır. İkinci vakit girdikten sonra özür ortadan kalkmışsa, cem’in sıhhatine tesir etmez. Her iki cem’de de namazlar cemâ’atle kılınıyorsa, birinci namazı bir imamla, ikinciyi bir başka imamla kılmak câizdir.

    Netice: Hac zamanı, Arafat ve Müzdelife’de iki namazın cem’ edilmesi 4 mezhebde de sünnettir. Bunun dışında: Mâlikî ve Şâfi’î mezheblerinde, sefer, hastalık, yağmur, korku ve âdet haline getirmeksizin bir ihtiyaç durumunda iki namazı cem’ etmek câizdir. Hanbelî mezhebinde, sefer, hastalık, yağmur, korku, vakti anlamaktan âciz olma, su ve teyemmümle abdest almaktan âciz olma, emzikli veya istihazeli olma gibi sebeplerle ve namazı cem’ etmediği zaman meşakkate düşecek herkes için, sefer, korku ve yağmur olmaksızın iki namazı cem’ etmek câizdir.

    Me’hazlar: Şa’rânî: el-Mizân’ül-Kübrâ; Şirbinî: el-Muğni’l-Muhtâc; Hattâb: Mevâhibü’l-Celîl li-Şerhi Muhtasârı Halîl; Mevvâk: et-Tâc ve’l-İklîl li-Şerhi Muhtasârı Halîl; İbn Kudâme: el-Muğnî; Reşîdü’r-Râşid: ed-Dürerü’n-Nakıyye fî Metâlibi’l-Fıkhiyye; Nevevî: Şerhu Sahihi Müslim; Hattâbî: Meâlimü’s-Sünen Şerhu Süneni Ebi Dâvud; Zerkânî: Şerhu Muvatta’ el-Fıkhü alel Mezâhibi’l-erbaa;

    16 Ağustos 2021 Pazartesi
  • Sual: Bir İslâm devletinde, mahkemede hangi mezhebe göre karar verilir?
    Cevab: Kâdı mücethid ise kendi içtihadına, değilse mensup olduğu mezhebe göre karar verir. Tarafların mezhebi dikkate alınmaz. Ancak halife, bu meselede muayyen bir ictihad veya mezhebe göre hüküm verilmesini emretmişse, hâkim hangi mezhepte olursa olsun, o ictihada/mezhebe göre karar verilir. Çünki kaza işi halifenin salhiyetindedir. Kâdı ise vekildir. Müvekkil, vekili bir şart ile kayıtlarsa, o şarta uyması icap eder. İmam Ebu Yusuf’tan beri Abbasilerde kadılar ekseri Hanefi meznhebindendi. Bu sebeple Abbasi devletinin resmi mezhebi neredeyse Hanefi mezhebi olmuştu. Eyyubi ve Memlukler Şafii iidi, ama memleketlerinde Şafii kadısı yanında Hanefi kadısı da bulunurdu. Türkler Hanefi olduğu için kadılar umumiyetle Hanefi idi. Osmanlılarda Kanuni Sultan Süleyman zamanından itibaren kadılar Hanefi mezhebine göre hüküm vermekle emrolundular. Hanefi olmayanların bulunduğu Şam, Mısır, bağdad, Hicaz, Tunus gibi beldelerde, Hanefi kadısının yanında ya başka mezhepten naipler tayin edilmiş; ya da Hanefi kadısı tarafların talebi üzerine o davada bu mezhepten naip tayin etmiştir. Bu istisna, ahval-i şahsiyye (şahıs, aile ve miras) hukuku davalarına mahsustur. Diğer davalarda herkes Hanefi mezhebine göre verilmiş hükümlere tabidir.
    10 Ekim 2021 Pazar
  • Sual: Bir kimse bir meselede zaruret sebebiyle başka bir mezhebi taklit ediyorken, o mezhepte de çıkış yolu bulamasa ne yapar?
    Cevab: Başka mezhebi taklid ederken, o işin o mezhepte sahih olmasına mani olan, fakat kendi mezhebinde veya diğer bir üçüncü mezhepte mani olmayan ikinci bir meşakkat hâsıl olursa, bu işi her üç mezhebe göre yapmağa devam eder. İzzeddîn bin Abdisselâm, Sübkî, İbnü’l-Hümâm ve Kâsım bin Kutluboğa gibi âlimlerin caiz dedikleri telfik, böyle iki özür ile yapılan taklittir. Üçüncü mezhebi taklide imkân yoksa, kendi mezhebindeki özrü zaruret hâline girerek ibadeti sahih olur. İkinci özür devamlı değil ise, bu özür bulunmadığı zamanlardaki ibadeti, bu mezhebe göre sahih olur. Görülüyor ki ikinci mezhebe göre de özrü hâsıl olanın, üçüncü mezhebi taklid etmesi telfik değildir. gusl, abdest veya namazda Şâfiî’yi taklid eden Hanefî, (mesela tavaf ederken) kadına el değince abdesti bozulmasın diye Mâlikîyi de taklid eder. Mâlikî’de de çıkış yolu olmasaydı, bu hususta Hanefî’ye uyardı. Hanefî’de kadına değmek abdesti hiç bozmaz.
    14 Temmuz 2022 Perşembe
  • Sual: Maliki mezhebine geçmek isteyen biri ne yapar?
    Cevab: Bu zamanda hele Türkiye’de Maliki mezhebine dair ne doğru dürüst kitap ne hoca vardır. Mezhep taklidi ise ilme dayanır, etikete değil. Hanefi mezhebinde kalmak uygundur.
    1 Kasım 2022 Salı
  • Sual: Kendi mezhebine dair bazı hükümleri öğrenebilecek imkan bulamayan bir Şafii ne yapar?
    Cevab: Muteber bir Şafii İlmihali alıp güzelce okuyup ona göre amel eder. Mahallesinde, çevresinde Şafii fıkhını bilen takvalı ve ehl-i sünnet bir hoca varsa ona sorar. Bu iki imkân yoksa Hanefi mezhebine geçmesi caiz ve lazım olur.
    19 Kasım 2022 Cumartesi
  • Sual: Bir Şafii, öğle ve akşam namazlarını kılamayıp kazaya da kalmasın diye İmam-ı Azam kavline göre kılabilir mi?
    Cevab: Üç mezhepte ikindi vakti, asr-ı evvelde, yatsı vakti, işa-i evvelde girer. Onun için Şafiiler öğle namazını asrı saniye ve akşamı da işa-i saniye geciktiremezler. Zaruret varsa, şartlarına uyarak Hanefiyi taklit edebilirler.
    9 Aralık 2022 Cuma
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
  • TR
  • EN
© 2019
  • Anasayfa
  • Biyografi
  • Kitaplar
  • Makaleler
    • - Aktüel
    • - Akademik
    • - English
    • - Arabic
    • - Diğer Diller
  • Programlar
    • - Televizyon
    • - Radyo
    • - Youtube
  • Yazışmalar
    • - Tüm Sualler
    • - Sual Başlıkları
    • - Sual Gönder